Site icon Rojnameya Newroz

YAPISAL IRKÇILIK

İnsanlar arasında ayrımcılık bilindiği gibi yeni bir şey değil. Eski Mısır kültüründen Hindistan’daki Ariyalara kadar gidebiliriz.

Enver Şen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Yurtsever Sosyalist İşçi – 12 PDF

Ancak sömürgecilikle başlayan, sömürgecilerin (ki bunların hepsi beyazlardır) kendilerini yerli halklara karşı baştan itibaren üstün görmeleriyle yeni bir boyut aldı. Sömürge halklarını ikinci sınıf insanlar olarak gördüler. Sadece bununla da kalmadılar onları köleleştirerek pazarlarda mal satar gibi sattılar. Bunu da yerlilerin beyazlara hizmet etmek için var oluklarını dile getirerek gerekçelendirmeye çalıştılar. Daha sonraki süreçlerde özellikle 2. paylaşım savaşından sonra sosyalist sistemin de büyük yardımları ile sömürge ülkelerin bu parazitleri birer birer ülkelerinden atmaları da ırkçılığın yok olmasına yetmedi. Tam tersine günümüze kadar devam etti ediyor.

Bireyler ırkçı olabileceği gibi devletler, devlet kurumları veya sivil toplum kuruluşları da ırkçı olabilirler. Bu durumda yapısal ırkçılığı şöyle açıklamak mümkün. Bir kolektifin (Bu devletin kendisi, bir devlet kurumu, bir meslek örgütü veya sivil bir toplum kuruluşu olabilir) insanları derilerinin rengine, etnik yapısına, dillerine, dinlerine veya kültürel yaşamlarına bakarak ayrımcılığa tabi tutmasıdır. Bu durum Türkiye Cumhuriyetinde hep olmuştur. Kuruluşundan günümüze kadar Türk – İslam sentezine uymayan herkes yapısal ayrımcılığa uğramıştır, uğruyor. Günümüzde kendi etnik veya dinsel ayrımını korumak isteyen herkes devlete düşman ve hain olarak gösteriliyor. Devletin üst yapısında Müslüman olmayan birini bulamazsınız. Aynı zamanda bu makamlar Kürtlere ve Alevilere de kapalı. Kürtler bu ülkede cumhurbaşkanı bile (İnönü Gürsel ve Özal) oldu yalanına inanmamak lazım. Adı geçenler ve onlara benzeyenler kişiliklerini ve etnik yapılarını inkar ettikleri için oralara geldiler, geliyorlar.

“Bir Türk dünyaya bedeldir” “Türküm doğruyum çalışkanım”  “Türkiye’deki azınlıklar Türk gibi yüce bir ırkın egemenliği altında yaşadıkları için öğünmelidirler” ” Kürdçe medeniyet dilli değildir.” ve benzeri söylemleri hepimiz duyduk ve yaşadık. Bunlara benzer daha yüzlerce, binlerce örnek verebiliriz.

Hitler faşizminde Yahudiler, Roma ve Sintiler sözde “ariya ırkından olmayan” herkes ayrımcılığa uğradı. Milyonlarca insan katledildi. Maalesef Almanya’da hala bu yapısal ırkçılık devam etmekte. Fakat bunun karşısında her sınıf ve katmanda küçümsenmeyecek demokratik bir harekette var. 2000-2007 arası NSU (Ulusal Sosyalistler Yeraltı) öldürdüğü 10 insanın 9’u yabancıydı. Polis yıllarca bunu yabancılar arasında mafya hesaplaşması olarak değerlendirdi. Demokratik kamuoyunun direnişi bu oyunu bozdu. 2018 yılında bir araştırma grubu okullarda yabancı kökenli çocukların derslerini alman arkadaşları gibi yapmalarına rağmen daha kötü not aldıklarını tespit ettiler. Tekrar Türkiye’ye dönecek olursak. Daha birkaç gün önce HDP Milletvekili Garo Paylan ASAM (Asya Stratejik Araştırma Merkezi) tarafından, insanlar ölmesin dediği için hedef gösterildi. Sayın Garo Paylan’ın hedef gösterilmesinin ana nedeni Ermeni olmasıdır. Bu vesile ile Sayın Paylan’ın yanında olduğumuzu belirtmek isterim.

Örnekleri daha da çoğaltabiliriz.

Yapısal ırkçılık deyimi ilk defa 1960’ların ortalarında ABD’de kullanıldı. 

Avrupa’da her ne kadar bu deyim 1970/80’li yıllarda kimi aydın çevrelerinde kullanılsa da ilk defa resmi olarak 1993’te Londra’da bir otobüs durağında öldürülen 18 yaşındaki Stephan Lawrece için kullanıldı. Stephan Lawrece’nin öldürülmesinden sonra Londra polisinin tavrı çok dikkat çekiciydi. Olayı gören şahitlerin ifadelerine rağmen polis katiller hakkında işlem yapmadı. Gerekli çalışma ve araştırmaları yerine getirmedi. Demokratik kamuoyunun baskısıyla bir meclis araştırma komisyonu kuruldu. Uzun çalışmalar sonrası 1999’da raporunu açıklayan komisyon olayın yapısal ırkçılık olduğunu belirti. Böylece yapısal ırkçılık deyimi ilk defa Avrupa’da resmi olarak kullanıldı. Psikolog Ute Osterkamp, ırkçı düşünce ve eylemin kişilerin bireysel tavır ve davranışlarında değil, tam tersine ait oldukları toplumun kendilerine tanıdığı hakları gruba ait olmayanlara tanımamasıyla oluştuğunu belirtir.

Tüm sayıların PDF formatı için aşağıdaki bağlantılara tıklayın

Sayı-1

Sayı-2

Sayı-3

Sayı-4

Sayı-5

Sayı-6

Sayı-7

Sayı-8

Sayı-9

Sayı-10

Sayı-11

Sayı-12

Exit mobile version