Site icon Rojnameya Newroz

ÖLÜMÜ ÖLDÜRMEK, SONSUZ BİR UMUDUN BAHARIDIR…

“Evîn Biharek e…”* – Arjen Arî

Bir acılar sarmalıdır sancı, zamanın derinliklerinde gezinen ve hayatın kıyılarına vurur hafızalarının unutulmayacak sesleri. “Lal bû zimanê xwezayê, Girî herikî, jan bû banî” (“Dilsizdi doğanın dili, gözyaşı aktı, acı köprü oldu…”) dizeleri ile anlatıyor şair Semra Çelebî, ‘Birîn’ adlı şiir kitabında, gerçeğin zamanın rüzgarında sonbahar yaprakları gibi savrulmayacağını. “Kaldığı yerden devam eder, bilinen hikâyesine toprak” diye ifade eder şiirinde şair Gülten Akın, yaşananların üzerinden asırlar bile geçse hiçbir şeyin unutulup kaybolmayacağını ve sessizliğe ses olacağını anlatır.

Rûmet Onur Kaya / diğer yazılar için tıklayınız

Her bir acı, yeryüzünün bütün çığlıklarının sesi ve soluğudur ve biriken tüm acıları alıp toplayacaktır. Hiçbir acının gerçeği sonsuza dek sır olarak kalmayacaktır. Ve tarihsel gerçeklik, şair William Shakespeare’ın “Cinayet yerin bütün toprağıyla örtülse yine kendini belli eder” sözünü tekrar edecektir. “Hilnayêm Janya, hilnayêm porkurê, di tirban de hilnayêm ha!!!… (“Sığamıyorum Janya, sığamıyorum evi yıkılasıca, mezarlara sığamıyorum ha!!!…”)  Janya şiiri ile seslenecektir şair ve yazar Rênas Jiyan, dizeleri insanlığın bütün acılarını dünyaya duyuracaktır.

Tarihin derinliklerinden yükselen bir ses gibi sesleniyor şair Turgut Uyar bir şiirinde “Sana sığınılacaktır, Ve Kuytularda, dağlarda, alanlarda. Akıtılan ve akıp gelen kanlarda, Bir sabah büyük büyük ateşler yanınca, Eller temizlenecektir, Bir tören olacaktır, Ölülerimiz toplanacaktır…” 

Sağır edilen kulaklar duymasa da, üç maymunu oynayan vurdumduymazlık 6. duyu organı olsa da, karanlığın dehlizleri gerçeğe karşı setler ile kumdan kaleler kursa da vardır yaşanan acılar. Acılar toplanacaktır…

Acılar, yüzlerce ve binlerce çeşittir, birbirinden uzak olsalar da aynıdır can yakıcı çığlıklarının sesleri. Bu seslerin farkına varılmasıdır asıl olan, dur durak bilmeyen bir hızla geçen günlük yaşamın her bir anında.

Acı; savunmasız kalmış yavru bir kedinin doğanın ıssızlığında üşüyen canıdır. Savaştan doğan ölümlerden kaçmış mülteci bir çocuğun hayatta kalma çabasıdır. Yangın bir karanlığa esir edilen bir kadının duyduğu yalnızlığın sesidir acı. Susuz ve aç bırakılan bir küçük bebeğin gözleridir. Acı, kimi zaman dört duvar arasında bir çığlık olur, tüm bir insanlığın ve yaşamın baharı için bir umuttur. Kendi toprağının coğrafyasında gurbeti yaşaması ve ölümün gölgesinde kalmasıdır insanların acı. Kanamasıdır insanın canının, kar hırsına koparılmasıdır yaşamdan. Acı, doğanın mevsimsiz akan gözyaşlarıdır. Soğuk bir kış mevsimi dışarıda kalan bir ailenin günleridir. Acılar; savaştır, açlıktır, depremdir, sürgündür, ölümdür, felakettir, ayrılıktır, hasrettir, işsizliktir, hüzündür, kanamaktır, üşümektir… Bir çocuğun ailesiz kalması, bir anne ve babanın evlatlarını toprağa vermesi demektir…

Acının canı yoktur, dili, dini, rengi ve ırkı yoktur, tüm acılar yerelde yaşansa da evrenseldir. Tek bir acı bütün dünyanın acısıdır. Dünyayı değiştirecek ve umudu büyütüp yeşertecek olan bilmek ve farkına varmaktır.

Acılar tarihsel bir gerçeklik olduğu kadar, toplumsal hafızası, bu can yakıcı süreçlerin bir daha yaşanmaması için umut olur insanlığın, tüm canların ve doğanın kurtuluşu düşüne. Acılara sebep olan karanlığın bir daha kendini tekrar etmemesi için acıları unutturmamak ve hatırlatmak gerekir.

Acılar silinsin diye yeryüzünün coğrafyasından, bir daha yaşanmasın diye karanlık günlerin kâbusları, sesi ve soluğu olmak ve yanında durmak gerek tüm ezilenlerin acılarının. Yazar Tolstoy’un dediği gibi “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın…” bunu yeryüzünde görünür hale getirmek ve gerçekleştirebilmek ancak bir arada duruş ile mümkündür. Ezilenlerin ve emekçilerin sesi, aydın ve şair Cegerxwîn, bu gerçeği “Eger hûn nebin yek, hûn ê herin yek bi yek… (Eğer olmazsanız bir, gidersiniz bir bir” dizeleri ile açıklamıştır. “Dayanışma, ezilenlerin inceliğidir…” cümlesi ile kardeşçe bir yaşamın dayanışma duygusu ile kurulacağını dile getirmiştir enternasyonalist devrimci Che Guevara’nın sözleri..

Her şeyden önemlisi ve her şeye karşın, umut olabilmesidir asıl olan insanın hayata. Çünkü umudu kaybedince her şey yitip gider. Dünyaca ünlü yazar Yaşar Kemal bir romanında “Hayat, umutsuzluktan umut yaratmaktır…” diyerek özetliyor umudun anlamını ve hayatın umutsuz olamayacağını.

Yalnızca farkında olmak değil aynı zamanda bu gerçeğin farkındalığını sese dönüştürebilmek ve yeni sözler ile seslenebilmek gerek dünyaya. “Hareket etmeyen, zincirlerini fark edemez” diye ses oluyor, yaşadığı döneminin en önemli aydınlarından olan, düşünce insanı ve dünya kadın mücadelesi ile özdeşleşen Rosa Luxemburg, hakikatin gerçeğini dile getiriyor. “Filozoflar dünyayı, yalnızca çeşitli şekillerde yorumlamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir” sözleri ile önemli olanın yalnızca gerçeği bilmek değil aynı zamanda bildiği doğruları gerçeğe dönüştürmek için çaba harcamak olduğunu açıklıyor, düşünceleri güzel bir dünyanın kurulması için en çok okunan ve döneminin en önemli düşünce insanlarından biri olarak kabul edilen Karl Marx.

Tarih ve günümüz; mazlumların, işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin acılarına omuz veren, güzel günlerin umudunun yeşermesi ve soğuk karanlıkların, aydınlık kokan günlerin sabahlarında sona ermesi için, yüreklerini yüreklerin yanına katan sayısız güzel insanlar ile var olmuştur ve bundan sonrada kendini var edecektir.

Aşk isimli şiirinde “Varlığın orda yaşamamızda” diyen şair Gülten Akın ve “Yaşamın olduğu yerde savaşmak istiyorum” diye seslenen aydın ve mücadele insanı Clara Zetkin, iyiliğin alfabesi ile yazılmış bir hayatı kurmak, sonsuz günlerin baharının doğması, doğruların yarınlarının sabahlarının gelmesi, gerçek bir barış ve özgür bir geleceğin yeryüzünün bütün coğrafyasını sarıp yeşermesi için umudun hep var olduğunu ve hiçbir zaman tükenmeyeceğini hatırlatmışlardır. Umut, büyük sanatçı Ahmet Kaya’nın ezgilerinde her insanın kendini bulduğu şarkıları ve şiirleridir, sinema sanatçısı ve yönetmen Yılmaz Güney’in bizim gerçekliğimizi bizden yana anlatan filmleridir, insanlığa ve hayata umuttur toplumcu ve toplumsal gerçekçi düşünceleri…

İnsan yaptıkları, yazdıkları ve söyledikleri ile gerçekten yaşar.. Ölümü gerçek anlamda öldürmek, yeryüzünü sarıp sarmalayan çelişkilerin ortadan kalkması ile mümkündür.. Ölümü öldürebilmek, binlerce yılın baharını ve güzel günlerin sonsuzluğunu yeşertebilmektir, her bir günü bayram gülüşleri ile büyütebilmektir ve umut, cenneti yeryüzünde kurabilmektir… Şair ve yazar Geo Milev’in “Eylül Mayıs’a dönüşecek…” dizelerinde belirttiği ve geçmişte var olan güzel günlerde olduğu gibi umudun baharı yeşerecektir…

*”Sevda bir bahardır..” – aynı zamanda şiir’in başlığını da oluşturan dizeler, 2012 yılında kaybettiğimiz, Kürt Aydını ve Şairi Arjen Arî’nin Evrensel Basım Yayın’dan çıkan, Heftê û du Nefî adlı şiir kitabından alınmıştır. Büyük şair ve edebiyatçı Arjen Arî’yi sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.

Exit mobile version