Sermayedarlar, işçi sınıfını sömürdükleri kanallara yenilerini ekleme konusunda yaratıcılıklarını sergilemeye devam ediyorlar. Mevcut sistem kronik hale gelen işsizliği dizginlemenin yolu olarak, yine işçinin emeğine göz dikiyor. Kıdem tazminatını sözde işsizliğe yol açtığı gerekçesiyle kaldırmaya çalışan kafa, şimdide İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken parayı “işsizliği azaltmak için”(!) değerlendirmeye soyunuyor. İşsizlerin el sürmediği, devletin yağmaladığı bu fonun yağmasına katılmak istiyor.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 4.Türkiye Ticaret ve Sanayi Şûrası’nda, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, gözünü İşsizlik Sigorta Fonu’na diktiğini açıkladı. Fonun amaç dışı kullanıldığını söyleyen Hisarcıklıoğlu, “Nisan 2007 tarihinden başlamak üzere iki yıl süreyle Türkiye’de her ilave istihdam artışında tüm sosyal güvenlik priminin fon kaynağından karşılanması. İlave 1 milyon kişiye istihdam sağlayabilecek bu önerinin mali yükü fonun sadece yıllık faiz geliriyle karşılanabilecek” önerisini getirdi. Ve bu önerinin uygulanmasına Başbakanın sıcak baktığını söyledi. Ardından Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’na (TİSK) Hazine’den TÜSİAD dahil 86 dernek ve sekiz federasyonu bünyesinde bulunan Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’na (TÜRKONFED) kadar pek çok kesimin, sıkıntıların çözümü için önerdiği kaynak konumunda.
Peki nedir işsizlik sigortası; 506 sayılı SSK Kanunu kapsamında bir hizmet sözleşmesine dayalı bir veya birkaç işyerinde çalışan tüm işçilerle yine bu kanunun 20.maddesinde belirtilen sandıklara tabi olarak işçi statüsünde çalışanlar ve Türkiye’de çalışan yabancı işçileri kapsayacak. Halen çalışan sigortalı işçileri de kapsayacak olan işsizlik sigortası, çalışmayanlar için ise, işe girmeleriyle birlikte geçerli olacak.
İşsizlik sigortası priminde, prime esas aylık brüt kazanç üzerinden sigortalı yüzde 2, işveren yüzde 3, devlet yüzde 2 oranında pay verecekken bu 4447 sayılı Kanun gereğince prime esas aylık brüt kazanç üzerinden, sigortalıdan yüzde 2, işverenden yüzde 1 ve devletten yüzde 1 şeklinde değiştirilmiştir. Yine yasaya göre; işsiz kalmasından önceki son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışmışlardan, son üç yılda 600 gün sigortalı çalışanlara 180, 900 gün sigortalı çalışanlara 240 ve 1080 gün sigortalı çalışanlara, 300 gün süreyle işsizlik ödeneği ödeneceği belirtilmektedir. Yani işsizlik ödeneğinin hesaplanmasında son 4 aylık ortalama kazanç esas alınıyor. Ve kazancın %50’si kadar ödeme yapılıyor. Ancak bu miktar asgari ücretin netini yani 403YTL’yi geçemiyor.
Yasa incelendiğinde görülecektir ki; yasa sadece bir hizmet sözleşmesine dayalı olarak, sigortalı çalışan işçileri kapsamaktadır. Oysa bu ülkede milyonlarca işçi, hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışmıyor. Sigortalı olarak çalışmadığı da bilinen bir gerçek. Bu milyonlarca işçinin işverenler tarafından sosyal güvenceden yoksun, sefalet ücretiyle hatta sefalet ücretinin bile altında çalıştıkları da bilinen bir başka gerçek. Kısaca mevcut yasa bu milyonlarca işçiyi görmezden geliyor, es geçiyor.
Diğer bir handikap ise; Maaşları ellerine geçmeden, işsizlik sigortası primi işçilerden kesiliyor. İşsizler primlerini her ay zamanında ve süresi içinde ödüyorlar. Ama aynı şeyi işverenler ve devlet için söylemek zor! Prim ödeme işverenlerin ve devletin isteğine bağlı bırakıldığı için, canları ne zaman isterse o zaman ödüyorlar/ödeyecekler! Bu sorunun bir yanı. Diğer yandan yukarıda da değindik. Devlet prim ödemesinde işçinin brüt aylık kazancını temel alırken, işsiz duruma düşen işçinin sigortasının ödenmesi konusunda sınır olarak sefalet ücretini temel alıyor. Yani işsizlik sigortası olarak adlandırılan şey, hiçbir zaman net asgari ücreti geçmiyor/geçmeyecek.
Evet, yasanın adı işsizlik sigortası! Adına değil içeriğine bakıldığında, işsizlik sigortasının verilmemesi için gerekli olan ne ise yapılmış durumda. O yüzden de işsiz kalanların çoğu bundan yararlanamıyorlar. Çünkü işverenlerin sigortalı çalıştırdıkları işçileri bile kimi sosyal haklara kavuşmasını engellemek için kendilerine göre bir takım tedbirler aldıkları bilinen bir gerçek.
Örneğin; kıdem tazminatı vermemek için, işçinin “bir yıl doldurmadan işten çıktı ve yeniden işe girdi” şeklinde gösterilmesi; sigorta primlerini az ödemek için, asgari ücretle çalışmayan işçilerin asgari ücretle çalışıyor şeklinde gösterilmesi; işçinin aylık 30 gün sigortalı gösterilmemesi, bunun yerine 30 gün içinde 15 – 20 gün sigortalı gösterilmesi gibi uygulamalar yaygındır. Bütün bunların dışında işsizlik fonundan yararlanabilmek için işçinin kendi istek ve kusurları dışında işsiz kalmış olması gerekiyor. Kanuna göre işçinin kusurları olarak, sağlık sebepleri, işverenin kanunda belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları veya grev, lokavt gibi nedenlerle iş sözleşmelerinin işveren tarafından askıya alınması sayılıyor. Bütün bu koşullara rağmen fondan bir işçinin yararlanma süresi, prim ödeme süresine bağlı olarak en az 180, en fazla 300 gün ile sınırlanıyor. Yani bu kadar koşula rağmen, işçinin sigortalılık durumunun her hangi bir nedenle sona ermesi durumunda; o ana kadar kesilmiş olan işsizlik sigortası primleri iade edilmiyor.
İşsizlik sigortası primleri 1 Haziran 2000 tarihinde başlamıştır. 2004 yılından bu yana fonda biriken paranın sadece yüzde 1.2’si işten çıkarılanlara dağıtılmıştır. Zaten incelendiğinde ya da izah etmeye çalıştığımız şekliyle fon işten çıkartılan işçinin mağdur olmaması için değil. İLO’nun düzenlediği işçi hakları görüntüde yerine getirilsin diye düzenlendiği görülecektir. Çünkü bu güne kadar fondan yararlanabilen işsizlerin oranının yüzde 4’te kalması bunun en temel göstergelerinden biridir.
Buraya kadar izah etmeye çalıştıklarımızdan anlaşılacağı gibi; işçi sınıfının ancak küçük bir bölümü işsizlik fon’undan yararlanabiliyor/yararlanabilecektir. Hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışmayan veya sigortasız çalışan büyük çoğunluk ise bundan yararlanamayacaktır. İşsizlik sigortası için, işçilerden kesilen aylık primler ise devletin cebinde kalacaktır. Tıpkı zorunlu tasarruf fonunda vb. olduğu gibi. Yani devlete yeni kaynak yaratılmış oluyor.
Yazdıklarımızı toparlamaya çalışırsak; kuşkusuz işsizlerin faydalanamadığı fondan yararlanabilme koşulları bu kadar ağır olunca, doğal olarak fonda büyük miktar da para birikmiş oluyor. Mart 2007 itibariyle fonda 25 milyar 345 milyon YTL birikmiş durumda. Yedi yıllık uygulamanın ardından oluşan resim oldukça çarpıcı; fonda biriken paraya karşın yararlanan işsizlerin sayısı oldukça düşük. Milyonlarca işsiz arasından (2.5 milyon olduğu ifade ediliyor) sadece 105 bin kişi, yani belirtildiği gibi ancak %4’ü işsizlik fonundan yararlanabiliyor. İşverenlerin iştahını kabartan fonun sadece aylık faizi 290 milyon YTL. Tüm gideri ise 30 milyon YTL. İşçi ve işverenden bu fon için yılda 2.3 milyar YTL’ye ulaşan bir kesinti yapılmaya devam ediyor.
Ancak fondaki para, TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun söylediği gibi kasalarda bekletilmiyor. Fonda biriken para devlet bütçesinde doğan açıkların kapatılmasında kullanılıyor. Bu para, kamu varlığı kabul edildiğinden fon miktarı, devletin borcundan düşülüyor. Brüt borç ile net borç arasındaki on puanlık farkın neredeyse yarısı, işsizlerin biriken paralarından kaynaklanıyor. Yani hükümetin ekonomi düze çıkıyor diyerek gösterdiği azalan açık oranları bu ve benzeri tasarruf fonlarından kaynak alıyor. Yasada fonun tek gider kalemi meslek edindirme kurslarının açılması ve işletilmesi olarak geçerken bizzat Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu’nun ağzından, “işletmelere bu fondan yardım ettik” açıklamaları yapılıyor. Devlet, kullanım hakkı olmayan fondaki parayı teşvik kredisi altında sermayedarlara düşük faizle veriyor, üstelik bunu kendi ağzıyla itiraf da ediyor. Bütün bunlara rağmen hiçbir işçi sendikası, işçi sınıfının hiçbir temsilcisi, milyonların işsizlik içinde bunaldığı bir ülkede bu fonun bir sosyal hak olarak değerlendirilmesi talebini yükseltmezken! Küstah ve gözü dönmüş, doymak bilmeyen sermaye bu parayı yağmalama talebinde bulunabiliyor.
Oysa işçi primleriyle yaratılan ve işçi sınıfının işsiz bırakılan kesimlerinin sosyal hakkı olan bu fon üzerinde kimsenin bu kadar rahat söz söylemesine izin verilmemelidir. Bu fon işsizlerin hakkıdır. Bunu engelleyen yasal girişimlerin ortadan kaldırılması için mücadele; başta işçi ve işsizlerin, onların ekonomik örgütü sendikaların, yeni emek örgütlülüklerinin ve siyasi tüm örgütlerin omuzlarındadır.
* Çoban Ateşi Gazetesi, Yıl: 1, Sayı: 9