Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın bir suikast sonucu öldürülmesi olayını İttihat ve Terakki Fırkası siyasi bir fırsat olarak değerlendirmiş ve rakiplerinin bir kısmını bu suikast ile ilişkilendirerek cezalandırmış ve İstanbul’dan uzaklaştırmıştır. Bu suikast ile ilişkilendirilen Mustafa Suphi de Sinop’a sürgün edilmiştir.
M. Suphi, 1914 yılında Çarlık Rusya’sına kaçar ve oraya sığınır.
1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Moskova’da Rus Sovyet Hükümeti ile ilişkiye geçer.
M. Suphi, oradaki Türkler arasında Bolşeviklik faaliyetleri ile ilgili çalışmalara başlar.
Siyasi faaliyetleri zamanla Türkiye’ye dönük bir hal alır.
1920’li yıllarda Türkiye’deki sol akımların güç kazanmasıyla M. Suphi, başında bulunduğu Türkiye Komünist Fırkası’ndan bir grup yoldaşı ile beraber Üçüncü Enternasyonal’in Temsilcisi sıfatıyla Türkiye’ye geçerek çalışmalarını burada sürdürmek istemiştir.
K. Karabekir, Kurtuluş Savaşı yıllarında Doğu Cephesi Komutanı olması nedeniyle Sovyet Rus Hükümeti ile en sık görüşen ve yazışan kişilerin başında gelmektedir. Rusya’yı çok iyi bilmesine rağmen “Komünizm”i sevmezdi ve karşıydı.
M. Kemal de Komünizme karşı olmasına rağmen Rusya ile arayı sıcak tutmak istiyordu.
M. Kemal, Anadolu’nun iç işlerine Sovyetlerin müdahale edebilmelerine yol açacak her şeye kesinlikle karşıydı. Ama Sovyet yardımının Türkiye için hayati bir önemde olduğundan ihtiyatlı davranmak zorundaydı.
K. Karabekir, M. Suphi’nin Türkiye’ye gelişi konusunda Ankara’da TBMM Başkanı M. Kemal ile birlikte hareket etmiştir.
M. Suphi’nin ülke içerisinde kontrol altında tutulması düşüncesiyle Ankara’ya gelme isteği olumlu karşılanmıştır.
1920 yılında Türkiye’ye Kars’tan giriş yapan M. Suphi ve yoldaşları iyi karşılanmıştır.
Bu sırada gelişen bazı olaylar ve değerlendirmeler sonucunda Ankara’nın tutumunda önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır.
Bu kişilerin kontrollerinin ve güvenliklerinin sağlanmasında ve Komünist cereyanların körüklenmesinden endişe edildiğini belirterek bunun engellenmesi ve onlara ne yapılacağı konusunda kendisinin karar vermesi talimatı verilmişti.
Bunun üzerine Karabekir, Erzurum Valisi ile yazışarak bir plan yapmış ve uygulamıştır.
Karabekir’in planına göre M. Suphi ve arkadaşları Erzurum’da Komünizm karşıtı bir halk topluluğunca protesto edilecekti. Burada istenmedikleri, ülkeyi terk etmeleri yönünde istekleri seslendireceklerdi.
Karabekir, stratejik olarak bu grubun hedef alınacağını, Sovyet Rus Hükümeti ve Komünizm’in hedef alınmayacağını düşünüyordu.
Karabekir’in bu plandan beklentisi, Rus Hükümeti’nin bu şahısların Türkiye’de bir karşılıklarının, bir güçlerinin olmadığı imajını vermekti. Rusya’nın bunlara verdiği desteği çekmesini istiyorlardı.
Planın ilginç yanı, sınır dışı edilmelerinin sınırdan giriş yaptıkları Kars’tan yapılmayıp Erzurum yoluyla Trabzon’a gönderilmeleridir.
Erzurum’da protesto edilen grup şehre sokulmayıp Trabzon’a doğru ölüm yolculuğuna çıkarılmıştır.
Yol boyunca plan uygulanmaya sokulmuş, protestolar devam etmiş, Trabzon’a geldiklerinde daha şiddetli protestolarla karşılaşmışlardır.
Heyetin apar topar bir deniz motoruna bindirilerek denize açılmaları sağlanmıştır.
Peşlerinden giden katil sürüsü, kayıkçılar kâhyası Yahya ve adamları tarafından 28/29 Ocak 1921 gecesi katledildiler.
“M. Suphi ve yoldaşlarının İttihatçılar, TBMM Hükümeti, Sovyet Rus liderleri ya da Yahya Kahya tarafından kendi başına öldürülmüş olma ihtimalleri karşısında bunca zamandır yapılan çok yönlü tartışmalar olayın aydınlanmasını sağlayamamıştır.” (Ali Çiftçi)
M. Suphi heyetinin Trabzon’a varıp denize açılmalarına kadar yaşanan olayların Karabekir’in planı gereği olduğu açıktır.
Katil sürüsüne karşı hedef haline getirilmiştir.
M. Suphi ve yoldaşlarının katledilmeleri olayı, diğer yüzlerce faili meçhul gibi hâlâ aydınlatılamadı.
Bu olayın Karabekir’in veya Ankara Hükümeti’nin planı olup olmadığı hâlâ tartışılmaktadır.
Bir görüşe göre Karabekir’in M. Kemal’in emriyle, bir başka deyişle Ankara Hükümeti’nin politikası gereği bu cinayetin planlandığı ileri sürülürken, Mete Tuncay ve diğer bazı tarihçilere göre Karabekir’in M. Kemal’in bilgisi dışında cinayeti işlediğine ihtimal vermektedirler.
“Mete Tuncay, Karabekir’le Erzurum Valisi Hamit Bey’in bu cinayeti kendi dünya görüşleri ve Kuzeydoğu Anadolu’da kurdukları egemenliğin gereği olarak ve kendi inisiyatifleri ile planladıklarını ileri sürmektedir.”
Karabekir’e göre ise M. Suphi ve arkadaşlarını Yahya Kahya eliyle İttihatçılar öldürtmüştür.
Sonuç olarak, Karabekir, Ankara Hükümeti, İttihatçılar hep zan altındadırlar. İşin daha da vahim tarafı, Sovyet Rus Hükümeti ve Türkiye Komünist Partisi’nin olayı kulak ardı ederek ilgilenmemeleridir. Cinayeti Kazım Karabekir’in üzerine yıkmalarıdır.
Kaynakça: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Tarihi