Site icon Rojnameya Newroz

SON DEĞİL, YENİ BİR BAŞLANGIÇ! / YASİN YETİŞGEN

Kürdistanlı komünistler olarak bir dönemin daha sonuna geldik.

Newroz Gazetesi matbaa baskısını durdurma kararı aldı ve yola www.rojnameyanewroz.com olarak devam edecek.

Bu karara nasıl ve neden vardık? Karara evet diyen çoğunluğun yanında bir de karara hayır diyen ve azınlıkta kalan yoldaşlar bulunmakta. Bu karara katılmayan yoldaşların önemli kaygılarından birisi şudur: Komünist patinin en önemli mücadele mevzilerinden birisi gazete ve dergilerdir. Bu mevzileri düşürmenin komünist partinin sesini kısmakla eşdeğer olduğunu düşünüyorlar. Bu yazıda bunun niye böyle olmadığını matbaa baskısını durdurma kararında önergenin sahibi olarak anlatmaya çalışacağım. Ayrıca 2006’da Çoban Ateşi ile başlayıp Newroz olarak yola devam eden gazetemizin başından sonuna kadar sorumluluğumda çıkması nedeniyle de benim açımdan da bir veda yazısı olacak.

Komünist partiler yayına neden ihtiyaç duyar?

Bu soruya herkesin vereceği yanıt aşağı yukarı aynı olacaktır. Benim yanıtımda aynı olacak. Herkes aynı yanıtı verecekse burada bu konuyu açarak ukalalık yaptığımı düşünebilirsiniz ama sonuçta bir kabulden yola çıkacaksak eğer burada yayına neden ihtiyaç duyduğumuza kısa da olsa değinmek yerinde olur.

-Diğer burjuva partilerinden farklı olarak komünist partilerin ideolojik politikalarını halka ulaştırabilmek,

-Dünyadaki gelişmeleri ve olayları komünistlerin penceresinden halka ulaştırmak,

-Ve tabiî ki yayın dağıtımı ile kitlelerle yüz yüze ilişkiye geçmek ve örgütlenmek,

Bu nedenlerle biz komünistler yayına ihtiyaç duyarız. Zaten yeryüzünün ilk sosyalist, sosyal demokrat, ilerici parti ve hareketleri de işe bu şekilde başlamışlardır. Neden? Çünkü gazete, dergi, kitap dışında kitlelerle iletişim kurabilmek için başka hiçbir şey yok. Acaba şu anki iletişim araçları o zaman da olsaydı matbaada gazete bastırır mıydık?

Türkiye ve Kürdistan’da sosyalist mücadelenin gelişmeye başladığı 60’lı yıllarla birlikte aynı şey söz konusudur. Özellikle siyasal olarak meşru kurumlarını yaratamayan hareketler için gazete çok önemliydi. Çünkü partiyi kitlelerin önüne çıkaracak olan yegane araçtı gazete, şimdi öyle mi? Hayır!

Matbaa ürünü olan gazetenin koşusu kaplumbağa gibi

Artık partinin kitlelerin önüne çıkmasında gazete yegane araç değil. Hatta gazete bu konuda araç olmaktan çıktı bile. Mesela son yaşadığımız acı olaydan yani Ankara Katliamından hareketle bu iddiamı temellendirmeye çalışayım.

Patlamanın olduğu saat sabah 10:05. Birkaç dakika hatta saniyeler içerisinde sosyal medyada haber duyuldu. Dakikalar içerisinde TV’lerden canlı yayınlar başladı. Saatler içerisinde patlama ve patlama sonrası anları TV ve internet haberciliği kitleye ulaştırdı. Bu süreçten sonraki saatlerde ise artık olayın ayrıntıları yine TV ve internet üzerinden konuşulur oldu. Bırakalım haftalık ve 15 günlük gazeteleri günlük gazetelere bile bir şey kalmadı. Bir gün sonrasında günlük gazetede yeni adına göreceğimiz tek şey makalelerdir. Eğer onlar da olayın önemi nedeniyle aynı gün internette yayınlanmadı ise.

Radikal gazetesi ve T24 sitesi yazarları artık yazılarının matbaada basılan bir gazetede yayınlanmamasından rahatsız değiller bilakis memnunlar. Biliyorsunuz Radikal matbaa baskısına son vereli epeyce bir zaman oldu, T24 internet sitesi ise işe zaten internetle başladı. Her iki internet sitesinde de ülkenin en çok okunan yazarları bulunmaktadır.

Kendi özelimize dönersek son bir yıldır Newroz Gazetesini 20 günde bir bir sayı yayınlıyoruz. Bu süre son birkaç aydır daha da uzadı. Gazetemizde zaten özel olmadığı sürece haber de yayınlamıyorduk. Ama gel gelelim ki yayınladığımız makaleler ilk gazetemiz de yayınlansa bile okuyucunun eline ulaştığında eskimiş ve gündem değişmiş oluyor. Yine Ankara katliamı üzerinden örneklersek: Katliam 10 Ekim’de gerçekleşti, bizim yazının bulunduğu bu sayı ise muhtemelen 31 Ekim’de matbaadan çıkacak. 4-5 gün sonrasında yurtiçindeki okuyucularla buluşacak. Bu süre yurtdışında 10 günü bulabiliyor. Peki, siz okuyucu olarak katliamla ilgili yazıları gazetenizde 30 gün sonra gördüğünüzde ne kadar ilginizi çeker ki ya da yayınıyla gündeme ortak olamayan bir parti kitleleri nasıl etkileyebilir?

Bir dönem kapanıyor

Bir dönem biz istesek de istemesek de kapanıyor. Kitlelerin dünya ile bağı olan gazete, dergi hatta uzun vadede kitap artık 21. yüzyılın en önemli kitle iletişim aracı olmaktan çıkıyor. En ücra, en kırsal bölgelere dahi giren bilgisayar ve özellikle akıllı telefonlar şu an kitlelerin aydınlanma ihtiyacını yüzde yüz olmasa da çok büyük oranda karşılıyor. Mesela benim cep telefonumda K. Marks’ın Kapitalleri dahil binlerce kitap bulunuyor. Benim gidip bunları kitapçıdan almamın bir anlamı var mı?

Bu bir son değil, yeni bir başlangıç!

Newroz’un matbaa baskısının durdurulması gazeteyi kapatıyoruz şeklinde algılandı kimi yoldaşlar tarafından. Ama biz gazeteyi kapatmıyoruz yeni bir başlangıç yapıyoruz. Newroz Gazetesi, zaten bir süredir internette yayın yapan www.rojnameyanewroz.com sitesi ile yola devam edecek. Sitemizin hala birçok eksikliği bulunmakta. Zamanla bu eksiklikleri giderebilirsek on binlerce insanın ilgiyle takip edeceği bir site yaratabiliriz. Bu nedenle Newroz gazetesi yazarlarımızdan sitemize artık daha sık yazmalarını bekliyoruz.

Gazeteyi çıkarmakta zorlanıyorduk…

Tüm imkan ve yetersizliklere rağmen 97. sayıya kadar Çoban Ateşi sonrasında ise Newroz Gazetesi olarak bu sayıyla birlikte toplam 272 sayı çıkardık. Uzun bir dönem haftalık periyodu tutturduk. Son 2-3 yıldır 15 günde bir, son zamanlarda ise 20-25 günde bir çıkardık. Kürdistan’da bu nitelikte çıkan ilk gazete oldu.

Gazeteyi çıkarmakta hem mali olarak hem de kadrosal olarak zorlandık. Bazı dönemler iki kişilik kadrosu oldu çoğu zaman tek kişilik bir kadrosu oldu. Bu anlamda kurumsallaşmayı sağlayamadık. Bu sorun tek başına gazetenin sorunundan ziyade tüm Kürdistanlı komünistlerin sorunuydu. Sonuçta bu sorunu çözemedik. Bu sorunu çözmüş olsaydık bile yukarıda bahsettiğim dijital gazeteciliğin kıskacında matbaa gazetesi başarı gösterebilir miydi? Ya da bu başarıyı gösteren başka devrimci sosyalist gazeteler var mı? Olduğunu sanmıyorum.

Gazetenin matbaa baskısının durdurulma kararının alındığı toplantımızda bir yoldaştan şöyle bir itham geldi. “Gazeteyi çıkaramayacak duruma getirip sonra da olmuyor deyip gazeteyi kapatıyorsunuz.” Aklımda kaldığı kadar bu şekilde bir cümle sarf edildi. Bu ithamdan ne anlayabiliriz? Gazeteden sorumlu olan kişi, yani ben, gazeteyi çıkaramayacak pozisyona getirmişim. Keşke bu ithamda bulunan yoldaş gazetenin en başından itibaren üzerindeki ağırlıklardan kurtulup gazetenin tek kadrosunun yanında sorumluluk üstlenseydi. Sen kalk bu konularda hiçbir sorumluluk alma ve siyasi hayatın boyunca hep istikrarsız bir çizgi çiz sonra da gazetenin tek kadrosunu (ben bunu anlıyorum) suçla. Oy oy oy!!! ‘Yiğitlik’ lafla olmuyor. Neden ve nasıl örgüt olamıyoruz sorusunun cevabını bulmak için bu kadrolara bakmak yeterlidir.

Son birkaç söz ve unutulmayacak anılar…

Newroz Gazetesinin matbaa baskısına son vermesinden en çok olumsuz etkilenecek olan yoldaşlar, dostlar cezaevlerindeki siyasi tutsaklardır. Onları gazeteden mahrum bırakacağımız için üzgünüm ama bizi anlayacaklarını düşünüyorum.

Newroz’un yayın hayatı boyunca unutamayacağım bazı olumlu ve olumsuz anıları da paylaşmak istiyorum. Olumsuzdan başlayım olumluya gideyim.

Belki size çok tuhaf gelecektir ama bu tuhaflıkları biz sık sık yaşadık. Gazetenin kısa bir dönem fiili yayın yönetmenliğini yapan ama ne hikmetse künyeye ismini yazdırmayan bir yayın yönetmeni. Bu fiili yayın yönetmeni, gazetenin en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde daha doğrusu gazeteye sorumlu müdür ve sahip bulamadığımız bir dönemde bu yayın yönetmeninden hiç yoktansa bu sorumluluklardan birisini almasını istedik. Ama kabul etmedi. Bu fiili yönetmen hem partinin merkez yöneticisi hem de fiili yönetmenlikle gazetenin çalışanı. Bu fiili yönetmenlikte de nokta-virgül düzeltmeden öte bir çabasını da görmedik ya! Zaten yıllar sonra kalktı bu camianın hepsi akılsız, tek akıllı benim diyip çekip gitti. Şimdi soruyorum hocanın o… yerde cemaat ne yapar.  Kusura bakmayın ama bu şu ana kadar içimde kalmıştı. Çıkartarak biraz rahatlamak istedim. Bu kişiyle ilgili daha yazılacak çok şey var ama şimdilik bir tane yeter.

Gazete ilk yayın hayatına başladığında Antep devlet ahalisinin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Soruşturma üstüne soruşturma, dava üstüne dava… Yine davalardan unutamadığım biri; Ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehdit ettiğim için gözaltına alındım. Savcılık, idamın yerine getirilen ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmamı ve tutuklanmamı talep ediyordu. Hızla nöbetçi mahkemeye çıktık. Neyle suçlandığımı bana okudular. Hakime sordum; ülkenin bölünmez bütünlüğünü neyle ve nasıl tehdit etmişim? Bana yanıtı, gazetede ilgili yazıyı yayınlamışsın. Bunun içi mi beni idamla yargılıyorsunuz dedim hakime. Sonra, bu iddianameyi hazırlayan savcı ve bunu kabul eden siz tarihe geçeceksiniz dedim. Kısacası tutuklandık. Antep’te bu dosyaya bakacak mahkeme olmadığı için dosya Adana’ya ben de cezaevine gönderildim. Dosyanın Adana’ya ulaşması 21 gün sürdü. Çünkü 21. gün mahkemeye çıkarılmadan bırakıldım. Tabi bilirsiniz adana bu konuda tecrübeli olduğu için doğrudan cezaevine faks çekerek tutuklunun serbest bırakılması ceza talebinin de 6 ay ile 2 yıl olmasını istediler. 21. gün beni bıraktılar. Birkaç yıl sonra da dava beraatla sonuçlandı. Burada dikkat çekmek istediğim tuhaflık davanın idamla başlayıp beraatla bitmesidir. Şu an AKP güdümündeki adalet de bundan farklı değil.

Başınızı daha fazla ağrıtmadan bitirmeye çalışayım.

Öncelikle yayın hayatımız boyunca yazılarını gazetemizden esirgemeyen ve bize zenginlik katan Temel Demirer, Sibel Özbudun, Hasan Oğuz, A. Bali, Sait Çetinoğlu, Hurşit Kaşıkkırmaz, Hüsnü Gürbey, Mehmet Demirok, Anjel Dikme, Rıfat Oku, Kamber Atabey ve tabiî ki Sinan Çiftyürek ve bir de buradan ismini yazamadığım tüm dost ve yoldaşlara teşekkür ederiz.

Ayrıca sonsuzluğa uğurladığımız ve daima bizimle olan Tuncay Atmaca, Celal Özcan, Kıyasettin Aslan ve Namık Duruk yoldaşların gazetedeki emeği göz ardı edilemez. Ayrıca gazetede yazmasa da o yaşına rağmen gazetemizi okurlarla buluşturan ve yakın zamanda sonsuzluğa uğurladığımız Devrimci Ali’yi unutmamalıyız.

Ve tabiî ki emek yoğunluklu olan gazetemizi paramız olmadığı için elle katlıyorduk. Hemen hemen her gazete katlanmasında yanımda bulunan Hasan Kaya yoldaşım da özellikle benim unutmayacaklarım arasındadır. Ve son olarak yaklaşık 2-3 yıldır gazetenin sorumlu sahipliğini yapan babam Mustafa Yetişgen ve yazı işleri müdürümüz Nusret Maçin de unutulmayacaklar arasındadır.

Ve tabiî ki benim uzun yıllar bu siyaset içerisinde bu şekilde rahat hareket edebilmemi saylayan hayat arkadaşım Derya’ya teşekkürü bir borç bilirim. O olmasaydı benim olmam da zordu. Ona çok fazla borçlandım!

Ve buradan ismini saydıklarım ve sayamadığım herkesten gazeteye geçen emeklerinden dolayı gazete adına teşekkürü bir borç bilirim. Bu sürede kalbini kırdıklarım olmuşsa ki (illaki olmuştur) hepsinden özür ve af diliyorum.

Herkesi yeni yüzümüz olan www.rojnameyanewroz.com’u güçlendirmeye çağırıyorum.

 

 

Exit mobile version