Site icon Rojnameya Newroz

MODERN KERBELA’ DERSİM: 80 YILDIR ÖZÜR BEKLENİYOR

Tarih 4 Mayıs 1937’yi gösterdiğinde Dersim için felaketin kararı alınır. Resmi verilere göre; 13 bin 160 kişinin öldürüldüğü, 11 bin 818 kişinin sürgün edildiği ‘Modern Kerbela’ Dersim katliamının başlangıcı kabul edilir 4 Mayıs. 1937’de başlayan harekât/katliam 1938’in sonuna kadar sürdü. Binlerce sivilin hayatını kaybettiği, binlerce insanın sürgün edildiği, yüzlerce köyün boşaltılıp yakıldığı, yüzlerce kız çocuğunun kaybedildiği katliamın sonunda Seyid Rıza ve arkadaşları idam edilir. Dersim’e bomba yağdıran Sabiha Gökçen, 1956’da verdiği bir röportajda katliamın boyutunu şu sözlerle ifade eder: “Canlı ne görürseniz ateş edin, emrini almıştık…”

Peki, 80 yıldır yüzleşmeyi ve özrü bekleyen Dersim’de ne oldu? Bu soruya Araştırmacı – yazar Kazım Gündoğan cevap veriyor. Dersimli olan Gündoğan, Dersim’in Kayıp Kızları -Tertele Çenequ  (Nezahat Gündoğan ile birlikte), Kesisin Torunları Dersimli Ermeniler kitabının yazarıdır. Gündoğan aynı zamanda  ‘Munzur Akmazsa’ ve ‘İki Tutam Saç- Dersim’in Kayıp Kızları’ belgesel filmlerin araştırma ve yapımcılığını yapımcısıdır.

Dersim katliamına rağmen Dersimlilerin Mustafa Kemal’e olan bağlılıklarının temel nedeni nedir sizce?  

Dersimlilerin Kemal Atatürk’le ilişkisini Kızılbaşların Osmanlı’da yaşadıklarıyla birlikte düşünmek gerekir. Özellikle 1500’lerden sonra hilafetçi Osmanlı, Safevi devletiyle Osmanlı arasındaki savaş aslında Sünni ve Kızılbaş savaşıdır. Bu daha sonra geride kalan  Kızıl başların İslamlaştırılmasına dönüştürülüyor. Dolaysıyla 1920’lere kadar Kızılbaş / Alevi toplumu hiçbir şekilde yurttaş olarak kabul edilmiyor. Bütün fetvalarda “katli vaciptir, farklı bir sapkın mezhep, İslamlaştırılmamış toplum, Şii bile değil” gibi kavramlarla anlatılmış.  Şimdi Osmanlıdan devir alınan Cumhuriyet’in Alevileri İslamlaştırması politikası var. İttihatçıların Aleviler üzerinde zaten bir çalışması var. 1920’deki birinci meclisin başkan vekili Hacı Bektaş Dergahının Postnişi Alevidir.  Kemal Atatürk, Hacı Bektaşi dergahı postnişi Çelebi’yi getirip başkanvekili yapıyor. Anadolu Aleviliği bunu çok önemsiyor. İşte burada cumhuriyeti sahiplenme süreci başlıyor. Dersimli Kızılbaşlar da tüm bu katliama rağmen şeriattan çektikleri ve şeriatın onların belleğindeki yeri nedeniyle Kemalistlere sarılmışlardır. Şöyle bir sarılma da değil: katiline aşık gibi bir boyutta da değil. 1950’lerde “Yeter artık söz milletindir” diyen Demokrat Parti, Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi,  Dersim’de de karşılık buluyor ve Dersimliler Atatürk’ün partisine değil, Demokrat Partiye oy veriyor ve iki milletvekilini de oradan çıkarıyor. Dolayısıyla Dersimlilerin önemli kesimi Atatürk Tertelede ki rolünü biliyor, ancak seçenek olmadığı için mecburen “Atatürkçü” görünerek kendini var etme yoluna başvuruyor.

Dersimliler “Gerçek bir yüzleşme talebi” tam olarak nasıl okunabilir?

Yüzleşme meselesi, bu ülkede katliamlara uğramış bütün etnik ve inanç toplulukların meselesidir. 1915 Tertelesinden (Ermeni tehcirinden) ve 1937 Tertelesini yaratan; Osmanlıcı, ittihatçı ve cumhuriyetçi zihniyetin bir bütün olarak çözülmesi ve bununla yüzleşmesi gerekiyor.   Bu etnik ve inanç kimlikleri bakımından  bütün Dersimlilerin ortak  sorunudur.  Dersimliler gerçek yüzleşmeden bahsederken bu katliamcı, soykırımcı devlet aklıyla ve bunun etkisinde olan toplumla yüzleşmekten, bu devlet aklının demokratikleşmesinden söz etmektedir. Yüzleşme süreçlerinin içerisinde özür dilemekten tutun, itibarının iade edilmesi, müzelerin kurulması, anıtların yapılması, eğitim ve yasaların değişmesine kadar pek çok yanı var… Bunların sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için herhangi bir partinin liderinin açıklamasıyla  değil de devletin yüzleşmesinden bahsetmektedirler. Dolaysıyla Erdoğan’ın “Orada bir isyan olmadı, bir katliam oldu” demesi TC devleti adına bir itiraftı ve bu çok kıymetliydi. “Ama gerekirse özür dileriz”  biçimindeki yaklaşımını Dersimliler problemli gördüler ve kabul etmediler.

Tanıklar katliama dair ne söylüyor?

Bu katliam yasalar çıkarılarak gerçekleşmiştir. 4 Mayıs 1937 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Dersim Tedip ve Tenkil Harekatı kararı  alındı ve uygulandı.  Bu da Dersimlileri öldürme ve en ağır biçimde cezalandırma kararıdır. 38’de de tam bir kitlesel soykırıma dönüştü. 37’de İsmet İnönü, Atatürk ve Fevzi Çakmak ile birlikte hareket gerçekleştiriliyor. Burada yaklaşık 300 kişi ölüyor ve İnönü askeri harekatın amacına ulaştığını söylüyor. Atatürk ve Fevzi Çakmak hayır diyerek “Buna bir temizlik hareketi lazım” diyorlar. Aynı ekip İnönü’nün yerine Celal Bayar’ı getiriyor. 38’de devletin açıklanan resmi rakamlarına göre 13800 kişi öldürülüyor. Ama bizim ulaştığımız rakamlara göre ise, en temkinli rakam 35 bin ile 40 bin arası insanın zehirli gazlar ve silahlarla soykırıma uğradığıdır. Böyle bir süreç var. Şimdi yüzleşmek ve özür dilemek bir devlet aklının gereğidir. Dolaysıyla devlet nasıl yasa çıkarıp katliam yaptıysa aynı şekilde mecliste yüzleşme ve özür dileme kararı da almalıdır. Özür devlet adına dilenir, kişiler adına değil…

Dersimlilerin 1915 olaylarında Ermenilere sahip çıktığı söyleniyor.

Öncelikle Ermeniler Dersime sığınmadı. Ermeniler zaten Dersim’de vardı. Ermeniler dersim coğrafyasının kadim halklarından biridir. Devlet 1915’te Dersim’de de Ermenileri katletti. Devlet cumhuriyet döneminde Dersim’de sağ kalan Ermenileri aşiret ağalarından ve inanç önderlerinden istedi. Onlar da vermediler. Biz bin yıldır bir arada yaşadığımız komşularımızı vermeyiz dediler…

Neden istedi?

Sürgün etmek için. Hıristiyan olarak yaşayanlar devletin özel takibindeydi. Ama İslam ve Aleviliğe tabi olanlara bir takip politikası uygulanmadı. Onlar Dersimli Alevileri ve Kürtlerin yaşadıkları akıbeti yaşadılar. 37 yılında ilk bomba Seyid Rıza’nın evine atılır, ikinci bomba ise Dersimde Hiristiyanların inanç merkezlerinden hala farlığını sürdürebilen Hıristiyanlara hizmet veren inanç yeri manastıra atılıyor. Bu bombayı atan dünyanın ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen. Sabiha Gökçen de bir ermeni kızıdır. Hrant Dink bunu açığa çıkardığı için öldürüldü. Sabiha Gökçen dünyada tek bir savaşa takılmış o da Dersim katliamıdır ve kendi soyu yok ettirilmiştir ona.

Katliamdan sonra nerelere sürüldü insanlar?

İnsanların nerelere sürülmesi katliamdan önce 1934 yılındaki İskân Kanunu’yla belirlenmişti zaten. Dolayısıyla Sivas-Malatya’ın batısında  Sünni ve Türk köylerine serpiştirilerek  “zorunlu iskan”a tabi tutuluyorlar.  “Dersim meselesi 1925’teki Şark Islahat Planı’yla başlayan ve planlanan bir meseledir.  Lozan ile birlikte bu yurdun Türk ve Sünnilerin yurdu olacağı kararı alınıyor. Bunun dışındakilerin yaşama hakkı yoktur” denilerek tekleştirilmeye çalışılıyor.

Katliam sonrası oluşan travmaların günümüzdeki yansımaları nelerdir?

Yaşanan travma çok derin. Katliam ve biçimleri üzerine yakılan onca ağıt kuşaktan kuşağa aktarılarak devam ediyor. Her ağıt bir travmanın sonucu ve  kuşaklar arası taşıyıcısıdır.  İnanç, etnik kimliklerinden, yerlerinden, yurtlarından, doğadan, üretimden koparılarak başka bir şeye dahil edilmeye çalışılan insanın travmasını anlayabilmek için onu yaşamak gerekir…

Şex Said harekati ve Seyid Rıza arasında nasıl bir fark vardır?

Şex Said bir hareketin lideridir. Seyid Rıza bir hareketin lideri değildir. Şex Said harekatı Türklerin ırka dayalı ulus devleti siyasetine karşı “bilinçli” bir tepkidir. Ulusal ve aynı zaman dini (Hilafetçi) yanı da olan bir Kürt hareketidir. Çok net söylüyorum; Dersim’de böyle bir şey yoktur. Dersim meselesi en az 400 yıllık bir Hilafetçi Osmanlı meselesidir. Sex Said 10-15 yıllık bir Ulus devlet meselesidir.  Bakın Dersimlilerde bir “Kürt ulus bilinci” olmuş olsaydı  yanı başındaki Şex Said isyanına destek verir, sahip çıkarlardı. Tam tersine bazı Dersimli aşiretler devletin yanında yer alıp Şex Said’e karşı savaştıklarını biliyoruz.

Dersim’de isyan yoksa neden katliam yapıldı?

Dersim bir cumhuriyet dönemi; dolayısıyla bir ulusallaşma, Kürtleşme, Zazalaşma meselesi de değildir. Dersim tek tanrılı dinler öncesi, tek tanrılı dinlerin tek tanrılaştıramadığı bir inanç sürecinden geliyor. İki bin yıllık Hıristiyanlığın, 1500 yıllık İslam’ın geçmişi varken;  Dersim’in Sümerlerden gelen bir inancı; Pagan inancı vardır.  Osmanlı her yeri İslamlaştırırken Dersimi İslamlaştıramadı. Onun için Osmanlı Dersime defalarca harekat düzenlemiştir. Buradaki amaç da Kızılbaşlığın İslam’a dahil edilmesidir.  Dersim’in esas hedef olmasının nedeni bu.  Bununla beraber uluslaşma  problemi başladığında tabii ki Kürt bilinci gelişince… Ama Kürtlük işin tali yanıdır. Esas sebebi oranın Kızılbaş inancı açısında bir ocaklar merkezi olması. Burası bu haliyle kalırsa Anadolu Aleviliğini İslamlaştıramayacaklarını ve bu Anadolu Aleviliğini beslediği için İslam dışı kalabileceği düşüncesiyle bunu yaptılar. Esas nedeni budur.

Dersimde politik kimlik Kürtlük mü, Alevilik mi yoksa devlet karşıtlığı üzerine mi kurulu?

Son 20-30  yıl içerisinde dediklerinizin hepsi var. Kürtlük şuuru gelişti. Devlet karşıtlığı var. Kısmen Zazalık, kısmen Kürtlük kısmen Alevilik ama son 40 yılda bunların hepsini etkileyen Dersim’deki devrimci Sosyalist mücadele de var. Ama 1938’lere kadar da Kızılbaşlık ve Hıristiyanlık damga vurmuştu. Tabi kısmen de İslam. Şimdi ise inanç bakımından;  Kızılbaşlık, Ateistlik ve Müslümanlık…

Dersim ile Bingöl kıyasladığında, her ikisi de kimliksizleştirildi, ancak Dersim bu süreci atlatarak önemli bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bingöl gittikçe sisteme daha entegre olmaya başladı. Bu anlamda Bingöl’ün dönüşümü ile ilgili öngörünüz nedir?

Dersim’de özellikle Kızılbaş inancının doğa ile ilişkisi, sosyalist hareketin orada oynadığı rol, düşünen, sorgulayan, birey olabilen toplum olması nedeniyle daha aydınlanmacı dolaysıyla yeni fikirlere açık bir toplum. Ama Sünni, Şafi  İslam’ın ve tarikatların etkisinde olan Bingöl’ün devlet tarafından da daha özel bir biçimde ele alınması nedeni ile oranın sistemin o karanlık tablosunun içerisinde yer almasına neden oluyor. Düşük yoğunluklu savaş stratejisinin konseptine uygun olarak düşürülmüş bir kent… Bazı Kürt politikacılar Dersim için “katiline aşık” gibi kavramları en çok Bingöllüler için kullanmaları gerekir diye düşünüyorum. Demokratik Kürt Hareketi’nin bu meseleyi ele alarak değişik açılardan çözümlemesi gerektiği kanaatindeyim.

Dersim’deki kayıp kızların içinde olduğu politik yaklaşım yani çocukların asimile edilmesini amaçlayan proje sizce başarılı oldu mu?

Çocuklar nezdinde başarılı oldu diyebiliriz.  Biz kayıp olan yaklaşık 300 kız çocuğunu tespit ettik. Bunların 200’ü ile doğrudan görüştük. Bunların çoğu Türkleşmiş ve Sünni İslam’a dâhil olmuş ve sistemin bir parçası haline gelmiş çocuklar.  60-70-80 yıl sonra buluşturduğumuz insanlar oldu onlar da yeni travamalar yaşadı. Bazıları cesaret edip buluşmak istemedi bazılarının da çocukları istemedi. Bazıları da buluştuktan sonra “kültürel farklılık” nedeniyle aileleriyle ilişkilerini sürdüremedi.

Kayıp kızlar sorunu Dersim katliamını görünür kıldı mı sizce?

Biz kayıp kızlar meselesini soykırımı kanıtlamanın en önemli aracı olarak değerlendirdik.   Nitekim Dersim tartışmaları 72 yıl sonra “İki Tutam Saç- Dersim’in Kayıp Kızları” belgesel filmiyle başladı. Bir plan dâhilinde çalıştığımız için 150 kız çocuğunun öyküsünü sonradan Dersim’in Kayıp Kızları- Tertele Çeneku kitabında topladık.

Seyid Rıza’nın mezarının nerede olduğunu biliyor musunuz?

Yok. Ama şöyle şeyler var: Hazar gölü yakınında yakılıp, orada üzerine beton döküldüğü çok sayıda bilgi var. Benim de kanaatim o yöndedir.

Dersim’de bir isyan olsaydı Seyid Rıza’da lider olur muydu?

Yok olamazdı. Çünkü Dersim’in aşiret yapısı çok farklı  Seyid Rıza gerçekliği  buna uygun değil. Orada toplumu belirleyen yaklaşık 30 büyük aşiret vardır.

Peki Seyid Rıza neden ön plana çıktı?

İki nedeni var. Birincisi 1917’de Rusların Erzincan işgali sırasında  Deli Halit Paşa önderliğinde Dersimli aşiretlerin Ruslara karşı savaşması sürecinde Kemal Atatürk ile orada tanışması olayı var.  Ön plana çıkıyor. Erzincan’da Ermenilerde kalan birkaç köyün topraklarını Seyid Rızaya veriyorlar. O da 3-4 yıl orada kalıyor hatta ikinci evliliğini hizmetçisi olan Besê ile orada yapıyor.

İkincisi; Aynı zamanda bir inanç önderi (Rayber) olması nedeniyle bilinen bir kişidir. Bir “isyan” denilecekse ona bir de “lider” lazım. Her ikisini de devlet kurguladı.

1936 yılında devlet dersim için silah toplatma kararı çıkartıyor. Bunlardan 5 aşiret silahlarını teslim etmiyor.

Neden?

İsyan etmek isteyen bir toplum silahlarını neden teslim etsin? Bunların içerisinde Seyid Rıza da var. Seyid  Rıza kendi aşiretine bile hakim değil, yarısı devlet ile işbirliği yapan yeğeni Rayber e Qop’un denetiminde.  Seyid Rıza “direnen” 5 aşiretin yanında mecburen yer alıyor.  “Gelin bizisyan edelim” demiyor. Hatta Seyid Rıza onlara diyor ki “Gelin biz devletle çatışmayalım ama buradan da gitmeyelim” diyor. Aşiretlerden bir tanesinin reisi  yere uzanıyor üzerine kefen atıyor ve diyor ki “ ikrar cenazemi kaldır” Seyid Rıza da ‘peki peki’ diyor. Kerhen direnişin içerisinde yer alıyor. Dolaysıyla sadece o beş-altı aşiret silahlarını teslim etmemiş direnmiştir. Onun dışında direnen başka kimse yoktur.

Dersim ile ilgili çeşitli söylentiler var…

Tarih boyunca devlet Dersim’e giremedi, Dersim vergi vermedi, Dersim asker vermedi, Dersim okul ve yol kabul etmedi. Bunun hiçbir karşılığı yok. Dersim’de sadece kendi inancını korumak için bir direniş vardı o da silahlı değildi, çünkü devlet silahları toplamıştı.

Erdoğan neden özrü gündeme getirdi?

Erdoğan Kemal Atatürk gibi siyaset izliyor. Önce herkesi kapsayan bir süreç, kendi iktidarını kurdukça herkesi tasfiye eden bir yaklaşım sergiliyor. Dersim konusunda  devletin sistematik bir şekilde yaptığı bir katliamı itiraf etti. Ancak Dersimliler o gayri ciddi biçimde söylenen “gerekirse özür diliyorum” söylemini kabul etmedi. Bir Tertele (soykırım) yaşamış toplumun sorunları güncel siyasete malzeme yapılamaz. Toplum ve Dersimliler açısında iyi oldu. Bir yanıyla demokratların ve liberallerin desteğini almak için kullandı. Bazen “Hey CHP sen şunu da yaptın” söyleminin dışında başka bir şey yok…

Dersim Katliamında yaşananların uluslararası insan hakları hukuku, uluslararası insancıl hukuk eğitimi ve çalışmalarına yönelik dokümanlarına dâhil edilmesi yönünde ne tür çalışmalarınız var?

Dersim, dünyadaki pek çok soykırımdan farklı olarak 1925’ten 1936 ve oradan da 1950’lere kadar planlanmış bir soykırımdır. O bakımdan uluslararası hukukta, düşün dünyasında ve akademide doğrudan karşılık bulan bir durum. Ayrıca Dersim dünya da  72 yıl (2009-2010) boyunca üzerinde konuşulmayan tek soykırımdır. Şimdiye kadar herkes isyan diyordu. Kemalist Alevi toplumu Dersim meselesini  “İngilizlerin desteklediği bir Kürt isyanı” olarak biliyordu. Müslüman/Şafi Kürt toplumu da inanç meselesi nedeniyle Dersim meselesini bir Kızılbaş meselesi olarak gördü ve sahiplenmedi. Dersim bu iki bakış açısı nedeniyle ortada kalmıştı. Biz bunu bildiğimiz için baştan itibaren uluslararası camiaya taşımak için çalıştık. Bizim amacımız bu yaraları yeniden kanatmak değil, bu yaraları tedavi edici bir yöntemle ilerlemek. Bunun daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu kadar derin travmatik tarihsel meseleler güncel siyasete kurban edilmemelidir.  Her zaman hakikati bulmak ve onun gerçekliğiyle hareket etmekte yarar var…

Bas Gazetesi

Cesim İlhan

Exit mobile version