Site icon Rojnameya Newroz

Sorun sistem sorunudur 

Otoriteryanizm

Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız 

“Korumakla görevli olanların, 

yıkmaya karar verdikleri bir devleti kimse kurtaramaz” 

Platon  

Bir devletin yönetim sistemi veya siyasal sistemi o devletin yönetimi için iktidar, hükmetme (yasama, yürütme, yargı) gücünün kimin veya kimlerin elinde bulunacağını belirleyen devlet iktidarı türlerini belirleyen yönetim şeklidir. 

Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu’daki birçok ülkenin yönetim şekli “Cumhuriyet”tir.  

Tanım olarak Cumhuriyet, halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelir. 

İşte burada bir yanlış var. Bu ülkelerin hiçbiri “Cumhuriyet” standartlarına uygun değildir. Hepsinin kendilerine münhasır cumhuriyet rejimleri vardır. 

ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemleri-Şartları: ISO 9001 Standardı, bir kuruluşun müşteri şartlarını karşılayan ürünleri sağlama yeteneği olduğunu kanıtlaması gerektiğinde ve müşteri memnuniyetini arttırmayı amaçladığında uyacağı kalite yönetim sisteminin şartlarını belirtir. Bu kaliteyi ve memnuniyeti belgeleyen standartlardır. 

Bir kuruluşun hizmet kalitesinin, ürün kalitesinin, güvenliğinin, çevresel ve fiziksel etkenlerinin bir standardı olur da bir ülkenin yönetiminin standardı olmaz mı? 

Elbette ki olur.  

Avrupa Birliği ülkelerinin elbette ki bir standardı vardır. Vatandaş devletin öznesidir. 

Türkiye’nin de dahil olduğu Ortadoğu’da aslolan devlettir. Vatandaş devletin nesnesi durumundadır. 

Türkiye 14 Nisan 1987 tarihinde AB’ye tam üyelik için müracaat etmiştir.  

Yunanistan 1975 yılında AB’ye tam üyelik için müracaat etmiştir. Yunanistan gerekli şartları yerine getirerek 1981 yılında tam üye olmuştur.  

Rejimi tartışmalı Türkiye bu standartları sağlayamadığı için AB’ye alınmıyor. 

Kemalistlere göre “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” AKP’lilere, özellikle trol medyası dedikleri yandaş medyaya göre “Başkanlık Sistemi”dir. 

Yüzyıldır tartışmalı olan bu sistem AB’nin hiçbir şartını yerine getiremediği için AB’ye alınmamasının sebebinin faturasını yine AB’ye kesiyor. Başarısızlığını kabullenemiyor. 

Demokrasi yok, insan hakları yok, hukuk yok, yargı yok, sağlık ve eğitim felç olmuş durumda. 

İnsanlar depremde, sel felaketinde, yangında, madende toplu halde ölüyorlar.  

Kaldırımda yürürken başına cam düşmesi sonucu ölüyor, kanalizasyon çukuru kazarken toprak kayması sonucu ölüyor, trafikte ölüyor, kaldırımda yürürken elektrik akımına kapılarak ölüyor, ölüyor, ölüyor… 

İktidarlar bu ülkede geniş ve sınırsız yetkiye, sıfır sorumluluğa sahiptirler. İktidarların hiçbir eksikte, yanlışta, olumsuzlukta dahli olmaz. 

Bakanlıklarla büyükşehir belediyeleri, valiliklerle belediyeler arasında yetki ve kavram karmaşası var. 

Artılar iktidara, bakanlıklara, valiliklere, kaymakamlıklara eksiler muhalefet belediyelerine mal edilir. 

Hesap verebilirlik gibi bir sorumluluk hissetmedikleri için herhangi bir olayda kamuoyunu ikna etmek gibi bir çabaları da olmaz. 

Medyada ve diğer iletişim araçlarında kartelleşerek kamuoyunu istedikleri şekilde algı yaratarak yönetiyorlar. 

Yöneticilerin, bürokratların, siyasilerin yüksek maaşları, lüks ve şatafatlı yaşamlarından, güvenlik politikaları için harcanan milyon dolarlar, başarısız ekonomi yönetiminden dolayı batık ekonomi, yüksek işsizlik ve yüksek enflasyon, delik deşik bir anayasa. 

Milli Eğitim Bakanı özel okullar sahibi, Sağlık Bakanı özel hastaneler sahibi, Turizm Bakanı oteller zinciri sahibi, Ticaret ve Sanayi Bakanı fabrikalar sahibi… İşte böyle bir sistem. 

Böyle bir sistemden halk yararına bir düzen olur mu, elbette ki olmaz. 

Bir rejimde her on yılda bir ya askeri darbe ya post modern darbe olur mu? 

Herhangi bir seçimde mühürsüz oylar geçerli sayıla bilinir mi? 

Her önüne gelen atı alıp Üsküdar’ı geçebilir mi? 

Ülkenin rejimi, sistemi otoriter ve totaliter rejimlerde olduğu gibi korku ve baskıya dayalıdır. 

İşte bu ve benzer olayların yaşandığı sistemler miadını doldurmuş kabul edilirler. 

Toplumda da her geçen gün sistem karşıtı eleştiriler artarak devam etmektedir. 

Exit mobile version