Site icon Rojnameya Newroz

ÖDÜLLÜ TRANS OYUNCU: MERT KÜÇÜLMEZ RÖPORTAJI

Türkiye LGBT camiası içinde mutlaka bilinmesi gereken isimlerden biri olan tiyatro sanatçısı Mert Küçülmez ile bir röportaj gerçekleştirdik.

Kendisinin oynadığı ve yönettiği (Füsun Demirel’in süpervizörlüğünü yaptığı) kısa filmi yurtdışında birçok ülkeden ödülle döndü. Küçülmez ile tiyatro hayatından geçiş sürecine kadar birçok konuya değindik.

Bize kısaca hayatından bahseder misin? 

– Antalya’da doğdum, bir abim ve bir ablam var.. oyuncuyum..  Kendimi ne olarak tanımlıyorum; Trans Erkek olarak tanımlayabilirim, o trans geçişi, kalıpları genişletmeyi seviyorum..  Bukalemun gibi,  enerji geçişi gibi hissediyorum ve bu bana iyi geliyor.  Ne zaman açıldım ; aslında hiç kapanmadım ?  açık olduğumu sanıyordum..  Androjenlikten translığı kabule sanırım 2014 yılında daha kararlı geçtim..  Şimdilerde tiyatroda oyunculuk yapmaktayım.. Kendi kısa film projelerim devam etmekte.

Açılma sürecinde ailenin tepkisi ne yönde oldu? Biraz anlatır mısın?

– Ben annemle daha çok mücadele verdim..  Aslında biraz duygusal bir mücadeleydi bu,  onun kendi üretiminin epeyce dışına çıkma isteğim onu fazlasıyla sarstı.. Kendisini suçladı hep,  hala çok azalmış olsa da suçlama devam ediyor..  Akraba evliliğini sorguladı mesela, babama ve kendisine kızdı.. Ben ona daha bilimsel anlattıkça o da rahatladı..  İlk açıldığım zamanlarda tabiki duvara çarpmış gibi oldu(k).  Beraber olgunlaştık her adımda,  benim daha önceden süreci araştırmam, bilimsel bilgimi de sağlamlaştırmam işleri kolaylaştırdı..  Annem,  evlenip çocuk yaparsam “normal” e döneceğimi düşünüyordu mesela.. Benim normalimin bu olduğunu anlamıyordu.. Diğer aile fertleri ile pek fazla problem veya çatışma yaşamadım..  Yine de şanslıyım diyebilirim ?  biraz zaman aldı ama sevgi kazandı.

Şu an çalıştığın yerde Trans / LGBT hakları için çalışmalar mı?

Ben bağımsız sahnede çalışıyorum..  Gruplara ve sahneye göre değişiyor elbette  bazı yerler LGBTİ+’a eşit davranırken, fobik davranışlar da görebiliyoruz veya basmakalıp düşüncelerin dışına çıkmakta zorlandıklarını..  Benim için sanat ucu bucağı olmayan bir alan,  çizgisi olmayan bir boşluk gibi..  Kalıplarım pek yoktur,  dış görünüşten çok, karakteri nasıl yansıttığına bakmalı..  Oyuncular Sendikası’nın  LGBTİ+ bireyler için duyarlı davrandığını biliyorum..  Ancak çalışmalar ne yönde,  yeterli mi çok bilgi sahibi değilim malesef..

Türkiye’deki trans erkeklerin durumunu değerlendir misin?

Türkiye’de trans erkek dünyasında kozmopolitan bir yapılanma olduğunu gözlemliyorum..  Elbette ki her ülkede olduğu gibi; eğitim,  kültür, yaşadığı ortama göre şekillenen bir grafik hakim..  Bazıları her şeye hakimken, bazıları sudan çıkmış balık gibi olabiliyor.. Çoğu kişi sağlığını korumayı bile bilemiyor.. Şunu eleştirebilirim; birlik beraberlik var mı?  – yok..  Bir başka trans erkeğin başına bi’şey geldiğinde, aktif olma,  ses çıkarma?  –  tek tük..  Kimliğini alınca eyvallah deme?  – çok fazla.. Gruplaşma?  Evet..  Trans kadınlarda var olan mücadele ruhu kimlik aldıktan sonra da devam ederken trans erkeklerde bunu göremiyorum..  Belki görünür olmadıkları içindir!  Erk’in getirdiği güç ve rahatlama güdüsü!

Durumu iyileştirmek/ilerletmek icin neler yapılabilir?

Zıtlıkların dahi birlik olabileceği bir grup ortamı yaratılmalı..  Daha çok eğitsel seminerler düzenlenebilir,  katılım sağlanabilir mi Evet soru işareti..  Olmuyorsa da nedenleri üzerinde ciddi şekilde düşünmek lazım,  belki içinde bulunduğu grup onlara sahte geliyordur..  İnandırıcılıktan yoksundur, statikocudur, aidiyet duygusu eksik kalmıştır bilemem..  Ama üzerine düşünmek gerekir..  Herkes eşit eğitim almadığı gibi,  eşit ekonomik haklara da sahip olmadığı için bilişsel gelişim de ona göre değişiyor..  Ötekini kucaklayıcı olmakta fayda var, ama yargılamadan..  Ezmeden..  Kimliği aldıktan sonra benim işim bitti diye bir düşünce aklından şöyle bir geçse bile utanmalı insan..  Öyle bir güruh yaratmalı..  Bunlar ütopik gelebilir..  Belki de öyledir..  Egolar bir yana dursun,  sevgi ve sarmalamak her şeyin başlıca ilacı diye düşünüyorum.. Hep söylediğim bir şey,  gerçek sevgi ve aşk olsaydı, bu kadar çok savaş, trajediler yaşanır mıydı?  Umarım bu güzel ütopya bir gün gerçek olur ?

Bugün sürecinin başında olsaydın mutlaka yapardım/yapmazdım dediğin şeyler var mı? Varsa paylaşır mısın?

Sürecin başında pişmanlığım yok gibi..  Çünkü panik atak geçmişim olduğu için, kaygı düzeyi sıklıkla yükselen birisiyim.. En büyük korkum hastalık ve ölüm..  Hastalığın önlemini aldığımı düşünüyorum..  Mesela hormona başlamadan önce, sigarayı bıraktım.. Spora başladım..  Daha sağlıklı besleniyorum..  İsim konusunda çok aceleci davrandım, kendime zaman vermedim ve o süreçte hem eski adıma, hem de yeni adıma ; dolayısıyla kendime çok yabancılaştım..  Tekrar sürece başlasam bunu yapmazdım mesela..  Sürece özelde başlamış oldum,  çok ta gerekli değil,  ekonomik olarak ciddi bir yük. Tekrar sürece başlamış olsaydım, eğitim araştırma hastanesinde başlardım..  Sivilceler çok normal, ama o dönem eyvah karaciğer mi yağlandı korkusu oluyor..  Sivilcelerin canı cehenneme,  yüzünüzü rahat bırakın Allah aşkına!  Günlük yüz yıkama jeli ile yıkayın, temiz olsun yeter..  Zamanı gelince azalıyor inanın bana..  Hele hele sivilce için ilaç kullanımına dikkat edin,  yüzü güzelleştireceğim diye cilt kanseri riskini arttırmayın!  Ve doktor kontrolünde..  Hızlı bir geçiş yine de nerden bakarsak,  çok normal vücudun tepkileri de,  bedenimizi dövmeyelim..  Herkese güzel geçişler diliyorum…

Exit mobile version