Site icon Rojnameya Newroz

Saldırılar ancak mücadele ile aşılabilir

Mevcut AKP hükümeti ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, burjuva medyada ve herkeste büyük umutlar yaratılarak şatafat ve gürültüyle açıkladığı, “demokrasi paketi”, umulan etkiyi yaratmadı. Dahası mevcut paket sermaye çevreleri dışında kalan tüm kesimlerce tepkiyle karşılandı. Çünkü yaratılan hava ve sonrasında açıklanan ‘demokrasi paketi’ arasında tabir uygunsa büyük bir uçurum söz konusuydu. Bunun aslında böyle olması doğaldı. Çünkü pakete asıl rengini veren sermayenin istekleri ve mevcut AKP hükümetin yerel seçim hesaplarıydı. Kopartılan onca gürültüye rağmen bu durumun böyle olacağı belliydi. Ama yine de toplumda bir beklenti yaratıldı. Bu beklenti şimdi yeniden körüklenmeye çalışılıyor. Hiç vakit geçirmeden, başta burjuva medyanın kimi köşe yazarları olmak üzere, AKP kurmayları hep bir ağızdan, ‘yeni paketlerin’ gündeme geleceğini dillendirmeye başladılar. Böylece toplumda ki mevcut beklentiyi diri tutmaya çalışıyorlar.

Kölelik dayatılacak

Toplumu beklentiye sokmanın ve onca gürültüye rağmen fiyaskoyla sonuçlanan ‘demokrasi paketi’nin hemen ardından ‘yeni paketler’ kapıda diyen AKP iktidarı, yeni paketlerin ne olduğunu açıklamada gecikmedi. Meclisin açılmasıyla birlikte emek hareketini hedef alan ve kölelik koşullarını dayatan kapsamlı ‘yıkım paketi’ni gündeme getirdi.

Zaten, ‘Küresel Kölecilik Endeksine göre Türkiye’de 110 ila 130 bin arasında kişi köle durumunda’ bu ‘istihdam paketi’ olarak tanımlanan yıkım programı ile iyice artacak. Çünkü ‘istihdam paketi’ olarak tanımlanan yeni paketin içeriğinde, başta sermayenin uzun süredir gündeminde olan ve içerisinde kıdem tazminatı hakkının gaspından taşeron köleliğinin yasal zemine kavuşturulmasına kadar bir dizi saldırıyı barındırıyor.

Mevcut AKP hükümeti nasıl ki ‘demokrasi paketi’ ile toplumda bir beklenti yarattı ise, şimdi aynı şeyi burada da yapıyor. Emek hareketini bir beklentiye sokmaya ve aldatmaya hazırlanıyor. Emek hareketi acısından tam bir kölelik manasına gelecek düzenlemeler topluma ‘çalışma yaşamında devrim’, ‘taşeron çalışmaya ayar’ vb. argümanlarla sunuluyor.

Kuşkusuz bunda şaşılacak bir durum yok. Çünkü tarih boyunca sermaye iktidarları böyle yapmıştır. Topluma dayattığı tüm saldırıları ya ‘demokrasi’ ya da ‘reform’ paketi adı altında yapmıştır. Ve birileri de hep bunu alkışlamıştır/alkışlamaya devam ediyorlar.

Evet, uzunca bir süredir gündemde tutulan ve her seferinde ertelenen kıdem tazminatı, görünen o ki bu kez bir sonuca bağlanacak. Zaten Çalışma Bakanı Faruk Çelik bunun Kasım başı itibariyle meclise getirileceğini söylüyor. Önerilen model ise, medyaya yansıdığı kadarıyla ‘işsizlik fonu’ modeli gibi olacak. İşsizlik Fonu’ndan ne kadar işsizin yararlandığı ya da fonda biriken paranın nerede kullanıldığı ayrı bir tartışma. Eğer iddia edildiği gibi fon modeline geçilirse bu sermaye açısından kaçırılmayacak bir fırsat sunacak. Çünkü fon sistemine geçilirse bu işveren için işçinin işten çıkarılmasını oldukça kolaylaştıracak. Mevcut durumda işveren kıdem tazminatı ödeme korkusunda olduğu için işçiyi kolayca isten çıkaramıyor. Oysa fon modelinde bunu çok rahat yapabilecek. Çünkü kıdem tazminatı ödeme sorunu olmayacak, böylece işçiyi sudan sebeplerle işinden çıkarabilecek. Diğer bir nokta ise halen uygulandığı şekliyle, evlenen kadın ya da askere giden erkek kıdem tazminatını alarak işinden ayrılabiliyor. Ancak fon sisteminde bu durumda ortadan kalkacak. Yani her açıdan kazanılmış bir hak olan kıdem tazminatı tıpkı işsizlik fonu gibi sermaye peşkeş çekilecek.

Hal böyle iken emek hareketinin örgütlü gücü sendikalar bu konuda sessizliklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Göstermelik bir iki basın açıklaması dışında yaptıkları bir şey yok. Oysa dünya kapitalizminin ve onun bir parçası olan Türkiye’nin içinden geçtiği tarihsel dönem, yeni sınıf ve kitle hareketlerine gebe. Bunun emareleri dünyanın her yerinde görülüyor. Mevcut AKP hükümeti de bunu gördüğü için bu hareketli günlere hazırlık yapıyor. Burjuva basına yansıdığı kadarıyla yeni düzenlemelerle polisin yetkilerini arttırmaya hazırlanıyor. Böylece hayata geçirmeye çalıştığı kapsamlı saldırıları pürüzsüz şekilde atlatmaya çalışıyor.

Saldırılar ancak mücadele ile aşılabilir

Görüldüğü üzere, özellikle Gezi direnişi sonrası mevcut AKP hükümetinin saldırganlığı nedensiz değildir. Küresel kapitalizmin krizi ve bunun her ülkede farklı yansımaları bunu açıklamaya yeterlidir. Özellikle, görünen o ki 2014 yılı daha sancılı geçecek. Çünkü 2014 yılında beklenen en kritik gelişme ABD Merkez Bankası’nın (Fed) 5 yıldır piyasaya sürdüğü likiditeyi göreceli olarak yavaşlatma eğiliminde olması. Sıcak para akışındaki bu gelişme Türkiye gibi cari açık sorunu olan ülkeler başta olmak üzere sancılı bir süreç başlatacak. Zaten geçtiğimiz günlerde AKP hükümetinin açıklamış olduğu, ‘ekonominin 2014-2016 yılları arasındaki 3 yıllık yol haritası olan Orta Vadeli Program’da bunu göstermektedir. Çünkü açıklanan programın ana vurgusunu ‘tasarruf’ oluşturuyor. Ve bunun içinde başta kredi kartları olmak üzere bir dizi tedbir gündeme getirilmeye çalışılıyor.

Evet, Gezi ya da Haziran direnişinin ana eksenini daha politik sorunlar oluşturuyordu. Oysa mevcut AKP hükümetini ve sermayeyi korkutan ekonomik krizin tetikleyeceği eylemliliklerle Haziran direniş ruhunun birleşmesidir. İşte bunun için şimdiden buna yönelik tedbirler almaya çalışıyor. Başta polisin yetkilerinin arttırılması olmak üzere bir dizi tedbiri gündeme getiriyor/getirecektir.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere mevcut AKP hükümeti yeni saldırı paketleri hazırlarken buna yönelik gelişecek tepkiyi önlemek için de bir dizi önlem almaya çalışıyor. Buna karşın emek hareketi de kendi programını oluşturmalıdır. Daha önceleri de kimi makalelerde belirttiğimiz üzere mevcut sendikaların durumu ortada. Onlar sadece günü kurtarma eylemleriyle süreci geçiştirmeye çalışıyorlar. Oysa emek hareketi bu sürece iyi hazırlanmalıdır. Çünkü adım adım var olan tüm kazanımlarını kaybetmektedir. Her kayıp arkasından yeni bir hak gaspını getirmektedir. Bu nedenle emek hareketi, sermaye ve onun sözcüsü AKP hükümetinin ‘istihdam paketi’ adı altında dayatacağı kölelik uygulamalarına karşı top yekûn bir karşı duruşu örgütlemelidir. Çünkü ancak kazanımların korunması ve yeni haklar mücadele ile kazanılır. Başka türlüsü mümkün değildir. (20 Ekim 2013)

t.atmaca_@hotmail.com

Exit mobile version