Termik santrallerin yanı sıra hidroelektrik santralleri, taş ocakları ve çimento fabrikalarının verdiği zararla karşı karşıya kalan Maraş’ta, hayvancılık ve tarım bitme noktasına geldi. Bu durum bölgede yaşayan insanların göç etmesine de neden oluyor. Böylelikle 19-26 Aralık 1978 tarihinde yaşanan ve 111 insanın yaşamını yitirdiği Maraş Katliamı ile başlayan bölgeyi “insansızlaştırma” politikası, doğa talanı üzeirnden devam ettiriliyor. Maraş dışında yaşayan bir milyondan fazla Maraşlı olduğu tahmin edilirken, sadece son 2 ayda Maraş’ın Pazarcık ilçesinden 6 bin gencin farklı ülkelere yerleştiği belirtiliyor.
Bölgeyi “insansızlaştırma politikasının” doğa katliamıyla sürdürüldüğü belirten aynı zamanda Maraş Pazarcıklı olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antep Milletvekili Mahmut Toğrul, “insansızlaştırma”nın fiziki katliam kadar tehlikeli olduğuna dikkat çekti.
Maraş Katliamıyla başladı
Maraş’ın coğrafi konumundan kaynaklı önemli bir merkez olduğunu dile getiren Toğrul, bölgede birçok farklı dil, kültür ve inanç olduğunu kaydetti. Bölgede yaşayan Kürt Alevilere dönük tarihten beridir süregelen bir ayrımcılık olduğuna vurgu yapan Toğrul, “Kürt Aleviler belirli acıları yaşasınlar diye bataklık olan Pazarcık Ovası’na yerleştirilmişler. Fakat daha sonra Pazarcık Ovası kurutuldu ve orada bulunan araziler verimli arazilere dönüştü. Devlet buraların Kürt Alevilerin elinde olmasından hiçbir zaman haz etmedi. Kürt siyasal hareketinin başlaması ve Maraş’ta yankı bulması ile farklı inanç ve dillerin bir arada yaşamasından kaynaklı önemli bir alana dönüştü. O dönem gelişen Kürt siyasal hareketini engellemek ve boğmak için özel bir politika başlatıldı. Maraş’ta 1978’de ciddi bir katliam yapıldı ve çok sayıda kişi katledildi. Bu verimli toprakları Kürt Alevilerin elinden almak için demografik yapıyı değiştirmeye dönük ciddi girişimler oldu” diye konuştu.
‘Verimli ovalar bitirildi’
Maraş’ta hava kirliliğinin çözülemeyen kronik bir sorun haline gelip, son 4 yıl boyunca düzenli olarak “en yüksek derecede kirli hava solunan 6 kent arasında yer aldığı” bilgisini veren Toğrul, “Maraş’ın çöpleri Pazarcık’ın en verimli ovası olarak bilinen Karahasanlı ve Çili arasında yer alan bölgede depolanmak istendi. Bu verimli ovanın yanı başına iki tane Türkiye’nin en büyük çimento fabrikalarını diktiler. Zehirli katı atıkların depolandığı bir yeraltı depolama alanı yapıldı. Çöçeli köyüne biyokütle fabrikası kurulmak istendi. Normalde bu ova verimli ve temiz hava olan bir yer olmasına rağmen kurulan fabrikalardan çıkan zehirli gazlar ile zehirlenmiş durumda. Birçok hastalık baş gösteren bir ovaya dönüştü ve ovada verim yüzde 40 oranından düştü” ifadelerini kullandı.
Göçertme politikası
Maraş’ta yaşayan insanların topraklarını terk etmesi için “özel politikalar” geliştirildiğine dikkati çeken Toğrul, “Maraş Katliamı ile Kürt Aleviler Maraş merkezden çıkarıldı. Kalanların ise ellerinden topraklarını almak için yurt dışına gitmeleri özendirildi. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin birçok yerinde pasaport verilmezken yurt dışına çıkmak isteyenler gelip Pazarcık’ta pasaport almaya başladılar. Çok kolay veriliyordu. Göçertmenin yanında devletin ‘Güvenlik’ adı altında siyasal baskı uyguladığı bir coğrafya. Bunlar bir araya geldiğinde yıllara yayılarak demografik yapı bozuldu. Maraş coğrafik olarak en büyük illerden biri. Maraş’ta ne zaman olumsuz bir proje varsa bu Kürt Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Elbistan ve Pazarcık’a yapılıyor. Maraş’a Suriyeli mülteciler geldiğinde Türkiye’nin en büyük kampını yaptılar. Bu sadece bir göçmen kampı değildi” şeklinde konuştu.
‘Göçün önüne geçmek gerek’
“İnsansızlaştırma politikası”nın fiziksel soykırım kadar tehlikeli olduğuna dikkat çeken Toğrul, “Bir anlık katliamlar kalıcı yaralar açar. Zamana yayılmış insansızlaştırma politikaları aslında beyaz asimilasyondur. Halkın diline, kültürüne, doğasına müdahale etmek asimilasyondur. Fiziki bir saldırı kadar etkilidir” dedi. Maraş dışında yaşayan Maraşlıların nüfusunun yaklaşık 1 milyon olduğunu belirten Toğrul, devamında şunları söyledi: “Eşit yurttaşlık projesi gerçekleşirse insanlar topraklarında yaşar. İnsanların doğal haklarını kullanabilmesi gerekir. Her şeye rağmen bölgede yaşamaya devam eden insanların bu topraklara sahip çıkması gerekiyor. Bu topraklar bizim. Bu toprakları teslim edip yurtdışına gitmenin önüne geçmemiz gerekiyor. Geri dönüşlerin özendirilip artırılması gerekiyor. Bu coğrafya farklı dil, inanç ve kültürlerin bir arada yaşadığı bir coğrafya. Eşit yurttaşlık projesini destekleyip hayata geçirmemiz gerekiyor. Herkes bu topraklara sahip çıkmalı ve geleceğini bu topraklar üzerinde kurmalı.”
MA / Emrullah Acar