Site icon Rojnameya Newroz

1 MAYIS’IN GÜNCEL ANLAMI ÜZERİNE BİR TARTIŞMA!

1 Mayıs gününün ana temasını günümüzün ekonomik, sosyal, üretim ve tüketim ilişkilerine göre ayarlamak ve güncelleştirmek gerektiğini düşünüyorum.

Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Şüphesiz 1 Mayıs işçi sınıfının dayanışma, yardımlaşma ve mücadele günü denilirken sadece sanayide çalışan işçilerin dayanışması olarak anlaşılmamalı. Bir avuç liberal kapitalistin dışında herkesin bayramı ve daha da ileri yaşamsal hakları elde etmenin gerekliliğini vurgulayan bayram havasında bir gün. “Ekmek” ve “Gül”. Ekmek’in; iş ve aş, Gül’ün ise özgürlük olduğu anlaşılmalı. Yeterince bir işe ve yeterince bir özgürlüğe, boş bir zamana ihtiyaç olduğu anlaşılmalı. Yaşamak için çalışılmalı ama zamanın büyük bir kısmını da tembellik hakkına ayırmalı. Hatta bu dünyada yeterince gelir varsa sadece kendin için çalışılmalı ki, ben 1 Mayıs gününün anlamını böyle anlıyorum ve bunlar için mücadelenin bayram havasında bir dile getirilişi olarak anlıyorum.

14-21 Temmuz 1889’da toplanan 2. Enternasyonal’de Fransız işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs günü tüm dünyada birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar verildi.  Kutlama sözcüğü bir bayram, şölen havasında oynaya güle mücadeleye ve yeni yeni kazanımların elde edilmesini hatırlatarak mücadeleye devam anlamında bir gün vb gibi. 1890’lardan sonra bir sürü mücadeleler verilerek günde 10 saatten 15 saate varıncaya kadar çalışma süreleri kaldırılarak daha sonraları günde 8 saat iş gününü yasallaştırdılar.

Tüm işçi hakları tabiri caizse gökten zembille inmedi ve kapitalist devletlerinde bir lütfü hiçte değildi. Üreten atalarımızın mücadeleleri sonucu kazanıldı. Bu çalışma süresi yani 8 saat günlük iş günü süresi o zamanın koşulları ve çalışan emekçiler ile sermayenin güçler dengesi sonucu kazanıldı. O zamanın ekonomik, üretim araç ve ilişkilerinin ışığında bir işçinin günde 8 saat çalışması bir işveren için azdır. Biz işçiler için ise çoktur. Güçler dengesi sonucu şimdilik 8 saate razı olalım denilmiştir. Zira emekçi aydınlar, sermayedarların kazançlarını ve işçilerin yarattığı artı değerin makinelerinde yardımı ile “alet işler el övünür”, (bir Neolitik dönemin Mezopotamya sözüdür) şeklinde hesaplayarak aslında günde (1) iki saat çalışmak bile yeter diyorlardı ama güçler dengesi sonucu çalışma zamanı daha aza çekilemiyordu.

Sondan söyleyeceğimi yazının yaklaşık orta yerinden söylersem bence, bu tarihsel deneyimlerin ışığında ve günümüzün daha da makineleşmiş liberal kapitalist dönemi, maksimum istemleri dillendirmek ve maksimum imkânları elde etmek için mücadele etmek. Yazının sonunda belirtmeye çalışacağım gibi günümüzde bir avuç sermayedarın dışında; bütün insanlık proletaryadır, onun temel gücünden hareketle.

Tarihsel olarak kapitalist sistemin üretim araç ve ilişkilerini incelersek kapitalizmin fiziki yapısında döneme göre eskinin üzerinden yeni üretim ilişki ve araçları oluşturulduğu apaçık ortada. Asıl amacın rant (getirim) olduğundan hareketle üretim ilişki ve araçlarını yenilemiştir.

1889 Yılında Yani 19. Yüzyılın Sonunda Dünya Ekonomisi Nasıldı?

19. yy yarısından yani 1850–1930 yılları arası buharlı makinelerin icadı ile kapitalist ekonomilerde büyük bir patlama oldu ki bu vesile ile çalışanlara büyük bir ihtiyaç duyuldu. Amma velâkin kapitalizm doğası gereği “ihtiyaçlar sınırsızdır”, (insan, “ulan” hinoğlu hinler nasıl olurda şu üç günlük dünyada ihtiyaçlar sınırsız olur demeden duramıyor) yalanına dayanarak her rant elde ettikçe her defasında bunalıma girer, ishalden(!) kurtulmak için ya yeni teknolojiler icat eder ya da savaş çıkarır. İşçilerin hiçbir değeri yoktur ve işçilerin “kaderi ha bire çalışmaktı”. Eşleri mi var, çocukları mı var, zamana, eğitime, boş zamanı da olsun, anlamaz bu dünyanın asıl barbar ve katilleri. İşçiye ihtiyaç duymasa makineler ile baş başa kalır ama amanın da aması var işçi olmadan da artı değer elde edemezdi, özellikle bu dönemde.

20. yy’da, bu yy’ın başlarında elektrik enerjisinin bulunuşu ve kullanımı ile birlikte (2) Taylorizm denilen yeni bir ekonomik modele-döneme girildi. Bu model ile birlikte dünya ekonomisi %2 büyüme sağladı, büyüyen kapitalistlerdi, çalışanlara da elektrikle çalışan ev eşyaları, ücretler yine gel-git, ayın sonu zor geliyor. Bu dönemde de kapitalistin rantı, artı değeri arttıkça artı bu ‘alet işler el övünür’lerin sayesinde ama yine işçisiz olmuyor. Bu yeni teknoloji de sömürüyü, rantı ve artı değeri ortadan kaldırmadı. Yine emekçilere ve geniş insanlığa pek bir şey yok. Bu yeni dünyanın efendileri yine de çalışanları ne yapıp ne etsem de daha fazla sömürsem mantığını ve pratiğini bırakmadılar, elektrikli endüstrilerine rağmen. Çalışanların mücadelesi sonucu bazı yeni sosyal haklar elde edildi ise de sonuç yine aynı.

Kapitalist medeniyet(sizlik) kısa ve uzun dalgalı bunalımsız yaşayamaz. 1929’da para spekülasyonu ve finans krizi yaşayarak 1. Dünya Savaşı’na girdi ve bu krizini savaşla 1940’lara kadar getirdi ve milyonlarca ölü, sakat ve yaralı bırakarak. Savaş sırasında milyonlarca çalışan zorla çalıştırıldı.

1940’lardan sonra yine 2. Dünya Savaşı ve dünya pazarlarını zorla ele geçirme savaşı ve yine zorla çalıştırılan çalışanlar ve milyonlarca ölü. Yap, yık, öldür ve yeniden kur, bir avuç asalak sınıfın artı değeri için. İMF’siydi, GATT’ıydı,  CETA’sıydı şuydu, buydu, buhar makinesi ile dünyalaşmaya başlayan kapitalizm günümüzde globalleşti.

Bu küresel liberal kapitalizm dünyasında da yine çalışan yeterli bir ücret alamamaktadır. Çalışanın zamanı yine yoktur, çalışanlar yine özgür değiller, tembellik haklarını, kültür edinme haklarını vb gibi yine yerine getiremiyorlar, çocuklarının eğitimi ile ilgilenemiyor.  Artı bu dönemde yine büyük bir işsizler ordusu üretim ilişki ve araçlarının en son hali hiper teknik, otomatizasyon, nümerik endüstriyel, big datalar, robotizasyon, yapay zeka…

Oysa üretim araç ve ilişkisindeki bu gelişmeler günümüzde çalışanların daha da az çalışmasını gerektiriyor. Çalışanların zamanının büyük bir kısmını tembellik hakkına ayırmamaları için hiçbir neden yoktur. Dünya geliri bütün insanlığa yetecek miktardadır. Günde 1 ya da 2 saat çalışmak yeterlidir ve hatta giderek önümüzdeki 50 yıl içerisinde çalışmamak en iyisi olandır, çünkü yeterince gelir vardır. Hele de bir dünya barışı kurup her türlü gereksiz üretim ve silahlara evlada der isek. Bütün insanlık günümüzde proletarya olduğuna göre ve temel güç var sayıldığına göre bir mayısın anlamı da antikapitalist mücadele günü olmalıdır diye düşünüyorum. 1 Mayıs gününün şiarı ve sloganı bu liberal kapitalistlerin malına el koyarak kamu adına doğrudan bir demokrasi ve demokratik planlama ile bu haksız kazançları dağıtma olmalıdır. Bu dünyanın bütün nimetleri hepimize yeter, öyle ise 1 Mayıs Gününün 1 Mayıs Antikapitalist Mücadele Günü olması günümüz ekonomisi ve sosyal koşullarına uygundur. Maksimum isteklerden başlamamak ekonomizm ve Triad Unionculuk olur ve günümüzün konumu Triad Unionculuğa hiç de uygun değildir ve anlamsızdır. Günümüzün mücadele biçimi iş saatlerinin azaltılması mücadelesi değil liberal kapitalizmin ortadan kaldırılması mücadelesi olmalıdır diye düşünüyorum ve tartışmaya açılmasını öneriyorum. Çünkü tarihsel süreç bize göstermiştir ki kapitalizm bir salgın virüs pandemisidir. Krizsiz, savaşsız, eşitsizlik yaratamadan, doğayı felakete sürüklemeden edemiyor, onun üretim ve tüketim anlayış ve pratiği her şeyi ölüme götürüyor ve öldürüyor. “Liberal kapitalizm öldürür”. Topyekûn hepimizi öldürdüğüne göre şiarımız ve sloganlarımız, 1 Mayıs Günümüzün de sloganı Antikapitalist olmalıdır.

NEDEN Mİ? İşte veriler;

DSÖ’nün verilerine göre yılda dünyamızda trafik kazalarında 1.35 milyon insan ölüyor, 50 milyon yaralanıyor yani her 21 saniyede 1 ölüm.  DSÖ gelecek analizlerine göre 2.3 milyon ölüm 2030 tahmini için. Dünya Bankası denilen kuruluşun verilerine göre dünya ekonomisine maliyeti 100 milyar dolar.

RFI’nin verilerine göre her 15 saniyede bir işçi, liberal kapitalist üretim ilişkisinden dolayı yılda 2.78 milyon işçi iş kazası ve işten kaynaklı hastalıklardan dolayı ölüyor ve giderek de çoğalıyor.

Liberal kapitalist üretiminden kaynaklı havanın kirlenmesi sonucu fosil yakıtlar, termik şu-bu santraller vb yılda 9 milyon insan ölüyor(3).

Dünyada evsizlik ve barınaksızlık yüzünden yüz binlerce insan ölüyor(4)

Dünyanın %1’i dünyanın %85’inin gelirine sahip(5)

La FAO’nun raporuna göre dünyada 250 milyon insan açlıktan dolayı ölüm sınırında.

BM’ye göre her gün 25 bin insan açlıktan ölüyor. 365 gün x 25.000 =

Solidarités 40 Internatiolal a göre 20 milyondan fazla insan her yıl açlıkla karşı karşıya ve artmakta. Bunların %12’si gelişmekte olan ülkelerde. Almanya’da yoksulluk oranı %14, Fransa’da %12, ABD’de kartonlar üzerinde yatanlarda artış var.

815 milyon insan yetersiz besleniyor, 3.1 milyon çocuk yetersiz beslenmeden ölüyor.

Milyonlarca işsiz gösterilse de aslına milyarlarca işsiz, örneğin gelişmiş denilen Almanya’da ayda 25 saat çalışan işsiz sayılmıyor. Fransa’da ayda 76 saat çalışan işsiz sayılmıyor.

2.5 milyar insanın banka hesabı yok.

Birkaç milyar insan yeterince temiz su içemiyor. Yine belki birkaç milyar insan yeterli eğitim olanaklarından yoksun.

Bir dünya savaşı olmasa da yerel savaşlar… Emperyalistlerin hırlaşmalarının durumu acaba bir savaş çıkacak mı korkusu…

Dünyanın geliri 83.800000000000 dolar, dünyanın nüfusu 7.594000000 kişi, bölersek= 11.035,02765 dolar kişi başına. 2, 3, 4 kişilik aileyi düşünün. Bir doğrudan demokrasili doğrudan demokratik bir planlama olsa her insana yeter.

Bu liberal kapitalist medeniyet(sizliği) çığırından çıkmış ve insanın normal hali olamaz. İnsanlıktan sapmış bir sistemdir. Bu melet sistem böyle gitmemeli ve acilen durdurulmalı. İnsan olan bu dünyadan ne istemeli? “İyi bir can dostu/ bir de vücut sağlığı/ bunlar olursa dünya hoş olurdu/ (…)”(5 )

Yaşasın Bir Mayıs Anti Kapitalist Mücadele!

Dipnotlar :

(1) Travailler deux heures par jour (Günde iki saat çalışma) Kitap –Adler

(2)Taylorizm :Maksimum seviyede iş aleti kullanmak. ABD’li bir mühendisin adından gelme.

(3)DSÖ

(4)DSÖ

(5)Meluli

Exit mobile version