Site icon Rojnameya Newroz

PKK-KDP gerilimi aşılmalı

ULUSAL DEMOKRATİK HAREKETTE

PKK-KDP GERİLİMİ AŞILMALIDIR

  1. ÇİFTYÜREK

 

Rusya ile ABD, Suriye üzerinden Ortadoğu’da uzlaştılar. Bu uzlaşmanın ilk adımında Rusya, Mısır’da ABD planını desteklerken, ABD de Suriye’de Rus planını destekledi. Kısacası Ortadoğu bu kez Rus-ABD patentli bir ön anlaşmayla ameliyat masasına alınmış gibi. Anlaşma devam eder mi? Kesin bir şey söylenemez ama şunları belirtebiliriz:

Bölgeye dönük Rus-ABD uzlaşmasıyla, Ortadoğu’da miadını tamamlamış Fransız-İngiliz yapımı olan Sykes-Picot anlaşmasının toprağa gömüldüğü; İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörlerin de buna uygun bölge politikalarını yeniden dizayn etmeye başladıkları; İran komşularla “sıfır sorunlu” dış politik arayışlara girerken, Türk devletinin ise, başta Irak olmak üzere sorun yaşadığı komşularla politikalarını gözden geçirmeye başladığı görülüyor.

Burada Kürtleri ilgilendiren en önemli gelişme, Rus-ABD güç dengesinde, mevcut bölge statükosunun (sınırların) devam edecek zemin bulmasıdır. İşin içinde Rusya ve bölge müttefikleri İran, Suriye varsa mevcut statükonun devamını hedefleyecekler demektir ki statükonun korunması, Batı ekseninde olmasına rağmen Türk devletinin de hedefleri arasında.

Küresel ve bölgesel her aktör, artık Ortadoğu’da Kürtler hesaba katılmadan siyaset yapılamayacağını görüyor. Ortadoğu’da Kürdistan ve Kürtler önem kazanmıştır. Bu siyasal iklimde Kürdistan siyaseti gerek parça düzeyinde gerekse parçalar arasındaki parçalanmaya Doğu Batı ekseninde ayrışmaları da eklenirse (ki ekleniyor); 21. Yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olmayacağı gibi Kürtlerin içerisinde eli bulunan küresel ve bölgesel devletlerin de işini kolaylaştıracaktır.

Bu koşullarda eğer Kürdistan ulusal demokratik siyaseti parça düzeyinde ve parçalar arası geniş birliğini kurup kendisi olabilirse yani KNK benzeri örgütlenmeyi gerçekleştirebilirlerse mevcut statükoyu kendi lehlerine aşabilirler ve gerektiğinde “şeytanla bile ittifak da kurabilirler”. Fakat bu yönde umut kırıcı birbiriyle bağlantılı iki gelişme yaşandı, yaşanıyor.

Birincisi; Kürdistan Ulusal Kongresi’nin (KNK) gerçekleşme ihtimaliydi. Karar alındı, tarih belirlendi yani tam da “gerçekleşiyor” diye umutlanmışken, ikinci kez ertelenmesi hatta artık gerçekleşmesinin zor olmasıyla da umutlar kırılmaya başladı.

İkincisi; genelde Kürdistan ulusal demokratik hareketinin Doğu-Batı ekseninde yarılmasına giderek basın üzerinde dozu artan PKK-KDP siyasal gerilimi eklendi ki bu gerilim dört parçasıyla Kürdistan ulusal demokratik hareketini olumsuz etkiliyor, etkileyecektir.

Sıkça belirttiğim gibi Kürdistan ulusal demokratik hareketi parça ve parçalar arası Doğu-Batı ekseninde ayrışırsa, bu ayrışma yarın devletleşmeye yansırsa, bunun sorumlusu sadece emperyalist güçler ve bölgedeki yandaşları olmayacak yanı sıra Kürt siyasal parti ve örgütlerin kendileri de sorumlu olacaklardır.

Arap ulusu bugün 22 devletçiğiyle parçalı hatta iç çatışmalı yapıdaysa, bunun sorumlusu başta bölgeyi cetvelle paylaşan Fransız-İngiliz emperyalizmidir. Bu doğrudur ama bir başka doğru daha vardır; devam eden parçalanmışlıkta Arap egemenleri ile Arap ulusal siyasetinin de emperyalistler kadar sorumluluklarının bulunduğudur. Dün olduğu gibi bugün de emperyalizme karşı Araplar birleşemiyorlarsa bunda Arap egemen sınıfların bencil çıkarlarının esiri olarak davranmalarının da büyük payı vardı halen vardır. 22 Arap devleti “biz karar verdik tek bir Arap konfederasyonu altında birleşiyoruz” derlerse hangi emperyalist güç bunu engelleyebilir.

Kürtler de giderek Araplar benzeri sorunlarla yüzleşiyorlar, yüzleşebilirler. 22 Temmuz KNK kararının alındığı Hewler toplantısında yaptığım konuşmada tam da buna vurgu yaparak,  “Kuzey’in suyu Güney’in petrolü var, bu tabloda birlik mi ayrılık mı çıkar” diye sormuştum!

 

Kürtlerin Birliğe Bugün Daha Fazla İhtiyacı Var

KNK kararının alındığı 22 Temmuz toplantısında PKK ile KDP arasında kelimenin tam anlamıyla bir balayı havası hâkimken çok geçmeden PKK yanlısı görsel ve yazılı basında KDP ve Mesud Barzani hakkında ağır eleştiri hatta hakaretler peş peşe gelmeye başladı ve bunun dozu artarak devam ediyor. KDP yanlısı basında da kimi eleştirilere yanıt veriliyor ancak PKK yanlısı basında yer alan yazılar eleştirinin çok ötesindedir. Örneğin:

“Kürdün Kürde ihaneti acıdır, trajiktir. Özellikle KDP’nin sicili bu konuda oldukça kabarıktır. … Tutmayınca kendi uzantıları olan ve halkta bir karşılığı olmayan El Parti ve Azadi Partisi gibi yapıları PYD’nin üzerine saldı. Hem de El Nusra’cı çetelerle birlikte… Bu da tutmayınca çetelerle birlikte Rojava Kürtlerine saldıran yapıları tek elde birleştirmek gibi bir misyona soyundu ve ardına da Suriye KDP’sini kurdurttu. Yabancı olmadığı Brakuji geleneğini şimdi Rojava’da hayata geçirmeye çalışıyor. (Doğan Durgun Özgür Gündem Barzani ve Ciger Huni yazısından)

Rojava’daki “TEV-DEM Yürütme Kurulu üyesi Hisen Çawiş:

KDP şu anda Rojava’ya karşı tam bir düşmanlık içindedir. …. KDP, son dönemlerde bazı kamplardan kimi unsurları Rojava’ya gönderdi. Bu unsurlar Cephet el-Nusra, Cephet el-İslam gruplarının içinden çıktı.
KDP …. Rojava’ya karşı hem askeri hem siyasi hem ekonomik hem basın yoluyla özel savaş yürütüyor’” diyor. (Aktaran M. Ali Çelebi Özgür gündem Truva Atı gibi yazısından)

“El Nusra, arkasındaki ülkeler ve diktatoryal rejimlere hizmet edecek, Kürtlere karşı birçok noktadaki bireysel faşizmi kurumsallaştıracak KDP’nin bu yordamı Haramilerin haydutluğuna benzetilirse itiraz edecek takati bulan olur mu?”(M. Ali Çelebi Özgür Gündem Zaman çizgisi ve KDP yazısından)

“Çünkü KDP çizgisi Kürtlerin kazandığı statü ve diğer kazanımları işbirlikçi siyasetin malzemesi haline getiriyor. KDP, Kürt halkının ödediği bedelleri kendi ailesi ve dar sınıf çıkarları için kullanırken Türkiye, ABD gibi güçlerin işbirlikçiliğini savunuyor.” (Baki Gül Özgür gündem AKP’nin HDP, KDP’nin PYD korkusu yazısından)

“Salih Müslim’in sınırdan geçirilmemesi KDP’nin Rojav Devrimi’ne düşmanlığını ortaya koymaktadır.” (Hüseyin Ali Özgür günden KDP’nin Rojav Devrimi düşmanlığı yazısından)

Derken Salih Müslim’in, “ilaçları bekletiyorsun. 5 aydır kimseyi geçirmiyorsun. İstiyorlar ki halk PYD’ye isyan etsin. Kendileri fazla özgür değiller. Türk Özel Harp Dairesi ile ilişkileri var ve onların emriyle oluyor” açıklaması geldi. (aktaran Fehim Taştekin, Kürt Kürt’ün kurdu,  Radikal)

PKK yanlısı basında KDP ve Güney Hükümetine dönük “ihanet”, “çetelerle birlikte Kürt halkına saldırı”,  “Rojava devrimine düşmanlık”, “Türk Özel Harp Dairesi ile ilişkiler” benzeri iddialarla yüklü yazılar, konuşmalar hemen her gün yer almaktadır. Güney hükümeti ve KDP yanlısı Rudaw gibi sitelerde de yukarıda aktardığım düzeyde olmamakla birlikte yanıt niteliğinde kimi tutum ve açıklamalar yer almakta. Örneğin:

Başkanlık genel ilişkiler sorumlusu Dr. Hamid Derbendi’nin, sınır kapısı nedeniyle kendilerini eleştiren Müslim’e “Kürdistan’a ihtiyacı yok. Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam üzerinden gidebilir” demesi; Güney hükümetinin Zaho’da PDÇK bürosunu kapatması ve Rudaw’da Suriye bakanı Eli Heyder’in “sınır kapısı Til Koçer’in YPG tarafından ele geçirilmesinde Suriye rejim güçlerinin yardımıyla gerçekleştiği” iddiasına yer vererek PYD’nin Esad rejimiyle işbirliğine sıkça vurgu yapması gibi…

Kürtler özelde de PKK ile KDP arasında bir süreden beri merkezinde Rojava’nın bulunduğu bir gerilim yaşanıyor. Son günlerde bu gerilim yukarıda aktardığım alıntılardan da görüleceği gibi basın üzerinden eleştiri sınırlarını da aşan sert tartışmalara dönüştü. Kürt ulusal demokratik hareketinin tam da birlik ve dayanışma halinde olması gereken bir evrede yaşanan atışma ve gerilimler herkese zarar veriyor, verecektir.

Kürdistan’ın tarihsel trajedisinden gelen ağır sorunlarımız var ve günümüzdeki sorunlar da kaynağını bir yanıyla aynı tarihsel trajediden alıyorlar. Bu bilinçle davranmak gerekiyor.

1 Öncelikle sorunlar ne kadar ağır olursa olsunlar, Kürtlerin sorunlarını barışçıl demokratik ilişki içerisinde ele almayı başarmaları lazım. Kürdistan ulusal demokratik hareketi, düşmanla sorunlarını “barışçıl demokratik siyasetle” çözüm arayışındayken kendi arasında gerilimi tırmandıran yaklaşımlardan öncelikle kaçınmalıdır.

Üslup özellikle PKK yanlısı basının kullandığı dil ve üslup tehlikeli olup mutlaka aşılmalıdır.

Berlin panelinde de belirttiğim gibi Öcalan’ın İmralı’da yıllarca Barzani’yi “ilkel milliyetçi” vb. eleştirisine Barzani’nin yanıt vermemesi dikkat çekiciydi, olumluydu. Kim kazandı? Barzani ve Kürt halkı! Eğer Barzani de Öcalan eleştirilerine yanıt verseydi eminim 22 Temmuz’da Barzani “ben Mam Celal ve Abdullah Öcalan adına konuşuyorum” diyemezdi. Demek ki Kürt siyaseti birbirini düşmanı tanımlayan tanım ve algılarla tanımlamayı kesin olarak geride bırakmalıdır.

2 Burada da bir tespit yapalım: bu tespit, yine mevcut fotoğrafımızdan gelen güçlüklerin bulunduğu meselesidir.

Rojava nasıl ki coğrafyası ağırlıkla Kuzey ve Güney’in uzantısı ise, siyaseti de böyle şekillendi hep. Başından beri Güney sonra Kuzey’deki ulusal mücadelenin cephe gerisindeki lojistik desteğini üstlendiler, son yıllarda ise PKK saflarında doğrudan savaşa da katıldılar. Bugünde Rojava siyaseti ağırlıkla coğrafyasının yansıması olarak Kuzey ve Güney yanlısı bölünmüştür. Bu bölünme eleştirilebilinir ama mevcut fotoğraf budur.

Dolaysıyla PKK ve PYD’den gelen “KDP Rojava’ya müdahale ediyor” belirlemesi doğrudur ama bu KDP ile sınırlı değildir ve hatta PKK ile kıyaslanırsa belki de en az müdahale eden KDP olmuştur ki hatta Rojava’lı bir çok parti KDP’ye “niye müdahale etmiyorsunuz” diye eleştirmektedir.

Ayrıca mesele müdahale olunca en büyük ve en önce müdahaleyi PYD üzerinden PKK yapmıştır ve bunu sürdürüyor. Doğru da yapmıştır ki olması gereken hükümet olarak Güneyin ve özelde KDP’nin de zaman geçirmeden Rojava’ya her bakımdan destek vermesi yani müdahale etmesiydi. Bunu kimi kaygı ve yanlış siyasi okumalar nedeniyle zamanında yapmayan KDP’nin sonradan “askeri destek vermek istiyoruz ama brakuji çıkmasın diye yapmıyoruz” demesi meseleyi çözmüyor.

3 Aşılması gereken bir başka fotoğraf var. Şöyle ki; KDP’nin uzun yıllardan beri ABD merkezli Batı ekseninde yer aldığı ve bölge ittifaklarını da buna uygun kurguladığı bilinir. PKK’nin ise tersine uzun yıllardan (hatta başından)beri Doğu ekseninde yer aldığı ve Öcalan’ın Batı ekseninde yer alan Türk devleti ile geliştirdiği “barışçıl, demokratik çözüm” görüşmelerine rağmen örgütü yani PKK Doğu eksenindeki pozisyonunu korudu bugüne kadar. Abdullah Öcalan ise özellikle İmralı süreciyle birlikte örgütünün aksine daha esnek ve değişken eksenlere sahip, yani yer zaman ve güç dengelerine paralel ilişkileneceği ya da birlikte “çözüm” üreteceği ekseni değiştirebilme pragmatizmine sahip olduğunu not edelim.

Bu fotoğraf, bizim bir başka sorunumuza işaret ediyor: Demek ki Kürt ulusal demokratik partilerin birbirlerini X, Y devletinin “işbirlikçisi”, “ajanı” diye eleştirmeleri meseleyi çözmüyor. Çözüm üretmek gerekiyor çözüm ise Kürdistan ulusal demokratik parti ve hareketlerinin kendisi olabilmeleridir. Bu ise KNK gibi bir bağımsız örgütlenmenin yaratılmasıyla mümkündür.

4  Çözümün bir diğer adımı Rojava’daki ulusal demokratik hareketin kendi içerisinde birliğini sağlamalarıdır. Yüksek Kürt Konseyi çatısı altında gerçekleşen birliklerini kalıcılaştırmaları ve Cenevre 2’ye YKK şemsiye altında talep ve hedeflerini ortaklaştırmış olarak girebilmeleridir. Bu amaçla, silahlı güçlerin ortaklaştırılması, gümrük kapısı gelirlerinin paylaşımı başta olmak üzere sorunlarını YKK altında çözmeyi esas almalıdırlar.

Sonuç olarak sorunların çözüm yöntemi ve dili faklı olmalıdır. Düşman rejimlerle “barışçıl demokratik çözüm” arayan Kürt siyaseti kendi içerisinde haydi haydi bunu başarabilmelidir. (2 Kasım 2013)

canbegyekbun@hotmail.com

 

 

Exit mobile version