Site icon Rojnameya Newroz

Kürdistan’ın Bağımsızlığı…

Ortadoğu’da Yön Arayan Tarih Ve Kürdistan’ın Bağımsızlığı

S. Çiftyürek

 

Musul’un düşürülmesiyle birlikte yaşanan ya da yaşanacak muhtemel gelişmeler üzerine 12-06-2014 tarihli “Kürdistan Petrolü, Sünni İsyanı ve Musul” başlıklı yazıda durmuştum, burada son gelişmeler ışığında Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı üzerinde duracağım.

Hazır Peşmerge, Kerkük başta olmak üzere Kürdistan Federal Hükümetinin idari sınırları dışında bulunan Kürt kentlerinde denetim sağlamışken; Kürt vekiller siyasal mesaj olarak Bağdat’tan Hewler’e dönmüşken; Musul-Bağdat hattında Sünni ağırlıklı kentlerin domino taşları misali kısa sürede düşmesiyle Bağdat kapılarına dayanan IŞİD, Maliki iktidarının elini zayıflatmışken; özetle Musul’un düşürülmesiyle yeni süreç başlamışken Kürt siyaset kadroları arasında, Kürt hükümetine özelde Mesut Barzani’ye “daha ne duruyorsun ilan et bağımsızlığı” çağrıları da artıyor.

Bağımsızlık her halk gibi Kürt halkının da hakkıdır ve sıkça “her Kürdün gönlünde bağımsızlık yatar” diyen Mesut Barzani dâhil Güney Kürdistan siyaseti kendi içerisinde bağımsızlık kararını alıp ilan edebilir. Meselenin can damarı şudur; bağımsız Kürdistan’ın bugün siyasal ve ekonomik zemini var mı, ilan edildiğinde hangi küresel, bölgesel aktörlerce tanınacak?

I – Ezilen halklar ve sınıflar yeniden tarihlerinin özneleri olma yolunda

Ortadoğu’da Sykes Picot anlaşmasının yol verdiği sınırlara dayalı düzen epey bir süreden beri tıkanmış, hatta denilebilir ki fiilen çökmüş resmen ise aşılmasının sancıları çekiliyor. Bir yandan Kürtler başta olmak üzere ezilen ulusların arayışları mevcut sınırları zorluyor. Diğer yandan, Mısır, Tunus ve daha önce İran’da belirgin yaşandığı gibi halkların, sömürülen sınıfların gelişen özgürlük, demokrasi, sosyalizm mücadelesi gerici, yozlaşmış ve hatta ailelere, hanedanlara dayalı dikta rejimlerini zorluyor. Zorladığını, Mısır’da Mübarek’i ve Tunus’ta Z. Abidin Bin Ali’yi iktidardan indiren halk ayaklanmalarının S. Arabistan, Bahreyn, Yemen’de de… yaşanmasında gördük yaşadık.

Önce İran sonra Mısır-Tunus üzerinden yaşanan başkaldırı dalgası şimdilik geri çekildi ama yeni hamleler için mayalanma sürüyor. Son 10 yılın başkaldırılarıyla ezilen sınıflar emperyalizme ve yerel işbirlikçilerine karşı kendi tarihlerinin özneleri olma kararlılığını sergilediler ancak şimdilik kurulu düzen ve sınırları aşamadan geri çekildiler ama her yerde yeniden güç topluyorlar. Denilebilir ki halklar, sömürülen sınıflar Ortadoğu’da yeniden yön arayan tarihlerinin özneleri olabilmenin sancılarını çekiyor!

II – Emperyalistler, yeni Ortadoğu üzerinde ne uzlaşarak ne de çatışarak ilerleyebiliyorlar!

Küresel ve bölgesel devletlerin geçen zaman diliminde değişen güç dengelerine bağlı olarak geliştirdikleri yeni bölgesel paylaşım savaşları, genelde Avrasya özelde de Ortadoğu, Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar üzerinde sahnelendi halen Balkanlar hariç buralarda egemenlik savaşları devam ediyor. Yakın vadede ne Afganistan-Pakistan, ne Ukrayna-Gürcistan ne de Irak-Suriye hattında taraflardan birinin kesin zaferi beklenemez, dolaysıyla bütün bu alanlarda emperyalistler arası uzatmalı savaşlar bir süre daha devam edecek.

ABD 2003’te Irak’ta askeri işgale giriştiğinde, Rusya’nın başını çektiği Doğu ekseninin özelde de İran’ın hâkimiyetini tamamıyla kırmayı hedeflerken; Ortadoğu’nun son 100 yıllık egemenleri İngiliz-Fransız gibi Batılı müttefiklerini de başta elinin tersiyle iterek tek başına hâkimiyet kavgasına girişti. Nasıl ki Afganistan üzerinden Orta Asya’ya kendi hâkimiyetine dayalı düzen getirmek istediyse aynı şeyi Irak üzerinden Ortadoğu’da tek başına yapmak istedi. ABD emperyalizmi kendince İngiliz-Fransız patentli eski düzen yerine salt kendisinin belirleyici olacağı yeni sınırlar ve rejimleri geliştirmeyi yani yeni paylaşımın tek egemeni olmak istedi ancak yarı yolda tıkanıp kaldı. Irak’ta kaybettiğini Suriye üzerinden olmadı Gürcistan-Ukrayna üzerinden kazanmayı denedi, deniyor ama yol alamıyor, alamaz da!

2003 Irak üzerinden ilk boy veren Küresel Doğu ile Batı saflaşması Suriye üzerinden netleşti. Irak’ta boynunun ölçüsünü alan ABD bu kez Libya ve Suriye’de Batılı müttefikleriyle ortaklaşma dolaysıyla pastayı paylaşmaya geri döndü ancak geride ciddi kırılmalar bıraktı.

ABD liderliğinde ki Batı eksenine karşı Rusya ve Çin’in liderliğinde ki Doğu bloğu ise Şanghay 6’lısı adıyla şekillenmeye ve İran gibi militan bölgesel aktörlerle güç kazanmaya başladı. Hatta öyle ki kendi içerisinde dağınık ve yer yer farklı politikalar izleyen ABD liderliğindeki Batı bloğuna karşı kendi içerisinde bütünlüklü ve militan davranan bir Doğu bloğu gerçeğinin var olması, belirttiğim alanlarda uzatmalı, belirsiz, sürprizlere açık savaşlara yol açıyor. Dolaysıyla Sykes Picot icadı eski sınır ve düzenler, çürümüşlüğüne rağmen resmen aşılamıyor, yeninin de tarihte ki yerini alması gecikiyor ve yeni geciktikçe bunalım hatta kaos ağırlaşıyor. Çünkü halklar, ezilen sınıflar halen emperyalistlere ve yerel egemenlere rağmen yeni tarihin yapı taşları olarak devrimci değişimle yol alamıyor. Doğu, Batı ekseninde ki emperyalist güçler ise, Ortadoğu’nun geleceği üzerinde ne uzlaşarak yol alabiliyorlar ne de biri diğerine rağmen kendi belirleyiciliğinde yeni düzen ve sınır belirleyebiliyor. ABD, geliştirdiği ve on yılları kapsayan Avrasya egemenlik stratejisinde Irak işgaliyle bunu tek başına denedi ama yarı yolda tıkandı. Doğu bloğu zaten mevcut sınır ve rejimlerin devamı üzerinde savunma hattını oluşturmuş. Rusya ve özellikle bölgesel müttefiki İran’ın kendi geleceğini Suriye savunma hattı üzerinden kurarak militanca direnmesi Suriye’de olduğu gibi bölgede de ABD ve Batı’yı kendileriyle yeniden kerhen de olsa çatışma içerisinde işbirliğine zorluyor. Bütün bunlar Suriye üzerinde bölgesel, küresel güçlerin yenişemediği ve yakın vade de bunun zor olduğuna işaret ediyor.

Kısacası mevcut olanı savunmaya odaklanmış Rusya ve İran’a karşı, yeni emperyal hedeflerle değişimi amaçlayan ABD ve müttefiklerinin ise, Afganistan, Irak, Suriye, Gürcistan, Ukrayna da burunları yere sürtülmüşken, Ortadoğu’da yeni sınırların çizimine oynayamazlar.

III – Kürdistan’ın bağımsızlığı Kosova ya da Karadağ’a benzemez!

Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi Kosova, Kırım ya da Karabağ’a benzemez. Bölge de birçok açıdan ciddi sonuçlar doğurur. Bulunduğu coğrafyanın jeopolitiği, sahip olduğu enerji kaynaklarının bölgesel, küresel etkileri, önemlisi kökleri Osmanlı ve Pers imparatorluklarına dayanan Türk ve Fars devletinin stratejik denge ve projeksiyonlarını sarsacak pozisyonu gibi nedenlerle bölgeyi de aşan sonuçlar doğuracak. Ayrıca, Kosova veya Karadağ bağımsızlığını ilan ederken arkasında ABD liderliğinde ki Batı özelde de Almanya ve Fransa liderliğinde ki AB bulunuyordu. Hatta Batı pasif desteğin ötesinde bizzat bağımsızlıklarını örgütledi.

Peki, Kürdistan bağımsızlığını ilan ettiğinde küresel ya da bölgesel güç merkezlerinden biri tanır mı? Ya da pazar kavgası gereği biri diğerine karşı tanıyıp destekler mi? Şu ana kadar her iki eksende de Kürdistan bağımsızlığına dair lehte bir açıklama gelmedi gibi tersine “desteklemeyiz” uyarıları geliyor. Çünkü ne Rusya ne ABD (Batı) ne de bölgesel müttefikleri bağımsız Kürdistan ilanını bugün çıkarlarına uygun görmüyorlar.

Son yıllarda Ortadoğu’da ve halen Irak’ta testere ile kafa kesip top oynayan IŞİD ve İslami terör örgütlerine karşı ABD ve Batı, Kürtleri laik bir havza olarak görüp destekleyebilir mi? Dün Maliki zulmünden kaçan Sünni Arapların bugün IŞİD vahşetinden kaçan Türkmenlerin güvenli alan olarak Kürdistan’a sığınmaları bunu güçlendirir mi? Zor çünkü emperyalist Batı insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerin değil çıkarlarının peşindedir. Zor çünkü, S. Arabistan, Mısır (Sisi) gibi rejimleri destekleyen tavrı bunu yeterince açıklar.

Güney Kürdistan hükümetinin nefes aldığı alanların başında gelen Türk devleti destekler mi? 10 milyar dolarlık ticaret hacmiyle, yapılan “50 yıllık stratejik enerji anlaşmalarıyla”, siyasal ilişkileriyle, AKP Genel Başkan yardımcısı Hüseyin Çelik’in, “Irak bölünürse Kürtler kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptir” açıklamasıyla ve nihayet mezhepsel ortaklığıyla Türk devleti Kürdistan bağımsızlığına en yakın duran görüntüyü sergiliyor. AKP hükümeti üzerinden çizilen tablo Türk devletinin Kürtlerin bağımsızlığını tanıyacağı görüntüsüdür ama sadece görüntüdür. Biliyoruz ki AKP hükümeti eşittir Türk devleti değil, Ergenekoncuların, Balyozcuların tümüyle tahliye edildiği şu günlerde hiç değil ve Hüseyin Çelik de eşittir AKP değil. Dün Saddam Kuveyt’i işgal ederken ABD’nin izlediği taktiği Türk devletinin bugün Kürtlere karşı izlemediğini nereden bilelim? Ayrıca Türk devleti, ABD ve Arap rejimlerine rağmen ve önemlisi ekonomik, ticari ilişkilerini güçlendirdiği komşusu ve bölgesel rakibi İran’a rağmen tek başına bağımsız Kürdistan’ı ne savunur ne de göğüsleyebilir.

İran ve İran’ın başını çektiği Şii eksen ise, Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı durduğu, duracağı izlediği politikalardan belli. İran’ın son Irak kriziyle ilgili olarak Neçirvan Barzani liderliğinde ki Güney Kürdistan heyetini kabulü sırasında ki tutum ve önerileri de bunun sıcak ifadesi.

Kısacası Rusya desteklemezken, ABD politik olarak Irak toprak birliğini hedeflerken, 22 Arap devleti Irak’ın “toprak birliği” derken, Güney Kürdistan ekonomik yapısı halen bağımsızlığı taşıyacak yapıda değilken yani ağır sanayi bir yana, zengin tarımsal ovalarına rağmen gıda ve tekstil girdiler bile dışarıdan ithal ediliyorsa; en temel ekonomik kaynağı olarak petrol ve doğalgazını halen sömürgeci bir devlet üzerinden uluslararası pazarlara taşımaya mecbur ise ve önemlisi bağımsızlık ilanı bugün sömürgeci devletleri ortaklaştırabilecek iken, bağımsızlık yarardan çok mevcut kazanımları da tehlikeye atabilir.

IV – Bağımsızlık yönünde bir hamle daha

Zaten Mesut Barzani’de halka yaptığı çağrı da “elde edilen kazanımların korunması için herkesi sorumlu” davranmaya çağırdı. Elde edilen kazanımı burada ikili olarak okumak gerekir: Bir, yıllara dayalı federatif yapılanmanın korunması. İki, Peşmergenin yeni askeri denetim kurduğu Kerkük ve diğer Kürt kentlerini de içeren Kürdistan topraklarının korunması. Federal Irak anayasasının 140. Maddesi uygulanıp Kerkük ve diğer Kürt kentlerinin özgür iradesiyle geleceklerine karar vermelerinin sağlanması. Somutta son kriz üzerinden Hewler ile Bağdat ve Sünni-Şii Araplar arasında yeni bir birlikteliğin konuşulduğu şu günlerde Güney Kürdistan Hükümetinin A planı:

Bir; Kerkük dahil idari yapısı dışında bulunan kentlerin Kürdistan yönetimine katılması için özgür referandum gerçekleştirilerek katılımı fiiliyattan resmiyete dönüştürmek,

İki; Doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynaklarının Türkiye ya da bir başka ülke üzerinden ama doğrudan Kürdistan hükümeti eliyle pazara sunulmasını sağlamak,

Üç; Peşmergeyi KDP ve YNK’nin yerel milisleri olmaktan çıkartarak merkezi orduya dönüştürmek,

Dört; KDP ve YNK’nin “biz Kürdistanlılar kendimiz olmalıyız” yaklaşımıyla Türkiye ve İran ile siyasi ilişkilerini gözden geçirmek,

Beş; ekonomide tepeden tırnağa dışa yani ithal ekonomisine bağlılığı adım adım aşmak;

Altı; Şii-Sünni Türkmenlerin Sünni destekli IŞİD elinden kaçıp güvenli olan Kürt kentlerine sığınmayla iki halk arasında yaratacağı güveni Kürdistan’da kalıcı birlikteliğe dönüştürmek,

Yedi; Batı Kürdistan’da siyasi statüye dayalı federal yapının kurulmasına katkı sunmak… gibi yeni kazanımlarla konumunu pekiştirerek bağımsızlığa doğru yeni bir hamle yapmalı. Kürt siyaseti, şimdilik Bağdat’a ölümü (bağımsızlığı) gösterip konfederasyona razı olmalı.

Sonuç olarak; Kürtler için yeni kazanımlar getirecek büyük fırsatlar kapıda olduğu gibi mevcut kazanımları kaptıracak sonuçlarla da yüzleşebilirler. Irak’ta Kürtler, Sünniler ve Şiiler arasında yeni bir denge (ittifak) kurulur ve federal yapı devam ederse bağımsızlık yerine konfederal yapılanma güçlendirilmeli. Yok eğer “sepeti koluna herkes yoluna misali” Irak üçe parçaya bölünmeyle şimdi yüzleşirse o zaman Kürtler de B planı olarak bağımsızlığa hazır olmalı. Fakat Ortadoğu’da, Doğu ile Batı güçleri arasında uzatmalı pata durumu savaşı sürerse ve yapay devlet Irak’ın birliği üzerinde bölgesel, küresel güçlerin ittifakı devam ederse; Kürdistan ekonomik ve siyasi olarak bağımsızlığa hazır değilse, Hewler’in Bağdat ile zoraki evliliği de bir süre daha devam eder. Zaten ABD’de Musul’un düşmesiyle birlikte Hewler ile Bağdat, Şii ile Sünni Araplar arasında federal Irak’ta yeni bir anlaşma zemini yaratarak krizi aşmak istiyor ama göreceğiz! 21-06-2014

Exit mobile version