Site icon Rojnameya Newroz

TÜRK DEVLETİ GÜÇLÜ AMA AFRİN/KÜRT HALKI DA HAKLI!/SİNAN ÇİFTYÜREK

Şu an Efrin’in dört tarafı, Türkiye ve müttefiki ÖSO ile çevrilmiş durumda. Kuzey ile Batı’da Kilis, Hatay yani Türkiye bulunuyor. Doğu da yani Azez, Mare ve El Bab’ta ÖSO ile Türkiye, Güney’de ise ÖSO ve genelde Cihatçı örgütlerin elindeki İdlip var. Ayrıca Tel Rıfat ile İdlip arasında daracık bir koridor üzerinden Halep’in yani Suriye rejiminin Efrin ile bağlantısı da var. Haritaya bakıldığında, belirttiğim kuşatma çarpıcı olarak görülür. Buna Türkiye’nin Cerablus’tan El Bab’a uzanan işgali ile ÖSO varlığı nedeniyle epey zamandan beri Efrin’in, Kobanê-Qamişlo ile karasal bağlantısı kesilmiş olduğunu ekleyelim.

Sinan Çiftyürek Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Kaldı ki duman da ateş de çoktan var. Rojava hem zaten işgal altındadır hem de aylardır Türk hükümeti Efrin’e top atışlarını sürdürerek yeni işgal provaları yapıyor.

Türk hükümeti, televizyon, radyo, basında mehter marşları eşliğinde, Batı Kürdistan kenti Efrin’in işgal planlarını günlerdir anlatıp duruyor. Sınıra askeri yığınak aralıksız devam ediyor. Türk Özel Kuvvetleri’nin Türk Hava Kuvvetleri desteği ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte, Kuzey ile Batı’dan (Kilis-Hatay) ve Doğu ile Güney’den (Azez-İdlip) işgal planları açıklanıyor.

Türkiye göze alabilirse ve Rusya’yi ikna edebilirse, ÖSO ile birlikte görüntüsü altında kendisi doğrudan Efrin’i işgal edecek. Bu olmazsa kendisi sınırdan top atışlarıyla ÖSO’nun önünü açacak. Aslında kendisi tıpkı Cerablus, El Bab gibi işgal etmek istiyor ama Rus, İran ile pazarlığı, Efrin’in Suriye rejiminin denetimine verilmesi üzerine sürüyor olmasından ve önemlisi Kürt direnişi nedeniyle bunu göze alamıyor.

Yani Efrin işgali önünde birden fazla sorun var. Rusya ve İran’ın, Türkiye’nin geri çıkıp çıkmamasına ilişkin güvence sorunları var. Daha da önemlisi İdlip’i merkez edinmiş cihatçı örgütlerin Halep deneyiminden sonra Türkiye’ye güvenip güvenmeme meseleleri de var ki bu durum aynı zamanda Rusya’nın da Efrin saldırısı için Türkiye’ye yeşil ışık yakıp yakmamasını belirleyecek.

Elbette birde ABD ile Rusya’nın aralarında kimi ön kabul ya da anlaşmaları var. Suriye’yi kendi aralarında egemenlik alanları olarak paylaşma ve bunun gereği ittifaklar kurmak gibi. Yani ABD, Fırat Batısında ama müttefiki olan PYD/YPG’nin denetimindeki Efrin’in işgaline ne diyecek ya da demiş? Bu soruların yanıtları ağırlıkla Putin ile Erdoğan’ın G20 Hamburg zirvesinde yapılacakları görüşme de netleşecek. Ama bütün bunların dışında ve esas tayin edici olarak, ülkesini savunacak Kürt halkının haklı davası ve direnişi olacak!

Şu an Efrin’in dört tarafı, Türkiye ve müttefiki ÖSO ile çevrilmiş durumda. Kuzey ile Batı’da Kilis, Hatay yani Türkiye bulunuyor. Doğu da yani Azez, Mare ve El Bab’ta ÖSO ile Türkiye, Güney’de ise ÖSO ve genelde Cihatçı örgütlerin elindeki İdlip var. Ayrıca Tel Rıfat ile İdlip arasında daracık bir koridor üzerinden Halep’in yani Suriye rejiminin Efrin ile bağlantısı da var. Haritaya bakıldığında, belirttiğim kuşatma çarpıcı olarak görülür. Buna Türkiye’nin Cerablus’tan El Bab’a uzanan işgali ile ÖSO varlığı nedeniyle epey zamandan beri Efrin’in, Kobanê-Qamişlo ile karasal bağlantısı kesilmiş olduğunu ekleyelim.

Bazı sorular…

Türkiye neden Efrin’i de işgale hazırlanıyor? Efrin’i de dedim çünkü Cerablus, Azez, Dabık, El Bab zaten aylardan beri ÖSO ile birlikte Türkiye işgali altında. Dolaysıyla Efrin ile Kobanê’nin karasal bağlantısının arasına yerleşmiş durumdayken, neden şimdi Efrin’i de işgale hazırlanıyor?

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut işgal ile yetinmeyip ısrarla Rojava’nın daha kapsamlı işgaline yönelik tehdit üzerine tehditleri neden savuruyor? Örneğin; “Kuzey Suriye’de asla bir devlete izin vermeyiz”. Ya da Urfa Akçakale de PYD’ye seslenerek “Ülkemizi tuzaklarla teslim alabileceklerini sananlara cevabımızı, bizzat yerinde, sahada vermekte kararlıyız” deyip duruyor?

Peki ya İran? Gerek Kudüs Gücü ile doğrudan gerekse Irak Haşdi Şabi ve Lübnan Hizbullah’ı ile de dolaylı olarak Irak’ta (Şengal, Musul, Kerkuk-Havice…) ve Suriye’de (Halep, Deyr Ez Zor, Ebu Kemal…) sahada savaşıyor. Ne için savaştığını ise doğrudan İran’ın en yetkili isminden dinleyelim.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, tüm sömürgecilerin temsilcisi rolünde, bölge statükosunu şöyle savunuyor; “coğrafi değişiklik ve bölünmeler asla kabul edilemez. Irak’ın milli güvenliği İran’ın kendi güvenliğidir” diyor! İran’ın savunma hattını Irak, Suriye’nin birliği üzerinden kurduğunu hep söylemiştik.

Bunların ışığında esas soru şudur: Türkiye ve İran’ın, Kürdistan’a yönelik fay hatları neden olağanüstü hareketlendi? Neden Kürdistan’ın birçok alanında fiilen ya da yan örgütleri üzerinden işgallere girişiyorlar?

Bir, Güney Kürdistan artık geriye dönüşü olmayan bağımsızlık yoluna girdi ve 25 Eylül’de bunu dünya ile bölge halklarına ilan edecek olması. Yani Kürdistan bağımsızlığının lafı, propagandası değil kendisi icra ediliyor olmasının yarattığı büyük korku-tedirginlik!

İki, hep yazdım, Irak’ın parçalanmasını Suriye’nin izleyecek olması. Yani İran ve Türkiye’nin kendi savunma hatları (kendi toprak birliklerinin garantörü) olarak gördükleri mevzi/mevzilerin artık yıkılmalarının pratikleşme sürecine girmesinin yarattığı “eyvah sıra bize geliyor/gelecek” şeklinde büyük telaş!

Kimileri halen Suriye’nin birliğinden dem vuruyor. Bunu yapanlar, Suriye’nin mevcut durumuna bakarlarsa görecekler ki Suriye çoktandır, ABD ile Rusya arasında parçalanmıştır. Fırat’ın Doğusunda Kürtler ile ABD ve Fırat Batısında ise Suriye rejimi, Rusya ve İran. İkisinin arasında sıkışıp kalmış ve kendine alan açma çabasında olan Türkiye!

Üç, yine sıkça vurguladığım ama şimdi pratikleşen, Irak ve Suriye’de IŞİD sonrası Arap-Kürt savaşının geliştirilmesinde, İran ve Türkiye’nin her birinin kendi parmak izlerini daha güçlü hissettirme çabalarına girmeleri. Bu açıdan 25 Eylül bağımsızlık referandumu yaklaştıkça ve özellikle de referandum sonrasında Kürdistan’ın yeni IŞİD’i Haşdi Şabi’ye dikkat!

Dört, Kürtlerin hem Güney hem de Rojava sahasında IŞİD karşıtı savaştaki konumlarının yarattığı uluslar arası sempatiyi, bağımsızlık sürecinde ve sonrasında Arap-Kürt savaşı ile gölgeleme ve önemlisi Kürtlerin bölgede ve uluslararası alanda müttefiklerini daraltma hesabı da var. Yani Kürtlerin İŞID karşıtı savaşta sağladığı büyük desteğin, Araplar ile yaşanacak muhtemel bir savaş iles daraltma hesabı!

Beş, tüm statükocu güçlerin ama özellikle de Türkiye’nin en büyük korkusu olarak yakın vade de, Efrin- Kobanê birliği, orta ve uzun vade de ise Güney ile Rojava’nın Irak ve Suriye’nin parçalanması ile paralel kaçınılmaz birlikleri. Yani bağımsızlığını ilan edecek olan Güney Kürdistan’ın Rojava ile karşılıklı birbirine hem coğrafik derinlik kazandırması hem de Güney’in dev enerji kaynaklarının uluslar arası sulara ulaşma imkanı bulma korkusu.

Özetlediğimiz bu belli başlı, nedenlerle İran, Türkiye; Irak ve Suriye’de hem fiilen hem de denetiminde ki kimi örgütler üzerinden Kürtlere karşı savaşıyorlar. Bu savaşı bağımsızlık adımı ile paralel ağırlaştırabilirler.

Açık ve örtük savaş ilanı karşısında neler yapılabilir?

I – Öncelikle İran ve Türkiye’nin açık savaş ilanı karşısında, Kürtler/Kürt siyaseti Güney ile Rojava başta olmak üzere dört parçada, metropoller ve diaspora da yaşayan milyonlarca Kürd ortak hareket etmelidir. Bu ortaklığı sağlayacak mekanizmalar gereklidir. Bu elbette Ulusal Kongre’dir (UK) ama halen UK’nin yokluğu gerçeğini dikkate alarak parçalarda ulusal ittifakın yaratılması öne çıkan sorumluluklar arasındadır.

II – Türk devleti güçlüdür ama Kürt/Efrin halkı da HAKLIDIR! Dünyanın en güçlü devleti ABD’nin, Vietnam halkının haklı davası karşısında yenildiği unutulmasın! Türk devleti tank-top-uçağı ile Efrin’i işgal edebilir ama Efrin başta olmak üzere Rojava halkı IŞİD teröristleri karşısında kendi topraklarını, değerlerini nasıl savundularsa yeni işgallere karşı da kendi toprağını savunacaktır, savunmaktan başka da bir alternatifi yoktur.

III- Haksız-hukuksuz ve sırf “ben güçlüyüm istediğimi yaparım” zorbalığının bölge ve uluslar arası alanda, Kürt dostlarında da işgale karşı tepki gelişecektir. Kürt siyaseti ve askeri güçleri, gerek Irak’ta gerekse Suriye’de sadece kendi toprağını ve halkını savunmadı, bölge halklarını da IŞİD terörüne karşı savundu, halen de Musul ve Rakka da bunun için savaşıyor. Doğal olarak kendisi haksız-hukuksuz işgale uğrarsa destek talep etmek hakkı olacaktır.

IV- Elbette şu genel kural da hatırlatmak isteriz Türk yetkililere; büyük olayların büyük sonuçlar olmuştur, olur! Halepçe soykırımı ile noktalanan Enfal katliamlarının yarattığı büyük sonuç, Güneyli halkımızın önce federasyon sonra bağımsızlık yolunda ilerlemesini sağlayan gelişmelere yol açmasıdır. Türkiye’nin Efrin işgalinin hem Türk iç siyasetinde hem de Kürtler cephesinde yeni sonuçları olacaktır. Çünkü Efrin işgali Cerablus ya da El Bab işgaline benzemez oralarda Dünyanın da savaştığı “IŞİD karşı savaşıyorum” derken, Efrin’de ise IŞİD’e karşı savaşan Kürtlerle savaşacaktır!

Böyle bir savaş kaçınılmaz olarak Rojava ile Güney Kürdistan’ın birliğini de tetikleyecek. Yani Kürt siyasetini, iki parça coğrafyasının örtüşen geleceğine uygun duruş almaya zorlayacak. İki parçanın birbirine jeostratejik derinlik katma ihtiyacı siyaseti baskılıyordu, Türk işgali bu süreci hızlandırabilir.

V – Rusya’nın tutumuna gelince; PYD’nin ABD ile sahada ilişkileri derinleştikçe, Rus-PYD ilişkisi zayıflarken buna karşı Rus belirleyiciliğinde Rus-Türk ilişkileri güçlendi. Bu gelişmeler, PYD’nin “hem ABD hem de Rusya ile ilişki kurarım” dediği “Üçüncü çizgi” de yolun sonuna gelinmesine yol açtı. Ve Türkiye’nin Efrin’e yönelik açık işgal tehdidine sınırda devriye gezen Rusların sessizliği PYD’ye, “ya ben ya ABD” mesajı olarak okunabilir.

Sonuç olarak;

Ortadoğu’da tarih hızlanıyor/ hızlandırılıyor. Kürt ulusal hareketi, Irak ve Suriye’de bir yandan IŞİD sonrasına ama daha önemlisi bağımsızlık sonrası sürece yani Arap milliyetçiliği ile İran ve Türkiye’nin yeni oyun ve saldırılarına hazır olmalıdır. Somut olarak da halkımız, siyasetimiz, işgal hazırlıklarına karşı Efrin ile dayanışmanın pratik gereklerine hazır olmalı.

Türk devletine çağrımız ise, Efrin ya da Rojava, Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmiyor. Bu yöndeki her iddia gülünçtür, kimse inanmaz. Dileğimiz ve çağrımız Türk rejim ve hükümetine aklıselimin hakim olması ve Efrin’i işgale yönelmemesidir.

Exit mobile version