Hepimiz doğarken masum doğduk. Bu yüzden çocukluğumuzun simgesi meleklerdi. Melekler saf ve suçsuz varlıklarımızdı. Onları göremezdik, dokunamazdık. Bizler için onlar ulaşılmazdı. Kutsallarımızdı. İnandığımız kutsal inançlar dahi meleklerle masumluğunu ve kalıcılığını kuruyorlardı. Birçoğumuz büyüdükçe masumluğunu kaybetti. Ve tabii özgürlüğünü de… Masumluk özgürlüktü. İstediğin gibi yaşarken başkalarının istediği gibi yaşamasına engel olmamaktı. Fakat birçoğumuz istediği gibi yaşayamadı ve özgür olamadı. Özgürlüğün olmadığı yerler; insanlığın suçlar ve günahlarla yaşanmış acılı tarihiydi.
Heybet Akdoğan / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Tarih, insanın acı ve mutluluk arasındaki arayışlarıdır. Çetin savaşıdır. Birçoğumuz bu savaşın suçluları iken, birçoğumuz da aynı savaşın ezilenleriydik. Nesilden nesile aynı savaşın savaşçılarıyız. Masum olmayanlar, mutluluğu ve özgürlüğü ezerek öldürerek elde etmek isterken; masum olanlar, umudu ve özgürlüğü her zaman direnerek elde etmek istediler ve istiyorlar.
Çocukluğumuzda bilmesek de farkında olmasak da masumluğun ve özgür olmanın en yalın halini yaşıyorduk. Bu yüzden büyüdükçe çocukluğumuzu özlüyor ve arıyoruz. İçimizden çoğu kimse masum ve özgür kalmak isterken, aldatıldılar, ezildiler. Ama yinede suçlu olamadılar, suçlu olmayı beceremediler.
‘’Çocukluk, insanın anavatanı…” Herkes çocukken şekillenir ve ona göre büyür. Bir kısmımız çocukken hassastık, gördüğümüz ve yaşadığımız olaylardan etkilendik. Bize acıyı hissettiren olaylar; ya duygusallığımızı ya da öfkemizi büyüttü. Bunun için biz büyürken birçoğumuz meleklikten uzaklaşırken, birçoğumuz büyüdükçe melekleşti.
Etrafımızda çoğalan kötü insanlara karşı tepkisiz kaldık. ‘Bir yaratıcıdan bildik’ onların böylesine kötü insanlar oluşunu. Şeytan da bu yüzden kötü değil miydi? Bir insanı, bir toplumun var edeceğini kabullenemedik. Gerçi şeytanı da var edenin bizler olduğunu anlayamadık. Etrafımızda güzel insanlar meleği andırırken onların kirlenmesine göz yumduk. Çoğu zaman ‘’Tanrı (Allah) kimseyi şaşırtmasın dedik.” Böylelikle, kirlenen ve yozlaşan insanları biz kirletip, yozlaştırdık. Öncesi aynı olan insanlık, melek ve şeytanı icat ettiğinden beri “günyüzü’’ göremedi.
Ne masum olabildik ne de özgür olabildik. Zaman ilerledikçe çoğaldık, çoğaldıkça bölündük. Farklılaşmalarımız giderek bireysel farklarımızı köreltti. Azalan bireysel özgünlüğümüz ve irademiz köleliğimiz oldu. Masum ve özgür olmak isterken; bizi ilk mutlu eden anılarımızı ve değerlerimizi unuttuk.
Özenip, ödünç aldığımız umut ve mutluluklar gün geçtikçe artan bunalımlarımız oldu. Derken, mutluluğun ve özgürlüğün ne olduğunu unuttuk. Bu yüzden melekler ve şeytanlar bizden bambaşka varlıklar oldular. Çocukluğumuzu özlerken masumluğumuz, çocukluğumuzda kaldı.