Ermenek maden ocağına su basması, hemen ardında Isparta’da yaşanan tarım işçileri faciası, derken inşaat, maden ve tarım işçileri alanında zincirleme işçi cinayetleri yaşandı son 10 gün içerisinde. Ayrıca son yıllarda neredeyse her gün “grizu patladı”, “madende çökük yaşandı”, “maden ocağını su bastı”, “asansör düştü”, “asansörden düştü”, “iskele çöktü”, “barındıkları çadırlar yandı”, “traktör römorku devrildi”, minibüs uçuruma uçtu”, “lastiği, freni patladı”, “bilinmeyen nedenlerle yangın çıktı” vb. basit ve insan aklıyla alay eden nedenlerle işçiler yaşamını yitiriyor!
Türkiye’de teknolojik gelişmeyle ters orantılı olarak inşaat ve maden sektörü başta olmak üzere üretimde iş cinayetleri artıyor. Neden?
Son yıllarda yapılan özelleştirmeler; sosyal haklardan yoksun ve ağır çalışma koşullarına mahkum edilmiş taşeronlaştırma; Hükümetin, yeni palazlanan yandaş sermayeye göz yumarak iş güvenliği ve sağlığı ile ilgili gerekli denetimleri yapmaması; işverenlerin daha fazla kâr ve sömürü için üretimde teknolojik yenilikten uzak durması; işçilerin ulaşım, servis, barınma koşullarının işçi cinayetlerine her defasında davetiye çıkartması, devlet ve hükümet yetkililerinin “kaza bu işin fıtratında var” açıklamaları … vb. tüm bunlar kaza adı altında artan işçi cinayetlerinin belli başlı nedenleri olarak öne çıkıyor. Fakat asıl nedeni ya da tüm bu nedenlerin bir besleyenini, Hükümetin daha önce çıkardığı “Ulusal İstihdam Stratejisi” (UİS) adlı stratejik yönelimde aramalıyız. Çünkü AKP hükümeti, “Ulusal İstihdam stratejisi” ile “sermayeye güvence, işçiye esneklik” adı altında Ortaçağ koşullarını aratmayan çalışma koşullarını işçilere yasa ile dayatmıştı önceden. Şöyle ki:
“Ulusal İstihdam Stratejisi”nin Ana Ekseni
UİS ile işçi, emekçileri ilgilendiren birbiriyle bağlantılı üç önemli gelişmegündeme geldi.
Birincisi; Çin’in uyguladığı kapitalist birikim modelinin giderek tüm kapitalist rejimler için referans kaynağı olmaya başlaması. Vietnam- Çin- Türkiye-Mısır hattındaki ülkeleri gibi Çin modelini doğrudan kendi özellerinde uygulamaya koyarlarken; ABD, AB gibi Kuzeyli ülkeler ise; Çin tarzı birikim modelini, Çin- Vietnam-Hindistan-Mısır hattında doğrudan yatırıma giderek yanı kendi toprakları dışında yürürlüğe koydular.
Bu durum, hem küresel çapta kapitalist üretimin ağırlık merkezinin Kuzey’den Güney’e doğru kaymasını hem de Çin merkezli Güney’in küresel ekonomide ABD’nin yanı sıra yeni bir referans odağı olmasını da ana hatlarıyla izah eder. Acı gerçeğimiz ise, “komünist” partisinin iktidar olduğu Çin’in, işçi sınıfını Ortaçağ benzeri ağır ekonomik, sosyal koşullar altında çalıştırıp sömürerek yarattığı kapitalist birikim modelinde başı çekmiş olmasıdır!
İkincisi; peki UİS neyi içeriyor? En genel hatlarıyla kapitalist üretimde fordist/taylorist emek rejiminden postfordist (ya da esnek, yalın vb.) emek rejimine geçişi içerir ki bunun üzerinde, “Kapitalizmin Tarihsel Ve Fiziksel Sınırları” adlı kitapta ayrıntılı durmuştum.
UİS ile AKP hükümeti, üretim rejiminin katılıklarını esnetecek adımları atmakla işveren (sermayenin) için küresel rekabetteki engellerin kaldırılmasını hedefliyor. Üretim süreçlerindeki “katılıkların esnetilmesi” deniliyorsa, demek ki UİS işçi sınıfına yeni ağır ekonomik sosyal koşullar getirecek, getirdi de.
Üçüncüsü; hükümet dün açıkladığı “Yeni Teşvik Sistemi” (YTS) uygulamasıyla da genel olarak küresel rekabette Türk sermayesinin elini güçlendirmeyi hedefledi. YTS, UİS ile aynı hedefe odaklanıyor ama farklı cephelerden. Cari açığın azaltılması, merkez bankası dolar rezervlerinin büyütülmesi ve bu amaçla “ithalat bağımlılığı yüksek olan ara mal ve ürünlerin” içerde üretilmesinin artırılması gibi hedefler bulunuyor.
YTS uygulamasında “61 kriter” esas alınarak Türkiye 6 bölgeye ayrılıyor. 6. bölgeyi oluşturan 15 İl’in tamamı Kürdistan İl’leri oluştururken, 5. bölgede beş Kürt İl’i, 4. bölgede üç ve 3. bölgede ise bir Kürt İl’i yer alıyor. En gelişmiş 2. ve 1. bölgede Kürt İli yok!
Açıklanan YTS’na göre, 6. bölgede yatırım yapacak olan Türk ve uluslararası sermaye gruplarına önemli teşvikler sunuluyor. 6. bölgeye yatırım yapan işveren; “SSK işveren payı, SSK işçi payı ve gelir vergisi stopajından bağışık” tutularak “sadece asgari ücretle işgücünün emeğini satın almış oluyor, kalanını devlet üstleniyor”!
YTS ile başka teşvikler de işverenlere sunuluyor: KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, pirim desteği, yatırım yeri tahsisi, 7 yıl süreyle sigorta primi desteği ki bu 6. bölge özelinde on yıla çıkartılıyor!
YTS ve UİS ile genelde Türkiye ama özelde de “pilot bölge” olarak Kuzey Kürdistan’da, Çin tarzı kapitalist birikim modelinin uygulanması amaçlanıyor. Zaten eski bakan Zafer Çağlayan bu modelin “pilot bölge olarak Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde uygulanacağını” söylemişti. Uygulanacak sektörel, bölgesel asgari ücretle, sosyal haklardan arındırılmış çalışma koşulları ile hatta işçileri, iş yerleri bitişindeki barakalardaki yaşama zorlayacak uygulamalarla Türkiye kapitalizm küresel rekabete hazırlanıyor.
UİS Hangi Somut Adımlar Üzerinden Geliştiriliyor?
Sermayenin “üretimin katılıkları” yani küresel rekabetin engelleri olarak görüp esnetilmesini istediği belli başlı noktalar şunlardır ki bunlar artan iş cinayetlerinin de başlıca nedenlerini oluşturur. Özetlersek:
Asgari ücret; sermaye, karın tokluğu bile denilmeyecek düzeyde düşük olan asgari ücretin esnetilmesini istiyor. Ülke genelinde tüm sektörler için geçerli olan aynı asgari ücret uygulamasının kaldırılması, yerine bölgesel hatta aynı bölge içerisinde sektörel asgari ücret uygulamasına gidilmesi istiyordu.
Sosyal, ekonomik hayatta bunun karşılığı ne olacak? Yanıt açıktır: bölgesel asgari ücret uygulaması adı altında Ege, Marmara ile Kürdistan bölgesindeki asgari ücret oranı birbirinden ayrıştırılacak ve Kürdistan’da farklı gerekçeler adı altında düşük ve sosyal haklardan sıyrılmış asgari ücret uygulamasına gidilecek. Sektörel asgari ücret adı altında da, örneğin aynı Kürdistan bölgesinin farklı iş kollarında uygulanacak farklı asgari ücret ile hem işçi sınıfının parçalanması hem de düşük ücret ile ücretliler için yaşam koşullarının daha da ağırlaştırılması hedeflendi.
Kiralık işçilik; adı bile mide bulandırıcı, çünkü köle ticareti benzeri bir uygulama! Kiralık işçilik, ödünç işçilik, geçici, özel istihdam büroları, kısmi zamanlı çalışma, işin paylaşılması, aynı işçinin birden fazla taşeron firmada çalışmaya zorlanması gibi geliştirilmek istenen adımların tümü aynı esneklik zincirinin farklı halkaları olarak ücretli emeğin karşısına çıkacaktır. Çoktandır çıkmaya başladı bile!
Bütün bu adımlarla daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk ve önemlisi daha fazla örgütsüzlük dolaysıyla daha fazla iş kazaları (iş cinayetleri) gelişti.
Eğitim ve sağlığın özelleştirilmesi; Bu alanda da birden fazla saldırı söz konusu. Sağlık emekçilerinin güvencesizleştirilmesi ve eğitimde özel sektör payının büyütülmesi bunların başında gelir. Bu yönelim yeni değil yeni olan sağlık ve eğitim alanında ki özel sektör payının artırılması hedefidir.
Üretimde, “katılıkların esnetilmesi”nde bir diğer yeni adım, “kamu-özel sektör işbirliğinin geliştirilmesi” hedefidir. Bu yönelimle, sağlık ve eğitim alanı başta olmak üzere kimi sektörlerin özel sektöre doğrudan devredilmesi öngörülüyor. Bütün bunlarla ekonomik, sosyal, eğitim ve sağlık alanında adım, adım kamusal alan payının küçültülmesi ile paralel özel sektörün büyütülmesidir.
İş güvencesinin kaldırılması; “İş Sağlığı Ve Güvenliği Yasa Tasarısı”, mevcut iş sağlığı ve güvenliği şartlarının “iyileştirilmesi için, işveren ve çalışanların görev, yetki ve yükümlülüklerini düzenlemek” iddiasını taşıyan yasa ile başta sağlık emekçileri olmak üzere hali hazırda güvenceli olanlar da dahil tüm ücretlilerin güvencesizleştirilmesi hedeflendi. Alt işveren denilen taşeron firmaların tabi oldukları kimi kısıtlamaları dahi “katı” bulup kaldırarak yükünü hafifleten adımların geliştirilmesi beraberinde iş kazası adı altında iş cinayetlerinde patlamaya yol açtı. UİS ve YTS tam anlamıyla hayata geçirildikçe iş kazaları da (cinayetleri de) olağanüstü artışla sosyal teröre dönüşmeye başladı.
Kıdem tazminatı ve üretken olmayan gruplar; sermayenin esnetmek istediği bir diğer “katılık” kıdem tazminatıdır. İşverenin bir biçimiyle kıdem tazminatı “yükü”nden kurtulmak istek ve ısrarını AKP hükümeti bir süre önce gündeme taşıyarak tartışmaya açmıştı. UİS ile kıdem tazminatı fonu kurulup işvereni kıdem tazminatı “yükünden” kurtararak işçiyi işten atmasının önündeki bir diğer engelin de kaldırması hedefleniyor. Sendikalar içerisinde cılız da olsa karşı tavrı DİSK alırken, diğerleri ya tavırsız ya da HAK-İŞ gibi hükümet politikasının arkasında durdular. Mesele halen aşılmış değil gündemde. İşveren kıdem tazminatında ki “katılıkların” aşılması yönündeki adımları bekliyor, hükümet ise adım atmanın uygun fırsatını kolluyor.
Bütün bunlar yetmedi, UİS eylem planında ayrıca “üretken olmayan gruplara” kaynak aktarımının sınırlandırılması hedefliyor. Çünkü sermaye, “üretken olmayan yaşlı gruplara fazla kaynak aktarılmakta” diyerek emeklilerin maaşlarına göz dikmiş durumdalar. Sermaye ve sözcüsü hükümet zaten sınırlı olan emeklilerin maaşlarına bile göz dikmişlerse, “katılıkları esnetme” adına işin nelere kadar vardırıldığını düşünün!
“Bütün aktörlerin karar alma süreçlerine etkin katılımları esastır” yalanı; “Bütün aktörler” diye kast edilenin, üretim sürecinde işverenin yanı sıra işçilerin de karar alma süreçlerine katılacağı iddiasıdır. Bu konuda hükümetin UİS ile nasıl bir yanıltmaya gideceğini gittiğini Andre Gorz’dan uzun bir alıntı aktaralım.
“Sermaye işçilerden yaptıkları şey konusunda görüş alışverişinde bulunmalarını, yaptıkları şey üzerinde düşünmelerini, yaptıkları şeyi öngörmelerini ve yaptıkları şey hakkında tartışmalarını, üretimin özerk özneleri olmalarını ama buna karşın özerkliklerinin önceden tanımlanmış sınırların dışına çıkmamasını, önceden belirlenmiş ereklerin hizmetiyle sınırlandırılmasını talep ediyor…
Özne olunuz! Batı toplumlarında yankılanan yeni buyruk budur! Kendini ifade etmek, konuşmak, iletişimde bulunmak, işbirliği yapmak gerekir. Ancak iletişim ilişkisinin hem içeriği hem de biçimi tamamıyla önceden belirlenmiştir” (Yaşadığımız Sefalet ayrıntı yayınları sf;59) derken Gorz sermayenin “katılıkları esnetme” ya da postfordist yönelişinin ruhunu özetlemiştir. Eklenecek bir şey yok.
Batı toplumlarında yıllar önceden seslendirilen buyruk şimdi Türkiye gibi ülkelerde de seslendirilmeye başlandı. İşçilerin karar süreçlerine katılacağı iddiası yalan ve yanıltmadan ibarettir. Son yıllarda artan iş kazaları bunun kanıtı. Maden işçileri üretimde karar süreçlerine katılsalardı o malum iş cinayetleri olmazdı.
Bütün bunlar; vahşi kapitalizmin hayatın her alanını zaptı rap altına alma yönelişinin yanı sıra artan iş cinayetlerinin göstergeleri.
Bütün bunlar; kapitalist ekonominin (Türkiye ekonomisinin) motor gücünün, “serbest piyasa, hür teşebbüs” değil ücretli emek gücü olduğunu kanıtlar. Çin tarzı kapitalist birikim modelinin küresel kapitalizmin referans kaynağı haline geldiği ve UİS’nin tamamıyla ücretli emeğin daha fazla sömürülmesine daha fazla sosyal güvenlikten yoksun bırakılmasına dayandırıldığı gerçeği dikkate alınırsa, “emek zenginliğin kaynağı olmaktan çıktı” iddialarını ileri sürenlerin nasıl dayanaksız tezler ileri sürdüklerini kanıtlar.
Bütün bunlarla ve somutta UİS üzerinden, işçi sınıfının yüz yıllık kazanımlarının geri alınarak sermayenin rekabet gücünün artırılmasının hedeflendiğini gösterir.
Bütün bunlarla, “işgücü piyasalarının katılıktan arındırılması” perdesi altında üretimin her safhasının tam anlamıyla kuralsızlaştırılarak işverene her türlü keyfi hareket etme imkanları tanınmak istenmekte.
Sonuç olarak; UİS, YTS vb. uygulamalar üzerinden işçi sınıfının kazanımlarının elinden alınması yönelimine durmak gerekiyor. Yerel ve merkezi düzeyde görsel, işitsel, zihinsel duyulara hitap üzerinden propaganda geliştirilmeli. Özellikle eğitim ve sağlığın özelleştirilmesine karşı tutum bu politik kampanyanın önemli bir ayağını oluşturmalı.
canbegyekbun@hotmail.com