Ateş çemberinde barış süreci 

Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için 

Coğrafik olarak ateş çemberi, Pasifik deprem kuşağıdır.  

Dünyadaki tüm depremlerin yüzde doksanı bu deprem kuşağı bölgesinde meydana gelmektedir. 

Yaklaşık 40.000 km uzunluğundaki bu deprem kuşağı, Şili’den kuzeye doğru Güney Amerika kıyıları, Orta Amerika, Meksika, ABD’nin batı kıyıları ve Alaska’nın güneyinden Aleut Adaları, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik Adaları ve Yeni Zelanda’ya kadar uzanır. 

Siyasi olarak da ateş çemberi kavramı, Balkanları, Kafkasları, Ortadoğu’yu, Ege ve Akdeniz’e kıyısı olan ülkeleri içine alan, siyasi komploların, savaşların eksik olmadığı bu bölgeler için kullanılabilir. 

Bu bölgelerde savaş da pek eksik olmaz. 

Bu bölgelerdeki herhangi bir sorun Türkiye’yi de direkt olarak ilgilendiriyor.  

Bu bölgelerden birinde birileri öksürürse Türkiye kendini hasta hissediyor. 

Dün Bosna-Hersek, bugün Rusya-Ukrayna, Azerbaycan-Ermenistan, İsrail-Gazze, Kıbrıs, Ege Adaları gibi dışarıda bunca sorunla cebelleşirken, içeride de siyasi tansiyon oldukça yüksek. 

Türkiye ateş çemberinin merkezinde yer alan bir ülke konumundadır. Bundan dolayı her siyasi depremden etkilemektedir. 

Bu ateş çemberinin ortasında yer alan Türkiye için iç cephenin güçlendirilmesi ve iç barış kendini dayatıyor. 

Son siyasi süreçten ve CHP belediyelerine kayyım atanması, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, öğrenci hareketlerinden dolayı Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve diğer Avrupa ülkelerinden Antalya Diyalog Forumu’na üst düzey yönetici katılımı olmadı. 

Dışarıdaki ve içerideki tehlikeyi sezen R.T Erdoğan Antalya Diyalog Forumu’nda yaptığı açıklamada “Komşu ülkelerle iyi ilişkiler tesis ederek Türkiye etrafında ‘Barış ve güvenlik kuşağı’ oluşturma çabasında olduklarını söyledi”. 

31 Mart – 11 Nisan tarihleri arasında Ege Denizinde ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın ev sahipliğinde, Doğu Akdeniz’de istikrarı sağlamak, ticaret yollarını güvence altına almak için yapılan askeri tatbikata ABD, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, İngiltere, Fransa, İtalya, Mısır, Katar, BAE ve daha birçok ülke bu tatbikata katıldı. Ama Türkiye bu tatbikata çağrılmamıştı. 

Tatbikatın en dikkat çekici noktası Türkiye’nin iyi ilişkiler içerisinde olduğu, dostu Katar’ın İsrail’le birlikte hareket etmesi oldu. 

Türk Devletleri Teşkilatı üyesi Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımazken, Güney Kıbrıs Rum kesiminde büyükelçilik açmaları Türkiye’yi KKTC’de işgalci konumuna sokmuyor mu? 

Avrupa Birliği’nin Orta Asya ülkeleri ile ilgili yeni açılım politikaları, AB’nin Ukrayna savaşındaki tavrı ve Trump’ın ABD başkanı seçilmesiyle birlikte dünya jeopolitiğinde yaşanan değişim Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkeleri de etkiledi. 

Bu cumhuriyetlerin AB ile kurdukları sıcak ilişkiler ırkçı ve ulusalcıları rahatsız etmiş olmalı ki AB fonlarından almış oldukları 12 Milyar Avroluk yardımı “Kıbrıs Rüşveti” olarak değerlendiriyorlar. Oysaki Türkiye’de AB fonlarından destek almaktadır. 

Türkiye bunca şeyden ne etkilenir ne de birilerini etkiler! Öyle ki Türk Cumhuriyetlerini bile etkileyemiyor, etki alanı Suriye ile sınırlı. Türkiye’nin ilgi alanı Suriye ve lideri Ahmed el Şara’dır. 

Türkiye neredeyse İsrail’le çatışma noktasına gelmişken “Tek millet iki devlet” dedikleri Azerbaycan İsrail’le sıcak ilişkiler içerisindedir. 

Uluslararası ilişkilerde dostluk yok menfaatler vardır. Bu ülkelerde menfaatlerini Türkiye’de değil AB üyesi ülkelerde gördükleri için AB üyesi ülkelerle sıcak ilişkiler kurmuşlardır.  

Günümüz uluslararası ilişkileri hiç olmadığı kadar geniş bir yelpazede gerçekleşiyor. Türkiye’de bu geniş yelpaze içerisine içerideki ve dışarıdaki Kürtleri de almalıdır. Rojava’nın siyasi statüsüne engel olmamalıdır. 

Ortadoğu’daki değişim Türkiye’yi bu barış sürecine zorluyor. Bu barış süreci dostane bir şekilde değerlendirilmelidir. 

Verified by MonsterInsights