Site icon Rojnameya Newroz

VEFALI ANNE PENGUEN GİBİ / ARMEN SEMSUR

Alay ediyordum, dağ taş ova ile.

Katıla katıla gülüyor peşinden hıçkıra hıçkıra ağlıyordum, karmakarışık…

Yürüyordum yürüyorduk bir bilinmeze,

Şengal dağlarında ayak tabanlarımız, patlayana kanayana dek.

Bir an dönüp arkamıza bakmadan, nefes nefese!

Tüm ağaçlar kurumuş yanmış, kuşlar hepten susmuştu.

Eteğimize yapışan bebelerimiz, sırtımıza omuzladığımız çocuklarımız tek tük konuşuyordu.

Bizim mahalleden yaşlı bir teyze, ellerini açıp göğe çığlık çığlığa bağırıyordu.

Yardım dilenir gibi değil, küfreder gibi!

Sık sık mola veriyorduk, yok yemeğe içmeye değil,

dinlenmeye, yaraları sarmaya.

Çocuklar ağlayıp susuyor, ardından biz basıyorduk feryadı, tam bir acıklı kanon!

Bir anne sütü çekilmiş memesiyle oyalıyordu acıkan bebeğini,

biz alavere dalavereyle…

Ve yüz metre ötede iki yaşlı nine ve üç bebe kurudu ellerimizde,

açlıktan ve susuzluktan.

Telaşla Hacer gibi  döne döne koştum, Say ettim, ölenlerle kalanlar arasında,

İsmail’in yanıbaşında kaynayan suyu bulmak umuduyla Şengal’in dağlarında.

Familyam Ezidi, İbrahim’den değilim ya, ellerimi kavuşturup üzgün üzgün oturdum.

Tıpkı vefalı penguen bir anne gibi, kanattım kendimi parçaladım.

Tuttum kanayan yerlerime parmağımı bandım.

Ağlayarak, tek tek, tüm kuruyan çatlayan dudakları ıslattım.

Tıpkı vefalı penguen bir anne gibi…

Ezidilerin kaktüs kadar bile canı yok, üç beş gün dayanamazlar susuzluğa,

bilmiyorsunuz değil mi?

Sizin inandığınız zalim tanrıları da!

Zati bir avuç kalmışlardı,

kırdılar onları göz göre göre inandıklarınız!

Dağlarda kuruyup gittiler, yandılar susuzluktan.

 

29/08/2014

Bu yazı Radikal Blog’da yayınlanmıştır.

Exit mobile version