Site icon Rojnameya Newroz

TÜRKİYE’DE SURİYELİLER YAŞAMAMAKTA, TÜRKİYE’NİN SURİYESİZLEŞTİRDİKLERİ YAŞAMAKTA!

Bu topraklar insanlığa dair her şeyin doğup yeşerdiği topraklardır. Bu bilimsel olarak da kabul gören bir gerçektir. İlk insani sosyo-ekonomik yaşam tarzları buralarda gelişmiştir. İlk maden buralarda eritilmiş, ilk tohum bu topraklarda ekilmiştir. İlk kominal hayatın temelleri burada atılmıştır.

Hasan Işık / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

İlk sömürgecilik faaliyetleri gelişince en başta  buralara saldırılmıştır. Birikimi bin yılları geçen bu coğrafya Anadolu ve Mezopotamya bugün hem insani hem ekonomik ve vicdani olarak dünyada örneği görülmemiş bir gerilemenin örneği olmuştur. Bu gerilemenin alt yapısı aşağı yukarı 150 yıllık bir gerileme birikimidir.

16.yy sonlarında Batının kapitalist aşamadaki ilerlemeleri yeni ekonomik bir sistemin oluşması, ilerleyen süreçte burjuva sınıfını doğurmuş, bu sınıf yeni bir ekonomik sistem geliştirmiş akabinde yeni bir kültür oluşmuş bu kültürlerde yeni doğan ulus kimlikleri etrafında şekillenmiştir. Bu diyalektik kapitalizm yeni bir ulus sistemi oluşturmuş, oluşan bu uluslar da kapitalizmi kendilerince ayakta tutmuşlardır.

Esasında kapitalizmin kurduğu ulus kimliği üretimin en yerele indirgenmesinin formüldür. Kapitalizm işte bu ulus kimliği adını verdiği bu pazardaki rekabeti ve yarışı da pompaladığı milliyetçilikle korumuştur. Kapitalizmin şekillendirdiği bu ulus kimliği ve milliyetçilik insanlığa yapılmış en büyük kötülüktür.

Ancak Batıda bu gelişmeler cereyan ederken Anadolu bu gelişmelerden farklı bir seyir izlemiştir. Osmanlı kapitalist ekonomideki gelişmelere yetişememiş ve doğal olarak burjuvazinin oluşumu da gelişmemiştir. Doğan ulus hareketlerini de kendine bir tehlike gördüğü için sıkı sıkıya feodal ilişkilere sarılmıştır. Devlet kendi gücünü kullanarak feodal sınıfların etkin olmasını sağlamıştır.

İşte tüm bu engellemeler Osmanlı’nın ömrünü biraz uzatmış ama Osmanlı’yı beklediği gibi yıkımdan kurtaramamıştır. İşte tüm bunların ışığında 20.yy başlarında yeni bir devlet kurmak isteyenler kapitalist ekonomik gelişme olmadığı için burjuva sınıfı oluşmamış bunun akabinde ulus kimliği de şekillenmemişti. Bu yeni devleti kuranlar tüm bu eksiklikleri kapatmak için milli Türk burjuvazisini oluşturmak için kolları sıvamıştır. Eksik kalan ulus kimliğini de doldurmanın peşine düşmüşlerdir.

Ulus duvarını örerken duvarın harçlarını da düşmanlıklarla karıştırmışlardır. Yeni ulus kimliğine kendisi dışında herkes düşman ilan edilmiştir. Bu yeni ulus kimliği şekillenirken Dersim’den Zilan’a bütün katliamlar bu ulus kimliğinin önündeki engelleri kaldırmak için gerçekleştirilmiştir. Bu kimliğe Aleviler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler… hep düşman olarak empoze edilmiştir.

Özet olarak TÜRK-İSLAM olmayan herkes bu kimliğin düşmanı olmuştur. Tüm bu gelişmelerin ışığında bugüne baktığımızda bütün bu şovenizmin ve saldırının temelleri bu kısa tarihi süreçte yatmaktadır. Bugün ülkesiz, evsiz kalan Suriyelilere dönük saldırı ve linçlerin altında bu zihni birikim yatmaktadır. Suriye savaşını başlatan ve içinden çıkılamaz bir hale sokanlar hala insan içine çıkabilirken evsiz kalan mülteciler bugün zorla sınır dışı edilmekte. Bütün ekonomik sıkıntıların sebebi olan dış unsurlardan birisi olarak anlatılmaktadır. Bu bir insanlık suçudur. Bu suça ortak olan herkes insanlığın vicdan mahkemesinde hüküm giymiştir. Şunu unutmamak gerekir ki Türkiye’de SURİYELİLER yaşamamakta Türkiye’nin  SURİYESİZLEŞTİRDİKLERİ yaşamakta.

Exit mobile version