Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl binasına 17 Haziran 2021’de
yapılan saldırıda Deniz Poyraz katledildi. Saldırısının yaşandığı saatte HDP binasında
olmasının tek nedeni, elinden ameliyat olduğu için işe gidemeyen annesinin yerine gidip
çalışmaktı. Annesinin yerini doldurmak için parti binasında olan Deniz’i katleden
tetikçi Onur Gencer’in gözü öylesine dönmüş ki, Deniz’i vurduktan sonra “Leş 1”
yazarak kanlar içinde yerde yatan fotoğrafını paylaşıyor. Ne yazık ki bu nefret dili
bu topraklarda öldürülmüş birçok insan cesedi için de kullanılmıştır.
Bu söylem bende avcıların bazen yalan bazen de abartılmış hikâyelerini ve o
hikayelerde kullandıkları dili aklıma getirdi.
Tevfik Fikret’in (1867-1915) anlattığı av hikâyeleri oldukça ilginçtir. Aslında
avcıların abartılı bulunan hikâyelerinin konusu pek sınırlıdır. Köpekleriyle ilgili
olanları mesela…
Her köpeğin bir adı vardır ki rengine göre verilmiştir: Karaoğlan, Sarıkız vb…
Ya şekline bakarak konulmuştur: Kocabaş, Bodur vb… Bazen madeni olur: Gümüş,
Elmas vb… Bazen hayvani olur: Aslan, Karaca vb… Kâh efsaneden ödünç alınır:
Jüpiter, Diana vb… Kâh tarihidir: Perikles, Safo vb… Kâh meşhur hikâyelerden alınır:
Don Kişot, Don Juan vb…
Her köpeğin bir tarihi vardır:
“Efendim, bu köpek bendenize Finlandiya’dan geldi; Rusyalı dostlarımdan birisi
o tarafa seyahat edeceğini söylemişti, hemen bu fırsattan yararlanarak kendisine bunu
sipariş etmiştim… Efendim av için bundan iyisi olmaz. Ya zekâsı!”
İşte artık bitmez tükenmez hurafeler; bu hayvan, sahibinin açlığını, tokluğunu,
sevincini, kederini ve hatta efendim, hatta sahibinin gördüğü rüyaları bilir! Olmaz şey…
İnanılacak şey değil!
Hakikaten inanılacak şey değil, çünkü… Yalan! Fakat avcıların bu yalanlarını
hoş görmelidir, zira köpeklerine olan sevgilerinden ileri gelir. Bakınız; genç bir
hikâyeci-ki şüphesiz avcıdır-köpeğinin tavırlarını ne büyük dikkat ve şefkatle tarif
ediyor:
“Yolun sonundan köpeğim göründü. Çağırdığımı işitmiş, geri geliyordu. Başına
geleceği bildiği için gelirken koşmuyordu. Adımları ağır, seyrek; kuyruğu, kulakları
sarkık, düşkün. Arada sırada bir çalılığın önünde duruyor, vakit kazanmak için öteyi
beriyi kokluyordu. Nihayet yanıma gelip de elimdeki kırbacı görünce geri dönüp kaçmak
istedi, fakat sert bir, ‘Gebruya!’-ki harfiyen tercümesi ‘Gel buraya’dır!-işitince olduğu
yerde mıhlanıp kaldı… Sonra yere yattı. Bütün azası titriyordu, kuyruğunu yarım daire
şeklinde bacaklarının arasına sıkıştırdı, göğsün üzerinde sürünerek bana kadar geldi.
Ayaklarımın dibinde arkası üstüne döndü; gözleri hüzünlü bir bakışla kırbaca dikilmiş
halde yuvarlanıyor, her cezaya razı olduğunu anlatıyor, ceza kırbacının şaklamasını
bekliyordu. O zaman köpeğim güzel, ah ne güzeldi! Arkasına hafifi bir kırbaç indirdim,
o kadar hafif ki bu adeta bir okşamaydı, hayvan bunu anladı, yavaş yavaş toplandı,
bana sokuldu; korkakça fakat işveli bir surette doğruldu. Sonra iki ayak üstüne
kalkarak ön ayaklarını omuzlarıma dayadı; evvela tereddüt ediyordu, sonra
cesaretlendi. Sevincinden kuyruğu titriyordu… Gözlerimiz birbirine dalmış halde
kaldı…”
İşte arzulanan üslup ki adeta bir buluşma yerinde yazılmış gibi! Meşhur bir
avcının-Mösyö Dubro-vasiyetnamesindeki, “Bu hayvanın garip bir anlayışı var. İşte
şurada yatıyor, eğer ne yazdığımı anlamıyorsa ben hiçbir şey bilmiyorum! Benim
yanımda bulunduğu müddetçe eriştiği mutluluktan yoksun kalmamasını arzu
ettiğimden bu köpeği Mösyö Dafri’ye bırakıyor ve emanet ediyorum” satırları avcıların
köpeklerine karşı ne kadar güçlü bir sevgi ve şefkatle bağlandıklarını ispata kâfidir.
Her nedense köpek seven şairler pek sınırlıdır: Charles Baudelaire, Taine, Jules
Lemaitre gibi kedi seven şair pek az değilse de köpeğin özelliklerini şiirlerle ortaya
dökenler işitilmemiştir. Bunun mutlaka şairlikle zıtlığı olmalıdır.
(1) https://tele1.com.tr/katil-onur-gencer-katlettigi-poyrazin-fotografini-
durumunda-paylasti-415810/
Siyasi Haber