Atanmışların seçilmişleri görevden alarak yerlerine kayyım atamaları sonucu başta Amed olmak üzere Van ve Mardin’de HDP’li vekillerin öncülük ettiği bir dizi eylemler daha doğrusu itaatsizlik eylemleriyle birlikte bir direniş başladı. “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz” sloganı da Mardin’de ilk günlerde yapılan eylemin öne çıkan sloganıydı. Buna sadece slogan deyip geçmek yapılan fiili basite almak olur. Çünkü bu sloganın içerdiği anlam çoğunlukla artık kaybedecek bir şeyimiz kalmadığı zaman ortaya çıkar.
Yasin Yetişgen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Atanmış olan İçişleri Bakanı Soylu, Kuzey Kürdistan’ın üç büyükşehir belediyesine (Amed, Van, Mardin) valileri kayyım olarak atadı. Atanmışların zor kullanarak seçilmişleri görevden alıp yerlerine atanmış valileri belediyelere kayyım olarak ataması ve sonrasındaki gelişmelerden önce bu noktaya nasıl gelindiğine dair kısa bir özet yapmakta fayda var.
***
3 Kasım 2002’de başlayan AKP iktidarı 13 yıl aradan sonra ilk ciddi düşüşünü yaşadı ve tek başına hükümeti kuramadı. Seçim barajı nedeniyle bağımsız adaylar çıkaran Kürtler ve Türkiyeli sol, sosyalist parti ve hareketler 7 Haziranda HDP çatısı altında girdiği seçimlerde %13’ün üzerinde bir oranla 80 vekil çıkardı ve işte HDP’nin özelde de Kürtlerin bu seçim zaferini Erdoğan bir türlü kabullenemedi içine sindiremedi.
Seçimlerden yaklaşık 4 ay önce 28 Şubatta Dolmabahçe’de 10 maddelik mutabakat metni ile Çözüm Süreci doruk noktasına ulaşmış iken 7 Haziran sonrası 22 Temmuzda Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesini bahane eden Erdoğan çözüm sürecini bitirdi. Her ne kadar Erdoğan Dolmabahçe’deki fotoğraftan rahatsız olduğunu 7 Haziran öncesi söylese de bitirebilmesi için uygun şartlar gerekiyordu. Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi (bu cinayetleri PKK’nin gerçekleştirmediği kesinleşti) Erdoğan için uygun şartları oluşturmuştu ve masayı devirdi.
Erdoğan’ın 7 Haziranda gördüğü çıplak gerçek şu idi. 2002’den beri kurduğu iktidar ellerinin arasından kayıp gidiyordu. Bir taraftan Kürt / Kürdistan cephesi diğer taraftan Gülen Cemaati cephesinde son derece sıkışmıştı. Bu sıkışmışlığı kırık dökük de olsa demokratik yollardan aşamayacağını ve güçlenemeyeceğini biliyordu. Çare otoriterleşmekten, şiddetten geçiyordu. Bunu için parti içindeki muhalefetle başı dertte olan Devlet Bahçeli’nin yardımına koşan Erdoğan MHP’yi yanına aldı ve şiddet politikası kısa sürede uygulamaya sokuldu. Suruç, Gar ve Amed HDP mitingindeki patlamalarla katliamlar peş peşe geldi. 1 Kasım seçimlerine doğru Hendek nedeniyle şehirlerde ilk çatışmalar başlamıştı. Ve sonrasında aylarca Kürt şehirleri yakıldı, yıkıldı… Bu şiddet politikası 7 Haziran ile 1 Kasım arasında bile meyvelerini vermeye başladı. 1 Kasım seçimlerinde milliyetçi-İslamcı oyları konsolide eden AKP oylarını yükseltti ve tek başına hükümeti kurdu.
Ama Erdoğan’a bunlar da yetmedi. Tek adam olabilmesinin önünde halen engeller vardı. 15 Temmuz mizanseni Erdoğan’a istediğini verdi. Meclis Ohal kararıyla tam anlamıyla Erdoğan’ın tek adam olma hayalini gerçekleştirdi diyebiliriz. Ohal koşullarında 16 Nisan 2017 başkanlık referandumuna gidilerek (mühürsüz oyların da katkısıyla) Anayasa ve sistem değiştirilerek Erdoğan’ın tek adam olduğu resmileşti.
7 Haziran, genel olarak başta Kürtlerin ve diğer muhalif ilerici unsurların Erdoğan’a attığı tek çelme değil. Devamında 16 Nisan referandumu (Kürtler HAYIR demişti), 24 Haziran seçimleri, son olarak 31 Mart yerel seçimleri ve tekrarlanan İstanbul seçimleri de dahil Erdoğan yapmak istediği hiçbir işi ağız tadıyla yapamadı.
Kürtlerin Erdoğan’a çelmesi sadece iç politikada değil, dış politikada da devam etti. Erdoğan ve AKP’nin Suriye politikasının iflas etmesinin ana nedeni de yine Kürtlerdi. Çünkü Erdoğan, Suriye’de de Kürtleri ve Rojava’yı yok saydı. Kendi ülkesinde Kürtlere nasıl bakıyorsa Suriye’deki Kürtlere de aynı gözle baktı. Kürt olsun ama ülkesi, bayrağı ve dili olmasın. Tıpkı Güney Kürdistan yönetiminin bağımsızlık referandumunu boğmak için elinden ne geliyorsa ardına koymaması gibi Rojava’yı da boğmak istiyor. Rusya ve ABD arasındaki dengeleri fırsat bilerek bunu Afrin’de zaten yaptılar. Erdoğan’ın Şam’da namaz kılamamasının önemli bir nedeni Rusya ve İran’sa daha da önemli bir nedeni Rojava Kürtleridir. Kürtler IŞİD’in bitirilmesindeki en önemli unsurdu. Sadece IŞİD’in bitirilmesi değil aynı zamanda İslamcı cihadist tüm örgütlerin yayılmasının da önünde engel oldular, onlara izin vermediler. Erdoğan’ın stratejisi de Suriye’de cihadist örgütlerle yayılmaktı. Bunda başarılı olamayınca bizzat eğittiği ve kurduğu ÖSO ile bunu yapmaya çalıştı. Bu da olmayınca ÖSO ile birlikte bizzat ordusunu göndererek Afrin, Azez ve İdlib gibi yerlerde Rusya ve ABD’nin müsaade ettiği kadar alan kontrolüne girdi. Bu politikası İdlib’de iflas etti. Şimdi yeni bir mülteci akınıyla yüz yüze.
Son olarak 31 Mart yerel seçimleri ve tekrarlanan İstanbul seçimlerindeki Kürtlerin ve bir çatı olarak HDP’nin başarılı stratejisi Erdoğan ve partisinin iflasına yol açtı. Erdoğan Kürtlere ve özellikle HDP’ye bu kadar kinlenmişken elinde de orantısız bir güç varken bu yapılanları karşılıksız bırakamazdı. Erdoğan egosu çok yüksek bir ‘siyasetçi’. Yasal ve demokratik yollarla elde edemeyeceği şeyi yasadışı ve antidemokratik yollarla elde etmede hiç tereddüt etmez, etmiyor da. 17 yıllık pratiği bize bunu zaten kanıtladı. Şimdi de daha önce yaptığı gibi Kürtlerin üç büyükşehir belediyesi olan Amed, Van, Mardin’e hukuksuz ve zor aygıtlarını kullanarak kayyım atadı.
***
2 dönem üst üste HDP’nin seçimle kazandığı belediyeleri AKP ve Erdoğan rejimi gasp ediyor. 31 Mart seçimlerinde HDP’nin çok yüksek oranlarla aldığı belediyelere hukuksuz bir şekilde içişleri bakanlığı kayyım atıyor. Kayyım atamanın hukukta yeri yok daha önce bu şekilde bir uygulama da yok. Ama mevzu özellikle Kürtler olunca AKP kendi yasalarını tanımıyor.
Kürt halkının iradesinin yok sayılarak belediye başkanlarının görevden alınması üzerine HDP, milletvekilleri öncülüğünde bir sivil direniş başlattı. Direniş şu an 20. günü aştı ve epeyce de uzun sürecek gibi. Direniş şu an daha çok kayyım atanan belediyeler önünde oturma eylemleri ve diğer yerlerde basın açıklamaları şeklinde devam ediyor. Ayrıca akşamları ışık söndürme, ses çıkarma eylemleri de özellikle kayyım atanan yerlerde devam ediyor. Direnişe, AKP’ye ve Erdoğan’a demokratik muhalif her kesimden destek var ve giderek de çoğalıyor. Halk desteği de var lakin henüz görünür değil. Halk desteğinin sahaya, alanlara az yansıması hendek çatışmaları ve devletin fütursuzca saldırılarından beri HDP ve Kürt siyasi hareketlerinin önemli bir sorunu. Bu sorunu anlayabildiğimiz ölçüde halkla tam anlamıyla bütünleşme daha kolay sağlanacaktır.
Şu an yapılan direnişi kimi itaatsizlik eylemleri ile zenginleştirebilmek önemlidir. Mesela Amed’de belediye otobüslerinde ücret ödememe eylemi bu açıdan iyi bir sivil itaatsizlik eylemiydi. Ama zannedersem süreklilik ve yaygınlaşması sağlanamadı.
Eğer seçtiklerimiz bizi ve kentlerimizi yönetemeyecekse seçim yapmanın anlamı nedir? Yapılan kayyım ataması ile rejim Kürtlerin oylarını gasp etmiştir, çalmıştır. İşte bu yüzden Kürtlerin ve Kürdistan halkının her türlü sivil itaatsizlik eylemleri yapmaya hakkı vardır. Devletin siyasi darbe yapmaya, oyları çalmaya ‘hakkı’ varsa biz halkın da her türlü sivil direniş ve itaatsizlik yapmaya hakkı vardır. Bu hakkımızı kullanarak tek adam rejimi köşeye sıkıştırılmalıyız.
Sivil itaatsizlik eylemleri olarak neler yapılabilinir. Şu an yapılan oturma, ses çıkarma ve ışık söndürme yakma eylemlerinin yanında belediye otobüslerinde ücret vermeme eylemleri de devam etmeli. Özellikle kayyım atanan şehirlerde işçi ve memurlar grev hakkını kullanabilir. Vergi ödememe protestoları başlatılabilinir. Gençlerin askere gitmemesi için çağrı yapılabilinir. Oy kullanmak vatandaşlık görevi ise biz oylarımızı kullandık, seçimimizi yaptık. Oylarımız dikkate alınmayacaksa ‘Türk’ vatandaşı olmanın da bir anlamı yok. Çok zor ama vatandaşlıktan çıkma kampanyası başlatılabilinir mi? Evet, bu ve benzeri birçok eylem tarzı geliştirilebilinir lakin buların başarılı olabilmesi için halkın da seçtiği adaylara sahip çıkarak sokağa inmesi gerekiyor. Ben, biz oylarımızı çaldırtmayız diyebilmeli. Halk “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz” sloganına ortak olabilmeli.
Sosyalist Mezopotamya / Eylül 2019 / Sayı: 6
Tüm sayıların PDF formatları aşağıda
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 1 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 2 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 3 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 4 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 5 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın
Sosyalist Mezopotamya / Sayı: 6 – Derginin PDF formatı için buraya tıklayın