Ana SayfaSIYASETTÜRK DEVLETİNİN GEÇMİŞTEN-GÜNÜMÜZE KÜRDİSTAN’I İŞGAL PLANLARI

TÜRK DEVLETİNİN GEÇMİŞTEN-GÜNÜMÜZE KÜRDİSTAN’I İŞGAL PLANLARI

Başlamadan önce Türk devletinin Kürt halkına ve Kürdistan coğrafyasında geçmişten günümüze uyguladığı politikaları ve Kürtlerin tarihsel hataları ile ilgili bir durum değerlendirmesi yapmakta fayda vardır. Unutulmamalı ki geçmişi iyi analiz edemeyen ve ders çıkaramayan bir toplum geleceğini de okuyamaz. Düşmanın geçmişte yaptıkları geleceğin yapılacaklarıdır. Bu bakımdan hem geçmişimizden ders almak

Düşmanın geçmişte yaptıkları geleceğin yapılacaklarıdır. Bu bakımdan hem geçmişimizden ders almak hem de düşmanın geçmişte yaptıklarına bakarak gelecekte de ne yapmak istediğini ve neler yapabileceğini anlamak mümkündür. Geçmişe takılmadın ama geçmişin muhasebesini de mutlaka yapmakta fayda vardır.

Kürt inkarı ve Kürt coğrafyasını işgal üzerine kurulu Türk devletinin zihinsel kodları

Türk devlet aklı zihniyetinin kodlarında Kürt halkına ve diğer halklara yönelik Osmanlı’nın son yüz yılında ortaya çıkan “İttihat-i Terakki” zihniyetinin öngördüğü bütün halkları asimile ederek, Türklüğe devşirmek devşirdiği toplumdan bir Türk-İslam sentezli ulus devlet yaratmaktı. Bu bağlamda Kürt halkını öncelikle edebiliyorlarsa asimile etmek, asimilasyonla yok edilemiyorsa eğer kayıtsız şartsız biat ettirmek, Buda olmuyorsa eğer katliamlardan geçirip evini, yuvasını, köyünü, kasabasını, şehrini, tanklarla, toplarla, uçaklarla, helikopterlerle yerle bir edip göç ettirmek. Son olarak 2015’te Kürtlere yönelik başlatılan katliam ve zülüm 1921 Koçgiri, 1925 Şêx Said, 1930 Zilan, 1938 Seyit Rıza Dersim katliamlarını aratmamaktadır. Yani 20. ve 21. yy da Kürtlere yönelik yapılan asimilasyon, baskı, katliam ve göçettirmelere bakıldığında bunun somut verilerini her “Kürtler kardeşimizdir” dediklerinde görebiliriz. 100 yıllık Cumhuriyet döneminde her ne kadar değişik ideolojilerdeki partiler iktidara gelmişse de bu uygulamalar kesinlikle değişmemekle birlikte daha da özverili bir şekilde çeşitlendirilerek sürdürülmüştür. En son iktidarı ele geçiren Erdoğan AKP deyim yerindeyse gideni aratan gelen olmuştur.

Kürtlerin tarihsel hataları:

İstilacı, işgalci ve asimilasyoncu Türk devletinin temel politikasını tespit ettikten sonra Kürt cephesine baktığımızda durum daha da vahimdir. Kürt tarihini incelediğimizde Kürtlerin bugüne kadar neden bir devlet veya statü sahibi olmadığını, geçmişten günümüze gelen hataların bugün de tekerrür ettiğini görmekteyiz. Kürtlerin tarih sahnesine ilk defa Hurriler adıyla MÖ. 3000 yıllarında çıkmaları ve tarih sahnesinden silinmelerinin temel sebebi olan, aşiret özlü topluluklar rolünü oynadıktan sonra yerini bir üst toplumsal yönetim organizasyonu olan sınıflı yani devletli topluluklara bırakırlar. Fakat bu durum Kürtlerde gerçekleşmedi. Kürtlerde ancak zaman zaman birkaç aşiretin birleşimi ile konfederasyona ulaşmışlar.

Dolayısıyla da ancak yarı devletler kurabilmiştir. Bu yönetim biçimi daldığında ise içinde yer alan aşiretler tekrar kendi bölgelerine çekilip varlıklarını sürdürmüşlerdir.  Genel olarak aşiret yapılanması Kürtler de iki yönde rol oynamıştır. Birincisi Kürt toplumunun uygarlık sahnesinden çekilişini önlemiş günümüze taşımıştır. İkincisi ise toplumun özgür gelişimi önünde ayak bağı olmuş birlik ve beraberliğe yol vermemiştir. Ve bugüne kadar bu gelenek hep süregelmiştir sırasıyla Hurriler, Gutiler, Mitaniler, Urartular, Lulular, Kasitler, Haldiler, Medler’e  kadar Kürtlere hep kaybettirmiştir.

Bu yönüyle de adeta tarih tekerrür etmiş gibi geçenlerde 190 aşiretin (ki 190 aşiret olmadığı ve tüm bu aşiretlerin de destek vermediği biliniyor) işgalci Türk devletine Van’da yaptıkları basın açıklamasıyla verdikleri destek deklarasyonu somut bir örnektir.

Tarih tekerrür mü ediyor?

Bugüne baktığımızda bunun yerini bugün de partiler almış durumdadır. Güney Kürdistan’ın fiilen üç parçaya bölünmesi, Güney Kürdistan’da iki ayrı ordunun olması, Meclis’inin tamamen işlevsiz hale getirilmesi, Rojava/Başurê Kürdistan arasında İşgalciler tarafından konulan sınırın bugün Kürtler tarafından savunulması hatta geçmişten daha da katı bir şekilde bu bölünmüşlüğün savunulması ve geçişlere izin verilmemesi, Rojava’da bir kısım Kürtlerin işgalcilerin Kürtlere karşı kurdukları çete odaklarıyla işbirliği yapması, Kürt partilerinin bir araya gelip ulusal bir birliği inşa etmemesi beş bin yıllık tarihin tekerrür ettiğinin somut verileridir.

Bunun için “tarih tekerrür mü ediyor” diyoruz ve tarih gerçekten de tekerrür ediyor gibi görünüyor. Kürtlerin ataları Hurriler Milat’tan önce 3000 yıllarında yaptıkları hatayı bugün torunları tarafından sürdürülmesi acı vericidir. Kürdistan’ı işgal eden devletler onlarca devlet kurarken ve devşirme bir ulus yaratırken Kürtlerin beş bin yıl önceki atalarından bugüne değişmediklerini görmek nasıl bir akıl tutulmasıdır doğrusu kestirmek zor ve anlamakta mümkün değil.

2011 yılında Arap dünyasında başlayan ayaklanma ile birlikte Suriye’de baş gösteren protesto eylemlerinin iç savaşa evrilmesinden sonra bir kez daha Kürdistan coğrafyası savaşın ve paylaşımın adeta merkezi haline gelmiştir. ABD Dış İlişkiler Bakanı Sözcüsü Mark Tonner’in dediği gibi Kürtlerin parçalı duruşu kapıya gelen fırsatı kaçırıyor. Ve kimi partilerin işbirlikçi anlayışları, Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtıldığı bu süreçte Kürtlere bir kez daha kaybettiriyor. Türk devletinin Cerablus işgali ve Güney Kürdistan’daki varlığı, yine Musul operasyonuna katılma ısrarı, Kuzey Kürdistan’da Kürtleri soykırımdan geçirerek demografik yapıyı değiştirmesi Kuzey Kürdistan’ı Kürtsüzleştirme ve diğer parçaları da yeniden işgal etme planları gösteriyor ki Kürtlerin parçalı durumunu fırsat bilen işgalci, istilacı, asimilasyoncu Türk devleti, statüsüz, devletsiz Kürdistan coğrafyasını ganimet olarak önüne koyan, Kürdün yurdunu deyim yerindeyse batmış geminin malları gibi ganimet görmekte ve her gün Kürdistan coğrafyasının bütününü işgal etme plan projelerini geliştirmektedir.

Türk devletinin Kürdistan coğrafyasının tamamını işgal etme planları bugün yapılmış değildir. Bunun tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Fakat Kürtlerin parçalı duruşları Türk devletinin iştahını kabartmakta ve işgale yönelmesini cesaretlendirmektedir. Mezopotamya’nın en kadim halkı ve tarih sahnesine bin yıllar önce çıkan Kürtler sadece beş bin yıllık tarihi boyunca eline geçen bütün fırsatları çar-çur ederek bugüne gelmiştir.

Bugünkü Duruma Baktığımızda…

Kürtler tarihsel olarak sömürge,

Politik olarak trajik,

Psikolojik olarak depresif,

Etnik olarak her gün bombalanan,

Ekonomik olarak yoksul,

Ahlaki olarak moralsiz,

Sağlık olarak hasta,

Hukuki olarak kimliksiz,

Coğrafi olarak paramparça,

Dil bilim bazından bakıldığında dilsiz,

Sanat ve edebiyatta asimile olmuş,

Mantık olarak parçalanmış,

Arkeolojik olarak çalınmış,

Sosyolojik olarak dağınık,

Kürtler matematiksel olarak 45-50 milyon olan ve vatani ümmet dedikleri sözde “din kardeşleri” tarafından işgal edilmiş bir halktır. Kürtler yüz yıllardan beridir bu şartlar altında var olma mücadelesini vermektedir. Şimdi bu durum tespitini yaptıktan sonra asıl konumuza dönelim Türk devletinin Kürdistan’ı işgal planlarına…

‘Muhayyel Kürdistan Burada Meftundur’dan İlk Kurşun’a

1930 tarihinde Ağrı İsyanı bastırıldıktan sonra Türk gazetelerinde şu manşet atılıyordu: Ağrı Dağı’nı karikatürize eden bir mezar taşına kazınmış yazıda aynen şöyle deniyordu; “muhayyel Kürdistan burada metfundur”. Yani hayali Kürdistan burada gömülüdür deniyordu. Onlarca katliamdan sonra Kürt halkı ve ülkesini mezara gömdüğünü zanneden zihniyet 54 yıl sonra 1984’te PKK’nin silahlı mücadeleye başlanmasıyla Egît’in sıktığı ilk kurşun ile daldığı derin uykusundan uyanmıştır. Hayalleri kabusa dönen Türk devleti bir yandan Kuzey Kürdistan’da asimilasyon, katliam ve göçertmeyi derinleştirirken öte yandan da gözünü Kürdistan’ın diğer parçalarına özelliklede Başurê Kürdistan’a dikmiştir. Dönem itibariyle Güney Kürdistan statü elde etmeye en yakın parçadır. Dolayısıyla da Türk Devletini, Güney’de statü elde edildiği taktirde bunun Kuzey’e de yansımasından korkmuştur. Türk devleti hedefi büyütmüş Kürtlerle mücadeleyi, savaşı kendi sınırları dışına taşırma kararı almış ve ABD’nin Saddam rejimine müdahalesi ile fiilen statü sahibi olan Güney Kürdistan’ı işgal planlarını yapmış ve bu çerçevede PKK’ye karşı yürütmüş olduğu savaşını da Güney Kürdistan’da bulunan gerilla alanlarına yönelik resmi olarak Irak topraklarına ait coğrafyayı ve resmi prosedürleri de ihlal ve işgal ederek operasyonlar düzenlemeye başlamıştır.

Türk devletinin Güney Kürdistan’a Yerleşmesi ve Gerilla Alanlarını Bombalanması

Kürt inkar politikası temelinde gerilla alanlarına operasyonlar düzenlemesi her ne kadar savaş stratejisi için vazgeçilmez bir temel olsa da sadece PKK’ye karşı bir mücadele olarak ele alırsak sanırım eksik bir tespit yapmış oluruz. Asıl mücadelesi Kürtlerin inkarı çerçevesinde Irak’ta faaliyet göstermektir. Türk devleti Misak-ı Milli Antlaşması temelinde Musul, Kerkük hattını kendi sınırı olarak görüyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa ve İngiltere Ortadoğu’yu kendi aralarında paylaşırken Türkiye’yi tamamen buralardan kovmuştu. Bunu hazmedemeyen Türk Devleti hep Osmanlıcılık hayalleri kura-gelmiştir bu günlere.

2014’te Musul Konsolosluğunda 49 Rehine Olayı İşgal Planının Bir Parçasıdır!

2014 yılında DAİŞ çetelerinin Türk Devlet’inin Musul Konsolosluğunda 49 çalışanını da rehin alması Türk devletinin Musul’u yeniden elde etmesi için planlanmış olduğu bir operasyon olarak ele almak yanlış olmaz herhalde. Türk devleti PKK’ye karşı kapsamlı operasyonlar düzenleyebilmesi için askeri varlığa ihtiyaç duyuyor. Bu anlamda Güney Kürdistan’da 13 askeri karargah kurmuş durumdadır. Türk devletinin resmi verilerine göre bu üslerde toplam yedi bin özel eğitimli asker bütün araç-gereç ve ağır silahlarıyla birlikte bulunmaktadır. Bütün bunlara son olarak kurulan Başika Kampı da eklediğimizde bu rakam 10 bini bulmaktadır. Bunun yanında 58 Tank,  27 panzer 18 obüs topları ki bunlar 40 km menzilli ve yüzlerce havan, omuzdan atılan roket atarlar ve tanksavarlar ve yüzlerce makineli ağır silahlar bulunuyor. Ancak bu sayının 2015 yılında değiştiği tank, top, panzer ve diğer askeri araç ve gereçlerin sayılarının bunun çok üstünde olduğu söylenmektedir.

Türk Devletinin Güney Kürdistan Faaliyetleri Sadece “PKK ile Mücadele” İçin Mi?

Türk devletinin Güney Kürdistan’da yürütmüş olduğu faaliyetler sadece PKK’ye karşı yürütmüş olduğu faaliyetler ile sınırlı değil. Daha derin ve kapsamlı çıkarlar Kürdistan coğrafyasını yeniden işgal etme niyeti söz konusu. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte Ortadoğu’da yeni devletler İngilizler ve Fransızlar tarafından oluşturulurken parçalanmış bir Osmanlı üzerinden kendini inşa eden Türk devleti başta Irak üzerinden sınırlarını oldukça geniş tutmaya çabalıyordu. Fakat İngilizlerin gücüne karşı çok da çıkamıyordu. Türk devletinin yapılan antlaşmalara göre Musul ve Kerkük’ü kendi devleti sınırları olarak belirlemişti ancak 1926 Ankara antlaşması bu şehirleri İngilizler idaresi altında olan Irak’a toprak bütünlüğünün sağlanması şartıyla vermişti.

Türk devleti toprak bütünlüğü şartıyla Musul ve Kerkük’ü terk etmişti fakat Irak’ta bir bölüme yaşanırsa Türk devletinin yapılan antlaşmalara göre Musul ve Kerkük’ü işgal etme hakkına anlaşmada yer verilmişti. Türk Devleti içindeki klik yapı Musul’u her zaman kendi toprağı olarak görmüştür ve Musul’da sürekli varlığını farklı şekillerle korumaya çabalamıştır. Türk devletinin çabaları Musul’da başta siyasi etkisini arttırmakla sınırlıydı bu bağlamda Musul valisini el Nuceyfi’yi kendisine yakın tutması ticari ilişkilerini artırması ve benzeri konularda etkisini artırmaya çabalıyordu. Bunun yanında askeri çabalarda 1984’ten itibaren gündeme gelmiş fakat ciddi anlamda bir varlık gösterememiştir.

DAİŞ çetelerinin Musul’u işgalini gerekçe göstererek askeri bir müdahaleyi gündemine alan Türk devleti 1926 Ankara anlaşmasına dayanarak DAİŞ çetelerinin Musul’u işgal etmesini ve Irak devletinin fiili bir bölünmeyi yaşamasını gerekçe göstererek uluslararası alanda askeri bir müdahale için gereken yasal gerekçeyi yaratmak istediği fakat bu argümanlar soyut kaldığı için genel argümanlara dayanarak askeri bir işgal söz konusu olmazdı. Argümanları zayıf olunca Musul Konsolosluğu’nda rehine vakası ortaya çıktı. Musul Konsolosluğu DAİŞ çetelerinin baskınına uğraması 49 çalışanının rehin alınması bizzat Türk devleti tarafından planlanan o somut argüman-gelişme olacaktı. Bunu gerekçe göstererek uluslararası güçlerin desteğini de almak istedi ve bu senaryo DAİŞ çeteleri ile birlikte anlaşarak gerçekleştirildi.

Türk devleti-DAİŞ İşbirliğinin Uluslararası Alanda Açığa Çıkması!

DAİŞ çetelerinin Türk devleti tarafından yönlendirildiği Rus yönetimi tarafından resmen dile getirildi ve ayrıca bir çok siyasetçi, medya kuruluşu ve devlet yetkilileri tarafından da dile getirildi. Türk devleti Irak’ın fiili bölünmesinden faydalanarak 1926 Ankara anlaşmasına dayanarak konsolosluk meselesini yaratarak Musul’a girmeyi ve kendi sınırları altına almak istiyordu. Musul ve Kerkük’ü kontrol ederek Güney Kürdistan’ı da kontrol etme hesapları yapılıyordu. Bugün başarılı olamaması bunun bir çok güç tarafından deşifre edilmesinden kaynaklandı. Sonunda Türk devletine kalan tek iş bunun üstünü örtmekti bunun için rehinelerin gizli bir operasyon çerçevesinde çetelerin elinden kurtarıldığına ilişkin bir yalan uyduruldu ve üstü örtüldü. Ancak Türk devleti faaliyetlerinin boşa çıkması çabalarının sonu anlamına gelmiyordu. Türk devletinin Irak’ta yoğun askeri faaliyetlerde bulunduğu bilinmektedir ve bu faaliyetlerin boyutuna bakıldığında sadece kendi güvenliğini sağlaması için olmadığı görülecektir tam tersine güvenlik yerine agresif ve sınır genişletme stratejisi söz konusudur. Musul ve Kerkük’ün işgal edilebilmesi için Irak’ın bölünmesi gerekiyor ancak bölüme söz konusu olduğunda Türk devleti Musul ve Kerkük’e girme hakkını uluslararası anlaşmalara göre elde edecekti. Türk devleti için DAİŞ çetelerinin Musul işgali bu bölünmenin ilk adımlarıydı. Birde Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu söylemleri de bölünme politikasına dahil edilmesi gerekiyor.

Türk Devletinin Musul-Kerkük’ü İşgal Planları Rojava’yı da Kapsamına Alarak Sürüyor!

Güney Kürdistan ve Rojava’yı işgal etme planları, Türk devletinin Ortadoğu’da hegemon olma çabaları için önem taşıyor. Hegemonya olma çabalarını ise bir yandan Kürt düşmanlığı diğer yandan ise İran’ın Ortadoğu’da güç kaybetmesine bağlamıştır. Irak faaliyetlerinin büyük bir kısmı Kürtleri ve PKK’yi  yok etmek içinken Güney Kürdistan’ı işgal ederek Kürt soykırımını daha üst bir boyuta taşımak istemektedir. Türk devleti Güney Kürdistan’ı işgal ederek Kuzey Kürdistan’da uyguladığı inkar asimilasyonu Güney Kürdistan’da da uygulamak istemektedir.

DAİŞ çetesi kurulurken hedeflerinin Şam ve Bağdat olduğunu açıklamıştı. Ancak Türk devleti daha sonra DAİŞ çetelerini Rojava ve Güney Kürdistan’a yönlendirdiği herkes tarafından bilinmektedir. Daha önce Irak’ta hem de Suriye’de Baas rejimleri tarafından uygulanan Arap kemerinin fikir babaları da yine unutmayalım Türk devletidir. Kürdistan’da 1921’lerde başlayarak geliştirilen hem fiziki soykırım hem de kültürel soykırım bugün yeniden güncellenmesi istenmektedir.

Geçmiş devlet uygulamalarını bugün yeniden bir hatırlatmak ve unutmamak buna karşı durmak için mücadele etmek gerekiyor. AKP-Erdoğan-DAİŞ çeteleriyle Kürdistan’ın en derin ve eski kültürü olan Êzîdî’lere yönelirken diğer yandan da bugüne hazırlık yapıyordu. Savaş sürecinde herkese ve her bölgeye uygulayacağı bir politika girişimi olmuştur.

Planın Kuzey Kürdistan’da bugün uygulanan adı “Çöktürme Planı”dır. Rojava’da Arap-Kürt çatışması yaratmak yine Güney Kürdistan’da da aynı çatışma ve halkların birleşmelerinin önünen geçmek istemektedir.

Şark Islahat’tan Çöktürme Planına Amaç Aynı Kürtler Farklı!

Ulus-devlet politikasında geçmişin Şark Islahat Planı ve günümüz Çöktürme Planı ile nihai olarak amaçlanan Kürdistan’ın ve Kürt halkının üzerinde sürdürülmeye devam eden politikaların derinleştirilmesi ve revize edilmesidir. Tüm bu işgal planlarında nitelik ve amaç aynı iken Kürdistan toplumunda ve insanlarında değişen çok şey oldu. Kürt halkı artık ciddi bir toplumsallığı ve bilinci ifade ediyor. Özgürlük mücadelesi ile tüm inançlara ve etnik yapılara, kültürel zenginliklere sahip çıkıyor aynı mekanlarda ve aynı amaçla geliştirilen bu saldırılarına ve soykırım planlarına karşı bugün Kürt halkı büyük bir direnişle karşı koyuyor ve zafer mutlaka Kürt halkının olacaktır.

Fecri Dost

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.htm

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights