Ya da şöyle bir alt başlık koyalım; Türkiye’de Belediyecilik ve Yerel Yönetimler (mi) dediniz,aman ha! “Allah bize vermiş bari başkalarının başına vermesin”(!)
Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Hakaret etmeden yergili bir anlatım tarzına benzer bir anlatım tarzı ile anlatırsak; etmeyin, eylemeyin sevgili kardeşlerim! Gerçekten TC’de belediyeciliğin ve yerel yönetimin en azından ne B’si ne de Y’si uygulandı mı ki? Etimolojik (köken bilim) açısından, en azından belediye ve yerel yönetim sözcüğünün anlamına uygun mini mini minnacık bir pratik dahi uygulandı mı? Gerçekten kendi tanımlamalarına, Araplardan ve batılılardan aldıkları evrensel tanımlamalar, etimolojik tanımlamaya az da olsa etik olarak uydular mı? On kişilik bir motorlu taşıt aracı denildi ve de bu tanım sözcük anlamında kabul edildi, on kişilik minibüs denildi; ama velâkin 30 yolcu bindirildi misali(!). Özetle her şeyde olduğu gibi adına, tanımına uygun az da olsa bir çaba gösterildi mi?
Etimolojik olarak belediye sözcüğünün kökeni, Arapçadan Ar baladi ( بلدي ), kente ait olan, kentsel anlamındadır. Ar balad (şehir, devlet).
Yunancada EYun politeia (πολιτεία) a.a.EYun pólis (πόλεις) müstahkem yer, kent, politik anlamındadır.
Eski Osmanlı kaynaklarında (1854) umur belediye, daire-i belediye olarak yazılmaktadır.
Yeni Osmanlıca da Fransızca municipalité karşılığı olarak Arapça beled türetildi. [vollers 312, Dozy 1.109] .
Türkçe kaynaklarda belediye bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamıyle ilgilenen daire olarak geçmektedir.
TDK (Türk Dil Kurumu)’da belediyeyi şöyle tarif etmektedir. İl, ilçe, kasaba belde vb gibi yerleşim merkezlerinde temizlik, aydınlanma, su, toplu taşıma ve esnafın denetimi gibi kamu hizmetlerine bakan, başkanı ve üyeleri halk tarafından seçilen, tüzel kişiliği olan örgüt.
Genel sözlük olarak: Yerel hizmetlerin yerinde görülmesi, yürütülmesi için kurulan bir çeşit yerel idaredir. Kamu hukuku tüzel kişisidir, yönetenleri halkça seçilir (…).
Türkiye Cumhuriyeti gerçekten bu evrensel tanımlamalara uymakta mıdır; yoksa laiklikte ve her şeyde olduğu gibi lümpen (seviyesiz) bir uygulama mı yapmaktadır? Ben ikincisi derim.
Taa 1854’ten beri teorik olarak ‘batı normlarını kabul eden Türkiye belediyeciliği ve yerel yönetimler’ anlayışı yönetenlerin ve merkezi ceberut devletin işine geldiği gibi olmuştur ve Osmanlı’daki kadı ve sipahi yönetimi gibi bir pratik sergilenmiştir ve de adına belediye ve yerel yönetim denmiştir. Osmanlı’da belediyecilik yoktu, vakıf denilen ağababa kurumları vardı ve de bu kurumlar hiçbir işe yaramıyordu.
Kadıların ve sipahinin yaptıkları da tıpkı RTE’nin kayyım atamaları gibi idi ve de tamamen merkezi ceberut devlete bağlı idi. Her şeye Osmanlıca öykünen RTE ve Bahçeli ikilisinin yaptığı belediyecilik Osmanlı kadıcılığıdır.
Zira batıdaki belediyeciliğin kökeni ta 12. yüzyıla kadar gidiyordu ve de bu yıllarda dahi yerel yönetimlerin az da olsa merkezi devletten bağımsız kendi işlerini kendileri gören kurumlar gibiydiler ta o yıllarda dahi. Giderek 1789 Fransız burjuva devriminden başlayarak sanayinin de gelişmesi ile birlikte daha da merkezi devletten her konudan emir almada, merkezi devletin yerelin her işine burnunu sokması tarihe karıştı. Bu gün Fransa ve batıda belediye ve komünler birçok konuda nerede ise bazı güvenlik konularında dahi merkezi hükümetin emrinde değiller. Örneğin Fransa’da merkezi devlete, hükümete bağlı polis ve jandarma belediye başkanının ve bir yerel yönetim başkanının onayını almadan, savcılık ve polis tarafından aranan bir şahsın evine, bazı hallerde, baskın yapılamaz. Baskın emrini kaymakam ya da vali ile birlikte istihbarat başkanı ve belediye başkanı yani bu üçlü verir. Yerel yönetimlerin çıkış amacı zaten yerinde yönetimdir.
Taa 1854’ten bu yana yapıla gelen bütün belediye ve yerel yönetimler kanunları, Cumhuriyet döneminden başlarsak ne İstanbul deklarasyonu 1996 ne 5393 sayılı Belediye Kanunu Yasası ne 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu Yasası ne de günümüze kadar olanlar ceberut devlet merkeziyetçiliğinin dışına çıkmamıştır. Halklarımızın da belediyeciliği, özellikle kamu belediyeciliğini ve yerel yönetim anlayışının özünü, az bir azınlık dışında, anladığını anlayan azınlığın da içselleştirdiğini sanmıyorum diye düşünüyorum. Özellikle taşrada iki aile ya da farklı çevrelerin kavga ve savaşı gibi bir seçim yarışı ki, hatta silahlı kavgalara varan bir bağnazlık ve kör dövüşü. İşe almalarda nepotizm (adam-aile kayırıcılık) vb gibi. Kendisine oy vermeyenin yolunu dahi yapmama, suyunu getirmeme vb gibi, olacak iş değil… “Allah başa vermesin!” cinsinden. “Halkı tehdit etmişti, CHP’den adaylığı kesinleşti”. “ CHP’nin Siverek adayı Mehmet Fatih BUCAK, daha önceden MHP’den belediye başkan adaylığını açıklarken Bucak’ın içinde bir tane başka partili araba görürsem kendileri bilir, şimdiden kendilerine mezar kazmaya başlasınlar”.- [ 5 Şubat 2019 tarihli gazeteler]. AKP’li vekil: “Biz iktidarız ve 2023’e kadar kalacağız, aday çıkarırlarsa ezeceğiz”. [5 Şubat 2019 tarihli gazeteler]. AKP Milletvekili Selami ALTINOK, kendileri dışındaki siyasi partilerin bazı bölgelerde aday çıkarmadığını söyledi ve ekledi: “onlar aday çıkarırlarsa ezeceğiz”. [abcgazetesi.com, 3 Şubat 2019].
İşte size Türkiye’ de yerel seçim çalışmalarından manzaralara dair birkaç örnek.
Bu ağızların kafa yapısı, aklı ve fikri ile mi yerel yönetim olacak? Bu sözleri söyleyen de AKP’den eski iç işleri bakanı. Vay be demeden başka ne kalıyor…
Türkiye’deki ceberut devlet erki 82 sayfalık 241 maddeden oluşan Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat 2, Habitat Gündemi ve İstanbul Deklarasyonu Hedef ve İlkeler, Taahhütler ve Küresel Eylem Planının (Habitat Agenda and İstanbul Declaration March 1997) özellikle yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin katılımına, görüşlerine, istemlerine önem verip onları dikkate almış mıdır? Başta Diyarıbekir olmak üzere Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde son derece ceberut devlet anlayışını sürdürmüştür. Bu deklarasyonun taahhütleri arasında özellikle çoğulcu yapının geliştirilmesi, demokrasinin korunup geliştirilmesine TC. devlet erkanı uymuş mudur? Demokrasi ve hukuki boyut dışına çıkılarak birçok yerden seçilmişler mahpushanelere doldurulmuştur.
2000 yılları öncesi İçişleri Bakanlığı bünyesinde Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü şeklinde teşkilatlanan belediyeler. Bu yıllardan sonra da Çevre ve Şehircilik ve Yerel Yönetimleri ceberut merkezi devletten kurtulamamıştır. Bir şey bozuk olunca ve de bir şeyleri düzeltmek istemediğinizde ne yaparsanız yapın sonuç yine aynı yerdir, bir arpa boyu dahi ilerleme olmaz ki her seferinde koyduğunuz taşları “hış xallo hış!” diye yıkarsınız. Küçük bir Kürt köyünde hayli yaşı ilerlemiş Xallo adında akli dengesi gelişmemiş, çocuk kalmış Xallo diyelim, taşlarla oynar evcik yapar büyük çaba harcar sonunda da yaptığı evin taşlarına vurarak “hış xallo hış!” diye bağırarak yıkarmış. Evet gazetelerin yazdığına göre “İstanbul saatli bomba gibi: çöken binalarla, daha fazla karşılaşacağız.” [7 Şubat 2019 tarihli gazeteler].
Türkiye’deki Belediyecilik ve Yerel Yönetim anlayışı yerellikten ve evrensel değerlerden yoksun Osmanlı kadıcılığı ve sipahiciliğidir. Ve de her şeyde olduğu gibi belediyecilik ve yerel yönetim düzenlemeleri özellikle 2000’li yıllardan sonraki düzenleme ve sözleşmeler ve de Avrupa Yerel Yönetimleri Özerklik Şartına koyduğu çekinceler; madde 4 fıkra 6, madde 6 fıkra 1, madde7 fıkra 3, madde 9 fıkra 4, madde 9 fıkra 6, madde 9 fıkra 7, madde 10 fıkra 2… Tamamen “Kürt anasını görmesin”(1). Yerel Yönetimlerin neresindeler?
14 Şubat 2019
Dipnot:
1- S. ÇİFTYÜREK – Newroz Gazetesi
Sosyalist Mezopotamya / Mayıs / Sayı: 5
Tüm sayıların PDF formatları aşağıda
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 1 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 2 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 3 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 4 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 5 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın