Site icon Rojnameya Newroz

Malatya Malatya güzel Malatya, vurmasaydı seni deprem nihayet olurdun belki cennet! 

Malataya

Abuzer Bali Han Rojnameya Newroz için yazdı

*Abuzer Bali Han / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız 

Malatya, Anadolu’nun eski yerleşim bölgelerinden biri olarak bilinir. Eskiden beri Malatya ve yöresinde Ermeniler, Kürtler, Türkmenler, Roma ve Bizanslılar ve daha sonraları da Türkler gelip yerleşmişler. Bu yanıyla Anadolu eskiden beri günümüze kadar gelen süreçlerde bir halklar mozaiği konumundadır. Eskiden şehir merkezlerinde genellikle ticaret ile uğraşan kişi ve aileler otururmuş. Çiftçilik yapanlar ve hayvancılıkla uğraşanlar ise hep köylerde kalmayı tercih ederlermiş! Anadolu’da şehirlerde oturup da sanat ve ticaret ile uğraşanların çoğunluğunu Ermeniler, Süryaniler ve Müslüman olmayan diğer milletlerden oluşan sanat erbapları ve aileleri otururmuş. Müzik, resim yapma, süs sanatlarıyla uğraşma bu çevrelerin günlük işleri arasında yer alırmış. Zira İslam inancında resim yapma ve müzik ile uğraşma hep yasak sayılan sanatlar içerisinde yer almış. Günümüzde dahi bazı İslami çevreler bu konuları sakıncalı düşünceler arasında sayarlar. Safevilerin de etkisiyle Alevi Kürt ve Türkmenler müzik ve sanatla uğraşmayı, müzik aletlerini çalmak ve türküler söylemeyi günlük yaşama katarak yaşamışlar. Dini inançtan gelen bu düşünceler ile yaşama biçimi günümüzde halen etkisini yer yer sürdüre gelmektedir. Anadolu’da bazı yerlerde düğünlerde davul, zurna ve diğer müzik aletlerini çalmak halen günah sayılır! Bazı yerlerde bu inanç artık eskisi kadar uygulanmazsa da bazı dini çevreler halen müzik ve sanata karşı eski adet ve inançlarında direnmekteler!..  

Çok eskilere dayanan Malatya şehri yerleşim birimi olarak bugünkü şehir hudutları içinde kalan “Kültepe“ tabletlerinde adı ilk kez “Melita” olarak geçer. Bu ad “Hitit“ tabletlerinde “Maldia” olur. Malatya’nın adı “Hititçe”de “bal“ anlamına gelen “Melid” ve bu attan türeyen “Melit+ava” da anlam olarak “bal ülkesi” anlamına gelir. 

Makedonya Kralı Büyük İskender, M.Ö. IV. yüzyılda Asya seferine çıkarken Anadolu’nun birçok yerini ele geçirerek Malatya’da da bir süre kalır. Bu süre içerisinde Malatya ve yöresinde Helenistik kültürün izlerini bırakır. Malatya’yı tarihte ele geçiren devletler arasında Med ve Perslerin de Malatya’da izleri var. Sonraları Anadolu’da etkili olan Romalılar ve  Bizanslıların da etkileri olur. Selçuklular ve Arapların Anadolu’yu ele geçirme çabalarının sonucunda Anadolu toprakları çeşitli kültürlerden oluşan bir mozaikler karışımına dönüşür. Anadolu’nun gerçek adı ise Yunanca’da “Anatolia” kelimesinden gelmektedir. Antik Yunanca’daki karşılığı “yükseliş, doğuş, kalkış”tır.   

Eskiden bugünkü Malatya merkezinde Ermeni nüfus fazlaymış! Ermeniler Malatya’ya Ermenice dilinde “Malat’ia”, Kürtler Kürtçe olarak “Meletî”,  Greklar Grekçe olarak “Melitini”, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla da nihai adıyla “Malatya” olmuş!.. 

Malatya, 1515 yılından beri Osmanlı topraklarına dahil edilmiş. Eski Malatya, önceleri 1521 yılında Maraş (Dulkadiroğulları) eyaleti kurulduğunda Malatya bu eyalete bağlı bir sancaktı. 1831 yılındaki yeni bir idari değişiklikle, Malatya, Maraş Merkez Liva, Samsat ve Gerger Livalarıyla birlikte Maraş eyaleti sınırları içinde yer almış. 1847 yılında Malatya, bu defa Harput (Elazığ) eyaletine bağlanır. Malatya’nın yanı sıra, Harput eyaletinin diğer Livaları Merkez Liva, Arapkir ve Besni’dir. Malatya bölgesi bir dönem 1867’lerde Besni Kürt Beylerine bağlıymış. Tapu ve resmi işlemler Eski Besni (Yeni Besni tepeye taşınınca eskisi harabeye dönüşmüş) şehrinde yürütülürmüş!. Malatya ilçe (kaza) olunca Diyarbakır vilayetinin Mamuret-ül Aziz Sancağına bağlanır. Bu dönemde, Malatya sancağının kazaları sırasıyla; Akçadağ, Besni, Adıyaman (Samsûr-Hısınmansur) ve Kâhta (Kolık) idi. Arapkir kazası ise Elazığ (Mamuret-ül Aziz)’e bağlı olarak yönetilir. Osmanlı döneminin son zamanlarında Müstakil Mutasarrıflık olan Malatya, Botanlı Bedirhan Paşa’nın oğlu Mutasarrıf Halil Rami Bey’e bağlı olarak yönetilir. Belediye reisliğini de ayni çevrelere yakınlığı ile bilinen “Katırcıoğlu” ailesi söz sahibi olarak bölge yönetiminde etkili olurlar. Bu dönemde Malatya’ya bağlı olan Adıyaman (Semsur) ve Kahta’da (Kolık) etkili olan Haci Bedir Ağa, Atatürk’e bağlılığı ile tanınan Kürtçe dışında başka dil bilmeyen ve okuma yazması olmayan bir ağa olarak söz sahibidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk döneminde seçilecek milletvekilleri listesini inceleyen Atatürk, Haci Bedir Ağa’nın adını görmeyince, İsmet Paşa’ya sorar: ”Hani Haci Bedir Ağa’nın adı yok!” der. İsmet Paşa kendisine: “Paşam hani emir buyurmuştunuz ki okuma-yazması olmayan ve Türkçe bilmeyeni milletvekili listesine dahil etmeyin, demiştiniz!..” der. Atatürk, İsmet Paşa’ya dönerek:” O zaman parantez açın ve deyiniz ki gayri ‘Haci Bedir Ağa’ !..” der…  

Mustafa Kemal, cumhuriyetin kuruluş çalışmasını yaparken, Sivas Kongresi’nde Elazığ valisi Ali Galip ve adamları Mustafa Kemali öldürmeyi planlamışlardı. Hacı Bedir Ağa, bu planı Mustafa Kemal’e bildiren ve adamları ile Mustafa Kemal’i ölümden kurtaran biriydi. Atatürk, O’nun sadakatine kayıtsız kalmayıp, Hacı Bedir Ağa’yı Malatya birinci dönem milletvekili olarak Ankara’ya çağırmıştı. Sonraları Kürt ağa ve beyleri memleketlerinden Batı Anadolu’ya sürgün edilmişlerdi. Batı Anadolu’ya sürgüne gönderilen ailelerden biri de Hacı Bedir Ağa’nın ailesi olmuştu!  Mersin’e sürgüne gönderilen Hacı Bedir Ağa’nın torunu rahmetli Mir Dengi Fırat, sürgünde dünyaya gelip, sonraları değişik partilerde milletvekili olan biri olarak da hizmet yapmıştı!.. 

Malatya, cumhuriyetin her döneminde önem kazanan bir il olarak hep süre gelmiştir. Sadece günümüzde Malatyalı siyasetçi olarak ön planda olan kimseler yok ise de ticareti siyasete tercih edenler Türkiye’nin sayılı simaları arasında ilk sıralarda yer almaktalar!.. 

Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte, 20 Nisan 1924 Anayasasının 89. Maddesi gereğince il yapılan Malatya, 2023 yılı depremine kadar Türkiye’nin gelişmiş ve modern şehirleri arasında yer alıyordu. Malatya ve çevresi hep özgür, aydın ve gelişmiş bir yöre olarak tanındı.  

Son deprem ile birlikte Malatya ve ilçeleri Türkiye ve dünya çapında büyük bir yankı yarattı. Şehrin büyük bir kısmı yerle bir oldu. Cesetler günlerce yıkık altında kaldılar!.. Depremde Maraş, Adıyaman, Hatay ve Malatya’da 50 binleri aşan ölü ve kayıplar ile memleketin her yanında bu felaket üzüntü ve çaresizlikle karşılandı! Malatya yerle bir oldu. Ayakta kalan çok az sayıdaki binalar ise büyük hasar alarak oturulmaz hale geldi. Malatya’da depremin kırkıncı gününde Malatyalılar batı illerine göçerek şehri nerdeyse boşalttılar! Kalanların ise çaresizlik ya da işyerlerini beklemek zorunda oldukları için sanki nöbet tutar gibi boşalan sokaklarda çaresizlik içinde bekleyip durmaktalar!.. Malatya, Malatya olalı böylesi yıkım ve ölüm az gördü!  

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra eski Arap Alfabesinin yerine Latin Alfabesi  

3 Kasım 1928 günü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer. Latin harflerini esas alan Türk alfabesinin halka öğretilmesi için 1938-1940 yılları arasında “Halk Eğitmen Kursu” uygulanır. Bu kurslarda yetişen eğitmenler öğretmen olarak halka okuma yazmayı öğretirler. Malatya’da ilk açılan Akçadağ Köy Enstitüsü (1940-1954), sonraları (1954-1974) Akçadağ İlköğretmen Okulu olarak varlığını sürdürür. Daha sonra 1974-2014 yılları arasında adı Akçadağ Öğretmen Lisesi-Anadolu Öğretmen Lisesi gibi adlar ile eski Akçadağ Köy Enstitüsü’nün adı unutulur… 

Halbuki Akçadağ Köy Enstitüsü’nde yoksul köy çocuklarına parasız, yatılı okuma fırsatı doğmuştu. Yoksul, zengin denilmeden sınavları kazanan herkese eşit şans verilmişti.  Malatya bir bütün olarak aydınlar yetiştiren bir bölgeye dönüşmüştü. Türkiye İşçi Partisi kurulduğu 1960’lı yıllarda en çok oy aldığı il olarak Malatya tarihe geçer. İsmet İnönü’nün memleketi diye halkı hep CHP’ye oy verirdi. Son çeyrek asırda ise dinsel eğitim ile Malatya’nın çehresi tamamen değişti!.. Nerde ise tüm vekilleri sağda olan bir parti çıkaracak düzeye erişti. 

Malatya, tarihte ve Türkiye Cumhuriyeti’nin genelinde büyük devlet adamları yetiştiren bir bölge olarak tanınır. Bu yönüyle Malatya toprağı iki reisicumhuru çıkarmakla Cumhuriyet döneminde Anadolu şehirleri arasında en önde olan illerden biri olarak tanınır.  

Bugünkü merkez Malatya şehri eski Malatya yerleşim birimi değildir. 1838 yılında, Osmanlı ordusu komutanı Hafız Osman Paşa, günümüzde Elazığ olarak bilinen Harput’taki ordu karargahını Mezra’dan Malatya’ya taşıyınca, Eski Malatya olarak bilinen ve günümüzde adı “Battalgazi” olan yere taşıyınca, Eski Malatya’da yerli olan halk aileleriyle birlikte şehri terk etmek zorunda kalır. Şehirde komutan askerlerini barındıracağı büyük kışlalar görmeyince Hafız Osman Paşa, bağ ve bahçelerine göçen halkın evlerine Eski Malatya’da el koyar. Hafız Osman Paşa, ordusu 1838-1839 kışını Eski Malatya’da geçirir. Eski Malatyalıların bağ ve bahçelerinin çoğu da bugünkü Malatya merkezinin oluşturduğu yerdeydi. Eskiden bağ ve bahçeleriyle meşhur bir mesire yeri olan “Asbuzu”, günümüzde halen bu güzelim bahçelerin izleri Banazı Deresi ve Barkuzu’da az da olsa kalmışlarsa da Yeşilyurt vadisi halen yemyeşilliğini korumakta ve direnmektedir. Geride kalan bu bahçelerin daha ne zamana kadar yerini beton binalara ve gökdelenlere bırakacağı az ve çok bilinse de “Yeşil Malatya” lakabı da böylece tarihe karışacağı günleri ve zamanı bekler durur…  

1655 yılında Malatya’ya gelen büyük Osmanlı gezgini olan Evliya Çelebi (25 Mart 1611 İstanbul- 1682, Mısır, Kahire) hazırladığı ve gezip gördüğü yerler hakkında bilgi veren “Evliya Çelebi Seyahatnamesi”nde Malatya’dan bahsederken bağ ve bahçelerini öve öve bitiremez! Ayrıca bugünkü Malatya’nın yerinde olan “Asbuzu” ile ilgili de şu notu düşürür: “Meletiya yörenin tanınan şehirlerinden biri ve sancak merkezidir. Seyyid Battal Gazi’nin burada doğduğunu, şehrin Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katıldığını!” yazar. Malatya adı ile ilgili olarak da şu notu düşürür: “Meletiya, Acemler ‘Aspozon’, Türkmenler ‘Mal atya’, Araplar ‘Malatiya’ derler. Yunan dilinde ‘Rakbe’, tarihçiler arasında ‘Dar-ü Rakbe’dir. Çünkü bu şehrin ilk kurucusu Yunus Peygamber ümmetinden ‘Rakbe’ adlı kral olup, sonra ‘Aspozi’ adlı bir kral kızı şehri imar etmiştir. Bu kız, babası ile bağlarda ve kendi adıyla tanınan Asbuzu’da bir mağara içinde gömülüdür!..” der.  

Hafız Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu geçici olarak bir yıl Malatya’da kalınca Asbuzu’ya yerleşen Malatyalılar her gün Eski Malatya’dan gelip bağ ve bahçelerine bakmaktansa, bahçelerinin yanı başında yaptıkları evlerde devamlı kalmayı ve bahçelerine bakmayı daha uygun görürler. Hafız Osman Paşa bölgeden ayrıldıktan sonra Asbuzu’da kalan halkın bir kısmı harap olmuş eski evlerini tamir ederek geri eski yerleşim yerlerine dönerek Eski Malatya’yı ve günümüzde değiştirilen yeni adı ile “Battalgazi”yi yerleşim alanı olarak tekrar canlandırırlar!..  

Malatya’dan yani eski adıyla “Asbuzu” yerleşim yerinden bahseden diğer bir kişi ise Alman asıllı olan bir Prusya subayıdır. Adı “Helmuth von Moltke“ olan bu topçu subayı yeni modern topları Osmanlı askerlerinin eğitimi için Anadolu’da askeri danışman olarak bulunur. Bulunduğu süre içerisinde önemli bulduğu konuları memleketine mektup olarak yazıp gönderir. Sonraları bu mektupları “Unter dem Halbmond 1835 – 1839, Yarım Ay Altında” kitap olarak basımını birkaç kez yapar. Şans eseri Moltke’nin Anadolu’da iken yazdığı bu mektupları Almanya’daki bir yakını onları yırtmadan hep saklarmış. Moltke’nin Anadolu’daki hizmeti bittikten sonra Almanya’ya dönüşünde yazdıkları mektuplar kendisine geri verilir. Moltke, “Feld General “Mareşal” rütbesiyle emekli olduktan sonra Almanya Milli Savunma Bakanı olarak da parlamentoda görev yapar! Malatya’da kaldığı süre içerisinde “Asbuzu’yu” öven mektupları ile ve bir de tarihe kafa tutan ve o döneme kadar hiç kimsenin yıkamadığı Kürt Beyliklerinin kale ve şatolarını yer ile bir yapan askeri danışman olarak adı tarihe geçer… 

Moltke, taşıması güç olan modern top ve silahların Osmanlı ordusu tarafından kara yoluyla Malatya’ya kadar getirildiğini ve kendisine verilen askerlerin yardımıyla onları Fırat Nehri üzerinde hazırladığı sallara yükleyerek Diyarbakır yakınlarına kadar götürdükten sonra, oradan da kağnılar yardımıyla ve bir kısmı da katır ve develere yüklenerek Kürt Beylerinin bulunduğu kalelerin yakınlarına kadar götürdüklerini yazar. Aslında Moltke bölgede kaldığı süre içerisinde Kürtçe ve Türkçe’yi de öğrenir. Kürtlerle dost olduğu halde Osmanlı askeri danışmanı olarak üzülerek görevini yaptığını da yazdığı mektuplarda vurgular!..  

1839 yılında Nizip Savaşı’nda adı geçen askeri danışmanın Osmanlı ordusuna kazandırdığı modern top ve savaş araçlarının kullanılması savaşın Osmanlılar tarafından hızla kazanılmasında büyük bir rol oynar. Moltke’nin Osmanlı ordusuna yaptığı hizmetler saymakla bitmeyecek kadar çoktur…  

Moltke, Eski Malatya ile Yeni Malatya hakkında geniş bilgi vererek Malatya’nın o dönemdeki halinin tanıtılmasında büyük rol oynar. Malatya’dan atına binerek Balyan Ovası’nı geçip Erkenek’ten kervan yoluyla Pazarcık, Sinemilli ve Atmalıların yaşantı ve sosyolojik yaşantılarına değinerek tarihi değerli bilgiler kaydederek mektuplarının da önemini artırır!.. 

Eski Malatya’nın tarihteki yeri hep belleklerde tarih olarak kalırken, Yeni Malatya’nın  sonraları çoğalan nüfusu nerdeyse ovaya sığmaz olur. Malatya halkı yeni yerleşim yeri olarak Beydağı eteklerinde dağa doğru gelişen, sonraları dağa tırmanan bir şehire dönüşür. Yeşilyurt ilçesinin dağları da yeni yerleşim bölgesi olarak ilgi görür. Dağlık bölgelerde yapılan yüksek binalar ise Malatya’da depremde en az hasar gören binalar arasında yer alır.  

Eskiden Fırat Nehri’nin akıp gittiği alüvyonlu toprakların yerini günümüzde Karakaya Barajı kaplamaktadır. Barajın büyüklüğü bir deniz görünümüyle Malatya’yı süsler. Malatya’nın her yöresindeki bağ ve bahçelerde yetişen türlü türlü meyva bahçelerinde elde edilen meyvalar Türkiye’nin büyük kentlerine gönderilir. Bereketli yıllarda meyvaların daha fazlasını yabancı komşu ülkelere ihraç edilerek halk büyük gelirler elde eder. Şehiri süsleyen, şehir içinde olan güzelim bahçelerin izleri halen Banazı (Konak) Deresi ve Barkuzu’da az da olsa kalmışlarsa da Yeşilyurt vadisi halen yemyeşilliğini korumakta direniyor!. Yeni binaların yapımında geride kalan bahçelerin daha ne zamana kadar yerini beton binalara ve gökdelenlere bırakacağı da az veya çok bilinse de ilin tarihte hak eden adı ve kendisine yakışan “Yeşil Malatya” lakabını hep korumalıdır. Malatya’yı tüm ilçe ve köylerinde yemyeşil bahçeleri  görmek “Yeşil Malatya”ya özgüdür. Evliya Çelebi’nin Malatya elma, armut ve ayvasını çeşitleri ile birlikte övmesini anlata anlata bitiremez! Hele Yeşilyurt’un “dalbastı kirazı” mayıs ayında meyva dükanlarında meyvaların ilk çıkışını bölgede halka müjdeler gibi süsler…  

Hemen hemen birçok meyvayı yetiştiren Malatya denilince akla gelen biricik meyvesi “kaysı”dır. Malatya kaysısı dünyada birincilik yarışında en önde yer alır. Buna dünyanın kaysı başkenti demek daha doğru olur. Beydağı ve eteklerinin serin havası, doğal su kaynaklarının kayalardan fışkıran ve gürül gürül akan sesiyle Malatya, verimli olan ovasıyla artık o bir “Dünya Kaysı Merkezi” olmaya tek adaydı.  

Kaysı denilince akla bir tek cins kaysı akla gelmesin! Malatya’da kaysının kralı büyüklüğü ve tadıyla en başta  “Hasanbey” cinsi en önde yer alır. Aslında her cins kaysı Malatya’da Hasanbey kadar makbüldür. Hacıhaliloğlu, Kabaaşı, Soğancı, Çataloğlu, Çöloğlu, şekerpare, Yeğenoğlu, hacıkız, turfanda, paşamişmişi gibi kaysı türleri bilinen kaysı türleridir. Kaysı üreticileri içinde uzmanlaşanlar yeni cins kaysı ürettiğinde, üreten ilk kişinin adıyla kaysı ad alır. Örneğin “Hasan Bey” kaysısı 1930’lu yıllarda Malatya’da Belediye Reisliği’ni yapan reisin bahçesinde ilk yetitirilen cins olduğu için bu adı almış. Diğerlerinde de buna benzer adlarla kaysı cinsleri birbirinden ayırt edilirler. Hangi kaysının taze, sofralık yemek için, hangilerinin reçel, pestil veya kurutulmaya uygun olduğu cinslerine göre tasnif edilirler. Yani kaysıcılık başlı başına bir deneyim gerektiren bir saha olmuştur. Kaysı bakımı, ilaçlama, sulama, gübre verme ve değişik tarım ilaçlarıyla üretimi artırma gibi hiç de kolay olmayan bir tarım ve bahçecilik alanını oluşturmaktadır. Ziraat mühendisleri bağ ve bahçeleri modern üretin deneyimleriyle halkı aydınlatarak, kaysıcılığı da bir büyük gelir kaynağı olarak bölge halkına maddi ve manevi destek vermekteler!    

Bunun için Malatya Yeşilyurt yolu üzerinde inşa edilen merkez binalar ile de “Malatya Kaysı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü” büyük bir atılımı gerçekleştirmek yönünde “Malatya Dünya Kaysı Merkezi”ni oluşturma hazırlıkları içerisindedir…  

Malatya’yı deprem ve sel felaketinin vurması, yöreyi ne kadar gerileteceği ve olan yıkıntılardan nasıl kurtulacağını artık zaman gösterecek!   

Malatya bölgesi Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) imzalandığı dönemde Diyarbakır’da bulunan 13. Kolordo’nun denetimindeydi. Mondros Ateşkes Antlaşmasının yapılmasıyla Diyarbakır’daki askerlerin bir kısmı Malatya’ya çekilmişti. O tarihten itibaren Malatya askeri yönde bir önem kazanır. Sonra Hava Taktik Üstü , Erhaç Hava  Alanı ve askeri  üsler  ile Malatya’nın askeri stratejisine çok önem verilmiş. Günümüzde ise 2. Ordunun Konya’dan Malatya’ya 1983 yılında nakledilmesiyle Malatya’nın askeri konumu daha da değişerek, büyük bir önem kazanır. Kısacası Malatya sanayi ve fabrikalarıyla Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biri haline geldi. 1960’lı yıllarda benim yaşıtlarım Malatya Lisesi’nde okuken, Malatya’nın hiçbir ilçesinde lise yoktu. Sadece Malatya merkezde bir lise vardı. Onun da adı “Malatya Lisesi” idi.  Günümüzde ise Malatya’nın her ilçesinde liseler ve il merkezinde ise  sayısı onları bulan lise, kolej ve yüksek öğrenim yapan okullar var. Ayrıca İnönü ve Turgut Özal Üniversiteleri ile Malatya bir yüksek öğrenim merkezine dönüştü…  

Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine dönüşen yönetimlerde Malatya çok tanınmış devlet adamı yetiştiren bir bölge olmuş. Bölge eskiden daha Hıristiyanların denetimi döneminde iken bölgeyi özgürleştiren Seyyid Battal Gazi ve babası Hüseyin Gazi adalet ve kahramanlıkları ile halk arasında günümüze kadar namları ulaşan kahramanlar olarak bilinirler. Seyyid Battal Gazi, yaklaşık olarak miladî 680 yıllarında Malatya’da doğdu. Babası Malatya Serdarı Hüseyin Gazi, annesi ise Saide Hatun’dur. Babası Hüseyin Gazi, Bizans topraklarına yapılan bir akında şehit düşer. Halk arasında soyları Hazreti Muhammed’in soyuna kadar gittiği söylenir…  

Malatya yukarda adı geçen iki reisicumhuru ve ayrı dönemlerde aynı kişiler yine başbakanlık da yaparak Malatyalıları tarihte onurlandırırlar. Malatya sayısı kabarık olan bakan, birçok Parti başkanı, genel müdür ve bürokrat ile yüzlerce şair ve yazar çıkaran bir yer olarak bilinir. Toprağı ve havası gibi verimli olan Malatya’nın çalışkan insanları da memleketlerine hayat ve hizmet verme sevgisiyle doludur. Malatya, Malatya olalı ne kadar onu övsek de yeridir. Malatya’da tarih boyunca çeşitli din ve ırka mensup olan insanlar hep bir arada kardeşçesine yaşamışlar! Birbirine saygı ve sevgi göstermişler. Birbirlerine kız alıp vererek akrabalaşmışlar. Bu hoşgörü ortamı kimi zaman bazı provokatörler tarafından karıştırılarak bulandırılmış ise de halkın dostluğunu bozmaya çalışan bu karanlık odaklar her defasında mağlup olarak yok olmuşlar!..  

Malatya çalışkan ve dayanışma ruhu yüksek olan insanların yurdu olarak tarihte yerini hep koruyarak anılacak. Bu son deprem felaketini de Malatyalılar en kısa zamanda dayanışma ruhuyla üstesinde gelerek atlatacak ve yaralarının sarmasını hep birlikte becereceklerdir!.. Boşuna denilmemiş ki: “Malatya, Malatya bulunmaz eşin!” 

Newroz, 2023 

*Araştırmacı yazar / Türkolog 

Exit mobile version