Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Bu aralar filmlere taktım galiba. Bana konusu ilginç gelen bir filmle devam etmek istiyorum. 1986 tarihli “Top Gun”ın devam filmi olan“Top Gun: Maverick”filmine, ABD ordusu tarafından savaş makinesiyle gösteriş yapmak için sipariş edilmiş olarak bakılıyor. (1986 tarihli Top Gun filmi ABD ordusunun propaganda filmiydi. Vietnam Savaşı sonrası ABD ordusunun prestijini düzeltmek, orduya ilgiyi arttırmak, dünyaya ABD’nin en büyük güç olduğunu anlatmak için hazırlanmıştı! ABD ordusu zaten filmin yapılması için gereken tüm maddi desteği sağlamaktan geri durmamış, film ekibine ihtiyaç duyduğu savaş teçhizatlarının yanı sıra, çok düşük bir bedelle savaş uçaklarını da kullandırtmıştı. ABD’de gençler filmden o kadar çok etkilenmişlerdi ki, sinemadan çıkar çıkmaz orduya yazılmak için kuyruğa giriyorlardı. ABD donanması, milliyetçi duyguları tavan yapmış olan gençleri bu duyguları soğumadan ensesinden tutuyordu! O dönem bu kuyruklar o kadar işe yaramış ki, deniz havacılığı için donanmaya yazılan gençlerin oranının %500 arttığı kayıtlara geçmiş.)
Top Gun: Maverick filmi genel olarak itici ve boş bir film. Film, abartılı aksiyon sekansları, savaş uçaklarının ve diğer silahların yakın çekimleri, boş gösteriş ve çok az şeyle doludur.
Tom Cruise’un Yüzbaşı Pete “Maverick” Mitchell rolüyle geri döndüğü “gişe rekortmeni” film, orijinal filmin bitiminden 36 yıl sonra, başkahraman Mitchell’in seçkin bir askeri uçuş okulunun “Top Gun” lakaplı yıldız pilotu haline gelmesiyle devam eder. En iyi arkadaşı/kılavuzu olan “Goose”un kaybının üstesinden gelir ve adı açıklanmayan bir düşman savaşçıya karşı gerçekleştirilen bir bombalama baskınında başarılı olur.
Mitchell’in rütbesi, bir test uçuşu programından ilk filmdeki aynı Top Gun uçuş okulunda eğitmenliğe indirilir. Orada, gizlice uranyum zenginleştiren bir düşman gücüne karşı tehlikeli bir görevi yerine getirmek için yeni askerlerden oluşan bir saldırı ekibi kurması gerekmektedir. Belirtilmemekle birlikte, düşmanın İran ya da Rusya olduğu ima edilmektedir. Top Gun: Maverick filminden kazanılan hâsılat yüz milyonlarca dolar oldu.
Georgia Üniversitesi’nde iletişim çalışmaları profesörü ve konuyla ilgili belgesellerin yönetmeni olan Roger Stahl, Covert Action dergisinin aktardığı yorumlarında “Pentagon ve CIA, The Godfather’a tekabül eder,” diyor. Profesöre göre, “[ordu ve istihbarat teşkilatları] hangi filmlerin çekilip hangilerinin rafa kaldırılacağına karar veriyor ve film yapımcılarına Pentagon’un oyuncaklarına erişim sözü vererek onları satın alıyor.”
Dergi şöyle devam ediyor: “1989’dan 2018’e kadar Pentagon’un Eğlence Ofisi gözde yönetmenlerle yakın işbirliği içinde çalıştı ve süper kahramanların ABD ordusuyla ittifak halinde askeri silahlarla uygarlığı kurtardığı bilimkurgu filmlerinin tanıtımına yardımcı oldu.”
Kapitalist basında yeni filme hem aşırı sağdan hem de sözde “soldan” övgüler yağdı. Faşizan “Breitbart”, filmi “erkeksi, Amerikan yanlısı, uyanık olmayan bir gişe rekortmeni” olarak nitelendirdi. “Vanity Fair” ise filmi “ne Cumhuriyetçi ne de Demokrat duyarlılıkları destekleyen, heyecan verici, güzelce çekilmiş bir askere alma reklamı” ilan ediyor. “Nükleer silahlarla ilgili bir çatışmayı düpedüz eğlenceli olarak göstermeyi başarıyor!”
New York Times’ın film eleştirisi ise absürt: “Filmlerin harika olabileceği ve olması gerektiği tezinin ciddi bir ifadesi.”
Oysa ABD militarizminin gerçekliği, ABD’nin denizaşırı savaş ve işgallerindeki sivil ölümlerin sistematik olarak örtbas edilmesinin kanıtlarında görülebilir. Bunlara ayrıca Amerika’nın savaşlarına katılan askerlerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu vakaları görülmesi, yaralı ve ölü ABD askerleri, perişan ve parçalanmış aileler ekleniyor.
ABD Donanması’nda, savaş gemilerindeki intihar ölümleri salgını, “katlanılmaz” koşulları ortaya çıkardı: Gemide yaşamak üzere görevlendirilen denizciler “yarı evsizler” ve başka şeylerin yanı sıra “bulanık kahverengi ve siyah kanalizasyon suyuyla dolu banyo ve koridorların” yakınında yaşamaya zorlanıyorlar.
Bu gerçekler, bir kurum olarak ABD ordusunun “bütünlüğüne” zarar vermektedir ve bu nedenle görülmeleri yasaklanmalıdır. Biden yönetimi Doğu Avrupa’da Rusya ile çatışmayı derinleştirmeye devam ederken ve Çin ile eş zamanlı bir çatışma planlarken, ABD egemen sınıfı Amerikan halkından “askerlerin etrafında toplanmasını” talep etmekte, medya ve eğlence sektöründeki sözcüleri de görevlerini yerine getirmektedir.
Bu film de tıpkı orijinal Top Gun gibi Hollywood’un ABD ordusuyla el ele hazırladığı bir film. Yani Hollywood, ordunun bir siparişini daha “başarıyla” gerçekleştirdi! 170 milyon dolarlık bir bütçeyle hazırlanan filmin tanıtımı için de ayrıca on milyonlarca dolar harcandı. Filmin galası bir dönem ABD donanmasının uçak gemisi olup daha sonra müze haline getirilen USS Midway’de yapıldı. Bu gemi hem 1. Körfez Savaşı’nda hem Vietnam Savaşı’nda kullanılmıştı. Yani USS Midway saldırganlık ve yıkımın sembolü olan bir gemi! Filmin prestijli oyuncuları kırmızı halıya çıktığı sırada birkaç savaş uçağı gökyüzünde kükreyerek galayı selamladı. Tom Cruise da o sırada neşeli bir poz vererek yumruğunu havaya kaldırıp jet pilotlarını selamladı.
Filmde ABD saldırganlığının, bu saldırganlıkta kullanılan teknolojinin, yıllar boyunca dünyanın farklı bölgelerinde yıkıma neden olan jetlerin, füzelerin, silah sistemlerinin reklamı gözdağı verilircesine yapılıyor. Bununla birlikte çeşitli mesajlar da veriliyor: “Amerika çok güçlü, hem de çok… Onu güçlü yapan sadece teknoloji değil; güç, irade, hırs, kararlılık sahibi gözü kara insanlar… Amerika gözünü karartırsa kimse onu durduramaz. Bir kere karar verdiğinde sonuna kadar gider, sınırları zorlar, akıl dışı gibi görünen hareketlerin sonunda zafere ulaşan odur… Onu kimse yenemez…” ABD hegemonyasını koruma savaşı veriyor. Sermayesiyle, ordusuyla, ideolojisiyle dünyanın her tarafında daha fazla nüfuz elde etmek istiyor, en büyük güç, en büyük otorite olmaya devam etmek istiyor. Hegemonya savaşı kızışıyor, yeni güç dengeleri eski statükoyu zorluyor. Hem ABD’de hem de dünya genelinde son yirmi yıldır kapitalist sisteme karşı tepkiler giderek büyüyor.
Gösterime girdiği ilk ayda bile yüz milyonlarca dolar kazandıran bu filmle para dışında başka getiriler de hedeflendiği kuşku götürmüyor: Şovenizm ve militarizm yükseltilerek girilen emperyalist savaşları haklı göstermek ve dünyayı sarsan ekonomik krizin etkilerini manipüle etmek… Bunun yanı sıra sosyalist bir dünya arayışına çomak sokmak, emperyalist savaşta haklı ve güçlü taraf olarak görülmek! Kapitalist sistemin egemenleri de tıpkı kendilerinden önceki sistemlerin efendileri gibi kitlelerde asla yıkılmaz ve sarsılmaz bir düzenlerinin olduğu duygusunu yaratarak ömürlerini uzatmaya çalışıyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, nafile! Hiçbir kuvvet, işsizlik, açlık ve yoksulluğa itilen milyarların önüne sonsuza dek set çekemez. Eninde sonunda tüm yanılsamalar, korkular, engeller bunları yaratanlarla beraber yok olacaktır! (1)
Bu film hatırlara drone ile ilgili durumu getirebilir. Türkiye’nin de bu konuda epeyce iddialı olduğu konuyla ilgili bilgi vermekte yarar vardır diye düşünüyorum. Türkiye’den bağımsız bir savunma analisti olan Arda Mevlütoğlu, “Ankara hükümeti son 20 yılda önemli bir insansız hava aracı kuvveti oluşturdu” diyor.
İnsansız hava araçlarını, sınırdaki (PKK karşısında) güvenlik operasyonlarında 1990’ların ortalarından beri etkin bir şekilde kullanıyorlar. “Ülkenin savunma sanayisinde, insansız hava aracı teknolojisinin geliştirilmesine öncelik verildi. Operasyonel ve üretim kapasitesi açısından Türkiye, İsrail dışında bölgede eşi olmayan bir konumda bulunuyor.”
Türkiye’de iki ana insansız hava aracı (İHA) üreticisi var. En çok aranan Bayraktar TB2 ve Bayraktar Akıncı insansız hava araçlarının üreticisi Baykar Savunma. Şirketin teknik müdürü Selçuk Bayraktar’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olması suretiyle yakın aile bağları bulunuyor. TAI Anka ve TAI Aksungur araçlarının üreticisi Türk Havacılık ve Uzay Sanayii de diğer bir büyük imalatçı firma.
Mevlütoğlu’na göre, Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik teşkilatları “Çok sayıda daha küçük gözetleme veya kamikaze araçlarına ek olarak” bu insansız hava araçlarının 150’den fazlasını kullanıyor.
Türkiye, 2019’dan bu yana Ukrayna’ya onlarca Bayraktar TB2 silahlı insansız hava aracı (SİHA) sattı. Ülkenin doğusunda Rus destekli isyancılara karşı savaşan Ukrayna da bir gün Türkiye ile birlikte NATO koalisyonuna katılmak istiyor. Kiev ayrıca sınırlarında konuşlanan Rus kuvvetlerinin olası bir kara işgaline karşı da hazırlanıyor.
3 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki insansız hava aracı ticaretini genişletmek için bir anlaşma imzalamak üzere Ukrayna’yı ziyaret etti.
Reuters’a konuşan Ukrayna Savunma Bakanı, anlaşmanın “Türk üreticilerin Ukrayna’da bir insansız hava aracı fabrikası kurması için elverişli koşullar yarattığını” ve böylece tüm araç serisini kendilerinin üretebileceklerini söyledi.
Geçtiğimiz Ekim ayında Ukrayna ordusu, Türk yapımı bir insansız hava aracının Rus destekli ayrılıkçılara ait bir D-30 topunu imha ettiğini gösterdiğini belirttiği bir video paylaştı. Bu iddia Rusya tarafından eleştirildi ve Kremlin Türkiye’yi, insansız hava araçlarının “bölgeyi istikrarsızlaştırma” riski taşıdığı konusunda uyardı… (2)
İnsansız hava araçları (İHA) drone olarak da bilinirler. Günümüzde İHA büyük ölçekli harita yapımı, arkeolojik alanların belgelenmesi, orman alanlarına yönelik uygulamalar, tarımsal uygulamalar ve afet yönetimi gibi alanlarda kullanılmaktadır. Bu alanlara ek olarak askeri amaçlarla da kullanıldıkları görülmektedir. Askeri amaçlı olarak kullanılan silahlı insansız hava araçları (SİHA) yok edici özelliğe sahip bir silah olarak kabul edilmektedir.
Silahlı insansız hava araçlarının, silahlı çatışma ya da meşru müdafaa hakkı kapsamı dışında kullanılmasının uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen Amerika 11 Eylül saldırıları sonrası el-Kaide, Taliban ve bunlara bağlı kuvvetlere karşı Pakistan, Yemen gibi silahlı çatışma halinde olmadığı ülkelerde özellikle de üst düzey teröristleri silahlı insansız hava araçları ile hedef alarak bu araçları kullandığı görülmektedir. Bir görüşe göre bir devlet kendi toprakları dâhilinde silahlı insansız hava araçlarını kullanması insan haklarını ihlal edecektir. Yine bir devletin silahlı çatışma halinde olmadığı devlet topraklarında da İHA kullanması insan haklarını ihlal edebilecektir. Uluslararası hukukta kuvvet kullanımı yasaklanmış olup meşru müdafaa hakkı söz konusu kuralın bir istisnasıdır. Buna göre bir devlet silahlı bir saldırıya uğradığında meşru müdafaa hakkına sahiptir. Bu hak hem bir teamül kuralıdır hem de Birleşmiş Milletler (BM) sisteminde yer alan bir düzenlemedir. Kuvvet kullanma yasağı, uluslararası hukukta bir teamül kuralı kabul edildiği için sadece BM üyesi devletler için değil aynı zamanda tüm dünya devletleri için bağlayıcıdır. (3)
1-https://wsws.org/tr/articles/2022/06/15/topg-j15.html; https://marksist.net/aylin-dinc/top-gun-maverick-zamanlamasi-manidar-bir-film
2-https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60258180
3-https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/980702
Siyasi Haber