Geçenlerde arkadaşlardan biri; Kızılbaşların tavşan eti yemenin haram olduğunu, bu haramlığın da Kutsal Tevrat’a dayandığını yazmıştı. Ben de yasak yiyecekler serüvenin Semavi dinlerden çok önceden başladığını yazmıştım; bu yazıyı da bu yüzden yazma gereğini duydum.
Ailem, Kızılbaşlarca kutsal atfedilen Raweran (Rayber) ailesindendir. Aklım erdiği çağlarda yani dört-beş yaşlarında olduğumda ocağın başında Dapir (Büyükanne) vardı. Dapir’in her söylemi emir telaki edilir, mutlaka uyulurdu.
Evimizde tavuk beslenmezdi, bizler yumurtaya hasrettik, sarımsak ekilmezdi, güzün annem yağ-çökelek karşılığında sarımsak soğan alırdı. Neden yasaktı? Çünkü Dapir yasaklamıştı, “lı me nay” yani bize iyi gelmiyor. Annem ailede otoritesini kabul ettirttikten sonra bu yasağı delmeye başladı. Önce yumurtaya yatacak olgunluğa erişmiş bir tavuğu yukarıda anlattığım takas usulüyle aldı, altına 10’a yakında yumurta koydu, bir müddet sonra bizimde tavuklarımız oldu, ardından sarımsak da ekti. Ailemde kimseye bir şey olmadığı gibi, Dapir’in hissesi her zaman fazlasıyla kendisine gönderiliyordu.
Eski zamanlarda doktor yok, tıp gelişmemişti, insanlar tedavilerini geleneksel yöntemlerle yapıyorlardı, bu da hastalığa çare olamıyordu. Salgın bir hastalık geldiğinde, ailede birden fazla kişiyi alıp götürüyordu. İnsanlar bu afetin Tanrı’dan geldiğini, mutlaka Hakk’ın hoşuna gitmeyen bir şeyler yaptıklarına bağlıyorlar ve bir suçlu arıyorlardı. Bu suçlu bazen bir bitki bazen de bir hayvan oluyordu. Benim de ailem, Seferberlik (Birinci Dünya Savaşı) dönüşü, yaşanan yokluk ve yoksulluk yüzünden çok çocuklarını kaybetmişlerdi. Belki de bu kayıplar yüzündendir ki Dapir tavuk beslemeyi ve sarımsak ekmeği yasaklamıştı.
Mezopotamya uygarlığında yasak yiyeceklerin tarihi ta Gılgamış’a kadar iner. Haran Sabiiler topluluğunda pek çok yiyeceğin yenilmesi yasak ve haramdır. Kadim Kürt inanışının günümüzdeki devamı olan Êzidi Kürtlerinde, tavşan, domuz, at, eşek, güvercin eti, bitkilerde marul yemek yasaktır. Benzer yasaklar Kızılbaşlarda bugünde görülmektedir. Annem “Gêrmiya İmaman” denilen kutsal aşure çorbasına kuru fasulyenin konulmasının yasak olduğunu söylerdi.
Gelenekselleşen tabuları yıkmak öyle sanıldığı gibi kolay değildir. 1990’ların sonlarında İstanbul Beyazıt semtinde Ruslarla tekstil işi yapıyordum. Çok sevdiğim bir müşterime beni Moskova’yı gezdirmesini istedim. Müşteri bana; “siz Müslümanlar domuz etti yemiyorsunuz, sizi konuk etmek çok zor” dedi. Bende, medeni dünyanın yediği bir yiyeceği ben neden yemeyeyim diye düşünerek kendisine böyle bir sorunumun olmayacağını söyledim. Lakin bir gün dükkâna gittiğimde, dükkânda Azeri tezgâhtarımızın çok iyi mal alan bir Rus müşterimizle, masayı votka ve salam dilimleri ile donatarak keyf yaptıklarını gördüm. Beni de sofralarına davet ettiler ve Azeri, salamın domuz etinden olduğunu söyledi. İçimden ne olacak, onlar yer bende yerim dedim ve masaya oturdum. Fakat ağzıma attığım o çok lezzetli domuz salamını bir türlü çiğneyip yutamadım, özür dileyerek sofrayı terk ettim.
O an anladım ki bilinçaltına yerleşen düşünceleri yıkmak o kadar da kolay değildir. Bu günde bir kıtlık anının dışında tavşan ve domuz eti yemem/yiyemem…