Site icon Rojnameya Newroz

Kürtlerin devletleşmesinin yolu artık açılmıştır! 

Kadı Mahammed

Abuzer Balî Han* / Yazarın diğer makaleleri 

Kürt halkının tarihi, dili ve köklü kültürü birlikte yaşadıkları Fars, Arap ve Türk kültürlerinden daha eski köklü ve sağlam bir geçmişe dayanır. Bu nedenledir ki adı geçen devletler tüm gerici ve çağdışı uygulamalara rağmen Kürtleri istenilen düzeyde asimile edip yok edememişlerdir! İran’da birkaç günde bir Kürt yurtseverleri asılarak ve binlerce Kürt İran zindanlarında boş yere çürütülmekteler. Arap Baas rejimi Sadam Hüseyin döneminde Kürtleri toplu mezarlarda ve kurşuna dizmekle yok edememiştir! Suriye Baas rejimi hiç de Irak rejiminden geriye kalmayan uygulamalarıyla Kürtleri asimile edip yok edememiş! 1980’li yıllarda büyük mücadeleci Kürt yurtseveri Osman Sebri ile pasaportu üzerine konuşurken, sözümü keserek beni şöyle yanıtlamıştı: “Evladım ne pasaportu! Yaşım 80’ni aştığı halde halen nüfus cüzdanım bile yok!” demişti.. Sadece Osman Sebri’nin değil, Fransızların 1950’li yıllarda Suriye’yi terk edip gitmelerinden sonra Kürtlerin çoğunluğu bir kimlikten yoksun bırakılarak yok hükmünde Suriye’de yaşamışlar! Türkiye’de Cumhuriyet döneminde Kürtlere verilen haklar Osmanlı İmparatorluğu döneminin bile çok gerisinde kalır. Kürt olmak, Kürtçe konuşmayı bile yadırgayan Türkler hiçbir yönleriyle Kürtlerden daha yetenekli ve daha çağdaş değiller! Askeri hükümetler döneminde ise çarşıda, pazarda her konuşulan Kürtçe kelimeye 5 lira para cezası unutulmuş değil! Sırf Kürt oldukları için günümüzde yıllarca tayin bekleyenlerin sayısı da oldukça kabarık! Yani Kürtlere ve diğer azınlıklara yapılan uygulamalar vatandaşlık haklarına uymayacak kadar çağ dışıdır!..  Bu uygulamalara son dönemlerde iktidar düşüncesinde olmayan Türkler de nasibini almaktalar. Birlikte kardeşçe yaşamak varken, insanları dışlayarak, aşağılamak hiç de çağımıza ve çağdaş bir cumhuriyete yaraşmayan uygulamalardır!..  

Günümüzde Suriye’de Rojava Kürtleri kendi kaderlerini tayin etme aşamasına geldiler. Bu hem bir bağımsızlık hem de gönüllü olarak eşit şartlarda Suriye’deki diğer halklarla gönüllü olarak federasyon düzeyinde birlikte yaşamayı öngörmektedir. Federe Kürdistan Devleti ne zaman İran’daki Doğu Kürdistan’la birleştiğinde, Kürdistan’ın kurtuluşu er veya geç mutlaka sağlanacaktır. Türkiye’ye gelince nüfus çoğalma oranı Kürtlerin lehine gelişmektedir! Gün gelecek Kürdistan’ın diğer üç parçası nüfus ve toprak üstünlüğüyle gönüllü olarak Türkiye ile birleştiklerinde Kürtler ve Anadolu halkları dünyanın en büyük güçlerinden biri olacaklar! Doğal olarak insanların çağdaş eğitilmesi ve çağdışı gerici akımlardan uzak durulduğu taktirde bu anlatılanlar gerçekleşebilir. Aksi taktirde Kürtler er veya geç kendi kaderlerini tayin etmede özgür olacaklar.  

Rojava’daki gelişmeyi boğmaya çalışacak olan gerici iç ve dış hükümetler fırsat bulurlarsa Kürtlerin gelişen kaderlerini olumsuz da etkileyebilirler! Rojava’daki Kürtler 1950’li yıllarda bölgede Fransızların yönetiminde iken diğer Kürdista’nın parçalarındaki Kürtlerden daha çok ulusal bilince kavuşmuş, Kürt kültürünü en iyi yaşatan ve Kürt dilini en iyi kullananlardır. Kürt Dili Rojava’da çağdaş Latin alfabesiyle dünya dilleri arasında yer almada rol oynamıştır. Rojava Kürtleri Arap dili ve kültürü etkisinde az kalan Kürtlerdir. Rojava’da Kürtler Arapların etkisinde kalmamış, hatta kendilerini Türkiye’deki Kürtlerin aksine kendilerini Araplardan daha üstün görerek yaşamışlar. Nerdeyse yüzyılı aşkın bir zamanda Rojava Kürtlerinin çoğunun nüfus cüzdanları bile yoktu!.. 1980’li yıllarda büyük mücadeleci (Têkoşer) Kürt yurtseveri Osman Sebri ile Şam’da pasaportu üzerine konuşurken, sözümü keserek beni şöyle yanıtlamıştı: “Evladım ne pasaportu! Yaşım 80’ni aştığı halde halen nüfus cüzdanım bile yok!” demişti. Sadece Osman Sebri’nin değil, Fransızların 1950’li yıllarda Suriye’yi terk edip gitmelerinden sonra Kürtlerin çoğunluğu bir kimlikten yoksun bırakılarak yok hükmünde Suriye’de yaşamışlar!.. 

Tarih ve politika bilimlerini Avrupalılar yüzyılı aşkındır her ikisini de bilim olarak kullanıp yararlanmaktalar! Buna rağmen halen ”Tarih bir tekerrürden mi ibarettir?” sözünün anlamını irdelediğimizde, tarihten ibret alınsaydı aynı hatalar hep tekrar edilmezdi! Kürdistan tarihinde kalıcı bir devletin oluşmamasında hep aynı tekrarlanan hatalar günümüze kadar hep yapıla gelmiştir. Kürtler tarihte bu yaptıkları hatalarında ders çıkarmış olsalardı, halen Kürdistan’ın dört parçasında yüzü aşkın parti ve örgütlerle kurtulmanın hiç de kolay olmayacağını da öğrenirlerdi! Maalesef ayrıca Kürtlerin düşmanları olan egemen güçler, Kürt parti ve örgütlerini bazan da birbirleriyle savaştırarak birçok Kürt insanının ölmesine de sebep olmuşlar!.. 

Bir halkın ulusal birliği oluşmadan ulusal bir devletin kurulması sadece hayalde kalan bir düşünce olmaktan öteye gidilmeyeceğini her Kürt’ün artık bunu bilmesi gerekir! Kürtler tarihte hep birbirleriyle uğraşa durdukları için güçlü ve uzun ömürlü devletler kuramamış, başkalarının boyunduruğu altında hep yaşaya gelmişler!..  

19. yüzyılın içinde Revanduzlu Mir Muhammed Paşa’nın (Mirê Kor, bir gözünde sorun yaşadığı için) kurduğu devlet ve adına para bastırdığı güçlü ordusuyla Osmanlıya kafa tutar güce erişince, yenilmezliğini kabul ettirmek için Botan Miri Bedirhan Paşa’nın kurduğu Botan Kürt Devleti’ne de göz diker. İki Kürt devleti arasındaki savaşları kışkırtan Osmanlılar, araya üçüncü bir güç olan Mir Bedirhan Paşa’nın yeğeni Êzdinşêr’i de Bedirhan Paşa’ya isyan ettirirler. Üç büyük Kürt hükümdarı birbirine saldırarak bölgedeki Kürt gücünü zayıflatırlar. Revanduzlu Mir Muhammed Paşa’nın yayılmacı politikası Osmanlı yönetimini rahatsız ettiği için, Reşid Paşa önderliğindeki bir Osmanlı ordusu, Revanduz’a doğru bir direnme ile karşılaşmadan yol alır. Revanduz’un  doğal görünümü şehrin düşmesini uzatır. En sonunda kuşatılan şehir teslim olur. Revanduzlu Mir Muhammed Paşa 1836 yılında Osmanlı Paşası olan Reşid Paşa’ya teslim olur…  

Revanduzlu Mir Muhammed Paşa, cesur bir savaşçı, yeni savaş silah ve taktiklerin geliştirilmesi için askerleri içinde yetenekli olan kişilerden bir heyet seçerek Avrupa’ya gönderir. Osmanlılar O’ndan çok korkmaktaydı!.. Teslim alınan Mir Muhammed Paşa, İstanbul’a esir olarak götürülür. II. Mahmud kendisini Amasya’da kalması için izin verir. Kürdistan’a bir daha dönemeyen Revanduz Miri, bazı tarihi vesikalara göre 26 Aralık 1838 yılında Amasya’da bir suikast sonunda öldürüldüğünü yazar. Bazı kaynaklarda ise Revanduzlu Mir’in İstanbul’dan Trabzon’a affedilerek deniz yoluyla memleketine gönderildiği ve oradan da kara yoluyla Kürdistan’a gitmesi için izin verildiğini yazsalar da bu yolculuk sırasında Revanduzlu Mir’in padişahın ajanları tarafından öldürüldüğü ve nereye gömüldüğü dahi belli olmadan Osmanlılar O’nun da izini böylece kaybettirirler!.. 

Botan Miri Bedirhan Paşa’ya (1802, Cizre – 1868, Damaskus -Şam-) gelince tarihin kendisine bahşettiği o güçlü Kürt Devleti’ni yaşatacağına, şahsi hırsına kapılarak bazan yeğeni  Êzdinşêr ile bazan da Revanduzlu Mir Muhammed Paşa’nın güçlü ordusuyla kendisini zayıflatarak yenilgisini de Osmanlı paşasına bırakır. 1847 Botan Miri Bedirhan Bey ve yeğeni Êzdinşêr’in yersiz ve hırslı kapışmaları sonucu kendisini zayıflatarak Osmanlı ordusuna yenilgisi ve sürgüne gönderilmeleri ile Kürtlerin yakın çağdaki bağımsızlık mücadelesinin meşalesi de söndürülerek, bir çağı daha Kürtler tarihte kapatmış oldular!..  

Daha sonraları Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla Kurdistana Sor (1923-1929) kısa bir dönem yaşasa da kurulur. Stalin bu Kürt devletini yıktıktan sonra halkını da Kazakistan ve diğer Sovyetler Birliği devletlerine gönderir!.. 

Kürtlerin devletleşmede attıkları bir başka atılım da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin 22 Ocak 1946 yılında Mahabad‘da Çarçıra Meydanı’nda kuruluşunu ilan etmesiydi. Kızıl Ordu’nun yeni kurulan cumhuriyetten desteğini kesip, askerlerini geri çekmesiyle 31 Mart 1947 tarihinde Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed ve arkadaşlarını asılarak bu devlete de son verilir.  

1920’li dönemde Sovyetler Birliği dünyadaki tüm halklar için “Halkların özgürce kendi kaderlerini tayin hakkını” savunarak desteklerken, Kürtlere bu hak da çok görülerek Kürtleri boyunduruk altında tutan gerici ve faşist devletlere Sovyetler yıkılana kadar desteklerini hep sürdürdüler!.. 

Bilimsel sosyalizme inanan ve yıllarca hizmet eden biri olarak bu konuya biraz değinmek isterim. Osmanlı devleti yıkılıp, yerine kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kuruluş yıllarında, bu savaşa anti-emperyalist bir savaş gözüyle bakılmış, Orta Asya’dan gelen silah ve para yardımları Anadolu’da anti emperyalist savaş veriyorlar diye dayanışmada bulunmaları doğal karşılansa da Mustafa Kemal bu güçlü yardımı öncelikle Doğu Anadolu’da ulusal hakları için mücadele eden Dersimlilere karşı kullanmış, bölgede az da kalmış olsalar Ermenileri imha etmede bu yapılan yardımların büyük etkisi olmuştur!.. 

Sovyetler Birliği Komünist Partisi, tarihte Kürtlere yapılan baskıları görmemezlikten gelerek Kürtlerin yaşadıkları Irak ve Suriye’de faşist birer Arap milliyetçiliği temelinde kurulan BAAS parti ve rejimlerine Sovyetler yıkılana kadar hep destek vermiştir!..  

Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılışıyla Genel Kurmay Başkanı olarak savaşmaya karar veren General Molla Mustafa Barzan’i bu düşüncesini, teklifini en sevdiği insan olarak Pêşawa Kadı Muhammed’e de yapar! General Molla Mustafa Barzani Pêşewa’nın yanıtını anılarında şöyle dile getirir: “Benim ile gel sırtımızı Kürdistan dağlarına verelim! O dağlar ve halkımız hem seni hem de beni korurlar! Peşmergelerimize hiçbir düşmanın gücü yetmez!..” der. Kadı Muhammed bu teklifi hiç düşünmeden geri çevirir! General Barzani sorusuna ilaveten neden teklifi geri çeviriyorsunuz diye sorar. Peşewa Kadı Muhammed kendisine şu yanıtı verir: “Düşmanın hedefi benim! Beni ele geçirmek için binlerce kişinin ölmesini istemiyorum! Beni astıklarında bu kadar canı da kurtarmış olurum! Ben kendimi değil, halkımı düşünüyorum!” der… 

Sonra General Barzani’nin Sovyetlere olan uzun yürüyüşü başlar! Sovyetlerde beklediği yakınlığı bulamaz. Kaldığı yıllar O’na acı verir. Sovyetlerde dönüşünden sonra O’nun yıllar sürecek mücadelesi başlar! Sovyetler Birliği ve Komünist Partisi, Kürt halkının mücadelesine destek vereceğine yıllar süren faşist Saddam Hüseyin’e arka çıkarak, askeri danışman ve savaş uçaklarıyla Irak Kürdistan’ındaki Kürt halkının mücadelesini bastırmaya çalıştılar. Suriye’de de BAAS partisi Irak’ta olduğu gibi Sovyetlerce hep desteklendi!.. 

Faşist partileri sadece Sovyetler Birliği değil, onlarla kardeş parti olarak bilinen diğer Sosyalist ülkelerdeki işçi partileri de destekledi! Sovyetler Birliği ve Doğu Almanya Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti’nde aynen yapılan bölgesel hatalar bu devletlerde de oldu. Bu uygulamayı Batı Berlin’de yaşayanlar daha yakinen şahit oldular. Doğu Almanya Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti’nde bir anıyı gördüğümde artık sosyalizmin çöktüğü ve sonunun geldiğine tanık olmuştum! Bir dönem Dresten’de okuyan ve Irak Komünist Partisi’nin sorumlusunu ziyaret etmiştim. Ziyaretin sebebi de Kürt öğrencilerinin DDR’de burslu olarak okumaları için bilgi alış verişinde bulunmaktı. Sorumlu: “Ben size fazla yardımcı olamam!” demişti. Sebebini sorduğumda: “Doğu Almanya’da Faşist Sadam Hüseyin’in BAAS PARTİSİ’nin sözü geçerlidir! Burada BAASCILAR biz komünislerden daha etkilidir!” demişti. Bu soru ve yanıt o an çok tuhafıma gitmişti. Sonra kendi kendime bunda yadırganacak bir durum yok! Sovyetler Birliği de 1975 yılına kadar Irak faşist rejimine yardım ederek, Mig savaş uçaklarının taşıdığı zehirli gaz bombalarını Sovyet savaş danışmanlarının da öncülüğüyle peşmergelere saldırarak Kürdistan kurtuluş mücadelesini boğmaya çalıştılar.  

Sosyalist devletlerin işçi partileri sadece bu tarihi hatalara düşmediler! Kürdistanı aralarında bölüşen devletlerden İran’ın Komünist Partisi (TUDEH) ve Türkiye’nin Komünist Partisi (TKP) de Kürt halkının ulusal mücadelesine düşman duruşlarıyla her zaman yıkılana kadar düşmanlıklarını egemenlerden yana tavır alarak korudular. Yurtdışında dünya işçi sınıfı partileri içinde Kürt örgütlerini her zaman dışlamaya çalışan İran Komünist Partisi (TUDEH) ile Türkiye Komunist Partisi‘nin (TKP) engelleri yurtdışında Kürt işçi örgüt ve partilerinin kitlesel eylemleriyle aşıldığında adı geçen TUDEH ve TKP de kendi kendilerini yok ederek dağılmışlardı.  

Bazen kendi kendime sorduğumda, mücadele veren Kürt halkını yok sayan ve faşistleri onlara karşı destekleyen bir sosyalizmi biz Kürtler neden savunduk? Kürt sosyalizmine öncülük yapan Kürt parti ve lideri bu durumu neden görmediler? Gördüyseler neden suskun kaldılar? Faşistlerden yana olan sosyalizm, sosyalistlik sayılır mı?..  

Sosyalizme inanan biz Kürtler sosyalist devletlerin bu haksızlıklarını neden yıllarca görmedik? Gördüysek neden suskun kaldık?  

Bu soruların yanıtını gelecek kuşaklara bırakalım. Onlar daha sağlıklı yanıt vereceklerdir…  

       14.03.2025 

 *araştırmacı yazar 

Exit mobile version