Hakan Yurdanur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Sosyalist Mezopotamya, Sayı 12, Haziran 2022
Bugün karşısına çıkan her şeye (insana ve doğaya) hakim olmak isteyen bir teknik anlayışı ile karşı karşıyayız. Bu anlamı ile yazının başlığında sorduğumuz soruyu şimdiden yanıtlayalım: Teknoloji kapitalist sınıf için ve onun çıkarları adına sermayenin yanındadır. Zaten sınıflı bir toplumda da başka türlü olmasını bekleyemeyiz.
Teknoloji, insan ve doğa üzerinde planlanmış hakimiyet kurmak demektir. Bu hakimiyetin kuruluş aşamasında bilim, oluşacak tüm illegal faaliyetlerin örgütleyicisi konumundadır. Moderniteden beri yaratılmış olan ve efsane statüsüne çıkarılmış -bilimin dokunulmazlığı- amentüsü aslında kapitalist toplumda burjuvazinin dokunulmazlığı demeye gelir. Dokunulmazlık pelerini giyen burjuvazi yaptığı tüm kötülüklere bilim üzerinden çareler üretir.
Kâr, toplumsal işleyişin motoru olarak görülmeye başlandığı andan itibaren her ilerleme birer yıkım olmaya başlayacaktır. İlerleme adı altında pazarlanan teknoloji de yıkım makinasının önemli dişlilerinden bir tanesidir. Günümüzde şöyle bir algı yaratılmış durumda: Teknoloji demek her alanda ilerleme demektir! İlerleme her koşul ve durumda insanın ve doğanın yararınadır, onların yanındadır. İnsanın yararı doğanın değeri ile özdeşleştirilen teknolojik gelişmelere karşı çıkmak insana ve doğaya karşı çıkmak olarak algılanmakta. Bunun temelinde de teknolojiyi kutsallık mertebesine yükseltip dokunulmaz kılmak, sorgusuz sualsiz kabul ettirmek yatmaktadır. Teknoloji bir kere kutsal olarak görüldü mü bir daha soru sormak, sorgulamak zorlaşmaktadır. Teknoloji artık hep iyidir.
Teknolojik gelişim ile ekonomik büyüme arasında bire bir ilişki kurulmakta. Oysa biliyoruz ki, büyümek demek sermayenin büyümesi, genişlemesi, yeni kâr alanları bulup fazladan değer yani artı değer yaratarak toplumu ve doğayı sömürmesi demektir. Bugün ekonomik büyüme GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla)’nın büyümesidir. O da paranın hareket halinde olması anlamına gelir. Örneğin bunun için son derece ileri teknolojiye sahip otomobiller üretilir. Bunun hem satışından, masraflarından, hatta yapacağı kazalardan bile para kazanılır, yani para el değiştirerek hareket eder. Böylece ekonomi büyüdü, ülke kalkındı, gelişti denir. Oysa büyüyen, kalkınan, gelişen daha çok para kazanan sermayenin kendisidir. İnsana ve doğaya karşı onları sömüren, yok eden her şeyden (kaza, yangın, afet, hastalık, açlık, hatta ölümden bile) sermaye para kazanır. İşte bu sefil döngü teknolojinin sunduğu kolaylıklarla her geçen dakika yoluna hızlanarak devam eder.
Şu noktayı belirterek devam edelim: Elbette yukarıda kısaca anlatmak istediklerimden teknolojik gelişmeye tümden karşı çıktığım sonucu çıkarılmamalıdır. Elbette teknolojik gelişme olmalı. Benim ortaya çıkarmaya çalıştığım sorun yazının başlığında da belirttiğim gibi teknolojinin kimden yana olduğunu nedenleri ile birlikte deşifre etmek ve tüm insanlığın yararına teknolojik gelişmeyi savunmaktır. Yoksa tarihin ilerleyen motorunu geriye çevirip, geçmişe özlem duymayı anlatmıyorum. Teknolojiye dur demek insan neden nefes alıyor dursun almasın demek gibi bir şeydir. Bu anlamıyla teknolojiye karşı çıkmak başka şey, teknolojinin egemen sınıfın elinde insanlığa ve doğaya karşı kullandığı bir güç olmasına karşı çıkmak ayrı şeydir.
Teknolojik gelişme denen şey durduk yere ortaya çıkmaz. Belirli zorlamaların ve bu zorlamalara karşı sistemi güvence altına almanın isteği ile ortaya çıkar. Bunların birincisi; sermayenin teknolojiyi geliştirerek işçi ve emekçiye olan bağımlılığını azaltma isteğidir. Kapitalizm öncesi üretim biçimlerinde insan makinayı yönetirken bugün makina insanı yöneten konumdadır. Böyle olunca da insanın (iş gücünün) yerini daha fazla makina aldı. Bu hem işsizliği arttırdı hem de örgütsüzlüğü ve ekonomi politik faktörlerin en önemlisi olan insanın kendine ve doğaya yabancılaşmasını yarattı. Her ileri teknoloji daha çok işsiz insan demektir. Eskiden 3-4 kişinin birlikte yaptığı işi zamanla bir kişi günümüzde ise tamamen bunun için dizayn edilmiş ileri teknolojik makinalar yapmaktadır. Eskiden işe alınırken insanın kendine ait vasıfları sorulurken günümüzde makinanın vasıflarını bilip bilmemek önem taşımakta. Diğer yandan emeğin pazarlık gücü ileri teknolojik nedenlerin başı çektiği nedenlerle düştü. Kısa süreli, çeşitli (birbiri ile bağlantısı olmayan) işlerde çalışan işçi, emekçi sayısı çoğaldı. 2-3 ay hizmet sektöründe, 3-4 ay ulaşımda, 5-6 ay diğer gündelik işlerde çalışan (artık bu süreler iyice kısaldı ve hatta yok oldu) insan kalabalığı arttı. Bu da işe almalar ve işten çıkarmaları kolaylaştırdı. Güvencesiz çalıştırma had safhalara ulaştı. İş kazası neredeyse işin olağan haline dönüştürüldü. Meslek hastalıkları en üst seviyelere geldi. Sendikal hakların adı bile anılmaz oldu. Sendikaya üye olmak işten çıkarılmak için neredeyse birinci sırada sorun oluşturdu. Maaşlar ya hiç yatırılmadı ya da çok küçük bir miktarı ödendi. Aynı sorun sigorta içinde geçerliydi. Tüm bu yaşananların sonucu olarak işçi ve emekçiler başta pazarlık güçleri olmak üzere tüm sosyal ve politik kazanımlarını tek tek kaybettiler. (Bir konuya değinelim: Günümüzde işçi sınıfı ve emekçilerin hak mücadelesi yine tırmanışa geçmiş durumda. Ama bu kaybedilenlerin üstünü örtmemize neden olmamalı.)
İkincisi; teknolojik gelişme sermayedarlar arası rekabet savaşlarında yeni alanlar açmak, kâr oranlarında artış yakalamak, rakipleri saf dışı bırakmak, pazarın hakimi (hatta tek hakimi) olmak gibi nedenler içinde geliştirilir. Sermaye büyümek zorundadır. Büyürken de önüne çıkan tüm engelleri yok etmelidir. İşçi ve emekçilerden sonra ikinci engel rakipler ise onlar da yok edilecektir. Çünkü bu tek tek sermayedarların kişisel istekleri değil, bizzat kapitalizmin hareket yasalarından kaynaklanmaktadır. Rakiplerden daha hızlı, daha ucuza ve yüksek talebi olan mallar üretmek rekabette en önemli silahlardır. Bunlar gerçekleştikçe pazar onlara kalacak rakipler tek tek yok olacaktır. Patenti kendine ait üretimler yaparak rakipleri kendine bağımlı kılmak ileri teknoloji kullanımının bir sonucudur. Örneğin bir büyük firma hem şeker üretiyor, hem şeker hastaları için ilaç üretiyor, hastaların tedavisi için hastaneler zinciri açıyor, tüm bunların teknik alt yapısı için üniversiteler kuruyor… Böylece sadece rakiplerini değil toplumun büyük çoğunluğunu da kendine bağımlı kılıyor.
Üçüncüsü; doğaya olan üstünlüğün kurulması, onun ele geçirilmesi, metaya dönüştürülerek yok edilmesi için teknolojinin geliştirilmesidir. Modern zamanlar insana, insan üstü değerlerin atfedildiği zamanlardır. Her şeyin mutlak sahibi (ya da kendini öyle gören) insan aklı ile ürettiği teknoloji sayesinde doğaya karşı verdiği binlerce yıllık savaşta önemli kazanımlar elde etti! Onu yaktı, yıktı, yok etti, haritadan sildi ve tüm bunlara başarı dedi! Bu başarısının meyvesini kâr olarak yedi ve yemeye devam ediyor. Doğanın ele geçirilmesi manevi haz kadar maddi olarak da sermayeye yeni alanlar açması anlamında önemlidir. Öte yandan sermayenin sınırsız büyüme isteği günümüz Dünyasının ekolojik sınırlarında pek mümkün görünmüyor. Bu gidişle birkaç tane daha Dünyaya ihtiyaç olacak. Bu mümkün değilse o zaman tüm canlılar gezegenle birlikte yok olacak. Bunun önüne geçmek için pek fazla vaktimizin kalmadığını ve geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimizi önemle belirtmek isterim.
Tekniğin akıl üzerinden fetişleştirilmesi onun bir ideolojiye dönüşmesinde de önemli rol oynadı. Bir kere ideolojiye dönüştüğü andan itibaren toplumun geri kalanı üzerinde ki tahakkümü arttı. Burada Avrupa merkezli bakış açısının rolünü de atlamamak gerek. Avrupa merkezli bakış açısı günümüzde az gelişmiş çevre ülkeler için teknolojiyi olmazsa olmaz ilan ediyorlar. Batılılaşmak, kalkınmak, modernleşmek için benim ürettiğim teknolojinin ara ve yan ürünlerini benim izin verdiğim kadarı ile üretin gelişirsiniz masalını yutturuyorlar. İşin ilginç yanı bu masala inanan büyük çoğunluğun var olması.
Üretimin teknoloji destekli yapısı yaşamımızda ki tüketimi ve alışkanlıklarımızı direk etkilemekte. Yüksek teknoloji ile üretilen ürünlerin örneğin cep telefonlarının kullanım ömrü daha satın alınmadan tamamlanmış oluyor. Böylece onu üreten ve pazarlayanlar kârlarını arttırıyor. Bunun biliniyor olması sonucu maalesef değiştirmiyor. Cep telefonu üçüncü elimiz, otomobil üçüncü ayağımız oluyor.
Bugün sıkça rağbet gören bir kavram da teknolojik rasyonalite. Aslına bakarsanız bu söylem kapitalizmin irrasyonel yapısını (insana ve doğaya aykırı, uyumsuz, yok edici) akıl yolu ile kabul ettirmeye yönelik bir çabadır. Kapitalizmin tüm kirli yönlerinin üzerini örtmektir. Bu söylem onu insan üstü, tarih dışı varsayarak sonsuza dek var olacağını savunan saçmalıktan başka bir şey değildir. Tek yaşam nedeni kâr olan bu sistemde her ilerleme bir yıkımdır. Bu yıkımı gizlemek içinde teknik, bilim, akıl, rasyonellik gibi taraf tutan kavramlara baş vuruluyor. Bu perspektiften baktığımızda kolaylıkla göreceğimiz gibi teknoloji iktidarı koruma ve kollama yöntemidir. Bunun için de ölçüp biçerek toplumu kontrol etme aracı olarak kullanılır. Ayrıca denetim, hizaya sokma, muhalif unsurları temizleme gibi görevleri de üstlenir teknoloji. İktidarın her şeye hakim olma isteği güçlü olma arzusunu da doğurur. Bu güç hem kendi toplumuna hem de diğer toplumlara karşı siyasi, ekonomik üstünlük gerektirir. Bu üstünlüğün var olması yetmez. İnandırılması, kabul ettirilmesi, itaat edilmesi de gereklidir. İşte teknoloji bu noktalarda da sinsice devreye girer. Ama gelin görün ki teknolojinin bu yönü hep atlanır. Siyasi, ekonomik çıkarlarla, ideolojik manipülasyonlarla bağı bir türlü kurulmaz. Teknoloji, makineye ve onun getirdiği hızla gelişmeye indirgenir ve orada saklı tutulur. Şu gerçeğin altını çizelim; kapitalizm öncesi üretim formasyonlarında insan makineyi yönetiyordu. Bugün tam tersi geçerli. Öyle bir noktaya gelindi ki üretilen eşya onu üretenden daha değerli görülmekte.
Modern teknoloji insanlığın hizmetinde ise o zaman şu sorunun yanıtını arayalım: GDO teknolojisi gerçekte açlığı yok etmek, besin değerini ve kalitesini yükseltmek, sağlıklı nesiller yetiştirmek, gıdaya ulaşımı kolaylaştırmak için mi geliştirildi? Yoksa, sermayenin tarım üzerinde ki endüstrileşme etkisi ile birlikte kâr oranlarını arttırıcı yaptırımlar uygulamak için mi geliştirildi? GDO teknolojisi ile üretilen ürünler baştan sona kadar hem insan hem de doğa için tehlikeler saçıyor. Deniyor ki; yeterince gıda üretimi yok o nedenle insanlar aç, biz de bu teknoloji ile bu sorunu çözüyoruz. Halbuki gerçek bambaşka. Gıdaya erişimi engelleyen sistemin kendisi. Yetersiz gıda üretimi değil. Yani bir teknoloji ile bozdukları yapıları başka teknolojiler ile çözmeye çalışan ama her seferinde çözdüğünden daha büyük sorunlar yaratan bir sistemle karşı karşıyayız.
Başlıkta sorduğumuz sorunun yanıtını bir kez daha vererek bitirelim. Teknoloji taraftır, insan ve doğaya karşı kullanılan bir silahtır. Tarafsız teknoloji kapitalist üretim ilişkileri içinde imkansızdır.