Site icon Rojnameya Newroz

SOSYAL ŞOVENİZMİN KENDİNİ HAKLI ÇIKARMA ÇABALARI

Komünist kılığa bürünmüş bir sosyal şovenle; sömürünün her türlüsüne karşı çıkan tutarlı bir komünisti birbirinden kolaylıkla ayırt etmeye yarayan temel konu; ulusal meseleye yaklaşım ve Marksizm’in temel ilkesi olan ulusların kendi kaderini tayin hakkını layıkıyla savunup savunmadığıdır.

Yaşar Kazıcı / Diğer yazıları için tıklayınız

Ölçütümüz Lenin’in döneminden beri aslında çok nettir. Ama bu ölçütü sosyal şoven kesimler sulandırmaya bayılırlar ve sürekli kendi egemen ulus olma gerçekliğinin üzerini örtme lehine çekerler. Lenin, hem yazdığı Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı kitabıyla hem de Ekim Devrimi pratiğinde yaşanan Çarlık Rusya’da hapis edilmiş ezilen ulusların birer birer özgürleşmesi pratiğiyle tartışmaya yer bırakmayacak kadar berrak bir şekilde son noktayı koymuştur. Teori ortada pratik ortada ama siyasal kurnazlar devrim çarşafına bürünüp kendilerini haklı çıkarmaktan geri durmuyorlar. Bu siyasal kurnazlıkları fikri bir tercih değil tam da egemen ulus olmalarından kaynaklanan ukalalığın, rahatlığın ürünüdür.  Üstelik bunu Marksizm ve proletarya adına yapma cesaretine de sahipler. İşte böyle bir sosyal şoven tam da az sonra eleştiri oklarıma maruz kalacak bir yazar tarafından tekrarlanıyor. Kendisi Birgün yazarı, tam da ÖDP’nin referandumda aldığı rezalet tutumun haklı olduğunu savunuyor, Kürt halkının en meşru taleplerini desteklediklerini söyleyemeyecekleri için özetle ‘’aslında biz Kürtlerin iyiliği için bağımsızlığa karşı çıktık’’ diyor ne kadar da inandırıcı değil mi? Sahi sabah akşam karşı çıktığınız AKP’de Kürtlerin iyiliği için bağımsızlığa karşı çıkmıştı,  kanımca Kürtlerin iyiliğini düşünme konusunda AKP’yi geçme çabalarınızın nafile olduğunu önemle vurgulamak isterim.

Yazıya geçersek; yazar önce ÖDP’nin referandum açıklamalarının aldığı eleştirilerin haksız olduğunu, aslında böyle bir açıklamanın Kürtlere ‘’dostane bir uyarı’’ olduğunu ‘’sol vicdanın’’ gerekliliğinden doğduğunu iddia ediyor. Sanırım bağımsızlığı destekleyen Türkiye solundan azımsanamayacak önemli bir kesim Kürtlere karşı oldukça vicdansız davranmış.

‘’Halklar bir arada yaşamalı deniliyordu, referandumun bölgesel savaşa ve iç çatışmalara neden olabileceği uyarısında bulunuluyordu, mevcut konjonktürden dolayı oylamanın en azından şimdilik yapılmaması gerektiği vurgulanıyordu.’’ (yazıdan)

Halklar bir arada yaşamalı deniliyormuş, işte bu cümlelerde sosyal şovenizmin sihirli zehri gizli. Halkların kardeşliği, egemen ulus olma ayrıcalığını, bir ulusun ezilmesini gizlemek için oldukça kullanışlı bir kavram. Tıpkı ‘’ümmetin kardeşliği, AKP’nin Kürt kardeşliği’’ gibi.  Halkların bir arada yaşaması üzerinden ulusal eşitsizlik, ulusal baskı bilinçli bir şekilde hasıraltı edilmeye çalışılıyor. Tıpkı gece gündüz şiddet gören bir kadına kocasıyla evli kalmasının iyi bir şey olduğunu söyleyen burjuva ahlak anlayışının telkini gibi; Kürtlere zoraki bir birliktelik ‘’halkların kardeşliği’’ vb. zırvalarla egemen ulusun ayrıcalığını koruyan telkinlerde bulunuluyor. Öte yandan Kürdistan halkı referanduma gitmek istemiş, referandumda yüzde 93’lük bir oranla Bağımsız bir Kürdistan’a evet demişken kimin haddine ‘’zoraki birlikte yaşamı’’ Kürtlere dayatmak.

Yazarımız mevcut konjonktürün referandum için uygun olmadığını, hele ki referandum yapılırsa bölgede mazaalah iç çatışmalar ve bölgesel savaş çıkacağından dolayı en azından şimdilik yapılmaması gerektiğinden bahsediyor. E güzel kardeşim Kürt zaten 200 yıldır sömürgeci bir işgalle o çizdiğin distopyayı kronikleşmiş bir şekilde yaşamadı mı? Yaşamıyor mu? Ayrıca Kürt halkının kendi kendini yönetme isteğinden savaş doğması Kürdün sorunu değil, Kürdü bağlayan bir durum değil. Taviz vermesi gereken 200 yıldır ezilen bir ulus değil onun topraklarını işgal etmiş olan devletler ve işgalci devletini destekleyen uluslardır. Ayrıca bu bir taviz de değildir olması gerekendir. Oh ne ala hem 200 yıl boyunca toprakların işgal edilsin, aşağılıkça uygulamalara maruz kal ve sonra toparlanıp kendi haklarını kazanmak için bir referandum sürecine gir; aman efendim böyle bir süreç yaşanırsa halkların bir arada yaşama konsensüsü bozulurmuş. Niye? Esas halkların birlikte olma olanağını ortadan kaldıran Kürdün topraklarının Arap-Türk-Fars devletlerince işgal edilmiş olması değil mi? Bu işgal ortadan kalkmadan hangi Kürtle hangi Arap’ı, hangi Türk’ü, hangi Fars’ı eşitleyebilirsiniz? Ayrıca bu halkların kardeşliği kavramı neden hep egemen ulusların çıkarına işletiliyor neden gerçek anlamda eğer kardeşleşme yaşanacaksa eşitsizliğin ortadan kalkmasından biri de çıkıp bahsetmiyor. Biri de gidip Türk-Arap-Fars ulusuna desteklediğiniz devlet Kürtlerin topraklarını yüzyıldır işgal altında tutuyor, haksız bir savaş içerisinde sizin almanız gereken tutum Kürt halkının haklarına kavuşması olmalıdır demek yerine neden gelip Kürtlere aman referanduma gitmeyin Türk-Fars-Arap halklarıyla boğazlaşırsınız diyerek Kürdün hakkı gasp ediliyor?

Yazarımız yine siyasi kurnazlığa girip ABD’nin Suriye ve Irak’ta bulunmasını, ‘emperyalizm’ olgusuna sığınarak referanduma karşı çıktıklarını izah etmeye çalışıyor. Suriye ve Irak daha da genişletelim Ortadoğu coğrafyasında emperyalizm 100 yıllık bir olgudur. Emperyalizmin varlığı ezilen ulusun değil Marksistlerin mücadele etmesi gereken olgudur. Ezilen ulusa hiç kimse emperyalizm var şimdi zamanı değil gibi bahanelerle gelemez. Bunun bir benzeri de 70’li-80’li yıllarda ‘’Kürtler özgürleşecek hele bir devrim yapalım’’ ekseninde tartışılıyordu. Şimdi devrimci rüzgar geri düştü bu tarz kesimler emperyalizm olgusuna sarılıp ne zaman Kürt ulusu özgürlüğünü tartışmaya çalışsa ‘’biz Kürtlerin özgürlüğüne karşıyız’’ deme cesaretine sahip olmadıkları için bunu Marksizm bulamacına yatırıp yiyebilene yedirdiler. Filistin’e gelince bu çevreler emperyalizm olgusundan bahsetmezler Kürtlere gelince bahsederler. Bunun nedeni de açık Filistin TC’nin sömürgesi değil Kürdistan TC’nin sömürgesi, diğer Kürdistan parçalarına bakışları da kendi destekledikleri egemenlerinin zihin prizmasından yansıyor. Görüntüde Kürt ulusunun yanından oluş ama özünde ise varılan politik sonuçlar 40 milyona varan bir halkın zincirlerinin ‘’halkların kardeşliği’’ adına mevcut devletlerin sınırları içerisinde tutulmasına alkış çalmak! İşte sosyal şovenizm bu kadar sinsidir ama bir o kadar da kendini ele veren açıklıktadır.

Yazarımız haklılığını ispat etmek için KCK ve DBP’nin de kendileri ile aynı çizgide olduklarını, Güney Referandumunu desteklemediklerini, uyardıklarını vs. söylüyor. Belki de yazının tek doğru noktası bu. Ne yazık ki evet! Türkiyelileşme siyasetinin ve ulus-devlet kör çıkışının son uğrağı sosyal şovenlerle aynı çizgiye düşmek ve az önce eleştirdiğim kesimle aynı sosyal şoven değirmene su taşımak oluyor.

Yazarımız bilindik bir tezi de işliyor ‘’Barzani’nin iktidarını pekiştirmesi’’ tezi yani kurulan Kürdistan değilmiş olsa olsa DİP’in daha açık ifade ettiği ‘’Barzanistan’’mış. Kürdistan tarihini az buçuk bilen insanlar bile Kürt ulusunun 200 yıllık tarihinde çokça bağımsızlık için ayağa kalktığını, bugüne gelinen sürecin tarihsel sürekliliğin bir sonucu olduğunu anlayabilir. Yazarımıza sormak lazım Barzani değil de kimin öncülüğünde Kürdistan kurulursa desteklerlermiş? Sanırsınız manavdan seç al yapıyoruz! Bir toplumun geleceğiyle ilgili meselenin kimin tarafından gündeme geldiği değil bizi ilgilendiren tarihsel sürecin o toplumu ileriye taşıyıp taşıyamayacağı, haklı olup olmadığı olabilir ama yazarımız kendini haklı çıkarmak için Barzani’den yola çıkarak kurnazlık yapıyor. Sanki başka bir öncü tarafından bağımsızlık gündeme gelse referandumu koşa koşa gidip destekleyecekmiş, bizden daha fazla savunacakmış rolleri kesiyor. Sürecin sosyalistleri (kendilerinden bahsettiği için sosyal şovenleri) haklı çıkardığına vararak yazıyı bitiriyor.

Halbuki haklı çıkan Kürt ulusunun özgürlüğü için bir tane bile doğru düzgün yazı kaleme almamış sosyal şovenler olamaz olsa olsa bu kesim haksız sömürgeci savaşın tarafına masa altından alkış tutan haksızlar takımı olur. Gelişmeler sosyal şovenleri değil Kürt ulusunun özgürlüğünü 200 yıldır engelleme çabasında olanlarla daha fazla mücadele edilmesi gerektiğini doğrulamıştır, sömürgeci rejimlerin başta kendilerinin de alkış tuttuğu TC gibi sözde ‘demokratik’ devletlerin Kürtler karşısında nasıl eteklerinin tutuştukları olmuştur. Sömürgecilerin bağımsızlık sonrası saldırıya geçeceklerini beklemiyor değildik, buyurun 200 yıldır topraklarınızı işgal ettik sizin demokratik bir şekilde yaptığınız referandumunuzu destekliyoruz demenizi hiç beklemiyorduk. Haliyle sosyal şovenler açısından pekte göbek atıp oynayacakları bir doğrulanma söz konusu değil.  Yazının eleştirisi daha fazla da yapılabilir ancak bu kadarıyla sınırlı tutuyorum çünkü neresinden tutsak elimizde kalan bir ÖDP’nin neresinden tutsak elimizde kalan kalemşorunun Marksizm kürsüsünü işgal etme girişiminin sonuçsuz kalacağını hatırlatmakla yetinelim.

Exit mobile version