Site icon Rojnameya Newroz

Enkaz

Deprem

Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Türkiye’de 6 Şubat’ta meydana gelen deprem 10 kenti etkiledi ve enkaz durumuna soktu. Korkunç sayıdaki ve her an artan ölüm sayısı, yıkılan bina enkazları ve şehirler nasıl bir felaketin yaşandığını belirtir niteliktedir. Ben burada rakamları yazmak istemedim. Parmaklarım o rakamları yazmak istemedi. Türkiye’yi yöneten idarenin 20 yıldır depremle ilgili bir hazırlıklarının olmadığını gösterdi. Oysa kurtarmaya anında başlanır ve beklenen depremlerin yapacağı hasarın azaltılması için de önceden projeler, çalışmalar yapılır. Bizi yönetenler bunları yapmamış. Bırakınız ilk 24 saat ya da ilk 6 saati, insan nefesi anla biter, yani kurtarma çalışmaları, enkaz kaldırmalar anla başlar, anında ve doğru yöntemle yapılır. Sonradan (yurtdışı ya da yurt içinden) sahaya gönderilen asker, polis, zabıta gibi binlerce personelin bir önemi olmaz. O sahneler artık sadece kameralara dönük birer görüntü olur.  

Görkemli saraylara bakıp ne güçlü bir Türkiye diye övünmek asıl meseleymiş. Türkiye’de güçlü devletin Ankara’da Külliye, Bitlis Ahlat’ta Kışlık Saray ve Marmaris’te Yazlık Saray’ı var.  Kim ya da kimler-bu saraylara güvenerek-, bu büyük depremle yerle bir olan ülkeye bakıp ne kadar büyük ve güçlü bir ülkeyiz diye düşünmeye devam edebilir? Kim yapabilir bunu?

Muhtemelen içerde ya da dışarıda insanlar şöyle düşünebilir ya da diyebilir: “Ülke depremle yerle bir olmuşken güçlü bir devlet yöneticileri depremle yerle bir olan şehirlere yapacakları binaların hesabını nasıl yapabiliyor? Yıkılmış binaların içinde kalanları enkazdan bir an önce kurtarmamız gerekir hesabı yapılmalıydı.” Maalesef bu iki düşünceye önem veren bir pratik uygulanamadı. Öyle ağlayan, bağıran, feryat edenleri değil de, enkazın yerine yapacakları beton binaların hayalini gören idareci görünümü verildi, ne kadar da acı! 

Devletin saraylarına bakıp güçlü Türkiye’yi gören veya görmek isteyenlere deprem başka bir görüntü vermiştir. Beton kalıpları arasında ezilen insanları anında kurtarma yerine iletişimi kesme çabaları, sosyal medya hesaplarını daraltma girişimleri devletin güçlü olan diğer yönünü gösterdi. Sesini kesmeyenlere güçlü devletin hapishanelerini gösterme çabası mesela. Sesini kesmeyen muhalif sanatçılar, gazeteciler ve siyasetçilere gidecekleri adresi gösterme çabası mesela. Güçlü devlet imajı bu!

Yoksa güçlü devlet şatafatlı binalar mıdır, paralı köprüler midir? bir felaket anında bütün ülkenin sağlıklı refleks vermesi mi? Bir krizi öncesinde engelleme ya da afet gibi olaylarda engellenemiyorsa, onu hafifletme ve hasarları minimuma indirme projeleri yapılmıyorsa bu güçlü devlet kime karşı güçlüdür? Kendi insanlarına, yoksullarına mı?  Güçlü devlet, alt yapı, organizasyon, yetişmiş insan gibi olgulara samimiyet, proje, zaman ve para ayırabilmektir.

Oysa güçlü devlet bizim buralarda yurttaşlarının huzuru, sağlığı ve mutluluğu yerine dünya çapında dereceye giren görkemli yapılar inşa ediyor. Güçlü devlet kriz anında meydana gelecek olumsuzluklara önceden tedbir almak yerine, iş işten geçtikten sonra askeri, zabıtayı ve diğer uzman personeli sahada görüntülemek pozisyonuna düşüyor. Bu görüntüler ölümleri engeller mi? Nerede o büyük paralı müteahhitlerinizin araç ve gereçleri? Yoksa OHAL gibi uygulamalarla, hak ve özgürlükleri kısıtlayıp ve bu yolla herkesi susturup hizaya getirmek mi güçlü devlet? Soma’da enkaz altında kalan madencilerin yakınlarının itirazlarının nasıl tekmelendiğini görmedik mi? Ankara Gar Patlaması’nda mesela, çocuklarını, kardeşlerini, yakınlarını kaybedenlerin sesinin kesilmesi gibi mi güçlü devlet?

Güçlü devleti olan bu toprakların yöneticileri, deprem gören yerleri ziyaretlerinde ihtişamla karşılanıp televizyonlara görüntüler veriyorlar. Enkaz altında kalarak can verenlerin canı ülkeyi idare edenlerin canı ve can güvenliğiyle hiç kıyaslanabilir mi?

Büyük depremin üzerinden birkaç gün geçti. Anlaşılan iktidarın en büyük korkusu halkın tepkisi. İnsanlar gerçekleri öğrenmesin diye sosyal medya yavaşlatılıyor. Enkaz altında çırpınan insanların sesini minarelerden okunan selalar ile duyulmaz yapmaya kalkışanlar bu kez de insanların Twitter aracılığı ile yardım istemesini engellemeye çalışıyor. Böylesi bir görüntü ve kanaat var.

Güçlü devlet, “Zamanı gelince şu anda tuttuğumuz defteri açacağız.” şeklinde mi gösterilmek isteniyor? (1) Hadi o halde herkes korksun, sinsin, sussun. En çok da muhalif siyaset “Aman kızdırmayalım Silivri soğuktur” desin.

(1) https://sabah.com.tr/yazarlar/ozlemdoganer/2023/02/08/felaket

Siyasi Haber

Exit mobile version