Neoliberalizm sosyal devleti tasfiye, emekçilere, etnik azınlıklara, kadınlara yönelik destek programlarını iptal eder, bu destekleri parayla erişilebilen hizmetlere dönüştürürken, kadınların sırtındaki ev işi yükü daha da katlanacaktı.
“Kadınların Tarihi” tarihçiler arasında, ancak kadın hareketlerinin yükseldiği 1970’li yıllardan itibaren gündeme gelebilmiş bir konu. O yıllara kadar, tarih erkekler tarafından yapılan, yazılan ve yorumlanan bir konu olarak görülegeldi.
Bugün, YÖK’ün kuruluşunun “bilmem kaçıncı” kuruluş yıldönümünü eda ediyoruz.
“Bilmem kaçıncı” deyişini kasten kullanıyorum. Çünkü bence artık YÖK’ün herhangi bir önemi, ağırlığı, kuruluş yıldönümünü ciddiye alıp da tartışma konusu yapacak bir anlamı kalmadı.
Bu “meseller”in hiç biri bağırmıyor. Slogan da atmıyor. Usulca yüreğinize sokuluyor, burkuyorlar. Anlatılanlar, aslında bildikleriniz. Duymak istemedikleriniz… Unutmaya çabaladıklarınız… Suskunluğa terk ettikleriniz…
Kadın erkek, tüm emekçilerin insanca koşullarda çalışıp, insanca koşullarda yaşadığı, hiç kimsenin gece yatağa aç girmediği, kimsenin gelecek kaygısı duymadığı, kimsenin parasızlık nedeniyle sağlık hizmetlerinden, eğitim hakkından yoksun kalmadığı, başka bir dünya mümkün.
“Yeni sol” söylemler, postmodern tahlillerin ışığında, genellikle ezilenlerin durumlarının parçalılığı üzerinde durur ve bunun sonucu, parçalı mücadele stratejilerini öngörür. Etnik unsurlar kimlikleri, kadınlar cinsiyet eşitliği, işçiler hakları, LGBTI bireyler tanınma… için mücadele etmelidirler; bu mücadeleler arasında zorunlu bir nedensellik ya da hiyerarşi yoktur; bunlar en iyi olasılıkla koordine edilebilir- geçici olarak…