Site icon Rojnameya Newroz

SINIF MÜCADELESİNDE AŞILMAYI BEKLEYEN EŞİK: EKMEK İLE TEHDİT!

Çalışma ilişkilerinde yazılı olmayan ama yazılı olan kurallardan daha geçerli olan bir kural var: Ekmek ile tehdit edilme!

Yaşar Kazıcı/ Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Yurtsever Sosyalist İşçi – 12 PDF

Mevcut iş yasaları tamamen patronların istediği bir çalışma düzenini öngörüyor. Pandemi sürecinde bile bu durum değişmedi. Sermaye sahipleri ve onun siyasi sözcüleri, din kurumları; virüse yakalanma koşullarında dahi çalışmanın dayatıldığı işçilere-emekçilere din-imandan bahsetse de onların dinlerinin, imanlarının para olduğu bir kez daha doğrulandı. İşçilerin lehine olan iş kanunu ve toplu iş sözleşmesi maddeleri ise istisnasız patronlar tarafından her yerde ihlal ediliyor. Kağıt üzerinde süs olarak bırakılıyor. Ekmek ile tehdit etme yani işten atma olgusu bizim gibi orta ve geri kapitalist ülkelerde çalışma yaşamının en tepesinde yer alan, örgütlenmeyi doğrudan olumsuz etkileyen bir sorun ve aşılmayı bekleyen bir eşik olarak önümüzde duruyor. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında işçi sınıfının sendikal örgütlülüğüne yönelik kapsamlı saldırılar gerçekleştirildi. Diğer yandan çalışma rejiminde yaşanan değişimler, özelleştirmeler, neo-liberal piyasa düzeni, devlet merkezli yandaş sendikalar, çağdaş sendikacılık adı altında sınıf uzlaşmacılığı, sendika ağalığı-bürokratlığı-memurluğu bu sürece eşlik etti. Sınıf mücadelesinin Türkiye ve Kürdistan’da birikmiş sorunlarının ve bu sorunlar karşısında sürekli yaşanan geriye düşüşlerin bugün toplamı olarak karşımıza dizginsiz, keyfi bir şekilde davranabilen bir sermaye iktidarı çıktı. Sınıf mücadelesinin geriye düşüşü yalnızca sermayenin saldırıları ile açıklanamaz buna cevap üretemeyen sendikalar, siyasal yapılar da kendi payına düşeni ortaya koymak zorundadır. Grevi yasaklıyor, Soma’da 301 işçi katlediliyor, ayda 100’lerce işçi katlediliyor, pandemide çalışma dayatılıyor, asgari ücret açlık sınırının altında seyrediyor ama işçi sınıfının güçlü bir şekilde yumruğunu masaya vurabildiği bir süreç yaratılamıyor. Ülke gündemine oturan tek bir grev yok, bir tane kent meydanı dahi zapt edilemiyor. Hükümet yıkan işçilerden, hükümeti işçiler lehine düzenleme yapmaya yani vicdana çağıran işçi sendikalarının öncülüğüne doğru geriledik. Bunun nedenleri üzerine sınıf çalışması yürüten sendika ve siyasi partilerin ciddi bir şekilde durması, çözümler geliştirmesi gerekiyor.

Örneğin; sendikalı olmak, iş yerinde sendika girişiminde bulunmak, geç yatan veya aylardır yatmayan maaşlar için grev yapmak, iş bırakmak, iş yavaşlatarak tepki göstermek, iş güvenliği önlemlerinin alınmasını istemek, bir dizi keyfi uygulamalara itiraz etmek en başta gelen işten atılma sebepleridir. Üstelik patron sınıf hiçbir hak ödemeden kapı önüne koymak için kullanışlı bir madde de bulmuş: İş kanununun 25 maddesinin 2. bendinin d fıkrası, yani ahlak ve iyi niyet kurallarını ihlal etme.

Sendikalı olmak, iş yerine sendikanın girmesi için ön hazırlık çalışması yapmak, hakkını aramak, itiraz etmek ahlak ve iyi niyet kurallarını ihlal etmek olarak kabul ediliyor. İşçiler üzerinde kaba tehdit ile kurulmuş olan baskı mekanizması; sınıf mücadelesi yürütmek isteyenleri en başta engelliyor, işçi sizinle yan yana görünmek istemiyor. İşçinin tek güvencesi olan örgütlülük, işçi tarafından dışlanıyor, emek kurumlarına karşı yabancılaşma derinleşiyor. Gözü kara davranıp hakları için mücadele eden, sonrasında işten atıldığında geri işe dönemeyen, sahipsiz kalan arkadaşlarını görünce işçilerin; içine girdikleri korku psikolojisi ikiye katlanıyor. Mücadele etme potansiyeli olan işçi bölüklerinde ‘mücadele etsek ne olacak durum ortada, sahip çıkanımız olmayacak’ fikri güçleniyor.

Sonuç olarak; ekmek ile işçilerin tehdit edilme koşulları; eğer ciddi bir şekilde eğilip, patron sınıfı güçlü bir şekilde teşhir edilirse üzerinde en geniş kamuoyu oluşturulabilecek bir başlıktır. Bu haksızlığı toplumun vicdanlı hiçbir kesimi kabul etmez, etmeyecektir. Diğer yandan eğer bu abluka kırılırsa, işçilerin örgütlenmeye bakışı değişecektir. İşten atılırım korkusunun yerini haklarım için örgütlenmeye ihtiyacım var anlayışı alacaktır. Sınıf mücadelesi yürütenlerin temas edecekleri sınıfla kuracağı ilişkilerde koşulları geçmişten daha zor ancak bu örgütlenme çalışmasına engel değildir. Kararlı, sınıfa güven veren, arkasında yürünebilir bir sınıf önderliği inşa etmek için bulunulan her yerden mevziler kazanılmak zorundadır. Genel mücadelenin sorunları aynı anda tüm ülke çapında aşılamayacaktır. Tarihte olduğu gibi bir işletmenin, bir işkolundan başlayan sonrasında başka iş kollarında da benzer deneyimler yaratan ve geliştikçe sınıf dayanışmasının açığa çıktığı, işçi bölüklerinin tek bir kolda birleşip siyasete dahi müdahale edebildiği aşamalara geçiş yaşanacaktır. Ancak öncelikli güncel görev; güvenilir, ısrarlı, işçilerin mevcut koşullarını, riskleri dengeleyen bilinçlendirici, ufuk açıcı adımlar atabilmektir.

Özel olan işletmelerde uzun süredir yaşanan sorunlara 15 Temmuz sonrası çıkarılan KHK’larla birlikte kamusal alanda çalışan emekçiler de dahil oldu. On binlerce kamu emekçisi işlerinden edildi. Sınıf hareketinin kamu cephesinde de bir kerede bindirilmiş ağır sorunlar yaşanıyor. Kamu ve özel, beyaz ve mavi yaka, kafa ve kol emeği bir bütün olarak artık Neo-Liberal burjuva diktatörlüğün pençesi altında yaşam ve çalışma koşulları, sorunları eşitlenmeye çoktandır başlamış olan bir süreci yaşıyor. Sınıf çelişkilerinin alabildiğine keskinleşip, orta sınıfın erimeye yüz tuttuğu koşullarda tüm sınıfı hareket ettirecek geniş kampanyalar oluşturmayı hedefleyen bir perspektiften hareket etmemiz gerekiyor.

Amed’te geçtiğimiz günlerde görüştüğümüz belediye işçileri, güvenlik biriminden işçiler sorunlarını bize anlatırken sorduğumuz bir soru üzerine; arkamdan 50 kişi gelse belediyeye yürürüz diyorlardı. İşte tam da görevimiz bu, o 50 kişiyi bulmamız gerekiyor!

Tüm
sayıların PDF formatı için aşağıdaki bağlantılara tıklayın

Sayı-1

Sayı-2

Sayı-3

Sayı-4

Sayı-5

Sayı-6

Sayı-7

Sayı-8

Sayı-9

Sayı-10

Sayı-11

Sayı-12

Exit mobile version