Yasin Yetişgen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Sosyalist Mezopotamya, Sayı 12, Haziran 2022
Örgüt, örgütlenme ve sorunları tüm dünyada devrimci, sosyalist, komünist hareketlerin gündeminde olduğu gibi Kürdistan komünist hareketinin de gündemindedir. Neden? Çünkü örgütlenemiyoruz, genişleyemiyoruz… Haliyle merkezden yerele, yerelden merkeze kadar il-ilçe örgütlerinin, parti meclislerinin ve merkez yürütme kurullarının hatta kongrelerin en önemli gündem maddeleri örgüt ve örgütlenme oluyor.
Daha da somutlarsak; bir parçası olduğum Kürdistan Komünist Partisi’nin özellikle son 10 yıldır ciddi bir enerji harcasa da örgütlenmede yani KKP’nin genişlemesinde yol alamıyoruz, zorlanıyoruz ve bu enerji buharlaşıp yok oluyor.
Genel siyaset alanına ilişkin özelde de hem Kürdistani yapılarla birlikte hem de kendi özel çabalarımızla birlikte K. Kürdistan ve diğer parçalarda Kürt ulusal birliğinin sağlamasına dönük son 10 yıldır bizim cephemizden yapılmayan kalmadı gibi. Bunun yanında başta Amed olmak üzere halkın emek ve geçim sorunlarını gündeme getirme (Emek Kampanyası), yine Amed’de Fiskaya bölgesinde kentsel dönüşüm mağdurlarının sesini duyurmaya çalışmamız vb. buradan sayamadığım onlarca çalışmalar… Bu konularda sokağa dönük binlerce bildiri, afiş ve basın faaliyeti gerçekleştirildi. Amed, Antep, Adıyaman, Malatya, Urfa ve Avrupa başta olmak üzere hem genel siyasi propaganda hem de örgütlenmeye dönük propaganda faaliyetleri hacmimize göre son 5-6 yıldır en yüksek seviyesinde. Tüm bu çabaya rağmen, siyasi açıdan Kürdistan’da halk nezdinde KKP’nin tanınırlığında yol kat edildiyse de örgüt örgütlenme konusunda ilerleyemiyoruz hatta yer yer gerilemeler de yaşamaktayız. Yani işin özü, bunca çaba karşısında kapımızı çalıp “arkadaşlar, yoldaşlar ben sizin faaliyetlerinizi takip ediyorum, emeğinize emek katmak istiyorum” diyen ilişkileri pek fazla göremiyoruz, bulamıyoruz. İşte tam burada sorulması gereken can alıcı soru: “NEDEN?” Neden bunca çaba örgütlülüğe dönüşmüyor?
Neden sorusuna vereceğim kesin cevaplar yok ama kendimce 25 yılı arkalamış tecrübeye dayanan kimi tespitlerim var. Her ne kadar bu 25 yıllık faaliyet içerisinde birincil alanım örgütlenmeden çok basın olsa da neden örgütlenemediğimiz üzerine bu tespitleri biraz açmaya çalışacağım.
Neden sorusuna ilk elden verilen cevaplar çoğunlukla; yeterli mali kaynakları sağlayamamak, nitelikli kadro yaratamamak ve yanlış kadro seçimleri, kurumsallaşmanın sağlanamaması, yetersiz siyasi propaganda vb. Bu cevapların muhakkak güçlü bir örgütlülük yaratılamamasında etkisi var ama nedenler arasında çok fazla görmediğimiz bence önemli olan bir diğer neden de komünistler lehinde esen rüzgarın olmaması. Rüzgardan kastım nesnel durum değil daha çok öznel durum diyebiliriz. İleride bu durumu açacağım.
Yukarıdaki genel geçer nedenleri biraz açarsak;
– Yeterli mali kaynakları sağlayamama
Örgüt veya partinin yeterli mali kaynaklara sahip olmaması tabi ki faaliyetlerin alanını daraltmaktadır. Lakin kaynak sorununu çözmüş bir parti örgütlenme sorunu yaşamaz diye bir kural da yok. İsim vermeye gerek yok, bildiğimiz birçok parti var ciddi anlamda mali kaynak sorunu yaşamayan ama örgütlülük anlamında umut vermiyorlar. Mali kaynak sorununu az da olsa halletmiş bir parti profesyonel kadrolaşma sonucu birçok yerde parti binalarını rahatlıkla açıp içine de birkaç tane kadro yerleştirebilir. Lakin bu o partinin yaşamla buluştuğu, fabrikalarda, okullarda kitlesel örgütlenmeler yaratması anlamına gelmiyor. Örgütlülük bu değil.
– Nitelikli kadro yaratamamak ve yanlış kadro seçimleri
Yine örgütlenmenin önündeki önemli sorunlardan birisidir. Nitelikli kadro yaratmak veya doğru kadroları seçmek nedir tam olarak? Bunun ölçütü, kıstası nedir? KKP olarak kadro sorunlarından ağzımız çok yandı lakin hangi parti veya örgütlenmenin ağzı yanmamıştır ki? Ağzımızı yakan bu kadroları seçmemek veya hiç bulaşmamak elde olan bir şey mi? İnsan dediğimiz şey bir makine değil ki kafatasını açıp içine bakalım doğru olan bu mu değil mi? Doğru olan nedir bunu tartışmıyorum, bu yazının konusu da değil. Çünkü bu apayrı bir konu, biraz ideolojinin biraz politikanın ve biraz da devrimci etik kurallarının konusudur. Her örgütün, partinin kendine göre ideolojisi, politikası ve bu doğrultuda devrimci etik kuralları vardır veya yoktur.
Biz konumuz olan örgüte dönersek, kadro dediğimiz nihayetinde insandır, tabi ki yanlışlar yapacaktır. Önemli olan bir örgüt kadrolarından kaynaklı yanlışların, hataların olmaması için ne yapıyor? Bu rahatsızlıkları en aza indirmek için bir çalışması var mı? Örgüt kadrosunu tanıyor mu? Sadece partide yer alacak bir kadronun örgütü tanıması, bilmesi yetmiyor, örgütünde kadrosunu tanıması kadroyu yetenek ve becerilerine göre yönlendirmesi önemlidir. Kadrolardan kaynaklı olumsuzlukları en aza indirmenin yolu örgütün bir kadro politikası oluşturması zorunludur. KKP’nin meşrulaşması sürecinde biz bu çizgiyi biraz kaybettik. Eskisiyle zaten olmazdı ama yerine yenisini koyamadık. Önümüzdeki en önemli görevlerden birisi bu olmalıdır.
– Kurumsallaşmanın sağlanamaması
Uzun yıllar bu sorunun ana sorun yani birincil sorun olduğunu düşünüyordum. Şimdi yine bu konuyu önemsemekle birlikte birincil sorun olduğuna dair kuşkularım var. Kurumsallaşmaktan ne anlıyorum veya neyi anlamalıyız? Yani koskoca bir parti kurmuşsunuz daha ne kurumsallaşmasından bahsediyorsun sen diyebilirsiniz. Eh içi bizi dışı başkasını yakıyor misali. Evet haklısınız, yasal partiyi kurduk. Zaten kurum kelimesi de kurmak fiiliden gelir. Kurduk kurmaya ama kurumsallaşmayı sağlayamadık. Sadece partide mi? Hayır! Başta basın olmak üzere, emek, kadın, gençlik ve kültür çalışmalarında da bunu sağlayamadık. Benim açımdan 25 yılın 22 yılı basında geçti ama geldiğimiz nokta olarak hala basının içindeyim. Kurumsallaşmış olsaydık bugün ben yoksam kurum anında başka bir kadrosuyla bu alanı dolduracaktı. Yani kurumsallaşma sonucu Newroz baki ben fani olacaktım. Şimdi ise düşünüyoruz bizle birlikte Newroz’un fani olmamasını nasıl sağlarız. Evet bunlar bizim gerçekliğimiz. Tabi ki sormakta haklısınız bu 25 yılda hiçbir şey yapmadın mı diye. Bu sorunun cevabı bende hazır, “ister inanın ister inanmayın, çok şey yaptım ama olmadı” derim. Olsaydı zaten bugün örgüt ve örgütlenme temel sorunumuz olmazdı. Çok daha farklı şeyleri konuşuyor olurduk şimdi.
Kurumsallaşmayı sağlamış olsaydık büyük gün geldiğinde hazır olacağız ve mevzunun içerisine hemen dalacağız. Bu anlamda Kuzey Kürdistan’da ana akım Kürt hareketini ayrı bir kenarda tutarsak neredeyse kurumsallaşmayı tam anlamıyla sağlamış örgüt ve parti yok. Kurumsallaşmayı tamamlamış partilerde kadrolar bir vesileyle kurum dışında kaldıklarında o kurum tökezlemiyor yoluna devam ediyor. Yani her zaman güçleri oranında mevzuya girmeye hazır durumdalar.
Evet, KKP’nin önündeki önemli görevlerden biri kurumsallaşmayı sağlamak. Arızalı kadro oldu mu kurumun işleyişi arızayı ya düzeltecek ya da dişlilerin dışına atacaktır. Burada kilit soru şu kurumu var eden yine kadrolar değil mi diyeceksiniz ama devleti var eden de vatandaşlar değil mi? Bu vatandaşlar öyle hemen isteyince devleti yıkamıyorlar. Ömrümüz zaten bu sömürgeci kapitalist devleti yıkmak için geçti geçiyor ama öyle hemen yıkamıyoruz işte. Kurum dediğimiz parti ve örgütlerde de bir nebze böyledir eğer kurum olabilirlerse.
– Yetersiz siyasi propaganda
Bu sorun önem açısından bizim için en sonda gelir. Çünkü var olan örgütlülüğümüzün çok üzerinde siyasi propaganda yapıyoruz. Yani peşinden binleri sürükleyen bir örgüt olsaydı şu anki siyasi propagandamız tabi ki yetersiz kalırdı. Ayrıca siyasi propagandanın gücü örgütün gücüyle doğru orantılıdır. Yani siyasi propagandanın güçlü olması örgütün güçlü olmasına bağlıdır. Bizim gerçekliğimiz ve sorunumuz ise kadroların çoğunun koltuğunun altında birden çok karpuz taşıyor olmasıdır. Hele bazılarımız çok daha fazla taşıyor. Bu durumun yol açtığı sonuç ise her şeyden anlayan ama az anlayan kadro topluluğu oluyor. Yani basın görevi olan örgütlenme faaliyetine dalıyor, örgütlenme faaliyeti olan siyasi propaganda işine dalıyor, siyasi işlerden sorumlu olan da her şeyle uğraşmak zorunda kalıyor. Şimdilik somut gerçekliğimiz bu. Bu gerçekliği değiştirmenin yolları tabi ki var. En önemlisi örgütlenme ve yeni kadro yaratımı. Ama daha öncesi ise var olan kadroların, örgütün faaliyetlerinin bütününde alan daraltmaya giderek faaliyeti derinleştirmektir. Yani faaliyetlerimizin bütünü mesela 10 kalemden oluşuyor ama örgüt veya kadrolar gücü itibariyle bu 10 kalemi başarıyla yerine getirmekte zorlanıyor. O zaman faaliyetler bütünü olan bu 10 kalemi 5 kaleme indirmeliyiz. İndirmeliyiz ki bu 5 kalemlik faaliyeti daha derinlemesine yürütebilelim veya başarıyla sonuçlandıralım. İdeolojimiz çok güçlü olabilir ama gücü örgüte dönüştüremediğimiz zaman siyasi propagandanın da etkisi zayıf kalıyor. Örgüt gücümüze oranla özellikle son 10 yıldır siyasi propaganda faaliyetimiz üst düzeyde oldu. Öyle ki geçmiş tarihimizden ötürü KKP Kürdistani örgütler arasında görülmüyordu. Bu tablo özellikle son 10-15 yıllık yoğun emekle yapılan siyasi çalışmanın sonucunda yıkıldı. KKP, Kürdistan siyaseti içerisinde ağırlığı olan önemli partilerden birisi oldu. Lakin bu adı taşıyacak örgütü yeniden toparlamakta zorlandığımız da kesin. Zaten tüm mevzu da budur.
Güçlü örgüt yaratmamızın önünde yukarıdakilerin dışında tabi ki başka önemli engeller de var hem de çok var ama burada hepsini kaleme almak sayfa sınırımızı aşacaktır. Dolaysıyla kendimce biraz daha önemli gördüğüm mevzuyu yazarak konuyu bitirmeye çalışacağım.
Yukarıda yazdıklarım ve yazmadıklarım tabi ki güçlü örgütün yaratılmasının önündeki ciddi engellerdir. Bu sorunların üstesinden gelmiş bir örgüt olsaydık, çok güçlü ve devrime koşan bir parti mi olacaktık. Tabi ki hayır! Ama azami yerine getirmiş olsaydık daha görünür olacaktık, Kürdistan ve emek sorunlarını daha güçlü dile getirecektik. Devrime yürümesek de sömürgeci iktidarı biraz daha tırmalayıp sarsacaktık.
-Rüzgar esmiyor!
Genel olarak tüm dünya komünist hareketi için güçlü bir rüzgar esmediği gibi Kürdistan komünist hareketi veya bizim için de neredeyse hiç esmiyor.
Bazen Avrupa kıtasında sosyalistlerin iktidara gelmesi veya ortak olmasıyla (Syriza, Podemos gibi) heyecanlansak da bunlar komünist hareket için rüzgar olma özelliğini taşımıyor. Veya yine Avrupa, Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan işçilerin, yoksulların, ezilen halkların direnişleri olsa da komünist hareket açısından güçlü rüzgarlar olarak görülemez. Hiç yoktansa şu ana kadar böyle oldu. Nedir bu rüzgar diye soracak olursanız; 1871 Paris Komünü, 1917 Ekim Devrimi, 68 hareketi ve kısmen 60-80 arası Türkiye ve K. Kürdistan devrimci hareketlerin rüzgarı. Bu rüzgar dediğimiz şey 80 sonrasında tersinden esmeye başladı. Önce doğu ve kuzey Avrupa, sonrasında Sovyetlerin dağılması tüm dünyada komünistler için rüzgar tersinden esti. Yıkılanlar neden yıkıldılar bu ayrı bir konu ama bu “sosyalist” iktidarlar yıkılırken rüzgarın arkamızdan esmesi tabi ki beklenemezdi. Hele de sosyalist iktidarların yıkıldığı coğrafyalardan lehimize rüzgar beklemek öngörüsüzlük olur. Bu coğrafyalarda kapitalizm benim yaşımdan daha küçük. 300 yılı aşkındır kapitalizmi yaşayan ülkelere de iki farklı cepheden bakmakta fayda var. Birincisi “gelişmiş” ülkeler denilen ve çoğu Avrupa kıtasında olan ülkeler; ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya ve Kuzey Avrupa ülkeleri. Bu ülkelerde komünistler lehine henüz yaprak kımıldamıyor. Yani devletin vatandaşından, vatandaşın da devletinden fazlaca bir rahatsızlığı yok şimdilik, yaşam koşulları nedeniyle. Diğer cephe ise gelişmemiş kapitalist devletlerin yolsuzlukları, hırsızlıkları ve anti demokratik yönetimleri nedeniyle yer yer yoksulların, ezilenlerin direnişlerine sahne olmaktadır. Bu direnişlerin birçoğunda sosyalistler, komünistler çoğunlukla da ön saflarda yer alıyorlar lakin direnişler devrimlerden çok iktidar değişimleriyle sonuçlanıyor veya bastırılıyor. Ya da güçsüz olan komünist hareket esen rüzgarı kendi lehine çeviremiyor. İşte bir kilit soru daha; ezilen, yoksul halklar direnişe kalkmak üzereyken komünist hareket neden güçsüz olur? Bu soruyu komünist hareketin beceriksizliği olarak açıklayıp geçiştiremeyiz. İşte tam da burayı didikleyip deşmemiz gerekiyor. Lakin bu durumun bir benzeri Kürdistan ve Türkiye cephesinde de yaşanmaktadır.
Kürdistan komünist hareketi lehine bir rüzgar var mı yok mu, buna dair kısaca kimi tespitlerimi yapmak isterim.
K. Kürdistan’da, Sovyetler yıkılmadan önce özellikle de 80 öncesi neredeyse sosyalist, komünist olmayan örgüt yoktu. 12 Eylül 1980 darbesi nedeniyle sarsılan Kürt sol örgütleri Sovyetlerin yıkılmasıyla beraber KKP dışında hepsi sosyalizm savunularından vazgeçti, Kürdistan’ın milliyetçi demokrat, liberal partilerine dönüştüler. PKK sorunlamasına girmeyeceğim o apayrı bir konu. İzlediği tarz nedeniyle kendisi güçlenirken diğer Kürt örgütlerini eritti. PKK üzerine şimdilik bununla yetineyim.
Kürdistan’da tablo şu: Yüz yılı aşkın bir süredir parçalanmış Kürdistan’ın tüm parçalarında kesintisiz direnişler sergileyen bir halk var. Her zaman canlı, direngen mücadeleci bir halk var. Ama bu hareketliliğin içinde komünistler kendisine yer bulamıyor. Neden? Komünistler bu süreçte ezilen halkın içinde örgütlenemeyecek de daha ne zaman örgütlenecek? Kolay örgütlenebilmemiz için o kadar çok sebep varken neden örgütlenemiyoruz? Ana akım Kürt hareketi dışında kalan sosyalist olmasalar da diğer Kürt örgütlerinin de örgütlenemediklerini görüyoruz, anlıyoruz. Hadi bizi komünist olduğumuz için tercih etmiyorlar diyelim, tam öyle değil ama öyle diyelim. Peki liberal, milliyetçi, muhafazakar onlarca Kürt örgütü var onları neden tercih etmiyorlar? 80 öncesi neden tercih ediyorlardı şimdi ne değişti de halk desteği bu partilerde yok? İşte Kürdistan ve Kürt örgütleri için kritik soru bu. Yani zurnanın zırt dediği yer tam da burası.
Diğer örgütlerin kedince cevapları mutlaka vardır. Ben bizim tarafla yani KKP ile ilgileniyorum. Kendimce cevaplar arayacağım.
Bilmeyenler için kısaca KKP sürecini özetlersek;
KKP, 80’li yılların başında THKO-MB daha sonra Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP) içerisinde kurulan özerk bir örgüt. 1986 yılında devlet tarafından yapılan bir darbe sonucu tüm kadroları tutuklanır. 90’lı yılların başında TKEP’ten ayrılan KKP bağımsız bir parti olarak yoluna deva eder. 90’lı yıllarda cezaevinden dışarı çıkan kadroların öncülüğünde yeniden toparlanan KKP 2000’li yıllarla birlikte yasadışı tarzdan meşru siyaset tarzına döner. Bu geçiş sürecinde kimi zaman genişleyerek kimi zamanlar daralma yaşayarak 2011’de Özgürlük ve Sosyalizm Partisi’ni kurdu. 2. Genel Kongresi’nde parti adını KKP yapma kararı alan ÖSP bu kararını 2018 3. Kongrede uyguladı. İsim değişikliğinden kısa bir süre sonra Yargıtay Anayasa Mahkemesi’nde partimizin kapatılması için dava açtı. AYM henüz karar vermiş değil.
Tekrar mevzuya dönersek KKP neden örgütlenemiyor? Tamamen beceriksizliğimizin sonucu mu örgütlenemiyoruz? Belki beceriksizliklerimiz vardır lakin ana neden bu değil, olamaz da. Öyle olsaydı ana akım dışındaki bütün Kürt örgütlerine de beceriksiz demeliyiz o zaman.
Tek tek sıralarsak: 1- PKK’nin doğuşu ve 80’li yıllar sonrası silahlı mücadeleyi başlatması halk nezdinde ilginin alakanın onlara dönmesi. Bu tarz ayrıca meşru sivil siyasetin alanını daralttı. 2- PKK’nin kendi dışındaki Kürt örgütlerine yaklaşım tarzı ve bunu tabana empoze etmesi. 3-KKP tam ivme yakalamışken yediği 86 darbesi Kürdistan’da komünist hareketin nefesini kesti. 4- Tüm Müslüman ülkelerde komünistler nasıl zorlanıyorsa aynı zorluğu KKP’de yaşıyor. 5-Hem Kürdistan hem de Türkiye cephesinde olsun AKP+MHP iktidarının baskıcı tutumu kitlelerin açıktan sol, komünist, muhalif parti ve örgütlere yönelimlerini engelliyor. Bundan herkes gibi biz de etkileniyoruz. 6- Evet biz komünistler lehinde yaprak kımıldamıyor. Hem de nesnel durum nitel değişime en yakın olduğu bu dönemde lehimize yaprak kımıldamıyor. Ya da yaprağı kımıldatamıyoruz.
Hem Türkiye hem de Kürdistan komünist hareketinin örgütlenebilmesi için nesnel koşullar hiç bu kadar uygun olmamıştı. Hırsızlık, yolsuzluk, yoksulluk, kötü yönetim, faşizm, Kürtlere dönük yüzyıllık zamana yayılmış soykırım politikaları vb. devam ederken örgütlenemiyoruz. Bunun bir izahatı olmalı. Sayfa sınırını fazlasıyla aştık artık bitirme vakti.
1- Kürdistan Komünist Partisi yani KKP’nin örgütlenme konusunda zorlanması sadece kendisine has bir durum değildir.
2- Yukarıda izahatını yaptığım, yeterli mali kaynakları sağlayamamak, nitelikli kadro yaratamamak ve yanlış kadro seçimleri, kurumsallaşmanın sağlanamaması, yetersiz siyasi propaganda vb. nedenlerin hepsi neden örgütlenemediğimizi izah eden nedenlerdir.
3- Her ne kadar nesnel koşullar uygun olsa da halkın büyük bir kesimi şu an sadece komünist örgütlenmelere değil tüm Kürt örgütlerine mesafeli. Yani örgütlenmek istemiyor. Seçimlerde HDP’ye oy vermeleri, Newrozlar da alanlara akmaları örgütlü olduklarını göstermiyor. Yani halkın mesajı kısaca şu; “seçimlerde oy veririm, Newroz’da alanlara gelirim benden başka bir şey beklemeyin.” Biraz da gerçekten öyle değil mi Hendek savaşlarından sonra seçimlerde oy veren, Newrozlarda alanlara akan bu halkı; kendi seçtikleri vekiller tutuklanırken, dili yasaklanırken, kendi partilerinin yaptığı eylemleri görmezden gelmesi bunun kanıtı değil mi?
4- Üçüncü şıktakine benzer veya farklı nesnel durum tüm dünyada yok mu? Var hem de fazlasıyla var. Ve aynı şekilde bu nesnel duruma rağmen komünist hareketin örgütsüzlüğü de aynı!
5- Genelde şöyle bir tez vardır, halkın yaşam koşulları ne kadar kötüyse komünistlerin örgütlenmesi daha kolay olur, bunun komünistler için nesnel bir rüzgar olduğu söylenir. Halkın yaşam koşulları iyi ise bu rüzgarın olmadığı varsayılırdı. Ama bu tez bu aralar tersinden işliyor bizim coğrafyamızda. 2005 ile 2015 arası halkın yaşam koşulları görece daha iyiydi, bundan dolayı komünist hareketin örgütlülüğü daha zayıf olmalıydı ama öyle olmadı. Çok ilginç ama tüm örgütlerin de örgütlülüğü o zaman daha iyiydi. Adında Kürdistan olan partiler bile o yıllarda kuruldu, gezi direnişi bu yıllarda yaşandı, HDP bu yıllarda güçlendi büyüdü vb. Şimdiki koşullar ise (teze göre) ezilen, sömürülen ve yoksullaşan halk için çok kötü olduğu ve bu nedenle kolaylıkla örgütlenmemiz gerekirdi ama hiç de öyle olmuyor olmadı, yani örgütlenemiyoruz. Buradan şuraya varmak istiyorum; işçiler, yoksullar ve ezilen halklar için koşullar ne kadar kötüyse o kadar iyi örgütleniriz veya devrime en yakın olduğumuz andır teorisi doğru değildir. Doru olduğu zamanlar olmuştur ama bu mutlak bir doğru değildir. Bu şekilde sabit esnemeyen determinist teoriler bizi çok fazlasıyla yanılttı. Bu rüzgar meselesi olayını başka yazı konularında tekrar üzerinde durmak gerekir. Yani nesnel rüzgar ile öznel rüzgarın buluşması gerekiyor. Şu an biz komünistlerin arkasından rüzgar esmiyor ama esmesi çok yakındır. Komünistler bu rüzgara hazırlık yapmalı, hazırlıklı olmalı.
6- Bir umursamazlık, görmemezliğin son halini yaşıyoruz KKP olarak. Sadece biz mi tabi ki hayır, tüm Kürdistani örgütler bu durumu yaşıyordur eminim. Nedir bu umursamazlık? Sosyal medyadan örnek vereyim. Mesela beni takip edenleri az çok takip ediyorum veya partimizi az çok takip edenleri izliyorum. Büyük bir çoğunluğun da partiyle azımsanmayacak düzeyde paralel düşünceleri olmasına rağmen kimi istisnaları dışında tutarsak sanki Kürdistan’da böyle bir parti yokmuş gibi davranıyorlar. Veya bir gün birisi çıkıp da ya arkadaşlar ben de bir Kürdistanlı komünistim ama bu KKP’nin programıyla uyuşamıyorum demiyor. Veya siz de komünistsiniz ben de komünistim neden beni örgütlemiyorsunuz demiyor. Birey olarak çok büyük komünist olabilirsiniz lakin bir organizma içerisinde çoğalmadıkça, devrime giden yolda büyümedikçe neye yarar! Tamam partiye destek vermeyebilirsiniz, peki örgütsüz Kürdistanlı komünist olmayı nasıl izah edeceksiniz? Bir insan örgütsüz komünist olabilir mi? Komünizmin ilkeleriyle bu durum nasıl bağdaşacak? Diyelim ki örgütsüz komünist oldunuz ne yapacaksınız?
Buradan örgütsüz tüm Kürdistanlı komünistlere sesleniyorum; örgütsüzlük komünizmin ruhuna terstir. Artısı eksisiyle, güçlü-güçsüz K. Kürdistan’ın bir komünist partisi var. Gelin konuşalım, gelin birlikte Kürdistan Komünist Hareketini nasıl kurarız, büyütürüz, bunu tartışalım.