Site icon Rojnameya Newroz

Sallanan umutlar

Sallanan umutlar

Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Sıkışmış bir iktidar var. Her taraftan sıkışmış. Dış politikadaki dönüşlerinden ittifak içi çelişkilerine kadar sıkışma var. Adeta iktidarda-olan-MHP gibi. O ne derse oluyor.  İktidarın çelişkili uygulamaları, oy kayıpları korkusu ve iktidarda kalma hırsı oldukça fazla. Bütün bunlar birlikte yaşanıyor. Ve her geçen gün çıkmazı artan sistemin Kılıçdaroğlu’nun yapılsın dediklerini yapmak zorunda kaldığı çaresizliği gözleniyor. Sistemin derin sorunları var ve bunları çözmesi olanaksızlaşıyor.

Cumhur İttifakı’nın çıkmazlarından biri dış politika alanında sergilediği “tornistan” tutumu oluşturuyor. Ülke ekonomisini nerdeyse çöküş noktasına getirip, iyi durumdayız, büyüyoruz, ilerliyoruz gibi iddia ettiği iktisadi hedeflerin hiçbirine ulaşılmadı. “Acaba seçime kadar dışarıdan para bulabilir miyiz?” çalışması var.  Seçime bu para ile girmek düşüncesindeler. Ayrıca gerekirse askeri operasyonlar da devreye girebilir. Suriye’de Kürtlere ve belki de kim bilir adalara (Yunanistan)? Sanki Yunanistan çok kısa süre içerisinde Türkiye’yi işgale kalkışacak şekilde askeri yığınak ve hazırlık yapıyor! Böylesi bir tehdit algısı yaratılıyor. Tabii bunun karşılığında da “bir gece ansızın geliriz” gibi bir karşıt ses veriliyor. Oysa Yunanistan’ın Türkiye’ye bir saldırı başlatması gibi bir ihtimal yok ve Türkiye ile Yunanistan aynı zamanda NATO’ya üye iki komşu ülke.

İktidar öyle sıkışmış ki, dün düşman gördüklerini bugün dost görmektedir.  İktidarın 15 Temmuz’un arkasındaki güç olarak deklere ettiği Birleşik Arap Emirlikleri’nin lideri sarayda ağırlandı. Yine aynı şekilde Suudi veliaht prens de adeta devlet başkanı gibi ağırlandı. İsrail ile de en romantik ilişkilere girilmeye başlandı. Mısır da unutulmayanlar arasında. Ortada Rabia falan da kalmadı artık. Mısır ve İsrail’le girişilen diplomasiyle Doğu Akdeniz doğalgazının paylaşımı hususunda Türkiye’nin dışlanmasına son verilmesi hedeflenmektedir. Mısır’la diplomatik görüşmeler yeniden başlatılmıştır. Düne kadar katil ve terörist İsrail devleti diyerek bu sıfatları söyleyenler, bugün İsrail’le de “normalleşmek” zorunda kalıyor. İsrail’le normalleşme ABD’nin istediği bir durumdur aynı zamanda. ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini kazanmak isteği de var. Ha bu arada Filistin kardeşimiz davası mı kalıyor ortada?

Bütün bunlar iktidarın bu ülkelerden para bulmak istemesiyle ilgilidir.  Böylece bulunacak paralarla ekonomiyi biraz düzeltebilmek düşüncesi ağır basmaktadır. Ancak bu tip önlemlerle bunlarla ekonominin düze çıkması olanaksız görülmektedir. Durum oldukça ciddi boyuttadır.

Öyle görülüyor ki Cumhur İktidarı’nın değiştireceği son dış politikası da Suriye olacaktır. Avrupa ve ABD düzeyinde fazlaca destek alamayan bu iktidarın Rusya ve Putin’e dayanmak zorunda kalması-kendi durumu açısından-oldukça riskli bir durumdur.

İktidar iç politikada çok ihtiyaç duyduğu Rojava’ya yeni bir sefer iznini Rusya’dan alamadı. ABD’nin de böylesi bir müdahaleye sıcak bakmadığı biliniyor. Rusya’nın istediği Esat’la anlaşmak yolundan başka bir yol da kalmıyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un, “Suriye’de yeni askeri eylemler kabul edilemez” sözü ve ABD’nin “tüm tarafları ateşkes hatlarını korumaya çağırıyoruz” demesi bir askeri harekâtı önleme anlamına gelmektedir. Bütün bunlar Rusya’nın Esat’la görüşün demesi anlamına da gelir. Zaten Erdoğan ve sözcülerinden Suriye’yle diyalog kurulabileceği yönünde açıklamalar yapıldı. Dışişleri Bakanı iki ülke istihbaratları arasında görüşmelerin başladığını söyledi. Tabii Suriye ile ilişki kurulması meselesine yandaş basın da katıldı. Aslında “Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok” denmesi de izlenen politikanın terk edilmesi anlamına gelir. Bunu açıkça görmek gerekir.

Türkiye açısından, Esat rejimiyle kurulabilecek bir resmi ilişkinin amacı Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını yok etmeye yönelik olduğunu düşünüyorum. Bir yandan her iki ülkenin de yaşadığı Kürt sorununun çözülmezliği, diğer taraftan Türkiye’nin Suriye’de elinde bulundurduğu toprakların durumu, Suriye ile Türkiye’nin yakınlaşmasını engelleyen durumlar olarak görülüyor.

Son olarak burada biraz da basına yer vermek gerekiyor diye düşünüyorum. Ahmet Bey görevini yapıyor. Neden Abdülkadir Bey köşesinde görevini yapmıyor? Bu nasıl bir basın görevidir? Abdülkadir Bey mutlaka Ahmet Bey’i yakalamalıdır. Toplumun çoğunluğu bu tip basından (medyadan) gayet memnun görünüyor. Basın biraz da bu durumdadır.

Ülkenin zenginlikleri yağmalanıyor, çalıp çırpmak hususunda adeta bir yarış var. Çürüme derinleştikçe derinleşiyor. İktidar alabildiğine derin ekonomik kriz koşullarında günden güne sıkışıyor, sallanıyor. En fazla sıkıntı yaşayanlar da yoksullaşan insanlarımız oluyor.

Siyasi Haber

Exit mobile version