Site icon Rojnameya Newroz

“TUTUKLULUĞUMUN MAKUL OLDUĞUNA İNANILIYOR”

Osman Kavala: ‘Bugüne kadar savcı tarafından sorgulanmadım, tahliye taleplerimiz 19 defa, beni dinlemeye gerek duyulmaksızın reddedildi.’

İnsan hakları aktivisti, iş insanı Osman Kavala, 1 Kasım 2017’den beri Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Bugüne kadar hakkında bir iddianame olmadan 458 gündür cezaevinde tutuluyor.

Kavala avukatları aracılığıyla dışarıya gönderdiği mektupta “Tutuklanmamın ve tutukluluğumun uzatılmasının ‘makul’ ve ‘yerinde’ olduğuna inanılıyor” dedi. 

Osman Kavala’nın mektubu şöyle:

Ocak ayı sonunda Silivri’de 15. ayım tamamlanmış olacak. Hala iddianamenin hazırlanmasını bekliyorum. Bugüne kadar savcı tarafından sorgulanmadım, tahliye taleplerimiz 19 defa, beni dinlemeye gerek duyulmaksızın reddedildi. Bütün bunlar, tutuklanmamın ve tutukluluğumun uzatılmasının “makul” ve “yerinde” olduğuna inanıldığının, bu kararlardan kuşku duyulmadığının yansıması olarak görülebilir. 16 Kasım 2018 tarihli gözaltılarla ilgili, savcılığın basın açıklamasında yer alan, benim Gezi Olaylarını “finanse ve organize” ettiğimin “tespit edilmiş” olduğu ibareleri de bu durumu teyit eder mahiyette.

Tutukluluğumun ikinci ayında Anayasa Mahkemesi’ne, sekizinci ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduk. AİHM, dosyanın öncelikli olarak değerlendirilmesi talebimizi kabul etti ve Adalet Bakanlığı’ndan tutuklanmamla ilgili savunma talep etti. Savunmanın gönderilme süresinin 10 Ocak 2018’de sona ermesinin ardından, Adalet Bakanlığı’nın AİHM’den ek süre aldığını öğrendik. 

Bu süreç içinde, benim Silivri’de iddianame bekleyerek 15 ay geçirmemin yargısız infaz niteliği taşıdığı düşünülebilir. Bununla birlikte, AİHM’den ek süre istenmesi, tutuklama ve tutuklamanın uzatılması kararlarının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) normlarına uygunluğu konusunda birtakım tereddütler olduğunu düşündürüyor. Bana yöneltilen “Anayasal düzeni değiştirmek” ve “hükümeti devirmek” suçlamaları, savcılığın basın açıklamasında ifade edildiği kadar net ve kesin bulgulara dayansaydı, herhalde bugüne kadar iddianame hazırlanmış ve AİHM’e de savunma gönderilmiş olurdu.

Adalet Bakanı yargıdaki ciddi sorunlardan söz ederken ve “temel hak ve özgürlüklere orantısız müdahalelerin, bazı haklı eleştirilere neden olabildiğini, yine bu tür müdahalelerin, yargısal tasarrufların meşruiyetine ve yargıya olan toplumsal desteğe de zarar verdiğini” ifade ederken, sanırım aklında benim tutuklanmama benzeyen vakalar da vardı. Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan ve önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen Yargı Reformu Strateji Belgesi, özgürlüğün en temel insan hakkı olduğunu teyit ederek masumiyet karinesine saygı göstermenin hayati önemde olduğunu vurgularsa, yargısal tasarrufların Anayasa ve AİHS normlarına uygun hale gelmelerinin yolunun açılabileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde sağlam gerekçelere dayanmayan suçlamalar ve tutuklamalar, benim gibi başkalarının da bireysel hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya devam edecek.

Exit mobile version