Site icon Rojnameya Newroz

İŞ CİNAYETLERİ (SOMA) VE ÖZEL MÜLKİYET HIRSI! / SİNAN ÇİFTYÜREK

İş kazaları, her gün her saat yaşanıyor olmaları nedeniyle zaten hep gündemimizde. Fakat iş kazaları (cinayetleri), Soma kömür madeninde geçen yıl yaşanan iş katliamında yaşamını yitiren 301 işçinin anılmaları dolayısıyla, üzerinde yeniden durmayı hak ederek gündemimize geldi.

Soma, Türkiye işçi tarihinde unutulmayacak büyük bir sosyal yara olarak kalacak vicdan sahibi olan herkesin yüreğinde! Soma, sadece Türkiye’nin değil dünyanın da büyük iş kazalarından biri ama en büyüğü değil! Dünyada Soma’dan çok daha büyük işçi kazaları (cinayetleri) yaşandı, vahşi kapitalizm altında daha da yaşanacak gibi görünüyor. Örneğin:

12 Aralık 1866’da, İngiltere’nin Güney Yorkshire’daki Oaks kömür ocağında yaşanan grizu patlamasında 362 işçi; Japonya’da 15 Aralık 1914’te Kyuşu adası Mitsubişi Hojyo kömür madeninde yaşanan kazada (iş cinayetinde) 687 işçi ve önemlisi Çin’de 26 Nisan 1942 yılında Honkeiko kömür madeninde dünya tarihinin en büyük iş kazasında (cinayetinde) 1549 işçi hayatını yitirirken yine Çin’de ikinci büyük kaza (cinayet) 9 Mayıs 1960’ta Laobaidong kömür madenindeki metan gazı patlamasıyla yaşandı ve 684 işçi hayatını kaybetmişti. Burada sadece en büyük iş kazalarından bazılarını aldık, yoksa iş kazaları (cinayetleri) günlük yaşanıyor; hatta Uluslararası Çalışma Örgütü’nün raporlarına göre her saat her dakika işçi ölümleriyle sonuçlanan iş kazaları gerçekleşiyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bu açıdan çarpıcı veriler sunmaktadır. ILO 2013 Yılı İşçi Görünümü Raporu’na göre; “dünyada; 1,1 milyar işçi günlük 4 dolara çalışırken 50 milyon kadın ev işçiliği yapıyor. Ayrıca, dünyada çalışan çocuk işçi sayısı 168 milyon olarak açıklanırken 232 milyon kişi ise memleket ve ülkelerini terk etmiş göçmen işçi olarak çalışıyor. Her dakika ise 4 işçi, iş kaynaklı hastalık veya kazalardan dolayı hayatını kaybediyor. Her gün yaklaşık 6 bin 300 kişi iş kazası veya meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını kaybetmektedir. Her yıl yaklaşık olarak 360 bin kişi iş kazası, 1 milyon 950 bin kişi ise meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitirmektedir” deniliyorsa KAZA DEYİP GEÇEMEYİZ! Veriler doğruysa (ki doğru) yaşananlara iş kazaları değil, iş cinayeti ya da işçi katliamı dememiz gerekir.

Çalışma-üretim olacaksa iş kazası da az da olsa yaşanır yani iş kazalarını tümüyle sıfırlamak elbette mümkün değil ama bir yılda ortalama 2 milyon işçi gerek iş kazaları gerekse meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyorsa, bunu ne “çalışmanın fıtratında var” diyerek ne de “eh bu kadarı da olur” türünden bir yaklaşımla açıklayamayız! Peki neyle açıklarız: Sermayenin daha fazla mülk, daha fazla kâr edinme hırsıyla daha fazla sömürebilmek için; iş güvenliğini almaması, işçiyi daha ağır koşullarda ve daha yoğun çalıştırmaya zorlaması, yukarıda verdiğimiz ve insanın tüylerine ürperten iş kazaları oranlarında belirleyici payı bulunmaktadır. Vurgulamak istediğimiz, genelde özel mülkiyetin özelde de kapitalist özel mülkiyet düzenin, yaşanan bu dehşet verici iş cinayetlerinde rolü belirleyiciliğidir. Bu es geçilerek meseleye çözüm bulunamadı, bulunamaz.

Mülkiyet, özel mülkiyet deyip geçemeyiz. Özel mülkiyeti büyütme-biriktirme ya da somutta paraya para katma hırsının bir sınırı yoktur. A veya B holding sahibinin kendisinden sonra 70 kuşak ahalisine yetecek menkul ve gayrimenkulü vardır ama halen daha fazla büyüyebilmek ve de rakiplerini yarışta geride bırakmak için inanılmaz bir tempo ile büyümek, büyümek daha fazla büyümek ister! Daha fazla büyümek ise, kaçınılmaz olarak daha fazla sömürü ve kâr elde etmeye bağlıdır. İşte önlenemeyen zincirleme iş kazalarının (cinayetlerinin) nedenini burada aramalıyız!

Tam da bu dizginlenemeyen daha fazla kâr-sömürü-büyüme hırsı nedeniyledir ki, “Kapitalizm, iktisadi çalışmayı araç olmaktan çıkartıp amaç haline getirerek kutsallaştırdı. Öyle ki akıl iktisadi akla, iktisadi aklı da akıl dışılığa vardırarak, genelde insanı özelde ücretli emek gücünü çalışmanın kölesi haline getirdi. Bütün bunların temelinde burjuvazinin bencil sınıf çıkarları yatar.” (21. yy’da Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu sy. 15, Gün Yayıncılık). Aklın iktisadi akla dönüştürüldüğü süreçte bunları gerçekleştiren burjuvazinin kendisi yani sermaye sahibi işveren de giderek sermayeyi yöneten olmaktan çıkarak kölesi haline gelir. O sermayeyi yöneteceğine sermaye onu esir alır ve yönetir. Tekrarlamakta yarar vardır: İş kazalarının asıl nedenini arıyorsak tam da buradan bakmalıyız. Daha fazla büyüme, daha fazla kâr ve sömürü dürtüsü! İşte iş kazalarının (cinayetlerinin) asıl nedeni!

Daha fazla özel mülkiyet edinme daha fazla para kazanma hırsının, sahibini nelere sürüklediğini gelin günlük yaşamda da her an iç içe, yüz yüze kaldığımız birkaç örnek üzerinden ele alarak somutlaştıralım.

Menfaatin/çıkarın insanın gözlerini kör, yüreklerini nasıl da dağladığını, “canım Müslüman Müslüman’a da bunu yapar mı, Kürt Kürde de bunu yapar mı” dedirten yaşanmış, halen yaşanmaya devam eden birkaç örnek üzerinden gidelim.

Daha açık soralım: Kapitalist özel mülkiyet duygu ve hırsının nasıl bir şey olduğunu pratik hayat içerisinde görmek mi istiyoruz? Sağımıza solumuza bakalım görürüz; çünkü her gün her saat onunla iç içe yaşıyoruz. Somut ve faklı açılardan görmek mi istiyoruz? Yine uzağa gitmeye de gerek yok Urfa, Antep, Antakya gibi sınır iller başta olmak üzere her yerde gördüğümüz, birlikte yaşadığımız Suriye’den gelen göçmen Araplara ve Kürdistan’dan gelen göçmen Kürtlere neler yaptığımıza bakarak görelim!

Özel mülkiyet ve para hırsı öylesine korkunç bir dürtüdür ki gelin bakın Müslüman Türk, Kürt, Çerkes, Arap; savaştan kaçarak canını ancak kurtarıp Antep, Urfa, Mardin, Hatay… vb kentlere gelen ve aç olup açıkta kalan Müslüman Arap’a, Kürde neler yapmaktadır? Birkaç örnek üzerinden Müslüman işveren, esnaf veya ev sahibinin “fırsat bu fırsat” diyerek aynı dini inançtan olan Müslümanlara ve hatta aynı etnik ulustan olan Kürtlere neler yapmaktadırlar?

*Suriyeli Araplar veya Şengalli, Kobanêli Kürtler kitlesel olarak gelmeden önce belirttiğimiz veya belirtmediğimiz kentlerde ev ve işyeri kiraları ortalama örneğin 300-500 lira arası ise, gelen yoğun göç dalgasıyla bir anda kiralar 600-700 hatta yer yer 1000 liraya bile fırlayabildiler. Günde beş vakit namaz kılan Müslüman Türk veya Kürt esnaf veya işyeri sahibi; savaştan canını zor kurtarıp gelen Müslüman “kardeşi”ni fırsat bu fırsat diyerek kazık üstüne kazıklar. Tam anlamıyla “koyun can derdinde, kasap et derdinde” örneği eksiksiz işler, işliyor!

*Ya “saygıdeğer” işverenler ya gelenler için devletin veya sivil kurumların açtığı yardım kampanyalarına birkaç çuval makarna, bulgur, şeker vererek reklam yapan holding sahipleri? En büyük vurgunu bunlar vururlar; çünkü bir anda artan emek gücü ile onlar için iş gücü ucuzlar, öyle ki adeta yere serilir. Çalıştıracağı her işçiye karşılık sokakta boş gezen iki işçi gerçeği ile yüzleşen işvereni daha fazla kâr hırsıyla ağır sömürüye yönlendirir. Savaştan canını zor kurtarıp gelen Müslüman Arap veya Kürt onun için daha fazla kâr yolunda ucuz iş gücüdür o kadar! Gerisi ayrıntıdır, propagandadır!

*Kobanêli savaştan kaçarken yanında zar zor birkaç koyununu da getirebilmiştir ser xete (sınırın bu yakasına). Onları satacak ve çocuğu/ailesi için birkaç günlük de olsa nafaka yapacak! Ama hem Müslüman hem de Kürt olan tacir-tüccar, fırsat bu fırsat hinoğlu hinliğiyle savaş mağdurunun elindeki koyun veya davarını ucuza el koymanın yollarını arar ve çoğunlukla da bulur! Yeri geldiği zaman Kürtlük, yurtseverlik, Müslümanlık üzerine mangalda kül bırakmaz; fakat savaştan kaçıp gelen Kürdün birkaç koyununu ucuza kapatmak için her türlü alçaklığı yapar!

*Bunlar yetmezmiş gibi, gelen Müslüman Arap veya Kürdün kadın veya kızının her türlü istismara açık durumlarından yararlanmak için her şey ama her şey yapılır ve çoğu kez yapılanlar İslam kelamı (felsefesi) çerçevesinde bir fetva ile de başı bağlanarak amiyane tabirle yapılan şey kitabına da uydurulur! İşsiz, aç ve hatta evsiz kadınlar-kızlar taciz edilmenin yanı sıra ikinci veya üçüncü eş olarak da alınır. Kısacası savaştan kaçarak gelen kadının düştüğü o inanılmaz çaresiz durumu bile istismar edilir. Beterin beteri olarak da kadınlar, kadın tacirlerince pazarlanır!

*Nihayet özel mülkiyet dürtüsü öylesine iğrenç ve iğrenç olduğu kadar da öylesine sürükleyici bir güçtür ki, bir anne için en kutsal varlığı olan çocuğu ile arasına bile girer, girebilir. Özellikle kapitalist özel mülkiyet ve dizginlenemez bireyci dürtüler baba ile çocuğu ve hatta anne ile çocuğu arasında borç alıp vermeler ya da dövizli borç vermelere kadar işi vardırabilir.

Sonuç olarak; özel mülkiyet ve özellikle de çalışmayı araç olmaktan çıkartıp amaç haline getiren kapitalist özel mülkiyet düzeni var oldukça, iş kazaları da devam edecektir. Örgütlü işçi ve komünist hareketin varlığı, duyarlı sivil toplum örgütlerinin mücadelesi, kapitalist rejimleri düzen içi reformlara zorlayarak iş kazalarını azaltabilir ama ortadan kaldıramaz. Köklü çözüm Marks’ın işaret ettiği makinelerin insanlar yerine çalışmasıdır ki bu da kapitalizm koşullarında mümkün değildir. 15-05 2015

canbegyekbun@hotmail.com

 

 

 

Exit mobile version