Enver Şen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
ARD (Almanya’da kamuya ait 1. TV kanalı) Kahire muhabiri Moritz Behrend 10 Martta “ey insanlar durum çok ciddi, biz gerçek bir yok olmayı (edilmeyi) yaşıyoruz. Bitirilmek isteniyoruz. Tüm dünyayı derhal harekete geçmeye çağırıyoruz.” Şabala yerleşim yerinden bir kadın böyle sesleniyordu. Haberi veren Alman muhabir konuşmasına kadının şunları söylediğini de ekliyor “Benim ismim herhangi bir yerde geçmemeli. Çünkü hayatım tehlikede.” Bu sadece bir ses. SOHR (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi) öldürülen insan sayısını binlerle ifade ediyor. Yine aynı gün ARD’ye konuşan SOHR temsilcisi Ramy Abdulrahman “Katliam cihadistlerin açık bir çağrısı ile başladı. Gördüğümüz ve dinlediğimiz videolarda cihadistler ‘biz Alevileri öldürmeye geldik’ diyorlardı. Ancak ‘biz Esad yanlılarını öldürmeye geldik’ demiyorlardı” diyordu. Yerleşim yerleri basılıyor, insanlar kaçırılıyor. Kadınlar, gençler, kız çocukları tecavüze uğruyor. HTŞ ve bileşenleri için bunlar yeni şeyler değil. Musul’da, Şengal’de, İdlib’de bunları iyi tanıyoruz. Tecavüz ve kafa kesmeyi meslek edinen yapılar bunlar. HTŞ’nin lideri ve aynı zamanda Suriye’nin devlet başkanı Ahmet Şara katliamlar devam ederken camide “Şu anda ülkede olanlar beklediğimiz bir meydan okumadır ancak biz ulusal birliği savunmaya devam edeceğiz” demekten geri durmuyordu. Olayları başlatanların “Esad’ın artıkları” olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi. Şara’nın açıklaması ile Türk dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın açıklaması nerdeyse aynı kelimelerle yapılıyor. Herhalde “tesadüf” olmalı. Türk gazete ve televizyonları da aynı şeyleri tekrar tekrar haberleştiriyorlar. Güneş balçıkla sıvanmaz, dünya kamuoyu katilleri tanıyor. ABD ve İsrail katliamı şiddetle kınarken, AB katliamı anmadan genel doğruları söyleyerek işin içinden çıkmaya çalışıyor. Ahmet Şara 17 Mart’ta Brüksel’de yapılacak uluslararası “barış konferansına” davet edildi. AB dış ilişkiler ve güvenlik politikası servisi (EEAS) sözcüsü Anitta Hipper de Fidan ve Şara gibi “Esad artıkları”ndan bahsetmeyi ihmal etmedi. AB bizzat kendisi katliamlarda yer almış Şara ile barış yerine Suriyeli mültecileri nasıl göndereceğini konuşacak. Avrupa Birliği’nde konuşulan güncelliğini koruyan iki ana konu var. 1) Silahlanma ve Ukrayna ile Rusya’ya karşı zafer kazanmak. 2) Avrupa’nın sınırlarını Avrupalı olmayan mültecilere kapatmak. Bunların başında Suriyeli ve Afganistanlı mülteciler geliyor. Silahlanma ve yabancı düşmanlığı ile gelişen aşırı faşist sağın önüne geçebileceklerine inanıyorlar. Son 5-10 yıldaki gelişmeler bunun tam tersini göstermesine rağmen. 10 Martta SDG ile demokratikleşme anlaşmasını imzalayan Şara 14 Martta adına geçici anayasa dedikleri bir metni açıkladı. 1- Suriye Arap Cumhuriyeti, tam bağımsız ve egemen bir devlettir. Coğrafi ve siyasi birliği bölünmez ve herhangi bir parçasından vazgeçilmez. 2- Cumhurbaşkanının dini İslam’dır ve İslam hukuku (fıkıh), yasaların temel kaynağıdır. Böylece Şara en azından beş yıl cumhurbaşkanı olarak kalacak. Cumhurbaşkanı Müslüman olacak, İslam hukuku yasların temel kaynağı olacak. Arap milliyetçiliğinde Esad rejiminden hiçbir farkı yok. Hatta fazlası var, devlet İslam hukukuna göre yönetilecek. Devletin resmi dili Arapça olacak. Türk anayasasının 3. Maddesi: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Ne kadarda birbirilerine benziyorlar. Arap ve Türk milliyetçiliğinin yeter ki demokratik olmasın ne olursa olsun kabulümüzdür politikası. Bu ülkelerde yaşayan Türk ve Arap olmayan halklar ve inançlar buna müsaade etmemelidir, etmeyecektir. Şara- Erdoğan ikilisi bunu bilmeliler. 10 Martta SDG – HTŞ arasında imzalanan protokolün 1. Maddesi: Tüm Suriyelilerin gelecekte haklarının güvence altına alınması, siyasi sürece katılımı ve devlet kurumlarının liyakat esasına göre inşası, dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın sağlanacaktır. 2. Kürt toplumu, Suriye devletinde asli bir topluluk olarak kabul edilecek ve vatandaşlık hakkı ile anayasal haklarının tümü güvence altına alınacaktır. Erdoğan-Şara anayasası yukarıda sayılanların tümünü reddediyor. Suriye’nin Arap ve kökten dinci olmayan kesimleri bu taslakla dışarıda bırakılıyor. AFP’nin sorularını cevaplayan Paris Schiller Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Tigrane Yegavian “son derece endişeliyim, çünkü Suriye Arap Cumhuriyeti, kademeli olarak Suriye İslam Cumhuriyetine dönüşüyor” diyordu. (DW 15.03. 2025) Kürtler, Dürziler, Aleviler, Ermeniler yaptıkları açıklamalarla bu şekliyle anayasayı kabul etmeyeceklerini dile getirerek bu taslağın yeni anayasanın yerini alamayacağını açık bir şekilde belirttiler.
Suriye’nin demokratikleşmesi, orada yaşayan tüm etnik yapıların ve inançların kendilerini yeniden bulacağı bir toplumsal anlaşma ile mümkündür. Bunun temeli SDG ile HTŞ arasında imzalanan demokratik toplum anlaşmasıdır. Elbette o 8 madde mutlak değil, kurulacak komisyonlarda ve toplumun değişik kesimlerinde tartışılacak ülkenin ve halkların çıkarına olan ögeler gün ışığına çıkacak. Ancak bu şekliyle tüm Suriyelilerin kabul edeceği demokratik anayasa oluşur. HTŞ ve Cumhurbaşkanlarının açıklayacağı bir bildiri ile değil.
17.03.2025