Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
1924 Anayasası ile birlikte üniter bir yapıya büründürülen Türkiye Cumhuriyeti devleti tüm geçmişinde olup bitenleri bir kalemde silip atarak her şeyi yok saydı. Dün olduğu gibi bugünde ne idüğü belirsiz “yerli ve milli” politikalar izlendi.
Yerli ve milli tabiriyle kastedilen tek şey “Türklük”tü. Türk Tarih Tezi, Türk Dil Kurumu, Türk Ocakları, Halkevleri, Türk Tarih Kurumu, Güneş Dil Teorisi, Tek Millet, Tek dil gibi ülkenin zengin etnik yapıları, dilsel, kültürel, sanatsal, inançsal, sosyal yaşamlar yok edilerek her şey teke indirgendi.
Tüm bu yapılanların asıl amacı Türkçe dışındaki dillerin yok sayılarak, unutturulmak istenmesi ve Türkçe’nin ülkedeki hakim tek dil olarak egemen kılınmasıdır.
Yirmi yedi etnik yapının yaşadığı, birçok dini inancın yaşandığı, birçok dilin konuşulduğu, birçok kültürün yeşerdiği bu coğrafyada bu mozaik yok edildi.
Köy Enstitüleri’de bu asimilasyonun, yok etmenin, yok saymanın önemli bir aracı oldu.
1942 yılında kurulmasına ilişkin karar verilen Köy Enstitüleri’nin en önemli amacı cumhuriyetin yani resmi ideolojinin yaygınlaşmasını sağlayacak öğretmenler yetiştirmekti ama başarılı olunamadı.
Ana dili Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Rumca, …. olan bu halkların küçük yaştaki çocukları Osmanlı Devletinde olduğu gibi devşirme yöntemleri ile bu yatılı okullara alınarak Türkçe okuma, yazma öğretilerek asimile ediliyorlardı.
Türkiye’de hiçbir zaman diller resmi olarak yasaklanmadı. Hiçbir resmi evrakta yasaklanan dillerle ilgili bir belge bulamazsınız. Bunun sebebi devlet tarafından resmi olarak tanınmayan Kürtler vei azınlıklara resmi evraklarda yer vererek tanınmasını istemiyordu. Dillerini ve varlıklarını yok sayarak, eriterek, asimile etmek isteniyordu.
“Türkçeden başka bir dil kullanılamaz” formülü kullanılarak gizli bir yasak uygulanıyordu.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı tarafından kurulan bu okulların feodalizmin tasfiyesi amacıyla kurulduğu propagandasını yapıyor, köylüyü aydınlatmayı ve kalkındırmayı amaçladıklarını söylüyorlardı.
Oysaki gerçek amaç anadilin (Türkçe) öğrenciler tarafından doğru biçimde okunup, yazılmasıydı. Türkçe bilmeyen köylülere de öğretmenler tarafından Türkçe öğretilmeliydi.
Bugün iktidar bekası için nasıl ki cahillerin ferasetine güveniliyorsa, dün de yine iktidarlarının bekası için köylünün ferasetine güveniyorlardı.
Bu projenin sahipleri Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguç’tur.
İsmail Tonguç kurmayı düşündüğü okullar için inceleme yapmak üzere 1938’de faşist idarelerce yönetilen Bulgaristan, Macaristan, Almanya’da bulundu. Bu gezilerde İsmail Tonguç’u etkileyen okulların başında Adolf Hitler Gençlik Okulları ve Zorunlu İş Hizmeti Örgütleri gelmektedir.
İsmail Tonguç’un oğlu Engin Tonguç da babasının bu okullardan etkilendiğini söylemiştir.
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin ardından Köy Enstitüleri’nin ders programları klasik öğretmen okullarının programlarıyla birleştirildi ve 1954 yılında bu kurumlar tamamıyla kapatıldı.
Aslında Köy Enstitüleri’nin kapatılması süreci daha CHP iktidardayken başlamıştı. Bu okulları kuran kadrolar Komünistlik suçlamasıyla görevden alınmışlardı.
Köy Enstitüleri’nin kapatılmalarına yönelik yapılan kampanyalar antikomünist bir mücadele ile sürdürülmüştür. Oysaki örnek alınan sistem faşist ülkelerdeki uygulamalardan alınmıştır.
Köy Enstitüleri’nin önemli bir işlevi de Kemalist ideolojiyi ülkenin en ücra köşelerine kadar ulaştırmaktı.
Yüzyıllık cumhuriyetle yaşıt sorunlar artık yapay, inkarcı, asimilasyoncu politikalarla çözülemediği yüzyıllık deneyimle bir kez daha ortaya çıktı. Bu sorunlar artık ulusal olmaktan çıktı uluslararası sorunlar haline geldi.
Çözümü ertelenen, görmezden gelinen, sümen altı edilen sorunlar ülkenin A’dan Z’ye bütün kurumlarını çürüttü. Bütün kurumlar adeta dökülüyorlar.