Ne acıdır ki, coğrafyamızda hayal gücünü aşan tüm “sürreel” olaylar; hiç sorgulanmadan doğallıkla içselleştirilirken; bir kesim de ekonomiden siyasete olanları korku filmi izlercesine ağızları bir karış açık izlemekle yetiniyor.
33’ler
ile Çağdaş’ı kulağımıza daima “O gün gelecek” diye fısıldar; zorbalara,
katillere inat!
Bilirsiniz:
Hitler, döneminin büyük barbarı idi. 1940’da savaşı kazandığından söz ediyordu;
hatta “ışık ve ihtilal kenti” Paris’e girmişti. Ne oldu? Malum!
Multimilyarder emlak-TV kralı Donald Trump, ırkçılığa meyleden üslubu, maçoluğu, radikal İslâmı dinin tüm mensuplarına mal etmeye varan söylemine rağmen orta sınıfı arkasına alıp yakaladığı popülist dalgayla kazandı. Amerika’nın yarısı ve tüm dünya şaştı kaldı…
Dünyanın en komik, en fırlama, en zeki kadınlarından, kendisini çirkin görenlere inat güldürdükçe güzelleşen biriydi, o bizim çirkin krallarımızın yanı başında duran çirkin kraliçelerimizdendi.
Müzik bir ilişki biçimidir, kimliktir. “Ne tür müzikten hoşlanıyorsun?”, “Kimi dinliyorsun?” sorularına verilen cevaplar ister istemez bir tavrı, bir duruşu, kimliği ifade etmektedir.
Faşizm, kapitalizme mündemiç sürekli bir hâldir; kapitalizmin ve burjuva demokrasisinin bir uzantısıdır. Çünkü liberal sistem faşizmin gelmesi için gerekli koşulların birincisidir.
İnsan ve insanlık için, yaşadığı her yılın hakkını vermiş biri için -belki- 90’lı bir yaş yeterince uzun sayılabilir; ama yine de Cemal Süreya’nın dediği üzere, “Her ölüm biraz erken ölümdür”… Yine de erkendi Onun çekip gitmesi…