Sorun dün Kürt sorunuydu, bugün Türkiye sorunu olmuş. Bu sorun çözülmeden, Türkiye’nin ne gıda tedarik sorunu çözülür ne de yurttaşın ulaşabileceği ucuz gıdaya. Çözüm ise, çoğulcu demokrasi içinde aranmalı.
Bence siz evinizde oturun anılarınızı yazın, vicdanınız sızlıyorsa itiraflarda bulunursunuz, sızlamıyorsa gülün eğlenin ve keyfinize bakın. Ama halkın önüne asla çıkmayın…
Diyebiliriz ki günümüzün maddi-kültürel varlığı geçmişin birikimlerinin toplamıdır. Yok olmamışlar ve biz bugün bunları farkında olmasak da hoyratça kullanmaktayız.
Ahlaklı ve erdemli bir toplum yaratılarak, bolluk toplumuna ulaşmak bugünden yarına olacak iş değildir, bu bir süreç işidir; önemli olan kervanı yolda dizmektir ve kervan yolla çıkmıştır.
Artık asgari ücretle, işçileri, emekçileri oyalayamazsınız. Ülkenin gelir kaynakları, hakça ve adaletçe paylaşılmıyor, gelir seviyeleri arasındaki uçurum giderek genişliyor, milli gelirden pay alan en zengin %20’lik kesim ile en fakir %20’lik kesim arasındaki fark dünya sırlamalarının en üstlerinde geziniyor.
1990’larda ya zorunlu ya da zorla boşaltılan köylere geri dönüşlerin olması, yeni ve modern evlerin yapılması elbette ki olumlu bir gelişmedir. Fakat Bılece’de ve benzer Kürt köylerinde bir aksaklık vardı. Gidenler Kürt’tü, dönenler Türkleşmiş Kürtlerdi.
Mühendislik çalışmalarıyla suni bir ulus yaratma projesi başarılı olsa da demokratik bir ulus yaratılamadı; toplum, parçalanma korkusuyla hep kuşkuyla yaşadı/yaşatıldı. Demokratikleşememe sorunu, günümüzde Türkiye’nin temel sorunudur.
Kapitalizmde ilk sermaye birikimi nasıl oluştu? Bu soru çok tartışılmıştır. Kapitalizm yanlıları, ilk birikimin, çalışkan bireylerin, birtakım ihtiyaçlarını kısarak, müsriflikten kaçarak ve para biriktirerek sağladıkları gibi çok masum gerekçelere dayandırırlar.
Tarihte, örgütlü hareketler kadar, kendiliğinden gelişen toplumsal hareketler de çok ses getirmişler, çok ağır bedeller ödemişler, derin izler bırakmışlar ama kazanımları çok sınırlı olmuştur.