Site icon Rojnameya Newroz

SİVİL İTAATSİZLİĞİ ESAS ALARAK ÇÖZÜM ARAMALIYIZ! / SİNAN ÇİFTYÜREK

Özgürlük ve Sosyalizm Partisi’nin 15 Kasım 2015’te II. Olağan Genel Kongre’sinde yaptığım konuşmanın tam metni.

Divanındaki Değerli yoldaşlar,

Kürdistanlı parti ve örgütlerin değerli temsilcileri,

Türkiye Sosyalist hareketinin saygın temsilcileri,

Yurtdışından gelip kongremizi onurlandıran değerli dostlar, yoldaşlar,

Saygın bağımsız şahsiyetler,

Değerli basın emekçileri,

ÖSP’li yoldaşlarım,

Hepiniz ÖSP II. Olağan Kongresine hoş geldiniz, onur verdiniz!

Hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum!

Buradan;

Selam olsun, Kürdistan’ın dört parçasında özgürlük, demokrasi ve sosyalizm uğruna mücadele edenlere!

Selam olsun, Kerkük’ten Kobanê’ye düşmana karşı savaşan Kürdistan savaşçılarına!

Selam olsun, Dünya işçi sınıfının kapitalizme karşı demokrasi ve sosyalizm mücadelesine!

Selam olsun, küçücük çocuk Alan Kürdi şahsında derin acıları dünya gündemine oturan Asya ve Afrikalı göçmenlere!

 

Değerli dostlar, yoldaşlar

Sürdürülen savaşta yaşamını yitiren yüzlerce çocuğumuzun;

Amed-Suruç-Ankara’da yaşamını yitiren barış sevdalılarının;

Manisa Soma, Karaman Ermenek ve Şırnak Kemerli ile Dağkonak maden ocakları başta olmak üzere iş cinayetlerinde yaşamını yitiren tüm işçilerin;

Her gün tanık olduğumuz kadın cinayetlerinde yaşamını yitiren tüm acılı kadınların;

Ve IŞİD başta olmak üzere işgalcilere karşı savaşta yaşamını yitiren tüm Kürdistan savaşçılarının…. anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

 

Halkımızın kutsal değerleri sayılan, ölü bedenleri zırhlı araçlara bağlayıp sokaklarda sürükleyen, ölü kadın bedenini çıplak olarak meydanlara bırakarak teşhir eden zihniyeti huzurunuzda lanetliyoruz!

 

Birinci Genel Kongremizden bu yana geçen iki yılda neler yaptık-yapamadık bunları MYK Faaliyet Raporu adı altında ayrıca kongremize sunulmaktadır. Ben burada kısaca partimizin Kürdistan-bölge ve dünyadaki siyasal gelişmelere ilişkin görüş ve tutumlarını sunacağım.

 

Değerli dostlar yoldaşlar!

Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde yaşanan egemenlik savaşları ve Kürdistan!

Dünya’da yaşanan savaşlar son 20 yıldır ağırlıkla bu üçgende yaşanıyor. Neden?

Çünkü bu üçgen Asya’nın merkezi!

Çünkü 21. Yüzyılda Asya’ya egemen olan Dünyaya egemen olur.

Çünkü Asya özelde de Ortadoğu halen küresel olarak fosil enerji kaynaklarının merkezi.

Çünkü 21,yüzyılda küresel ekonominin ağırlık merkezi, Batıdan Asya’ya kayıyor!

İşte Asya üzerinde süren savaşın ekonomi politiği!

Peki, ama neden aynı üçgende savaş uzuyor?

Çünkü emperyalist güçler aralarındaki nükleer güç dengesi nedeniyle doğrudan savaşmak yerine vekalet savaşlarını sürdürüyorlar. Öyle ki 20 yıldır devam eden savaşın halen kazanan-kaybedeni belli olmadığı gibi savaşın tarafları da net ve kalıcı değil.” Saflar sürekli değişken, savaş içerisinde savaş var.

Çünkü ABD’nin başını çektiği Batılı güç merkezleri ile Rusya’nın başını çektiği Doğulu güç merkezleri ne savaşarak ne de uzlaşarak meseleye çözüm getiremiyorlar. Buna postmodern 3. Dünya savaşı diyebiliriz!

Çünkü Irak-Suriye-Ürdün-Lübnan ve Kürdistan’ın zincirleme olarak geleceği söz konusudur.

 

Değerli dostlar, yoldaşlar!

Bölgemizde süren bu uzatmalı savaş halkımız başta olmak üzere halklarımıza inanılmaz acılar yaşatıyor. Halklar süren savaşın yükünü 20 yıl daha taşıyamaz.

Şengal’de Êzidi Kürt kadın ve çocuklarının; Asuri- Süryani, Yahudi, Ermeni yanı bölgede yaşayan Müslüman olmayan halkların ve evlerini-ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonların çektiği büyük acıların son bulması, barış ve huzurun gelmesi için;

*Öncelikle bölgemiz halklarını süren bu savaşa karşı aktif tutum almaya çağırıyoruz.  Emperyalistler, bölge gericiliği yeni egemenlik hesapları peşindeyken halklar ve bağımsız siyasal iradeleri olarak buna karşı sesimizi yükseltmemiz gerekiyor.

*ABD ve Rusya’nın askeri olarak, Suriye-Rojava gibi küçücük bir alanda adım adım doğrudan sahaya inmeleri bu güçler arası savaş riskini de artırmaktadır ki tarafları buna son vermeye çağırıyoruz. Biliyoruz ki bu iki küresel güç halkımızın, bölge halklarının özgürlük ve demokrasi talepleri için değil kendi emperyal çıkarları için buradalar.

*ABD ve Rusya’yı, IŞİD üzerinden bölgede hâkimiyet kavgası sürdürmek yerine IŞİD’e karşı ortak hareket etmeye çağırıyoruz. ABD ve Rusya’nın doğrudan askeri olarak sahaya inmeleri yerine Kürtlere askeri destek versinler, IŞİD belası bölgede kısa sürede etkisizleştirilecektir.

*AB ve ABD gibi Batılı güçleri, savaş nedeniyle evini-ülkesini terk eden milyonlara kapılarını açmaya; AB’yi en azından Güney Kürdistan, Ürdün, Türkiye gibi ülkelerden her biri kadar göçmen kabul etmeye çağırıyoruz! Unutmasınlar ki, bugün milyonlar evini-ülkesini terk etmek zorunda kalıyorsa; bu durum bir yanıyla Batılı emperyal güçlerin, gerek geçmiş tarihteki sömürgeci politikalarının gerekse bugün izledikleri emperyal savaş siyasetin sonucu!

 

Dostlar, yoldaşlar!

Türkiye, Güney Kürdistan ve Ürdün gibi göçmen kitlesinin yaşadığı yerlerde milyonları bulan göçmenlerin dev ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları var. Milyonları bulan çocuk ve gençlerin eğitim-öğretim sorunları yakıcı olarak çözüm bekliyor.

 

Değerli dostlar, yoldaşlar!

Küresel-bölgesel iklim, halkımız lehine büyük imkanlar kadar büyük tehlikeleri de barındırıyor.

Kürdistan, 20 yıldır aralıksız devam eden bu savaşın merkezinde yer alıyor. Bu nedenle Kürdistan coğrafyası hızla siyasallaşıyor! Halkın yanı sıra Kürdistan coğrafyasının kendisi de siyasal içerik kazandı, kazanıyor. Rojava örneği gibi!

Öyle ki Ortadoğu’da hangi taşı kaldırsan altından Kürdistan çıkıyor. Kürtsüz siyaset denklemi kurulamıyor gerçeği nedeniyle Ruslar da Güney ve Doğu Kürdistan ile ilişkilenmeye başladı.

Irak ve Suriye’nin parçalanacağı gerçeği Güney ile Batı Kürdistan’ın geleceklerinin erken örtüşmesi gerçeğini siyasetin önüne koyuyor. Zaten dün Kobanê üzerinde bugün ise Kobanê ile Efrin karasal bağlantısının sağlanması üzerinde verilen savaş aslında; Sünnistan mı yoksa Kürdistan mı Akdeniz’e açılacak savaşıdır. Bu açıdan da iki parçadaki Kürdistan siyasetini parçaların bu örtüşen geleceklerine uygun hareket etmeye çağırıyoruz.

Somutta da 2012 Erbil ve 2014 Duhok’ta ENKS ve TEVDEM’in, Barzani ve ABD’nin de katılımıyla başta Rojavalı Peşmergelerin topraklarına dönüp YPG ile birlikte savaşması olmak üzere vardıkları anlaşmayı hayata geçirmeleri gerekiyor. Böyle bir adım Güney ile Rojava’nın geleceği açısından stratejik önemde olup iki parçanın birliğinin yolunu da döşeyebilir.

Dostlar, yoldaşlar İran’a dikkat!

İran’ın derin ve pragmatist siyasetini dikkatle izlemeliyiz. İran, deyip geçmeyelim. İran bugün A planı olarak, “bağımsız Kürdistan olmasın” diye çalışıyor. Aynı İran bağımsız Kürdistan’ı durduramayacağı gerçeğiyle yüzleştiğinde ise B planı gereği “madem bağımsız Kürdistan olacak o zaman iki tane olsun biri benim olsun” politikasıyla Güney’in içini karıştırıyor. Dahası İran’ın Güney ve Batı Kürdistan başta olmak üzere dört parçanın da içerisinde ciddi eli var. Güneyi içerden parçalayıp güçten düşürüyor. Rojava’yı “destekleme” görüntüsü altında arkadan çelme takıyor,  TEV-DEM ENKS ittifakını engellemeye çalışıyor.

Bir şeyi daha dikkatinize sunmak istiyorum; İran’ın 5+1 ile anlaşması, Doğu Kürdistan’ın küresel denklemde yer almasını ciddi baltalamıştır. Açık konuşalım, İran Batı ile anlaştı, Doğu Kürdistan’ın küresel denkleme yerleşmesinin önü kesildi.

 

Değerli dostlar, yoldaşlar!

Türk devleti, “Kürtlerle büyüme” deyip Kürdün sırtına binerek bölgeye emperyal açılım peşindeydi ama plan erken çöktü. Türkiye’nin, Suriye rejiminin erken yıkılması hesabı ve Kürtlerin sırtına binerek emperyal hedeflere koşma planı iki nedenle çöktü. BAAS rejiminin bölgesel ve küresel denkleme yerleşerek ayakta durabilmesi ve Kobanê’de yüzleşilen Kürdistan gerçeğinin içeriye yansıması. Türk devleti, Kürdün sırtında yaptığı emperyal planlar çökünce bu kez içeriye doğru büzüşerek Kürtlerle savaş siyasetine geri döndü.

Rojava’nın, Qamışlo’dan Efrin’e uzanan coğrafik birliğini engellemeyi esas hedef olarak belirlemesi yine aynı büzüşme sonucudur.

Türkiye aynı büzüşme nedeniyle ABD ile askeri üs anlaşmasına da gitti. İncirlik üssü anlaşmasının hemen ardından Türk savaş makinesi içeriye ve Kandil’e dönük aralıksız ve büyük operasyonlara yöneldi ki bunlar devam ediyor. Türk devleti dünyanın gözü önünde kentlerimizi cehenneme çevirirken, Batıdan çok cılız tepkiler ötesinde ses çıkmaması hatta “Türkiye’nin terörle mücadele hakkı vardı” beyanları aynı anlaşmanın sonuçlarıdır.

 

Değerli dostlar, yoldaşlar!

Önemli olan Kürt siyaseti ne yapacak mevcut siyasal iklimden nasıl yararlanacak?

Öncelikle; Kürt siyaseti büyük fırsatları lehine değerlendirmek mi istiyor?  Son yıllarda çokça konuşulan Ulusal Kongre adımını zaman geçirmeden atmakla yüz yüzedir.  Ulusal kongre için partilerimizi; kendi özgün görüş ve modellerini dayatmak yerine halkımızın ve ülkemizin çıkarlarını merkeze alan önermeler üzerinde uzlaşı sağlamaya çağırıyoruz.

Kürt siyaseti bulunduğu parça ve parçalar arası kalıcı ulusal ittifakı gerçekleştirirse, o zaman büyük imkânları halkımızın çıkarları doğrultusunda kullanabilir. Ulusal ittifak yaratılamazsa fırsatları lehine kullanamayacağı gibi büyük fırsatlar büyük engellere de dönüşebilir.

 

İkincisi; Kürt siyaseti, Kürdistan parçalanmışlığının da etkisiyle komşu devletlere verdikleri tavizlerin onda birini birbirlerine verselerdi bugün çok daha ileri mevziler kazanmış olurlardı. Hep söylüyoruz; Kürt partileri, sömürgeci devletlere uzattıkları “barışçıl demokratik çözüm” elini birbirilerine de uzatarak Kürt, Kürde de demokrat davranabilmelidir.

 

Üçüncüsü; bir parçadaki siyaset, elinde bulundurduğu su veya petrol gibi avantajları diğerine karşı kullanmamalıdır. Kürdistan’a bütüncül bakabilmeliyiz.

 

Dördüncüsü; kendini dayatan Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı desteklenmeli, destekliyoruz.  Kerkük’ten Kobanê’ye yeni işgalci güç IŞİD saldırılarının Kürtlerin devletsizlik ile imtihanını açığa çıkartması bağımsız devletin önemini çıplak sergiledi.

Dört işgalci devletin kıskacındaki Kürdistan’ın bağımsızlığının Kosova ya da Afrika’nın her hangi bir sömürgesine benzemeyeceğini biliriz. Bu nedenle Ulusal Kongre önem kazanıyor.

 

Beşincisi; Güney Kürdistan’ın başkanlık krizini demokratik işleyiş çerçevesinde zaman geçirmeden çözmeleri hem kendileri hem de diğer parçalar açısından büyük önem taşımakta.

 

Altıncısı; Rusya ve ABD’nin, Suriye özellikle Rojava’da, lehlerine sonuç almak için böylesine yüklenmeleri dikkate alındığında, Kürt siyasetinin bu iki güç odağı arasında manevra alanının eskiye oranla daralacağı bilinmelidir. İki gücün elini aynı süreçte tutarak yol almak mümkün değildir.

 

Değerli dostlar, yoldaşlar

Kuzey Kürdistan’da çözüm, eşit federasyonda!

Devlet ve hükümetin, Kürdistan politikasında temelde bir değişiklik yok. Halen baskı ve oyalama siyasetini temel politika olarak sürdürüyor.

Halen Türk devletinin Kürt siyasetini; “Eğer Kuzey Kürdistan koparsa karasal stratejik derinliğim kaybolur ve Ortadoğu için bir başka önemli silah olan tatlı su kaynakları silahım da büyük ölçüde elimden çıkar”, “Kürdistan koparsa Anadolu’ya sıkışır, enerji koridorları açısından köprü işlevini yitiririm” şeklindeki korkuları yönlendiriyor!

Dün de bugün de siyasetini bu korkular yönlendirdiği için, Kürdistan’ın dört parçasında yaşanan onca gelişmeye rağmen Türk devletinin geldiği yer; “Kürt var Kürdistan yok” şeklinde özetlenebilir. Yani “Kürtlerin bireysel kültürel hakları var ama ulusal yani kolektif hakları yok” çizgisini aşamıyor.

Dolaysıyla Kürt/Kürdistan meselesinin kendisini çözmek yerine sonuçlarını ortadan kaldırma etrafında yıllardır oyalayıp duruyor. Öcalan koşullarının iyileştirilmesi, dahası serbest bırakılması, PKK’nin Silah bırakıp bırakmaması, koruculuğun tasfiyesi, faili meçhullerin aydınlatılması gibi adımların zaman geçirilmeden yerine getirilmesi gerekiyor ama bunlar ne Kürt ne de Kürdistan meselesine çözüm getirmez.

Yol haritaları meselenin adını; Kürt/Kürdistan meselesinin çözümü olarak değil de “terör ve güvenlik meselesi” koyduğu için;

Meselenin kendisine odaklanmak yerine sonuçlarına odaklanarak çözüm arandığı için; Kürt ile Kürdistan meselesi birbirinden kopuk ele alınıp çözümlenmek istendiği için onca “çözüm” çabaları her defasında tıkandı ve nihayet bugün “buzdolabına koyduk” noktasına gelindi.

 

ÖSP olarak çözüme yaklaşımımızın ana hatları;

Kürdü kabul edip Kürdistan’ı reddetmeden ve meselenin sadece sonuçlarını ortadan kaldırma ile oyalanmadan kendisini çözmeye odaklanırsa;

Kürt ve diğer tüm ezilen halklar için acilen sosyal ve kültürel soykırımı durduracak olan anadilde eğitim hayata geçirilirse;

Dağlarda ve kentlerde gençlerimizi özellikle çocuk ve kadınlarımızı öldürmekle meselenin çözümlenemeyeceği kabul edilirse;

Halkların kardeşliğine giden yolda önce halklar arası eşitliği sağlama adımları atılırsa;

Nihayet, Türkiye ve Kürdistan’ın eşit koşullu federasyonu yönelim olarak kabul edilirse ÇÖZÜM olur!

Günde 30, 40 savaş uçağını kaldırıp Kürdistan dağlarını, ovalarını bombalamakla;

Her gün basında şu kadar “teröristi öldürdüm” propagandasını yapmakla;

Askeriyle, polisiyle, istihbaratıyla yani tüm savaş makinesiyle bir halkın üstüne çullanmakla;

Kentlerimizi “kamu güvenliği” gerekçesiyle tank topla kuşatıp günlerce açık cezaevine dönüştürerek ve yakıp yıkmakla;

Ölü kadın bedenini çıplak teşhir etmekle, ölü bedenleri zırhlı araçların arkasında taşıyıp halkımızın sinir uçlarına basmakla bugüne kadar çözüm gelmedi bundan sonra da gelmez!

Hele hele cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tam bir keyfiyetle istediği zaman “çözüm buzdolabına konuldu” istediği zaman “çıkarıldı” demekle hiç gelmez.

“Çözüm meselesinde artık Kürt siyasetini, Öcalan ile HDP’yi aktör olarak muhatap almayacağız” deyip “Aşiretleri, dini kanaat önderleri, Köy Korucu başları, STK vb. muhatap alınacak” demek de çözümsüzlükte ve askeri seçenekte ısrar demektir.

Şunun altını çizelim; askeriyle, polisiyle, istihbaratıyla yanı koca bir savaş makinesiyle devlet tüm gücüyle halkımızı ezmeye çalıştığı süreçte; CHP, MHP, BBP, VP gibi sistem partilerinin devletin ve AKP hükümetinin başarısına dua edip desteklemekle çözüm hiç ama hiç gelmez.

 

Çözüm savaşla, askeri yöntemlerle gelmeyecek

Biz ÖSP olarak, Türk devletinin mevcut yaklaşımı devam ettikçe mesele yeniden karakola havale edilecek dedik ve şimdi olan da budur. Devlet 7 Haziran sonuçlarını kabul etmeyerek savaş ilan etti.

Türk devleti de biliyor ki Kürt meselesini askeri yöntemle çözemez. Kürt siyasetinin de silahlı çözüm yerine siyasal çözümü esas alması lazım. Böylece Kürt siyaseti, Türk devletinin elinden uluslararası kamuoyuna dönük “terörle mücadele ediyorum” silahının alınması gerekiyor hem de zaman geçirmeden!

Bu açıdan ÖSP olarak sıkça dile getirdik; Kürt siyaseti demokratik siyasetle sivil itaatsizliği esas alarak çözüm aramalıdır. Ulusal demokratik uyanışın milyonları kucakladığı günümüzde silah süreci ilerletmiyor, tersine zarar veriyor. Bunu en son silah eşliğinde ilçelerde ilan edilen özerklik denemelerinde de gördük, görüyoruz.

 

İnançların özgürlüğü ve Alevi meselesi

 

Devlet yüzyıllardır Kürtlere yaptığı, oyala-ertele-asimile-et siyasetinin bir benzerini Alevi halkına da uyguluyor. Meselenin adını doğru koyup çözüm aramak yerine etrafında dolaşmayı tercih ediyor.

Devlet ve hükümet artık oyalama-ertelemeyi bırakıp, Alevi (Kızılbaş) halkımızın inanç ve kültürlerini tam da inandıkları gibi özgürce yaşayabilmelerinin önündeki engelleri bir an evvel kaldırılmalı. Bu açıdan Alevi kurumlarının ortak talepleri karşılanmalı. Dahası genelde inanç özgürlüğü, özelde de Alevi, Êzidi, Hristiyan, Yahudi gibi inançların kendilerini özgürce ifade etmelerinin önündeki engeller kaldırılmalı.

Devletin laiklik adına birey ve toplumun din ve vicdan özgürlüğüne müdahalesi kabul edilemez. Türkleştirme-Sünnileştirme siyaseti gereği, Müslüman olmayan halkları Müslümanlaştırma, Alevileri Sünnileştirme ve Sünni alt mezheplerini ise Hanifileştirme politikası aşılmalı. Devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede durabilmeli. Bunun için Diyanet İşleri Kurumunun feshedilip din dersleri zorunlu olmaktan çıkartılması gerekiyor.

 

Yoldaşlar,

Özellikle Kürdistan’da LGBTİ’lilerin mahalle baskısının en yoğun yaşandığı, farklı cinsel yönelime sahip birinin kendini açıkça ifade etmekte korktuğunu biliyoruz. Hatta mahalle baskısından önce baba, kardeş gibi en yakınları tarafından baskılandığı, onlara bile kendini anlatamadığı gerçeğimiz var.

Kısacası gerek Kürdistan, gerekse Türkiye’de sokak, mahalle baskısının yanı sıra polis baskısını yaşayan LGBTİ’lerin talep ettikleri yasal değişiklikler gerçekleştirmeli.

 

Yoldaşlar

Cezaevleri kanayan sosyal yaramız olmaya devam ediyor. Bugün cezaevlerinin en önemli meselelerinden biri hasta tutsakların durum, diğeri ise sıklıkla basında yeralan tutuklu çocuklara yapılan işkence ve tecavüz haberleridir. Hükümete çağrıda bulunuyoruz, acil önlem olarak hasta ve çocuk tutsaklar serbest bırakmalı. Koşulsuz bir genel affın çıkarılmalı.

 

Soykırımlar yurduna dönüştürülen Kürdistan ve Anadolu’yu halklar arası eşitlik ve kardeşlik toprağına dönüştürelim.

Ermeni, Süryani, Êzidi, Rum ve Kürtlerin soykırıma uğratıldığı bu topraklarda, halklar ve acıların şahidi toprak ana bu soykırımları yapanlardan alacaklıdır, üzerinde ahı vardır.

Bu topraklarda gerçekleştirilen soykırım ve katliamların acıları bir nebze olsun dindirilmek isteniyorsa, son yıllarda çokça lafı edilen halklar arası kardeşlik gerçekten isteniyorsa önce;

Türk rejimi ve devamı olmakla övündüğü Osmanlı İmparatorluğu adına özür dilenmeli.

Sonra başta Ermeni halkı olmak üzere soykırıma uğratılan halklardan geri kalanların kendi topraklarına dönüşleri ve tazmin talepleri karşılanmalıdır.

Daha da önemlisi, halkımız başta olmak üzere tüm halklara ve inanç gruplarına yönelik sosyal-kültürel soykırımlar sonlandırılmalı çünkü her alanda halklar arası eşitlik az çok sağlanmadan bunun üzerinden kardeşlik örülemez.

 

Kadın üzerindeki baskı ve kuşatma artıyor.

Değerli dostlar yoldaşlar

Öncelikle bir şeyi paylaşmak istiyorum sizinle; basılı basın ve TV ekranları, sözde eşi veya sevgilisi erkek tarafından alçakça sokak ortasında dövülen, bıçaklanan, öldürülen bir veya daha fazla kadın cinayetlerini aktarıyor. Daha birinin acısı dinmeden bir diğerinin acı haberi veya görüntüsü düşüyor ekranlara. Sözde kadınlardan sorumlu bakanlık kurulmuş, sözde tehdit altındaki kadınlar korunuyor ama bunlara rağmen kadın cinayetleri azalacağına artıyor! Nedeni üzerinde duralım ama pratikte bir şeyler yapalım.

“Neden” sorusunun yanıtını da içeren diğer önemli sorunlarla yüz yüze kadın. Emek ve çalışma piyasası halen kadın aleyhine ayrımcılıkla yüklü; kadını, ev işi ve çocuk bakımı ile sınırlandıran iş bölümü AKP iktidarı boyunca gittikçe güçlendirildi. Kadın bedeninin meta olarak kullanılması yanı cinsel olarak aşağılanması hakeza gittikçe ağırlaşıyor. İki milyona yakın Suriyeli göçmenin özellikle kadınların durumu bu açıdan insanım diyen herkesi derin yaralıyor.

Ya ulusal özgürlük mücadelesinde Kürdistan kadının yaşadıkları, hele son 30 yılda yaşananlar, ya çıplak kadın bedenini teşhir etmeye varana kadar alçalan zihniyetin kadına reva gördükleri! Bunları her gün yaşıyor ve görüyoruz.

Çözüm, kadının ekonomik, sosyal hayatta olduğu gibi siyasal hayatta da daha aktif yer alması daha fazla kendisi olması, daha fazla hakları ve toplumsal eşitlik uğruna mücadele etmesidir. Çözüm ulusal özgürlük ve sosyalizmdedir!

 

Gençlerin, öğrencilerin sorunları ağırlaşıyor.

Milyonlarca gencimiz-öğrencimiz ana dilden yoksun yabancı dilde eğitim-öğretim zulmünü yaşamaya devam ediyor.

Gençliğimizin, çocuklarımızın meseleleri bunlarla sınırlı değil. Silvan, Cizre, Nusaybin, Varto, Lice, Sur’da gençlerimiz savaşın ve açık cezaevlerine dönüştürülen sokağa çıkma yasaklarının altında ölüm ve yaralanmanın da ötesinde önemli sorunlar yaşamaktadırlar. Kolay mı kendi ülkesinde kendi kentinde hastahaneye gitmek için elinde beyaz bayrak sallayan yaşlıların durumunu, zırhlı araç arkasında sürüklenen ölü bedenleri ve evlerinin camlarına dayandırılmış tankların, TOMA’ların namluları altında yaşamak! Hepimiz bunu yaşıyor ve hissediyoruz ama en fazla gençlerimiz bunu yaşıyor.

Eğitim öğretimde at gözlüğü misali bir alana koşullanmak gençliğin diğer bir sorunu. Cumartesi-Pazar günlerini bile sınavda geçirmeye mecbur tutulan gençlik onca çalışmaya rağmen mezun olduğunda da iş bulma garantisinin olmaması zulmünü yaşıyor.

Eğitim-öğretimin ilkokuldan üniversiteye kadar tamamıyla kapitalist üretimin ihtiyaçlarına göre biçimlendirilmiş olmasıyla da yüz yüzeyiz.

İşsizlik özellikle Kürdistan gençliğinin önemli sorunu olmaya devam ediyor. Gençlik onca parıltılı söylem ve iddialara karşın mutsuz ve geleceğini güvencede görmüyor. Üretim süreçlerinin esnekleştirilmesi ve toplumun tüketim kültürü kalıplarına esir edilmesi en çok gençliği etkiliyor. Gençliğimizin, Kürdistan sosyalist gençliğinin, bu kuşatılmışlık koşullarında, daha fazla örgütlenmesi, daha fazla sokak mücadelesini geliştirmesi gerekiyor.

 

Küresel kapitalizmin sorunları ağırlaşıyor, insanlığın sorunlarını çözemiyor

Değerli dostlar, yoldaşlar

Kapitalizm altında insanlığın sorunları ağırlaşıyor. Küremiz artık kapitalist tüketim toplumunun yükünü taşıyamıyor. Bunları artık sadece biz komünistler değil kapitalizm ve serbest piyasa savunucuları da giderek itiraf etmeye başlıyorlar.

Nasıl neden çözemiyor, sonuçları neler?

 

Öncelikle propaganda edilen serbest piyasa şarkılarına rağmen yükselen ekonomik milliyetçilikle paralel devletlerin ekonomiye müdahale etme gerçeği var. Dünya’da gelişmiş en zengin devletlerin aynı zamanda dünyanın en ağır borçlarına sahip oldukları gerçeği var.

Üretimde teknolojinin sağladığı büyük verimliliğe yani robotların üretimde büyüyen varlığına rağmen üretim-tüketim dengesi kurulamıyor, kriz aşılamıyor! Kapitalist Batının kendi krizini büyük Doğu üzerinden çözme arayışları da çare olmuyor. AB içerisinde Almanya-Fransa gibi ülkelerin kendi krizini Yunanistan, İspanya gibi kendi çeper ülkeleri üzerinde çözme arayışı yine çözüm getirmiyor.

Onca kalkınma ve zenginlik iddialarına rağmen, Dünya’da açlık sınırının altına yaşayan insan sayısının “1 milyarı aşmış” olması ve “her yıl milyonlarca insanın açlıktan hayatını kaybediyor” olması gerçeği yine bizim değil kapitalist sistemin gözde kurumlarının verileri.

Şunu da ekleyelim; açlıktan kırılan Afrika gerçeğiyle insanlık, kapitalizmin utanç ve çözümsüzlüğünü çıplak yaşıyor!

 

Kapitalizme karşı küresel direnişin ana çizgileri

İnsanlık kapitalizme mahkûm değil. Kapitalizmin krizi insanlığın krizi değildir ve kapitalist sistemin kendi krizini insanlık krizine dönüştürmeye izin verilmemelidir. Verilmeyeceğinin işaretlerini; dün Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya Wall Street’ten, Sao Paolu, Taksim Gezi’ye kapitalizme ve siyasal iktidarlarına karşı direnerek verdiler. Bugün Yunanistan, İspanya başta olmak üzere birçok ülkede veriliyor.

Birinci Kongre konuşmamda belirttiğim gibi; “Dünya emek ve komünist hareketi ise, kapitalizmi köklü aşacak yeni sosyalist alternatifi yaratma arayışında. Bu arayışı;

Kiminde; özgürlük, demokrasi ve ekmek talebi eşit ağırlıkla dile getirildi.

Kiminde; özgürlük, demokrasi mücadelesi ekmek talebine oranla bir adım öndeydi.

Kiminde; özgürlük ve demokrasinin yanı sıra sosyalizm talebi de sokaklara taşındı.

Ama ortak payda olarak şunları söyleyebiliriz:

Siyasette en büyük zorun kitlelerin zoru olduğunun bir kez daha kanıtlandığı; siyasetin parlamentonun dar koridorlarında belirlenmekten kurtarılarak sokakta içerik kazandırıldığı; Doğu, özelde Arap halklarının yeniden kendi tarihlerinin özneleri olarak siyaset sahnesine çıkmaya başladığı görüldü. Bunları, 21. Yy da kapitalizme, siyasal iktidarlarına karşı direnişin ön adımları olarak görebiliriz. Halklar, demokratik isyan haklarını kullandılar, kullanmaya çağırıyoruz” demiştim ki ana hatlarıyla bugünü de tarif ediyor.

 

Kürdistan’da gelişen kapitalizme karşı mücadele ve ÖSP!

Kuzey Kürdistan’da kapitalizm gelişiyor. Hem öyle ki Türk rejimi, Kürdistan’ı Kafkaslardan Mısır’a uzanan büyük havzanın emek atölyesi yapmanın yanı sıra tarımsal üretim deposu haline getirme hedefiyle bağlantılı olarak kapitalizm hızlı geliştiriliyor.

Hakkâri dâhil Kürdistan’ın tüm kentlerine havaalanı yapıldıysa, Urfa’da belirtiğim havzaya ürün-meta taşıma köprüsü işlevini üstlenecek havaalanı yapıldıysa; bunun birinci nedeni askeri harekâtlara lojistik zemin sunmak ise, ikinci ve önemli nedeni de kapitalist üretim-tüketim için gerekli alt yapıyı sunma amacıdır.

Diyarbakır merkezli Kürdistan’da Antep’ten Hakkâri’ye, tarımda, sanayide ve kentsel imarda denilebilir ki kapitalist modernite patlaması yaşanıyor. Bu süreç beraberinde Kürdistan’ın binlerce yıllık tarihi dokusunu tahrip ediyor çünkü geliştirilen kapitalizm çevre ve doğa kaygısını asla taşımıyor.

Kentleşmedeki beton bloklar yani zevksiz, standart, tek tip sağlıksız beton yığınları Antep’ten Yüksekova’ya ortak sorun. Halkımız şimdilik “bir evim olsun da nasıl olursa olsun” diyor yarın yani yaşamsal ihtiyaçlar karşılandıkça yerini doğa ve insan yaşamıyla barışık kentleşmeye bırakacaktır. ÖSP bunun mücadelesini vermeli.

 

Kürdistan kentlerinde iş bulmak bir dert özellikle özel sektörde çalışıp yaşamını sürdürebilmek iki dert misali bir durumu yansıtıyor. Çalışma saatleri uzun, ücret asgari ücret hatta çoğu yerde asgari ücretin de altında.

Şırnak maden ocaklarının çalışma koşulları ise rejim yanlısı basına yansıyacak kadar ağır! Mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına yeni sorunlar ekleniyor.

İşçi sınıfı bütün bu sorunlara ek olarak hükümetin yasallaştırdığı üretimin esnekleştirilmesi ve kiralık işçilik, taşeronluk gibi yeni sorunlarla da boğuşurken, sendikaların sözü edilir bir katkıları yok.

Değerli dostlar, yoldaşlar

İtiraf edelim ki kapitalizme karşı mücadelede ÖSP’de üzerine düşeni yerine getiremedi. Vahşi kapitalizmin teşhir edilmesi ve işçilerin bilinçlendirilip hakları uğruna mücadelede örgütlendirilmesinde yapmamız gereken çok şey var ve onların büyük kısmını yapamadık.

İşçiler çaresiz değil, çaresizlikleri, bilinçsiz ve örgütsüz olmalarından geliyor. II. Kongremiz Kürdistan işçi sınıfının ekonomik ve sendikal örgütlenmesinin yanı sıra kapitalizme karşı mücadelede işçilerin siyasal örgütlenmesine dönük de yönelimler belirlemeli.

 

7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ve ÖSP’nin tutumu

Yoldaşlar,

7 Haziran’da halkımız rejimden ve partilerinden kopuşu yaşadı. Kürdistan haritası az çok belirlendi. Devlet (Ordu) ve AKP ortak bir tutumla 7 Haziran sonuçlarının özellikle Kürdistan ayağını kabullenmediler. Savaş esas bundan başlatıldı.

Mesele sadece seçim sonuçlarını kabul etmemekle sınırlı değil Askerin parmak izlerinin siyaset üzerinde güçlendiği koşullarda Kürdistan meselesinde devlet yeni bir konsept uygulamasına geçmiş görünüyor. ABD ile Suriye ve IŞİD’e karşı anlaşmasından da aldığı güçle Türkiye, hem içerde hem kandil ve Rojava’ya dönük tam bir savaş halini sürdürmekte.

7 Haziran’da AKP’nin de Kürdistan’dan silinmesi devletin silinmesi ile eşdeğer görüldü ve düğmeye basıldı. Bütün sistem partileri ve Asker 7 Haziran’da AKP’nin Kürdistan’da oyunu artırmasına çalıştılar. Şimdi de tüm sistem partileri Ordu merkezli fakat AKP görünümlü savaş siyasetini destekliyorlar. Kürdistan’da AKP’nin kısmi oy artışı ve HDP’nin oy kaybı bir yanıyla bunun ürünü. Diğer yandan Kürt siyasetinin, gerek KCK’nin gerekse HDP’nin birden fazla yanlışları da buna hizmet etti.

Elbette en başta, devlet ve AKP hükümetinin bilinçli bir politikayla savaşı sürdürmesi, halkın üzerinde açık veya örtük olarak baskı uygulanması ve bin bir türlü mühendislik hesaplarıyla müdahale etmesini de ekleyelim

KCK’nin sıklıkla HDP politikalarına aleni müdahale edip ayar vermesi ve HDP’nin buna karşı direnç gösterememesi kitle nezdindeki bağımsız parti imajını zedeledi.

KCK’nin kimi ilçelerde ön deneme olarak silahlı özerklik ilanları ve yaşananların tam da seçim sürecine denk gelmesi, Kürt siyasetine olan güveni zedelemiştir. “Belediyeler zaten elinizde silaha gerek yoktu” eleştirileri sokakta ve esnafta duyulur oldu.

HDP’nin Diyarbakır’da Sinn Fein, Ankara’da SYRİZA işlevini aynı süreçte yerine getirme yönelişi bir diğer yanlışı idi oy kaybında etkisi oldu.

HDP’nin, “nasıl olsa halk beni destekliyor, diğer partilerin kitle karşılığı zayıf” diyerek Kürdistani ittifaktan uzak durması, yönünü Diyarbakır’dan çok Ankara’ya çevirmesi oy kaybında belki diğer bir faktör oldu.

Bilindiği gibi 7 Haziran’da çok eksikli de olsa, seçim çalışmaları boyunca yeterince işlemese de Kürdistani Seçim İttifakı oluşmuş ve belli bir katkısı olmuştu. 1 Kasım’da “halk zaten benimle %15 alırız” havasıyla kendi dışındaki Kürt yapılarıyla ortaklaşma gereği duyulmadı. ÖSP, bu duruma rağmen sorumlu davranmış, tek taraflı olarak HDP’yi destekleme kararı almış ve gücü oranında yurtiçi ve yurtdışında çalışmıştır.

Kürt halkı yapılan yanlışlara ve ağır saldırılara rağmen, kendi ulusal özgürlük çizgisindeki duruşunu korumuştur. Eğer Kürt ulusal hareketi ortaklaşırsa, geniş ulusal ittifakla halkın önüne çıkarsa AKP’nin de akıbeti diğer sistem partilerine benzeyecek. Bundan şüphe yoktur.

 

Kürdistan’da iç demokrasini gelişmesi için güçlü bir ÖSP’ye ihtiyaç var!

Kuzey Kürdistan’da bir dizi parti ve örgütümüz var ancak ÖSP, ulusal özgürlük ve sosyalizm mücadelesini bütünlüklü savunan tek parti. Kürdistan’da ideolojisizliğin moda olduğu günümüzde Markizim Leninizm’i savunan tek parti yine ÖSP var.

Marksizm-Leninizm zeminindeki ideolojik, teorik farklılıkları içeren komünist hareketin birliğini, yanı ideolojik çerçeve olarak ulusal ve sınıfsal kurtuluşu bütünlüklü savunan komünist/sosyalist iddiadaki herkesin yer alacağı bir ülke komünist partisi hedefine odaklanmalıyız. Dolaysıyla Cigerxwin’dan Y. Güney’e, Dr. Şıvan’dan Urfan Alpaslan’a, Avni Gökoğlu’ndan Mazlum Doğan uzanan ulusal özgürlük ve sosyalizm damarını kucaklayabilen bir ÖSP II. Kongremizin ana hedefi olmalıdır.

 

Değerli dostlar, yoldaşlar, bitiriyorum

ÖSP II. Genel Kongresi’nin halkımızın ve işçi sınıfının can alıcı sorunlarına dönük önemli karar ve yönelimlerle sonuçlanmasını diliyor. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkürler, saygılar, sevgiler.

Her biji Kürdistan, her biji sosyalizm

Kahrolsun sömürgecilik ve kapitaliizm

8 – 11 – 2015

Exit mobile version