Site icon Rojnameya Newroz

KAPİTALİZM KİRLİDİR, KİRLETİR!

Kapitalizm yaşama, yaşatmaya, insana odaklı bir sistem değildir…

Kapitalizm eşitsizlik üzerinde yükselen doğa ve insan sömürüsü üzerine kurulu bir sistemdir.

Bu bağlamda ekolojik yıkım kapitalizmin rastlantısal bir getirisi değildir, sistemin DNA’sında mevcuttur; ve sürdürülemezlik krizinden malûl, doymak bilmeyen, kârları arttırmaktan ve tüketimden başka bir derdi olmayan yıkım, reformlarla düzeltilemez.

 

KAPİTALİZM KİRLİDİR, KİRLETİR![*]

TEMEL DEMİRER / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

 

“Siz görmezden

gelseniz de gerçekler

varolmayı sürdürürler.”[1]

 

Aldous Huxley’in, “Cehennem boş, çünkü tüm şeytanlar burada,” diye betimlediği yerkürede sürdürülemez kapitalizm, doğadan insan(lık)a her şeyi kirletiyor!

Evet, evet sürdürülemez kapitalizm kirletilmiş yaşam(lar) demekken; aynı zamanda bir sermaye birikim rejiminin adıdır. Kapitalizmin var olma koşulu sermaye birikiminin kesintisiz sürmesidir. Sermaye birikiminin kesintiye uğraması sistemin sona ermesi anlamına gelir. Sistemin tıkandığı, krize girdiği, yani mevcut koşullarda artı-değer elde edilemediği, kâr etmenin mümkün olmadığı anlamına gelir.

Bu durumda iki olasılık söz konusudur: Ya sistemde yeni koşullara uygun düzenlemeler yapılarak kriz atlatılacak, sistem yeniden kâr eder hâle getirilecektir, ya da tüm müdahale ve tedbirlere rağmen artık kâr elde etmek mümkün olmadığı için sermaye birikimindeki kesinti sistemin sonunu getirecektir.

Kapitalist sistemde asıl olan kâr elde etmektir; diğer her şey değişebilir, dönüşebilir, ikame edilebilir. Bir başka deyişle kapitalizmin olmazsa olmazı, “sistemin kâr elde etmeye devam etmesidir”. Ama bu kârın elde ediliş koşulları, yöntemleri, öncelikleri dönemden döneme, bir kapitalist safhadan diğerine değişebilir; farklı kapitalist sermaye birikim rejimlerinde farklı uygulamalar, yöntemler kullanılabilir. Bu nedenle kapitalizmde krizlerden, geçiş dönemlerinden ve farklı sermaye birikim safhalarından bahsedilmektedir.

Kapitalizm yaşama, yaşatmaya, insana odaklı bir sistem değildir…

Kapitalizm eşitsizlik üzerinde yükselen doğa ve insan sömürüsü üzerine kurulu bir sistemdir.

Bu bağlamda ekolojik yıkım kapitalizmin rastlantısal bir getirisi değildir, sistemin DNA’sında mevcuttur; ve sürdürülemezlik krizinden malûl, doymak bilmeyen, kârları arttırmaktan ve tüketimden başka bir derdi olmayan yıkım, reformlarla düzeltilemez.

Burada bir parantez açıp hatırlatalım: Zygmunt Bauman’ın, “Artık küresel bir tüketim toplumunda yaşıyoruz ve tüketim davranışı kalıplarının, iş ve aile hayatımız dahil hayatımızın diğer her yönünü etkilememesinin imkânı yok. Artık hepimiz daha fazla tüketme baskısı altındayız ve bu yolda kendimiz tüketim ve emek piyasalarında metalara dönüşüyoruz,” diye tarif ettiği kapitalist yıkım için Erich Fromm, “Tüm uygarlığımız, karşılıklı kâr sağlayan bir alış-veriş düşüncesi, satın alma açlığı üzerinde yükseliyor”; Woody Allen, “Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz,” derlerken Gilles Deleuze de uyarır:

“Başkalarının hayallerinin, her zaman tüketici, bizleri yutma riski olan hayaller olduğunu bilmek gerekir… Kendinizi başkalarının hayallerinden koruyunuz. Eğer, başkasının hayallerine tutsak olursanız belanızı bulursunuz (vous êtes foutu)”!

“Nasıl” mı? Kapitalist yalanların cazibesine mi kapıldınız? Alın size dünya(mız)!

 

DÜNYA(MIZ)!

 

‘BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) ‘İnsani Gelişme Raporu’na göre, dünya genelinde her gün 18 bin kişi hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybediyor![2]

‘Dünya Sağlık Örgütü’ (WHO), gün geçtikçe dünyada büyüyen çevre kirliliği nedeniyle ölen çocukların sayısına dikkat çekti. Kirlilik, pasif sigara içiciliği, kirli içme suyu nedeniyle dünya genelinde yılda 1.7 milyon çocuğun hayatını kaybettiği belirtildi.[3]

WHO’nun açıklamasına göre, dünya genelinde 2 milyar kişi dışkıyla kirlenmiş su içiyor. WHO Halk Sağlığı Departmanı Başkanı Maria Neira, “Bugün, neredeyse iki milyar insan kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci bulaşma riski bulunduran suyu kullanıyor,” derken; her yıl yüz binlerce kişi kirli suya bağlı hastalıklardan yaşamını yitiriyor.[4]

‘Dünya Su Konseyi’ (WWC) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Altınbilek, “Dünyada 750 milyon kişinin sağlıklı suya erişimi bulunmamaktadır. 2 milyara yakın insan tuvalete ve hijyen olanaklara sahip değil,”[5] diyor.

UNICEF araştırmalarına göre dünyada 300 milyon çocuk kirli havayı soluyarak yaşamak zorunda.[6] Çevre kirliliği nedeniyle her yıl 5 yaş altında 1.7 milyon çocuk ölüyor![7]

WHO’ya göre, yılda 6 milyon insan kirli hava yüzünden yaşamını yitiriyorken; yerkürede her 10 kişiden 9’unun sağlığa zararlı hava soluyor. Dünya nüfusunun yüzde 92’sinin soluduğu havanın kalitesi WHO standartlarının altında.[8]

Yine WHO’nun ‘Avrupa’daki En Kirli Kentler’ listesinin ilk 10’unda Türkiye’den 8 şehir yer alıyor. Listeye göre Makedonya’nın Tetovo kenti hava kirliliğinin en çok yaşandığı şehir. Tetovo’yu sırasıyla Türkiye’den Bartın, Hakkâri, G. Antep, Bosna Hersek’ten Tuzla, yine Türkiye’den Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır ve Isparta izliyor.[9]

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de yoğun hava kirliliği nedeniyle okullar 3 gün tatil edildi. Yeni Delhi, “dünyanın en kirli kenti” listesinde Çin’in başkenti Pekin’le liderlik yarışına girmiş durumda. Hindistan’da hava kirliliği en büyük erken ölüm nedeni. WHO’ya göre her yıl 620 bin insan hava kirliliği nedeniyle yaşamını yitiriyor.[10]

Bunlar böyle olsa da Paris’te ‘BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 21. Taraflar Konferansı’nın (COP21) müzakereleri devam ederken, Pekin’de hava kirliliği, kabul edilen standart düzeyin 35 katına çıktı![11]

Ayrıca tarımsal ve endüstriyel faaliyet yapılmayan buzul kıta Antarktika’da kıtada, kurşun, cıva gibi ağır metallerin izlerine rastlandı.[12]

Peru’nun Madre de Dios Eyaleti’nde, insan, nehir ve balıklardan alınan örneklerde yüksek oranda zehirli element görülen 11 bölgede altın madenciliğinin yol açtığı cıva kirlenmesi nedeniyle 60 gün sürecek acil durum ilan edildi.[13]

Irak ve Suriye’de yıllardır süren savaş, etkisi çok uzun yıllar boyunca sürecek bir toksik kirliliğe neden oluyor. Etkisi asit yağmurları gibi gelip geçici değil de kuşaklar boyu devam edecek bir kimyasal kirlilik söz konusu.

Savaşın açığa çıkararak çevreye bulaştırdığı toksik kimyasallar beslenme, soluma, temas gibi çeşitli yollarla insan vücuduna geçiyor ve zaman içinde çeşitli hastalıklara neden oluyor. Irak’taki Felluce, Basra gibi şehirlerde görülebileceği gibi.

Felluce’de kanser vakalarının görülme sıklığı Irak’ta savaş öncesi döneme kıyasla 80 katı artış gösterdi. Yenidoğan bebeklerde doğumsal anomalilerin görülme sıklığı ise herhangi bir Avrupa ülkesine kıyasla 33 kat daha fazla. Başka bir deyişle Felluce’de doğan her 100 bebekten 15’i sinir sistemi ya da kalbi etkileyen ciddi bir doğum kusuru ile doğuyor. Radyoaktif kirlenmeye maruz kalmış Hiroşima’daki doğumsal anomali vakalarından bile daha fazla olan bu oran, bir salgın olarak niteleniyor.

Bu salgının en önemli nedeni ise radyoaktif kirlilik ve her yana saçılan ağır metal kalıntıları. Irak’ta Körfez Savaşı’ndan bu yana ABD ve İngiltere tarafından kullanılan seyreltilmiş uranyum miktarı 2000 ton civarında ve ülkenin binlerce yerleşim bölgesi bu radyoaktif materyalle kirlenmiş durumda.

Ancak savaşın yol açtığı kirlilik için mutlaka çatışma olması gerekmiyor. Örneğin ABD’de askeri faaliyetler sonucu her dakika bir ton toksik madde atığı oluşuyor. Ülkedeki çok tehlikeli/kirli bölge olarak kodlanan 1300 bölgenin üçte ikisindeki kirlilik askeri silah üretim, test ve deneme çalışmalarından kaynaklanıyor.[14]

Bitmedi: ‘Human Reproduction Update’ adlı bilimsel dergide yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelandalı erkeklerin sperm yoğunluğu (mililitredeki sperm sayısı) kirlilik nedeniyle 1973 ile 2011 yılları arasında yüzde 52.4 oranında azaldı.[15]

Ve bir şey daha: WHO’ya göre, her yıl 3 milyon kişi zirai ilaç zehirlenmesine maruz kalıyor. Her yıl en az 20 bin tarım işçisi de zirai ilaç uygulaması sebebiyle ölüyor. Bu ilaçların kullanımının tüketicilerde yarattığı hastalık ve ölüm vakalarının sayısal olarak tespitinin mümkün olmadığını belirten Özden Güngör, gıdalardaki kalıntıların vücutta biriktiğini söyledi.[16]

 

COĞRAFYA(MIZ)

 

Bunların yanında alın size coğrafya(mız)!

Güney Kore’de düzenlenen 22. Dünya Enerji Kongresi’ne katılan dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, “Dünyayı kim kirlettiyse onlar temizlesin. Biz kirletmedik. O yüzden temizleme için de ayrı bir fon ayırmayı düşünmüyoruz,”[17] diyebildiği bir coğrafyada yaş(atıl)ıyoruz!

İşte çarpıcı örnekler!

» Söküm yapılmak üzere İzmir’in Aliağa İlçesi’ndeki, tesislere getirilen radyoaktif atık yüklü ‘Kuito’ gemisi, 6 mil açığa demirlendi. Çevre Bakanlığı yaptığı açıklamada radyoaktif atıklı Kuito’yla ilgili kendilerine herhangi bir başvuru olmadığı belirtti.[18]

» Tekirdağ’ın Ergene İlçesi’nde bidonlara konulan kimyasal atıklar henüz kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından meraya döküldü.[19]

» Tarsus’un Baharlı Köyü’ndeki Dipsiz Lagünü Sulak Alanı’nda, yöredeki sanayi tesislerinden Seyhan Nehri üzerine bırakıldığı iddia edilen kimyasal maddeler nedeniyle inekler, kaplumbağalar, balıklar gibi çok sayıda canlının öldüğü ortaya çıktı.[20]

» Antalya’nın Korkuteli ilçesinde özel bir firmaya Antalya Su ve Atıksu İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilen arıtma tesisi çevredeki tarlalara zehirli atıkları döktü.[21]

» Yalova’nın birinci derece deprem riski taşıyan, birinci sınıf tarım arazilerine kurulan sanayi tesisleri bölge halkının sağlığını tehdit ediyor. Dilovası’nda artan kanser vakalarının bir benzeri neredeyse tüm Armutlu Yarımadası’nda görülüyor. Aksa Akrilik Sanayii’ndeki yangınla gündeme gelen kimyasal tesisler, Yalova halkının sağlığını ve bölgedeki zengin meyve bahçelerini yıllardır zehirliyor.[22]

» Ergene’de araştırma yapan uzmanlar; nehrin siyah bir çamur deryasına dönüştüğünü, bölgedeki sanayi tesisleri atıklarıyla nehrin bir kanalizasyon hâline geldiğini, nehirde tespit edilen siyanür nedeniyle dalgıçların bile suya giremediğini belirtildi. Çerkezköy’den, Uzunköprü’ye kadar uzanan bölgede deri, kimya, organize sanayi, tekstil ve ilaç olmak üzere 2 bin 100 civarında sanayi tesisinin bulunduğu da belirtildi.[23]

» Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde Boytek fabrikasının kimyasal kazanlarından birinde patlama oldu. Kimyasal maddenin yaydığı koku nedeniyle çevre fabrikalardaki işçiler evlerine yollanırken, zehirlenen 40 işçi hastaneye kaldırıldı. Çerkezköy Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü tüm çalışanlara telefon mesajı atarak kimyasal sızıntı uyarısında bulundu, bebekleri olan kadın çalışanlara çocuklarını emzirmemelerini önerdi. Bölgede kırmızı alarm ilan edilirken, rüzgârın da etkisi nedeniyle kimyasal maddelerin Çerkezköy’den Çorlu’ya kadar yerleşim alanlarını tehdit ettiği bildirildi.[24]

» 40 yıldır acımasızca sürüyor yağma, talan, yalan… Doğu Karadeniz’de Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize ve Trabzon’da 722.53 kilometrekarelik arazi madencilik çalışmalarına tahsis edildi. Bu kapsamda 303 şirkete 1012 ruhsat verildi.

Amasra’ya turizmi, balıkçılığı öldürecek, büyük hava kirliliği yaratacak Avrupa’nın en büyük termik santrallarından birini yapmak için yıllar önce başlayan bir girişim var…

Uşak Eşme Kışladağ’da altın madeni üretimi sürdürülüyor.[25]

» ‘Cumhuriyet’ gazetesi 2014’de, 300’ü aşkın ürünün yüzde 25’inde ilaç kalıntısı olduğunu yazmıştı. Ardından da Tarım ve Gıda Bakanlığı “Numunelerin yüzde 2.5’inde kalıntı var,” diye açıklama yaptı.[26]

» Gıdadan giyime, ilaçtan kozmetik malzemelerine kadar piyasadaki ürünler tehlike saçıyor. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre sağlıksız ürünler bir yılda ikiye katlandı. İnsan sağlığı ve güvenliği açısından uygunsuzluğu ya da güvensizliği tespit edilen ürün sayısı önceki 2015 yılına oranla yüzde 50 arttı.[27]

» Ankara’da 350 ton asbest bulunduğu belirtilen havagazı fabrikasının yıkımıyla ilgili olarak uzmanlar, “Bu kansere davettir,” diye uyardılar.[28]

» Hava kirliliğinin WHO standartlarının kat be kat üstünde olduğu Soma’da çocuk ve yaşlıların kullandığı solunum cihazlarının satışının 2 katına çıktığı belirtiliyor.[29] Hava kirliliği limitlerinin aşıldığı ilk 10 istasyon arasında bulunan Soma’da ortalama 83 birim olması gereken kirleticilerin oranı 2015 yılında 304 birime çıktı.[30]

» Artvin halkının 25 yılı aşan mücadelesine karşı Danıştay’ın madencilik yapılmasına izin verdiği Kafkasör Yaylası Cerattepe bölgesinde hayvanların içme suyundan zehirlendiği ileri sürüldü. Köylüler, Cerattepe maden sahasının kuzey ve güney galeri alanları bölgesinden çıkan kimyasal atıkların su kaynaklarını kirlettiğini söyledi.[31]

» Klorpirifos zehiri içeren bitki koruma ürünü kullanımını 80 bin tona çıkaran Türkiye’nin ihraç ettiği gıda ürünleri iade edilirken; iç piyasada satılarak sofralara taşınıyor. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Özden Güngör, “Bu ürünlerin imha edilmesi gerekir. İç piyasada satışa sunulması sunulması anne karnındaki bebeği bile zehirler” dedi. Zirai ilaçların yüzde 30’u Akdeniz Bölgesi, yüzde 17’si İç Anadolu Bölgesi, yüzde 19’u Marmara Bölgesi, yüzde 18’i Ege Bölgesi ve yüzde 12’si Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde kullanılıyor. Türkiye’de tüketilen pestisitin yıllık satış tutarı ise 600 milyon Avro’yu geçiyor.[32]

» Universal Hastaneler Grubu Tıbbi Onkoloji Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, GDO’lu ürünlerin artmasıyla[33] dünya II. Dünya Savaşı’ndan daha beter günler yaşayacak. 5 yıla kadar her 2 kişiden 1’i kanser olacak.[34]

Bu kadar da değil; dahası da var elbette!

 

KİR, TAHRİP VE ÖTESİ!

 

» Uşak Kışladağ altın madenindeki “cehennem çukuru”ndaki bilirkişi keşfinde maden açık ocağının 700 metre aşağıya indiği ortaya çıktı. Altıncılar, madenden derelere arıtılmış su salındığını itiraf etti.[35] Maden açık ocağının 700 metre kadar aşağıya indiği ve devasa bir büyüklüğe eriştiği ortaya çıktı. Yörede daha önce kuzu ölümleri meydana gelmişti.[36]

» Koza Altın Şirketi’ne[37] ait Kayseri Himmetdede altın madeninde çalışan Kadir Deniz adlı işçi, kimyasal maddeler nedeniyle yüzünde yaralar oluştuğu gerekçesiyle işten çıkarıldı.[38]

» Kütahya’da ETİ Gümüş AŞ’de ağır metal kirliliğine rastlanan 65 işçi tedavi edilecek.[39] Vücutlarında arsenik çıktığı için hastaneye yatan Kütahya’daki Eti Gümüş işçileri, “Daha önceki tahlillerde hep kolesterol, şekere bakılıyordu,” dediler.[40]

» Hekimler, sınır değerlerin üzerinde ağır metal kirliliğine rastlanan ve tedavilerine Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde devam edilen Eti Gümüş AŞ’deki işçilerin 6 ayda bir yapılması gereken tetkiklerinin zamanında yapılmadığına dikkat çekti. Metalurji Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Hüseyin Savaş ise, işçilerin idrarlarında normal düzey kabul edilen 25 mikrogram/litrenin yaklaşık 5 katı üzerinde arsenik çıktığını belirtti. Ankara Tabip Odası’ndan Başkanı Bayazıt İlhan, işletmenin ağır metal kirliliğine rastlanan çalışanlardan 92’sinde verilerin yüksek çıktığına dikkat çekti.[41]

» Uşak’a bağlı Eşme’de siyanürle altın madenciliği yapan Kışladağ altın madeni çevresindeki köylerin içme sularında yapılan incelemelerde, iki köyün sularında yüksek miktarda arsenik tespit edildiği için “içilemez” raporu verildi. Sonuçlara göre, Kışladağ altın madeninin çevresinde bulunan Karacaahmet ve Söğütlü köylerinin içme sularında dünya ölçütlerinde belirlenen arsenik miktarının üzerinde arsenik çıktı.[42]

» İzmir’in içme suyu gereksinimini karşılayan Tahtalı Barajı Havzası’ndaki Efemçukuru’nda, altın madeni için yapılan acele kamulaştırmaya direnen köylülerden Ahmet Karaçam ve kardeşi arazisini satması için baskı yapıldığını;[43] ancak, çocuklarının geleceği için dededen kalan topraklarını elden çıkarmayacağını vurguladı.[44]

» Kaz Dağlarındaki – Hellen dilinde “genç adamın yurdu” anlamına gelen- Neandreia antik kenti altın madencileri[45] tarafından kuşatıldı.[46] Faaliyete geçecek altın madeninin ihtiyaç duyduğu su için kurulması planlanan baraj bölge insanını susuz bırakacak, kuraklığa yol açacak.[47]

 

NEFES ALAMIYORUZ!

 

Öncelikle bir hatırlatma: “Bir insanın sağlıklı kalmak için günde 15 bin litre taze havaya ihtiyacı olduğunu biliyor muydunuz?”[48]

Sonra da bir saptama: Türkiye’nin 80 ilindeki hava kirlilik düzeyi, WHO’nun normal kabul ettiği değerlerin çok üzerinde![49]

Evet, WHO’nun “görünmez katil” diye tanımladığı hava kirliliği kabul edilen değerlerin çok üzerindeyken; sadece Çankırı’da kirlilik oranı normal değerlerin altında kalıyor. Her yıl 7 milyondan fazla insanın ölümünden hava kirliliği sorumlu tutuluyor.

WHO’nun verilerine göre, akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüzde 36’sı, KOAH’ya bağlı ölümlerin yüzde 35’i, inmeye bağlı ölümlerin yüzde 34’ü ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin yüzde 24’ünün sorumlusu yine hava kirliliği. AB kriterlerine göre Türkiye’nin temiz il sayısı 18. Bakanlık kriterlerine göre değerlendirildiğinde havası temiz il sayısı 41’e çıkıyor.

‘Türk Toraks Derneği Hava Kirliliği Görev Grubu’ Başkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır, Türkiye’de hava kirliliğinin giderek arttığının altını çizerken; 2012 verilerine göre yılda yaklaşık 32 bin 670 kişinin hava kirliliğine bağlı yaşamını kaybettiği tahmin ediliyor (TUİK’e göre aynı yıl toplam 375 bin kişi öldü).

Doç. Dr. Çalışır, Türkiye’de yalnızca kömürlü termik santrallerinin neden olduğu hava kirliliği nedeniyle her yıl en az 2 bin 876 erken ölüm, 4 bin 311 hastaneye yatış ve 637 bin 643 işgünü kaybı yaşandığını belirtiyor.[50]

Hava kirliliği konusunda halk sağlığı açısından tehlikeli sürece girildiğini belirten uzmanlar uyarıyor, “İstanbul’da çok ciddi partikül madde kirliliği var. Astım, KOAH ve solunum hastalarının İstanbul’da yaşamaması gerekiyor. Keşan’da yaşayanlar resmen zehir soluyor…”

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi İzleme İstasyonları’nın 6 Ocak 2016’da yaptığı ölçümlerde “Partikül madde 10” (PM10) oranları; birçok yerde WHO’nun belirlediği standartların üzerinde çıktı. Günlük ortalama 50 mikrogram/metreküp oranını aşmaması gereken PM10 oranları, İstanbul’un Başakşehir ilçesinde 216, Esenyurt’ta 148, Ümraniye’de 130, Esenler’de 89, Kadıköy’de 98 olarak tespit edildi. 6 Ocak saat 11.00-12.00 arasındaki ölçüm sonuçları Türkiye genelindeki tehlikeyi de gözler önüne serdi.[51]

“Neden artıyor partikül kirliliği” mi? En çok “büyüme göstergesi” diye sunulan inşaatlar yüzünden. Sonuçları arasında da akciğer kanserinden kalp damar hastalıklarına, felç riskine kadar türlü çeşit bela var. Bu arada NASA da bir dünya hava kirliliği haritası yayınladı ve İstanbul’da azot dioksit oranının 10 yılda yüzde 50 arttığını bildirdi.[52]

Türkiye’de kentsel dönüşümle yıkılacak 7 milyonu aşkın binanın neredeyse tamamında, başta akciğer kanseri olmak üzere, birçok solunum hastalığına neden olan asbest bulunuyor ve kentsel dönüşüm yasası ile başlayan yıkımlar ise insan sağlığı açısından büyük tehdit oluşturuyor.[53]

Tüm bunlara ek olarak TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nın (ÇMO) hazırladığı ‘2017 İstanbul Çevre Durum Raporu’na göre, İstanbul’un ciğerlerini oluşturan ormanlık alanların yitirilmesi şehri nefessiz bıraktı.[54]

Bu konuda kimi korkunç verileri sıralarsak…

» 2016 yılında Türkiye hava kirliliğinde 23 yıl öncesine döndü; zehir soluyoruz.[55]

» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Hava Kalitesi İzleme İstasyonlarına göre, AB ölçülerine göre 50 mikrogram/metreküp olan partikül madde sayısı, Türkiye’de sınır değeri 90 kabul edilirken, Keşan’da bu rakamlar 228’e ulaştı.[56]

» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2013’e ilişkin hava kalitesi verilerine göre,[57] Türkiye hava kirliliği değerlerinde Avrupa kentlerini geride bıraktı. 2012 Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, hava kirliliğinde sınır seviyeleri Avrupa’da ortalama 26 mikrogram/m3’lük PM10’a karşılık Türkiye 61 mikrogram/m3’lük ortalama ile zirvede yer aldı.[58]

 

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI’NIN ÇEVRE KİRLİLİĞİ HARİTASI[59]
AKDENİZ BÖLGESİ Adana, Isparta, Kahramanmaraş, Osmaniye’de hava kirliliği birincil öncelikli çevre sorunu olurken, Mersin’de su kirliliği, Hatay’da toprak kirliliği, Antalya’da atıklar, Burdur’da da doğal çevrenin tahribatı birincil öncelikli sorun olarak belirleniyor.
DOĞU ANADOLU BÖLGESİ Ağrı, Erzincan, Erzurum, Hakkâri, Muş, Tunceli’de atıklar; Bitlis, Elazığ, Kars, Ardahan, Iğdır’da hava kirliliği; Bingöl, Malatya, Van’da ise su kirliliği   birinci öncelikli çevre sorunlarını oluşturuyor.
GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ Adıyaman, Antep, Mardin, Kilis’te hava kirliliği; Diyarbakır, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak’ta atıklar; Batman’da da su kirliliği, birinci öncelikli çevre sorunları olarak sıralanıyor.
EGE BÖLGESİ Afyon, Denizli, Kütahya, Manisa, Muğla’da hava kirliliği; İzmir ve Uşak’ta ise atıklar; Aydın’da da su kirliliği, birinci öncelikli sorun olarak belirleniyor.
İÇ ANADOLU BÖLGESİ Ankara, Konya, Sivas, Aksaray, Kırıkkale’de hava kirliliği; Çankırı, Niğde, Yozgat, Karaman’da su kirliliği; Kayseri, Kırşehir, Nevşehir’de atıklar; Eskişehir’de ise gürültü kirliliği çevre sorunlarını oluşturuyor.
KARADENİZ BÖLGESİ Çorum, Kastamonu, Tokat, Zonguldak, Bayburt, Bartın, Karabük’te hava kirliliği; Bolu, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Sinop, Trabzon, Düzce’de atıklar; Amasya, Artvin, Rize, Samsun’da ise su kirliliği sorunların başında.
MARMARA BÖLGESİ Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, İstanbul, Kırklareli, Sakarya, Tekirdağ’da su kirliliği; Edirne, Kocaeli, Yalova’da hava kirliliği en önemli çevre sorunu olarak belirleniyor.

 

» Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) uydu haritaları ile 10 yılda kontrolsüz bir şekilde büyüyen İstanbul’daki azot dioksit oranının yüzde 50 oranında arttığı, yani İstanbul’un havasının kirlendiği tespit edildi. Kirlilik artışı, Ankara’da yüzde 30, İzmir’de ise yüzde 10 seviyelerinde gözlemlendi.[60]

» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait Hava Kalitesi İzleme İstasyonları’nın ölçümlerine göre Erzurum’da 27 Kasım 2016 gecesi partikül madde miktarı, bir metreküp havada 512 mikrogram oldu. Ölçülen değerin ülke ortalamasının yaklaşık 7 katı, AB ortalamasının ise tam 10 katı olduğu belirtildi.[61]

» Çanakkale’de hava kirliliği termik santrallar yüzünden yüzde 150 artacak.[62]

» ÇMO Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu’nun açıkladığı, 2015’e ilişkin hava kirliliği raporuna göre, İstanbul, Ankara, Bolu, Edirne, Düzce, İzmir ve Iğdır’da hava kirliliği kritik seviyeyi aştı. Iğdır’ın ölüm soluduğu, Keşan’da ise sorunun kömür kaynaklı olduğu kaydedildi. Bozoğlu, Keşan ve Iğdır için, “Acil önlemler alınmazsa kitlesel hastalıklar her an baş gösterebilecektir, Türkiye zehir soluyor, acil önlem alınmalı” uyarısında bulundu.[63]

» Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Kocaeli ve Dilovası’ndaki hava kirliliğiyle ilgili yeni bir araştırma yaptı. Sonuçlar korkunç! Değerler, Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kriterlerin çok üzerinde.

Hamzaoğlu’nun hesaplarına göre, Dilovası’nda havada bulunan toz miktarı, WHO sınır değerine göre olması gerekenden 2009 yılında 3.7, 2010’da 3.9, 2011’de 3.6, 2013’de 4.6 ve 2014 yılında da yaklaşık 4.0 kat daha yüksek.

Aynı verilere dayanarak, İzmit’te havada bulunan toz miktarı Dünya Sağlık Örgütü sınır değerine göre olması gerekenden 2009 yılında 3.2, 2010’da 3.3, 2011’de 2.6, 2013’de 3.1 ve 2014 yılında da 2.9 kat daha yüksek.

Hamzaoğlu ayrıca, İzmit ve Dilovası’nda hava kirliliğine bağlı akciğer kanseri oranlarını da hesapladı. Dilovası’nda yaşayanlarda hava kirliliği olmayan bir kentte yaşayanlara göre akciğer kanseri gelişme riski, 2009 yılında 6.5, 2010’da 7.1, 2011’de 6.4, 2013’de 8.7 ve 2014 yılında 7.3 kat daha fazla. Aynı şekilde, İzmit’te yaşayanlarda hava kirliliği olmayan bir kentte yaşayanlara göre, akciğer kanseri gelişme riskinin, 2009 yılında 5.5, 2010’da 5.7 2011’de 3.9, 2013’de 5.1 ve 2014 yılında da 4.6 kat daha fazla olduğu tespit edildi.[64]

» Meteoroloji Genel Müdürlüğü, IŞİD’in Musul’un güneyinde bulunan kükürt üretim tesislerini ateşe vermesi sonucu oluşan zehirli gazların 27 Ekim 2016’da kısmen yere indiğini, bundan sonrası için bir risk bulunmadığını açıkladı. Kirliliğin yaşandığı günlerde bölgedeki hava kalitesi izleme istasyonlarından “veri alınamamasına” tepki gösteren ÇMO ise Türkiye’de asit yağmurları yağmasa da ciddi bir kirlilik oluşabileceğini belirterek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı sorumlu davranmaya çağırdı.[65]

Bunlar böyle olunca, şunlar da kaçınılmaz oluyor!

Mesela Türkiye’de yılda yaklaşık 32 bin kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklardan yaşamını yitiriyor. “Görünmez katil” olarak da ifade edilen hava kirliliği kalp krizi, kanser, felç, alzheimer, parkinson, astım atakları, düşük sperm kalitesi gibi sorunlara yol açıyor.[66]

Konuya ilişkin olarak hava kirliliği alerjiyi de artırıyor. Bu konuda İstanbul’da yapılan bir araştırmada, hava kirliliği olan bölgelerde alerji yakınmalarının daha fazla olduğu tespit ediliyor,” dedi.[67]

Ayrıca ‘Türk Toraks Derneği’ Sempozyum Başkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır, “Türkiye’de 33 bin 300 kişi hava kirliliğine bağlı nedenlerden ölüyor. Bu rakamın 14 bini kalp krizi, 10 bini felç, 6 bini akciğer kanseri, geri kalanı ise KOAH ve solunum yolları hastalıkları. Bu ölçümün yapıldığı 2012 yılında Türkiye’de trafik kazalarından ölen insan sayısı ise 3 bin. Yani 11 kat daha fazla” diyerek durumun ciddiyetine dikkat çekiyor.

Hava kirliliğinin birçok sağlık sorununun nedeni olduğunu söyleyen TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel de, “Hava kirliliğine maruz kalmak, yaşam süresini kısaltıyor. Ölümlerin en önemli sebeplerinden bir tanesi” diye ekledi.[68]

 

SU İÇEMİYORUZ!

 

Kirlettiği suyu, “Temiz” diye şişeleyip satan kapitalizmin coğrafyamızdaki icraatlarıyla “Ergene, siyanür, ağır metal, yağ, gres ve kurşun akıyor”![69]

Ve Kırklareli’nin Kaynarca Beldesi’nden doğan Ergene Nehri, burada halkın içme suyu ihtiyacını karşılıyor. 264 kilometrelik nehir, 20 kilometre sonra kirlenmeye başlıyor. Çerkezköy’de kararan nehirden Çorlu’da kötü kokular yükseliyor. Fabrika atıkları nedeniyle Lüleburgaz’dan sonra zehir akan nehir, taşkınlarla bereketli toprakları zehirliyor. Kaynağından 150 kilometre sonra, Uzunköprü’de kirlilik had safhaya ulaşıyor. Çerkezköy, Çorlu ve Lüleburgaz’daki fabrikaların atıkları Uzunköprü’de birleşiyor. Zehirli su, Uzunköprü Vadisi’ndeki çeltikleri suladıktan sonra Meriç’le birleşip Ege’ye dökülüyor. Ağır metal atıklarının görüldüğü nehirden tarım alanlarının sulanması, bölge ve Türkiye için ciddi tehlike yaratıyor. Çünkü bu havzada Türkiye’nin ayçiçeği üretiminin yüzde 63’ü, pirinç üretiminin yüzde 44’ü, buğday üretiminin yüzde 9’u gerçekleşiyor.[70]

Bitmedi: Yaklaşık 2 bin sanayi tesisi, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’nin can damarı olan 283 kilometrelik Ergene Nehri’ni her gün zehirlemeye devam ediyor. Çerkezköy ve Çorlu’daki sanayi tesisleri nehri kirletmeyi sürdürürken bölgede yaşayan insanlar sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Ülke genelinde kanserin en sık görüldüğü bölgelerin başında da artık Trakya var.[71]

O hâlde? Ama yine de sıralamadan geçmeyelim…

» Marmara Denizi’nin büyük bölümünde nitrat, nitrit ve amonyak değerleri çok yüksek.[72]

» Bor madeni yataklarının bulunduğu Kütahya Emet’teki su şebekesinde arsenik miktarı yeniden yükseldi. Kütahya’nın Emet ilçesine bağlı İğdeköy’de, tehlike sınırı litrede 10 mikrogram olan arsenik miktarının, içme suyu şebekesinde 65.5 mikrogram, sokak çeşmelerinde ise 400 mikrogramdan fazla çıkması nedeniyle suların kullanımı yasaklandı.[73]

» Hükümetten acı itiraf: 2004’te İskenderun Körfezi’nde batan İspanyol Ulla gemisinin zehirli atığı çıkarılamadı… İskenderun Limanı’nda 4 yıl bekletildikten sonra içindeki 2 bin 200 ton zehirli atıkla 2004’te batan İspanyol bandıralı M/V Ulla gemisinin içindeki atıkla birlikte adeta “kaderine terk edildiği” ve çevreyi kirletmeye devam ettiği ortaya çıktı.[74]

» Yargıtay 4. Ceza Dairesi, İskenderun Körfezi’nde 2004’te 2 bin 200 ton zehirli atıkla batan M/V Ulla gemisi davasında tüm sanıkların beraat etmesi üzerine eski İskenderun Çevre Koruma Derneği Başkanı Aylin Canpolat Ödemiş’in yaptığı temyiz başvurusunu reddetti.[75]

» İzmir Foça’dan sonra Dikili Çandarlı Mahallesi’nde bulunan Alkoru sitesi yakınlarında da arıtma suyu denize bırakılıyor.[76]

» Mersin’in Tarsus ilçesinde Seyhan Nehri’nin denizle buluştuğu noktadaki toplu balık ölümleri, birkaç ayda 4’üncü kez tekrarlandı. Balık ölümlerinin su arıtma tesislerinin çalıştırılmaması nedeniyle zehirli atıklar suya karıştığı için yaşandığı belirtiliyor.[77]

» Sakarya’nın Pamukova ilçesinde, HES inşaatı sahasında açılan kuyuların içerisine gömülen, araziye ve nehrin kenarına dökülmüş tonlarca atık bulundu.[78]

» Her yıl daha da kirlenen Marmara Denizi can çekişiyor. Denizde “gübrelenme” yaşandığını belirten uzmanlar, kirlilik artışına bağlı plankton patlamalarında son 15 yılda tam bir “patlama” gerçekleştiğine dikkat çekiyor.[79]

 

“SONUÇ” YERİNE NOT(LAR)

 

“Her şeyin en mühim noktası, başlangıçtır,” diyen Platon ekler: “Dünya döndükçe değişir her şey”!

Her şey, “ya sosyalizm ya da barbarlık” ikileminde değişecek elbette…

“Nasıl” mı?

Yüzyıl önce Rosa Luxemburg, kapitalist toplumun insanlığı bir batağa doğru sürüklemekte olduğunu belirterek, insanlığın önünde “ya sosyalizm ya da barbarlık” olarak şekillenen bir ikilem olduğunu söylemişti. Kapitalizmin emperyalizm çağına henüz ayak bastığı bir dönemde tespit edilen bu ikilem, bugün tüm ağırlığıyla insanlığın karşısına dikilmiş bulunuyor. Barbarlık, yalnızca geleceğimizi tehdit eden bir olgu olarak değil, birçok görünüm ve ipuçlarıyla bugünümüzü de zehreden bir olgu olarak giderek yükseliyor.

Kapitalizm insanlığı bir yıkımın eşiğine getirmiştir ve bu yıkım ve yok oluştan kurtulmanın ön koşulunun kapitalist düzeni yerle bir etmek olduğu çırılçıplak ortadadır.

Kapitalist yıkım tablosuna doğanın kapitalistler tarafından hoyratça tüketilişini de eklemeliyiz. Susuzluktan kırılan milyonlarca insanın yanı sıra, her yıl hava kirliliğinden 2 milyon insan yaşamını yitiriyor. Dizginsiz kapitalist kâr hırsı, insan emeğini hoyratça sömürürken, katı, sıvı ve gaz atıklarla doğal çevreyi yaşanması imkânsız bir çöplüğe çeviriyor. Tatlı su kaynakları, nehirler ve göller kullanılamaz hâle gelirken, dünyanın akciğeri olarak adlandırılan yağmur ormanlarının her yıl yaklaşık seksen bin kilometrekaresi (Türkiye’nin onda birinden fazlası) yok ediliyor. Sera gazları salımının denetim altına alınmaması iklim değişikliklerini kamçılıyor. Atmosfer ve okyanuslar giderek daha fazla ısınıyor ve buzullar yok oluyor. Sonuç, giderek sayıca ve şiddetçe artan fırtınalar, kasırgalar, kuraklıklar, sel baskınları, toprak kaymaları vb. Burjuvazi kapitalizm eliyle yaratılan bu felâketlere “doğal” adını takıp işin içinden çıkmaya çalışıyor; oysa bu tür “doğal” afetlerin sayısının son 30 yılda 4 kat arttığı, uluslararası burjuva kurumlar tarafından bile itiraf ediliyor. Doğanın dengesi giderek bozulurken insanın yanı sıra diğer canlı türleri de kapitalist ekonomiye kurban gidiyorlar. Omurgalılardaki tür çeşitliliği 1970 ilâ 2003 yılları arasında üçte bir oranında azalmış durumda; “Dünyamız dinozorların yok oluşundan sonra en büyük tür tükenişini yaşıyor,” açıklamasında bulunuyor Dünya Doğayı Koruma Vakfı.[80]

Tam da bu güzergâhta astrofizikçi Stephen Hawking, dünyanın geleceğiyle ilgili olarak, “2117 yılına kadar dünyayı terk etmemiz gerektiği” vurgusuyla[81] ekliyor:

“Beni en çok endişelendiren mesele, tarihimiz boyunca en fazla beraber çalışmamız gereken süreçten geçiyor olmamız. Dehşete düşüren boyutlarda çevresel zorluklarla karşı karşıyayız, bunların bazıları; iklim değişikliği, gıda üretimi, diğer türlerin yok edilmesi, salgın hastalıklar ve okyanusların asitleştirilmesi. Bunların hepsi ele alındığında, insanlık tarihinin en tehlikeli döneminde olduğumuzu hatırlatıyor. Yaşadığımız dünyayı yok edecek teknolojiye sahibiz, fakat kaçabilme kabiliyetine hâlen sahip değiliz. Belki bir kaç yüz yıl sonra yıldızların arasından insan yerleşimleri kurmuş olacağız, fakat şu anda sadece bir tane dünyamız var ve onu korumak için beraber çalışmamız lazım… Dünyanın imkânları gittikçe tekelleşirken, şu anda olduğundan çok daha fazla paylaşmayı öğrenmemiz gerekecek.”[82]

Ancak, bunun “kapitalizm” gerekçeli bir “ama”sı var ki, o da Murray Bookchin’in, “Ne kadar iyi düşünülmüş olursa olsun küçük adımlar evrensel, küresel ve feci bir hâl almış problemleri kısmî olarak dahi çözemez. Eğer kısmî ‘çözümler’ denen bir şey varsa bu sadece ekolojik krizin sabit doğasını gizlemek için kullanılan makyaj malzemesidir. Onlar bu suretle halkın dikkatini ve teorik içyüzünü, gerekli değişikliklerin derinliği ve genişliği hakkındaki yeterli kavrayıştan alıkoyarlar,” saptamasında altını çizdiği hâldir.

Kolay mı?

Sermayenin kâr hırsı iklim değişikliklerine, hava kirliliğine ve doğal yaşamın yok olmasına neden oluyor. Yapılan bilimsel araştırmalara göre eskiye nazaran hayvan türleri 100 kat daha hızlı şekilde yok oluyor. Gelinen noktada bütün memeli hayvanların yüzde 26’sının ve hem suda hem karada yaşayabilen canlıların yaklaşık yüzde 41’inin soyu tükenme riskiyle karşı karşıya. Üstelik insanlık soyu tükenecek olan canlılar listesinin başında yer alıyor. İçme suyunun her geçen gün tükenmesi, bugünkü “petrol” savaşlarının yarın “su” savaşlarına evrileceğinin işareti olarak görülüyor. Beraberinde bir yandan kuraklık getiren küresel ısınma, bir yandan da buzulların erimesine neden olarak şehirlerin sular altında kalma ihtimalini büyütüyor.[83]

Çünkü doğal kaynaklar zarar görüyor, tükeniyor, yaşama alanları tehdit ediliyor. Özellikle soyu tükenmekte olan hayvan ve bitkiler kaçakçılığın pençesine düşerek tükeniyorlar. Doğal alanlar madenlerle tahrip ediliyor, dereler kirleniyor. Zehirli çöpler gelişmekte olan ülkelerin doğasını kirletmek üzere ihraç ediliyor. Orman alanları yakılarak soya, palmiye yağı gibi ürünler ekilerek yerelin, çiftçinin elinden geçim olanakları alınıyor. Mafya çevre ile yeni bir iş alanı bulmanın ve para kazanmanın sevincini yaşıyor. Tüm bu etkinlikler sonucu birde iklim değişikliğe uğruyor ve iklimde yeniden çevreyi vuruyor, nefesini kısıyor. Çevre felaketlerinin şiddeti, sıklığı ve etkilediği alan giderek artıyor. İşte buna çevrekırım deniyor. İsterseniz çevrekıyım da diyebilirsiniz.[84]

Bu öyle bir şey ki ‘Dünya Doğayı Koruma Vakfı’ (WWF), ‘Yaşayan Gezegen Raporu’nda, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı nüfusunda (memeliler, balıklar, kuşlar, iki yaşamlılar, sürüngenler) ortalama yüzde 58’lik genel bir düşüş olduğa dikkat çekti. Bu azalmanın, karasal türlerin popülasyonlarında yüzde 38’lik, denizde yaşayan popülasyonlarda yüzde 36’lık, tatlı su popülasyonlarında ise yüzde 81’lik bir düşüş anlamına geldiği belirtilen raporda, hiçbir önlem alınmaz ve bu gidişat devam ederse, 2020 itibarıyla dünyadaki canlı popülasyonunun yüzde 67’sinin (yaklaşık 3’te 2’si) tamamen yok olabileceği ifade edildi.[85]

Robert J. Burrowes’ın, “Sizin bu yazıyı okuduğunuz gün, yeryüzünde 200 türün ( bitki, kuş, hayvan, balık, amfibi, böcek, sürüngen ) varlığı ortadan kalkmış olacak. Ertesi gün bir 200 tür daha sonsuza kadar yok olmuş olacak,”[86] satırlarında dikkat çektiği üzere…

“İyi de ne yapmalı” mı?

“Kişisel vicdan hesabı yapmakla meşgulken, sanayi uygarlığının bütünü için daha sağduyulu sorular sormayı unuturum. Bu suçlama girişimi kolay bir kaçamak yol da bulur: Geri dönüştür, organik ye, yeni enerji kaynakları kullan vb. Vicdanımız rahat, yolumuza devam ederiz…

Suçu bireylere atmak dünyanın yıkımının gerçek nedenlerini gizliyor: Kapitalizm ve Ulus-Devletler.”[87]

O hâlde?!

 

11 Ağustos 2017 22:43, Çeşme Köyü.

 

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No:194, Eylül 2017…

[1] Aldous Huxley.

[2] Cem Kılıç, “Kimler İnsani Gelişmedeki İlerlemenin Dışında?”, Milliyet, 28 Mart 2017, s.8.

[3] “WHO: Yılda 1.7 Milyon Çocuk Çevre Kirliliği Nedeniyle Ölüyor”, umutgazetesi2.org, 7 Mart 2017… http://umutgazetesi2.org/who-yilda-17-milyon-cocuk-cevre-kirliligi-nedeniyle-oluyor/

[4] “Kirli Su Zehir Gibi”, Cumhuriyet, 14 Nisan 2017, s.18.

[5] Önder Yılmaz, “750 Milyon Kişinin Suya Erişimi Yok”, Milliyet, 13 Aralık 2015, s.17.

[6] “Çocuklar Zehir Soluyor”, Cumhuriyet, 3 Kasım 2016, s.18.

[7] “Çevre Kirliliği Yılda 1.7 Milyon Çocuğun Ölümüne Yol Açıyor”, Cumhuriyet, 7 Mart 2017, s.18.

[8] “Havadan Ölümler”, Cumhuriyet, 28 Eylül 2016, s.18.

[9] “Havası En Kirli 10 Şehrin 8’i Türkiye’de”, Cumhuriyet, 15 Şubat 2017, s.18.

[10] “Hindistan’da Hava Kirliliği Okulları Tatil Ettirdi”, Cumhuriyet, 8 Kasım 2016, s.18.

[11] “Pekin’de Bir İlk: Hava Kirliliğine ‘Kırmızı Alarm’ Verildi”, umutgazetesi2.org, 9 Aralık 2015… http://umutgazetesi2.org/who-yilda-17-milyon-cocuk-cevre-kirliligi-nedeniyle-oluyor/

[12] Gökhan Karakaş, “Buzul Kıta Bile Artık Kirli!”, Milliyet, 25 Nisan 2016, s.12.

[13] “Peru’da Altın Madeni Yaşamı Zehirledi”, Gündem, 26 Mayıs 2016, s.16.

[14] Bülent Şık, “Suriye ve Asit Yağmurları”, Cumhuriyet, 9 Kasım 2016, s.14.

[15] “Batılı Erkeklerin Spermleri 40 Yılda Yarı Yarıya Azaldı”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 2017, s.18.

[16] Gamze Bal, “Stoklar Bitinceye Kadar Zehir Tüketmeye Devam”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2017, s.9.

[17] Mustafa Kartoğlu, “Dünyayı Kim Kirlettiyse Onlar Temizlesin, Biz Kirletmedik”, Star, 17 Ekim 2013, s.7.

[18] Emre Döker, “Nükleer Bomba Gelse Bile Ülkeye Girer”, Cumhuriyet, 5 Şubat 2015, s.3.

[19] “Kimyasal Atıkları Meraya Döktüler”, Birgün, 30 Mart 2017, s.16.

[20] Umut Erdem, “Tarsus’ta Çevre Katliamı”, Radikal, 5 Mart 2014, s.4-5.

[21] “Atıklarla Tarlaları Zehirliyorlar!”, Özgürlükçü Demokrasi, 24 Şubat 2017, s.12.

[22] Özlem Güvemli, “Yalova da Kanser Tedirginliği Yaşıyor”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2013, s.10.

[23] Belma Akçura, “Atıklar Bir Nehri Yok Ederken…”, Milliyet, 7 Mart 2016, s.20.

[24] “Çerkezköy’de Fabrikada Patlama, ‘Bebek Emzirmeyin’ Uyarısı”, Evrensel, 13 Nisan 2017, s.5.

[25] Hikmet Çetinkaya, “Ergene Zehir Kusuyor…”, Cumhuriyet, 10 Haziran 2017, s.5.

[26] Sibel Bahçetepe, “Kansere Kadar Gider”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2015, s.15.

[27] Ayşegül Başar, “Sahte İlaç Satan 5300 Site Kapatıldı”, Cumhuriyet, 12 Kasım 2016, s.8.

[28] “Asbestli Havagazı Fabrikasıyla Yıkımında Kansere Davetiye”, Evrensel, 28 Şubat 2017, s.2.

[29] İstanbul-Tekirdağ sınırına kurulması planlanan termik santral, Çerkezköy Eğitim Hizmetleri Yurdu’na 857 metre, okul inşaatlarının sürdüğü okullar bölgesine 1383 metre, Enesler İmam Hatip Okulu’na ise 3 bin 650 metre mesafede. Çerkezköy’deki 600 dönümlük arazideki yüzlerce ağacı da yok edecek. Santrala karşı köylülerle birlikte mücadele veren villa sahipleri, “Nefesimizi kesecekler” diyor. (Hazal Ocak, “Çerkezköylülerden Santral İsyanı”, Cumhuriyet, 26 Mart 2017, s.2.)

[30] “Soma’nın Şimdi de Nefesi Kesildi”, Milliyet, 28 Nisan 2016, s.24.

[31] Ömer Şan, “Cerattepe Kirli Beyaz”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2017, s.18.

[32] Gamze Bal, “Stoklar Bitinceye Kadar Zehir Tüketmeye Devam”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2017, s.9.

[33] Halkın yüzde 81.5’i GDO’lardan endişeleniyor. yüzde 80’i GDO ithalatı yapan firmalara güvenmeyeceğini söylüyor. Yüzde 72.8’i Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yeterli GDO denetimi yapmadığını düşünüyor. Yüzde 85’i Mehdi Eker gibi düşünüyor ve GDO’lu yemle beslenen hayvanların ürünlerinden elde edilen gıdaların “GDO’lu gıdayla beslenmiştir” şeklinde etiketlenmesini istiyor. Tüketici için bu ne demek? Ben bu gıdayı almam demek. yüzde 60 bakanlığın GDO etiketlemesine geçmesinin bakanlığın güvenirliğini arttıracağını düşünüyor. (Koray Çalışkan, “Mutabakat Öyle Değil Böyle Olur”, Radikal, 13 Temmuz 2012, s.10.)

[34] Cihan Güneş, “GDO’lu Ürünlerle 5 Yıla Kadar 2 Kişiden Biri Kanser mi Olacak?”, Habertürk, 23 Ekim 2012

[35] “Altın Madeni Dağı Eritti”, Gündem, 20 Mayıs 2015, s.16.

[36] Özer Akdemir, “Altın Madeni Koca Dağı Eritti”, Evrensel, 19 Mayıs 2015, s.2.

[37] Doğa tahribatları ve hukuksuzluklar nedeniyle yıllardır gündemden düşmeyen Koza Altın’ın 900 milyonluk vergi cezası 65 milyona düşürüldü. Yaptığı doğa tahribatı ve hukuksuzluklar nedeniyle yıllardır kamuoyunun gündeminden düşmeyen Koza Altın Şirketine yüz milyonlarca liralık vergi affı getirildi. Bergama, Kozak Yaylası, Gümüşhane Mastra, Eskişehir Kaymaz, Kayseri Himmetdede gibi birçok yerdeki altın işletmelerinin yol açtığı doğa talanı nedeniyle tepkilerin odağı olan şirket vergi barışı olarak adlandırılan aftan yararlandı. Şirketin affedilen vergi affı miktarı tam 833 milyon 737 bin 760 TL. (Özer Akdemir, “Koza Altın’a Vergi Ödülü!”, Evrensel, 1 Aralık 2016, s.5)

[38] Özer Akdemir, “Altın Madeni İşçiyi de Zehirliyor”, Evrensel, 8 Nisan 2015, s.2.

[39] Can Hacıoğlu, “Kimyasallar Kanda”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 2011, s.20.

[40] Serkan Ocak, “Arsenik Değil Şekere Bakmışlar”, Radikal, 2 Ağustos 2011, s.6-7.

[41] Mustafa Çakır, “İşçilerde 5 Katı Arsenik”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2011, s.7.

[42] Özer Akdemir, “Altın Madeni Yüzünden Suları ‘İçilemez’ Oldu”, Evrensel, 5 Mart 2014, s.2.

[43] İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki, kentin tek yüzeysel temiz su toplama havzasında bulunan Efemçukuru Altın madeni için yapılan acele kamulaştırmanın hukuka aykırılığı kesinleşti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Başbakanlık ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın karar düzeltme istemini de reddetti. (Özer Akdemir, “… ‘Acele’ Altın, Hukuk Duvarına Tosladı”, Evrensel, 30 Mayıs 2015, s.2.)

[44] “Dedelerimin Topraklarını Satmayacağım”, Cumhuriyet, 30 Haziran 2011, s.9.

[45] 2001’den bu yana altın üretiliyor. Türkiye’de 15 yılda 228 ton altın üretildi. Türkiye’de beş firma tarafından 8 maden ocağında altın üretiliyor. Altın üreten kuruluşlar bugüne kadar arama için 800 milyon dolar, üretim tesisi için 1.7 milyar dolar olmak üzere 2.5 milyar dolar yatırım yaptı. Altın üreten 5 firmanın iki tanesi uluslararası sermayeli, 3 tanesi ise yerli sermayeli. 2001’de 1.4 tonla başlayan altın üretimi 2013’te 33.5 tona ulaştı. (Güngör Uras, “Altın Üretiminde Gerileme Var”, Milliyet, 22 Mart 2016, s.7.)

Ayrıca Gümüştaş Madencilik 2007’de satın aldığı Bolkar maden sahasından çıkardığı cevheri 45 kilometre taşıyarak Tepeköy’deki işletme tesisinde altın ve gümüş olarak ayrıştırıyor. 2 bin 200-2 bin 300 metreden çıkan cevherin 1 tonundan 8 gram altın, 180 gram da gümüş elde ediliyor. (Vahap Munyar, “1 Tondan 8 Gram Altın Çıkıyor”, Hürriyet, 26 Temmuz 2013, s.10.)

[46] Özer Akdemir, “Altın Madeni Talanı Antik Kente Dayandı”, Evrensel, 9 Mayıs 2015, s.2.

[47] Mehmet Celen, “Altın İçin Suya Kıyacaklar”, Cumhuriyet, 16 Ocak 2012, s.20.

[48] Metiner Sezer, “Soluduğunuz Hava Temiz mi, Kirli mi?”, Türkiye, 2 Mayıs 2014, s.5.

[49] Mesude Erşan, “Görünmez Katil Tam 80 İlde”, Hürriyet, 30 Aralık 2016, s.6.

[50] “… ‘Görünmez Katil’ Boğazımızı Sıkıyor”, Özgürlükçü Demokrasi, 31 Aralık 2016, s.20.

[51] Mert İnan, “Bu Havayla Çok Uzun Yaşamayız”, Milliyet, 8 Ocak 2016, s.11.

[52] Asu Maro, “Spekülatif Hava Kirliliği”, Milliyet, 21 Aralık 2015, s.4.

[53] “Kentsel Dönüşümde Kanser Tehlikesi”, Cumhuriyet, 15 Mayıs 2017, s.9.

[54] Hazal Ocak, “İstanbul Nefessiz Kaldı”, Cumhuriyet, 7 Haziran 2017, s.2.

[55] Hazal Ocak, “Türkiye Artık Nefes Alamıyor”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2016, s.12.

[56] “Hava Kirliliği Alarm Veriyor”, Cumhuriyet, 7 Ocak 2016, s.3.

[57] Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, hava kirliliğinde Türkiye’de kullanılan mevcut sınır değerlerin, Dünya sağlık Örgütü ve AB’de uygulanan sınır değerlerde bulunmadığını, sınır değerlerin 2019’da AB üyelerindeki değerlere eşitleneceğini söyledi. (Meriç Tafolar, “Sınır Değerlerimiz AB’ye Uygun Değil”, Milliyet, 2 Mart 2016, s.13.)

[58] Mithat Yurdakul, “Dikkat! Bu Semtlerde Nefes Almak Tehlikeli”, Milliyet, 1 Mart 2014, s.14.

[59] Mahmut Lıcalı, “Türkiye’nin ‘Havası Kirli’…”, Cumhuriyet, 31 Aralık 2012, s.9.

[60] Sibel Bahçetepe, “Hava Hızla Kirleniyor, Birinciliği İstanbul’a Verdiler”, Cumhuriyet, 22 Aralık 2015, s.2.

[61] “Erzurum’da Korkutan Hava Kirliliği”, Cumhuriyet, 30 Kasım 2016, s.18.

[62] “Çanakkale’nin Havasını Termik Santrallar Bozacak”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2017, s.18.

[63] İklim Öngel, “Türkiye Zehir Soluyor”, Cumhuriyet, 5 Ocak 2016, s.8.

[64] Serkan Ocak, “Kocaeli’nde Yaşayanların Kanser Riski 7 Kat Fazla”, Radikal, 28 Ağustos 2015… http://www.radikal.com.tr/cevre/kocaelinde_yasayanlarin_kanser_riski_7_kat_fazla-1423376

[65] “Havaya da ‘Sansür’ Geldi”, Cumhuriyet, 29 Ekim 2016, s.30.

[66] Sibel Bahçetepe, “80 İlin Havası Kirli Çıktı”, Cumhuriyet, 14 Ekim 2016, s.18.

[67] “Hava Kirliliği Alerjik Yakınmayı Artırıyor”, Milliyet, 26 Nisan 2016, s.12.

[68] “Bilim İnsanları Uyardı: Nefes Alamıyoruz”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2016, s.20.

[69] “Kimyasal Nehir”, Cumhuriyet, 28 Haziran 2017, s.18.

[70] Mert İnan, “Bu Suya Dalgıçlar Bile Giremiyor!”, Milliyet, 3 Mart 2016, s.15.

[71] Özlem Güvemli, “Ergene Nehri Kanser Saçıyor”, Cumhuriyet, 30 Mart 2014, s.20.

[72] Özlem Güvemli, “Marmara Artık Fosseptik Denizi”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2011, s.3.

[73] “Arsenik Kâbusu Geri Döndü”, Yeni Şafak, 26 Mart 2013, s.12.

[74] Ayşe Sayın, “Ulla Kirletmeye Devam Ediyor”, Cumhuriyet, 18 Kasım 2011, s.9.

[75] Akın Bodur, “Ulla, Körfezi Kirlettiğiyle Kaldı”, Cumhuriyet, 25 Temmuz 2011, s.8.

[76] “Çandarlı’da da Atık Sular Denize Dökülüyor”, Evrensel, 30 Ekim 2016, s.3.

[77] “Zehirli Atıklar Nedeniyle Binlerce Balık Sahile Vurdu”, Evrensel, 21 Eylül 2016, s.2.

[78] “HES İnşaatında Tonlarca Atık”, Cumhuriyet, 11 Ağustos 2017, s.3.

[79] Mert İnan, “Marmara İşte Böyle Ölüyor”, Milliyet, 20 Mayıs 2015, s.12.

[80] Oktay Baran, “Kapitalist Çürüme ve Akıldışılık”, Marksist Tutum, No:51, Haziran 2009… http://marksist.net/oktay_baran/kapitalist_curume_ve_akildisilik.htm

[81] “Stephen Hawking: 100 Yıl İçinde Dünyayı Terk Etmeliyiz”, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2017, s.18.

[82] Stephen Hawking, “Yeni Düzen Arayışı”, Evrensel, 3 Aralık 2016, s.10.

[83] Yılmaz Seyhan, “Gece Yarısına 2.5 Dakika Kaldı!”, 13 Mart 2017… http://marksist.net/yilmaz-seyhan/gece-yarisina-25-dakika-kaldi.htm

[84] İsmail Kılınç, “Çevrekırım: Çevrenin Onarılmaz Yıkımı”, 10 Ekim 2016… http://sendika10.org/2016/10/cevrekirim-cevrenin-onarilmaz-yikimi-ismail-kilinc/

[85] “2020’de Canlı Popülasyonunun 3’te 2’si Yok Olabilir”, 26 Ekim 2016… http://www.ntv.com.tr/dunya/2020de-canli-populasyonunun-3te-2si-yok-olabilir

[86] Robert J. Burrowes, “Yeryüzünde Yaşam Sona Eriyor. Binlerce Tür Yok Oluyor”, 26 Aralık 2016… http://www.nitelikmedya.com/yeryuzunde-yasam-sona-eriyor-binlerce-tur-yok-oluyor-robert-j-burrowes/

[87] Slavoj Zizek, “Geri Dönüşüm, Organik Gıda, Bisiklet… Dünya Böyle Kurtarılmaz”, 20 Ocak 2017… http://sendika14.org/2017/01/geri-donusum-organik-gida-bisiklet-dunya-boyle-kurtarilmaz-slavoj-zizek/

 

Exit mobile version