Site icon Rojnameya Newroz

Sistem, HDP ve Amedspor 

Amedspor

Eyüp Yalur Rojnameya Newroz için yazdı

Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayın 

“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, 

gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder…”  

George Orwell 

Yüzyıllık sistem kendisini üç temel sorun üzerine konumlandırdı. 

1- Kürt sorununun inkârı 

2-) Anti komünizm propagandası 

3-) Şeriat propagandasına engel olmak 

90’lı yıllarda komünizm ve şeriat propagandası tehlike olmaktan çıktı. Kürt sorunu sistem tarafından hala tehlikeli olarak görülmektedir. 

Bu ülkenin iktidarları Kürt sorununu Fransa, İspanya, İngiltere gibi demokratik yollarla çözmektense ret, inkâr ve imha yolunu tercih etti. Bütün siyasi, ekonomik, savunma gücünü dün olduğu gibi bugün de bu sorunla mücadeleye ayırdı. 6 Şubat’ta yaşadığımız Maraş merkezli 11 ili adeta harabeye çeviren deprem bölgesinde deprem mağdurları, asker nerede diye devletin kurumlarını sorgularken Milli Savunma Bakanı asker Suriye’de, Irak’ta, Libya’da diye cevap veriyor. 

İktidarlar kendi bekaları için içeride ve dışarıda hep düşmanlar yaratır, satılmış kalemşorları ve kirli yazınsal ve görsel medyaları ile işsiz, eğitimsiz, cahil bırakılan halk bu algıyla iktidarların, sistemin düşman bellediği hedeflere saldırır.  

Başta HDP olmak üzer saldırdıkları Kürdistani siyasi partilerin il ve ilçe örgütlerine, medya organlarına, spor kulüplerine neden niçin saldırdıklarını aslında onlar da bilmiyorlar. Onlar mekanik zaman saati gibi öldürmeğe ayarlanmışlar. HDP İzmir il örgütünde katledilen Deniz Poyraz’ı katil Onur Gencer tanımaz. O katil erkek, kadın, yaşlı, çocuk fark etmeksizin HDP’lilerin canını almaya, öldürmeğe ayarlanmıştır. Çünkü ilahları öyle istemiştir. 

Bursa’da 5 Mart’ta oynanan Amedspor Bursaspor maçında Bursaspor taraftarlarının üzerinde beyaz torosların ve katil Mahmut Yıldırım’ın (Yeşil) resimlerinin olduğu afişlerin ne olduğunu ne anlama geldiğini belki de o taraftar pek bilmez de. Halkın derin devlet dediği ya da iktidar aklı öyle istemiştir. Bunun üzerine Devler Bahçeli’nin “Bursaspor taraftarlarını mili duruşlarından dolayı tebrik ediyorum” demesi aslında işin rengini belirliyor. Amed (Diyarbakır) şehrinin ismi MÖ 200’de Asur hükümdarı Adad-Nirari’ye ait bir kılıç kabzasında şehrin adı Amid, Amidi olarak geçmektedir. Ama tarihten, bilimden nasiplenememiş ‘akademisyen’ Devlet Bahçeli bu ismi tanımıyormuş. Böyle tarihi gerçekler şamar gibi suratınıza inince şok yaşıyorsunuz. 

İspanya’da Barselona Futbol Kulübü’nün Katalan halkıyla, İskoçya’daki Celtic Futbol Kulübü’nün İskoç halkıyla özdeşleştiği ve temsil ettiği gibi Amedspor’da Kürt kimliğini temsil etmektedir. 

Kürt sorunu sadece etnik boyutlu bir sorun değildir. Bu sorunun birçok boyutu vardır. Böyle olduğu içindir ki hayatın her alanında etkisini görmek mümkündür. 

Kırk yıldır süren adına ister savaş de ister düşük yoğunluklu çatışma de ne dersen de bu ülkenin binlerce vatandaşı (Türk-Kürt) öldürülmüş, binlercesi sakat bırakılmış, binlercesi yerini, yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır. Bu da metropol varoşlarında PREKARYA denilen yeni bir tehlikeli toplumsal katman, sınıf yaratmıştır. 

Çok ciddi anlamda bir ekonomik tahribat yaratmıştır. Binlerce köy boşaltılmış, yakılmış, yıkılmış. Açılan ulusal ve uluslararası (AHİM) mahkemelerde ödenen tazminatlar. 40 yıldır süren bu savaşa harcanan milyar dolarlar ülkenin maddi kaynaklarını kurutmuş, ekonomisi çökmüş dibe vurmuştur. Bu gerçeklik deprem bölgesinde bütün çıplaklığı ile kendini gösterdi. Vatandaş depremzede çadır bekliyor, seyyar tuvalet, seyyar duşa kabinler, konteyner, su… istiyor. 

Ülke siyasi olarak da bir çıkmaza girmiştir. Bu sorun devam ettiği müddetçe askeri vesayet bitmez. Demokrasi askıya alınır. Uluslararası kurumların baskısı altında olur, uluslararası sözleşmelere ya katılmama ya da şerh koyma zorunda kalır ki çoğu böyledir. 

Hukuk, yargı adeta çökmüş, tahribata uğramış, insanlar hukuktan yana umudunu yitirmiş durumdalar. Hukuk tarafsızlığını yitirmiş iktidarların etki alanına girmiştir. Ülkede hukuk çağdaş normlarda olmuş olsaydı ülke bugün bunca sorunla cebelleşiyor olmazdı. Sorunlarını hukuki yollarla çözerdi. Beyaz toroslar, karanlık güçler olmazdı. Yargı eliyle onlarca siyasi parti kapatılmazdı, iktidarın direktifleri ile yargı HDP’nin tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanmazdı. Amedspora yapılan onca hukuksuzluk, hak gaspı yaşanmazdı. Binlerce faili meçhul olmazdı, kayyım denen anti demokratik bir kavramla tanışmazdık… 

AYM’nin (Anayasa Yasa Mahkemesi) önünde HDP ile ilgili iki önemli karar bulunmaktadır.  

1-) HDP’ye yapılması ön görülen Hazine yardımına 5 Ocak’ta konulan bloke kararı 

2-) HDP’nin kapatılmasına yönelik davada sözlü savunmasının istenmesi 

AYM Hazine yardımına konan blokeyi kaldırdı. Bu karar demokratik kamuoyunu sevindirdi. Yine milyonlarca insanın gözü kulağı AYM’nin HDP’nin kapatılması ile ilgili vereceği sözlü savunmanın yapılacağı 11 Nisan kritik tarihle ilgili. 

Milletvekili listelerinin en geç 10 Nisan’da Yüksek Seçim Kurulu’na verilmesi gerekir. Sözlü savunma 11 Nisan’da yapılacak. Eğer HDP kapatılırsa seçime giremeyecek ve milletvekili listeleri geçersiz sayılacak. Başta HDP’liler olmak üzere demokratik kamuoyu tedirgin, sözlü savunmanın neden seçimden sonrasına bırakılmadığını soruyor. AYM tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya. Dileriz bu sorumluluğun bilinci ile evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde karar verir ve yüzünün akıyla bu sorumluluğun altından kalkar. 

Kürt sorununu teröre indirgeyerek HDP’ye Amedspor’a ya da diğer Kürt kurumlarına yapılan hukuksuzlukları meşru gösteremezsiniz. 

6 Şubat’ta göz göre göre geliyorum diyen deprem Maraş, Hatay, Adıyaman, Kilis, Osmaniye, Antep, Diyarbakır, Adana, Urfa, Malatya’da büyük bir yıkıma ve can kayıplarına neden oldu. 

Maden Teknik Arama Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 45 ilde 5,5 ve üzeri deprem ürete bilecek 485 aktif fay hattı olduğu açıklandı. Aralarında İzmir, Bursa, Yalova, Erzincan, Bingöl gibi 31 il birinci derecede deprem bölgesi, İstanbul, Van, Adana, Erzurum, Diyarbakır gibi 27 il ikinci derecede deprem bölgesi, Antalya, Eskişehir, Samsun, Şanlıurfa, Mardin gibi 27 il üçüncü derece deprem bölgesi, 4. ve 5. derecede az riskli deprem bölgesi olarak Rize, Trabzon, Edirne, Aksaray gibi 14 il bulunmaktadır. 

Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Doğan Kalafat “7 yıl içerisinde (2030) % 64 olasılıkla İstanbul’da bir deprem olacak” açıklamasını yaptı. 45 il her an deprem olabilecek tehlikeli bir potansiyele sahip. 

Bu bilimsel verilerin gösterdiği gibi yüzyıldır üzerinde yaşadığı toprakların deprem bölgesi olduğunu hala anlamayan ya da anlamak istemeyen ya da kutsal devletin bekası veya iktidarın kendi bekası için halkını ikinci sıraya öteleyen, önemsemeyen bir devlet aklıyla karşı karşıyayız. 

Türkiye’de Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı, Batı Anadolu Fay Hattı olmak üzere 3 büyük fay hattı bulunmaktadır. Bilim insanlarının dikkat çektikleri Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunan İstanbul, Bursa, Yalova’ya dikkat çekiyorlar. Geçmiş iktidarların ya da mevcut iktidarın bu illerle ya da beklenen İzmir depremiyle ilgili bir çalışmaları var mı?  Ne mevcut iktidarın ne de yerel iktidarların gözle görülür bir çalışmaları yok. Eğer bir çalışmaları bir çabaları olmuş olsaydı bu bilim insanları dikkatleri buralara çekmezlerdi.  

Dünya deprem tarihinin en büyük felaketlerinden biri 13 Aralık 115’te 7,5 şiddetindeki Antakya’da yaşanan depremdir. Bu depremde 260 bin kişinin öldüğü söyleniyor. 6 Şubat’ta yaşanan deprem Antakya’daki kaçıncı depremdir. Eğer ki geçmişten ders alınsaydı liyakatli kişiler iş başında olsalardı bilim insanlarının söyledikleri dikkate alınsaydı bu gün asrın felaketi (asrın beceriksizliği) dedikleri bu felaket yaşanmazdı. 

Ülke ehliyete ve liyakate göre yönetilmedi, yönetilmiyor. İnşaat mühendisliği fakültesi dekanlığına, mimarlık fakültesi dekanlığına ya da AFAD gibi kurumların başına İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip mezunlarını atarsanız sonuçta böyle hüsran olur. 

17 Ağustos 1999 Marmara depreminde dönemin iktidarını yerden yere vuran Recep Tayyip Erdoğan devlet enkazın altında kaldı diye manşet atan şimdiki havuz medyası 6 Şubat depreminde Kızılay nerede diye soran muhalefete küfür ve hakaretler etmekteler. Muhalefet ortada olmayan, görünmeyen Kızılay’ı ya da diğer kurumları eleştirmeyecekse, sorgulamayacaksa, hesap sormayacaksa niye var? 

CB Erdoğan “Yaşadığımız afetten 85 milyon olarak hepimizin çıkarması gereken dersler olduğu açıktır. Eksikliklerimizi gidermemiz büyük önem arz ediyor. 17 Ağustos sonrası attığımız adımların ne kadar doğru olduğunu tecrübe etmiş olduk” diyor. Oysaki ortada tecrübe edilen kocaman bir başarısızlık var. Koordinasyon yok, organize yok, çadır yok, seyyar tuvalet yok daha da üzücü olanı depremin ilk üç günü devlet kurumları ortada yoktu. CB Erdoğan devam ediyor “Şehrimizin tarihi, kültürel ve sosyolojik dokusunu koruyarak hepsini ayağa kaldıracağız. Deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza 1 yıl içerisinde konutlarını teslim etmeğe başlayacağız.” Bu söylemden depremzedeler çooookkkkk mutlu oldular çookkk! Hani sanatçı Resul Dindar bir şarkısında diyor ya. “Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı. İçinde salınan yar olmayınca.” Herhalde buna verilecek en güzel cevap bu olsa gerek. Daha önceki depremlerden ders alsaydınız, gerekli etütleri yapsaydınız, deprem planlaması yapsaydınız, imar barışlarını teşvik etmeyip karşı olsaydınız, deprem vergisini depreme hazırlanmak için kullanmış olsaydınız 50 bine yakın insanımızı bugün kaybetmemiş olabilirdik. Çünkü bu depremler insan kaynaklı hatalardan dolayı felakete dönüştü. 

“Son olsun dostlarım, bu son. Yarın çocuklarımız, torunlarımız sorduğunda bu kâbusu biz bitirdik diyelim dostlarım” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ilk düğmesi yanlış iliklenen yüzyıllık hantal, kriz ve çatışmalar üreterek ayakta kalan, ırkçılıkla beslenen, insanı öteleyen, devleti kutsayan, milliyetçilik ve siyasal İslam’la içeriği doldurulan cumhuriyetin ikinci yüzyılından medet ummaktadır. Nasıl ki yirmi birinci yüzyıla girilirken ülkede bir şey değişmediyse yirmi birinci yüzyılda bu felaketler ve benzeri olumsuzluklar yaşanıyorsa cumhuriyetin ikinci yüzyılın da aynı şeyler yaşanacaktır. Artık bu cumhuriyet miadını tamamladı. Eğer söyleminizde samimi iseniz artık yeni bir sistem yeni bir devlet organizasyonu şart.   

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener TBMM’deki grup toplantısında deprem sonrası arama kurtarma ve yardım çalışmalarında yaşanan aksaklıkları eleştirdi. CB Erdoğan’a “kendi beceriksizliğini kader planı diyerek perdeleyemezsin. Kurduğun yağma düzeninin ağır faturasını kader planına yükleyemezsin diye seslendi. Cumhurbaşkanı bu eleştirilere cevap vereceğine bağırarak, küfrederek, hakaret ederek, tehdit ederek başta muhalefet olmak üzere aydınları, sanatçıları, medyayı (sosyal medya, görsel ve yazınsal medya), halkı korkutarak sindirmek istiyor.  

Artık ya Kemalizm ya da siyasal İslam arasında bir tercihte bulunulmamalı. 6 Şubat depremi ve önümüzdeki seçimler yeni bir sistemin miladı olmalı. Çağdaş dünya ile entegre olmuş, insan odaklı, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin egemen olduğu, evrensel hukuk, evrensel değerlere dayalı, bütün inançların, dillerin özgürleştiği yeni bir sisteme yelkenler açılmalı. 

 AKP-MHP iktidar ortakları şunu bilmeli ki herkes üzerindeki ölü toprağını attı. Çünkü artık hiç kimsenin kaybedecek bir şeyi kalmadı. Onca başarısızlığından dolayı hesap vermesi gereken AKP-MHP iktidarı isimlerini not defterlerine kaydettikleri şahıslardan hesap soracaklarmış. Kime neyin hesabını soracaksınız? 

Exit mobile version