Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Maymun Çiçeği virüsü nedeniyle ilk ölüm Nijerya Hastalık Kontrol Merkezi’nin (NCDC) yaptığı açıklamayla açıklanmıştı. (1) Türkiye’de de dün Sağlık Bakanı ilk maymun çiçeği vakasının tespit edildiğini açıkladı. İlk hastaydı bu. (2)
Aslında pandemi ile ilgili yazıyı çok daha önceleri Covid-19 (Corona/Korona) başlangıcında yazacaktım. Maymun Çiçeği virüsü ortaya çıkınca bu yazıyı yazma ihtiyacını duydum. Hastalıklar öyle geçmişte pek bilinmeyen ya da çare aranmayan vakalar değildir. Milattan önceleri bile ciddi ameliyatların ve tedavilerin insanlar tarafından yapıldığını biliyoruz. Modernizm en iyi durum değildir yani.
Amerikalı gazeteci yazar Jack London (1876-1916) “Kızıl Veba” romanını 1910’da yazdı. Kızıl Veba romanı, 2073 yılında James Howard Smith adlı yaşlı bir profesörün ağzından 60 yıl önce (1910’da) yaşanan veba salgını sonucu milyarca insanın canının kaybetmesini anlattığı anı türünde bir eserdir. Romandaki kurgu, Edvin adlı torunuyla yürüyüş yaparak keçileri otlatan diğer torunları Hou Hou ve Yarık Dudak’ın yanına gelen Howard Smith’in anlatıcı misyonunu yüklenmesiyle oluşur. Profesör, o yıllarda yaşanan veba salgınını tüm ayrıntılarıyla anlatırken bu dönemde vahşi yanı ortaya çıkan insanın acımasızlığını da anlatır. Olayların yaşandığı bu dönem uygarlığın yok olduğu, insanlığın ilkel dönemlere döndüğü, en büyük amacın hayatta kalmak, tarım ve hayvancılık olduğu bir dönemdir. Bütün şehirler yok olmuş ve ayı, aslan, kurt gibi vahşi hayvanlar her tarafa yayılmıştır. Doktor ve bakteri uzmanlarının hastaları tedavi etmek ve aşı bulmak için yaptıkları mücadeleleri anlatan yazar, bazı bölümlerde kapitalizmi de eleştirmeyi ihmal etmez. Yöneticilerin basın yoluyla salgın olayını sansürlemesi de yan tema olarak işlenir.
Yazar bu romanını yazarken esinlendiği büyük bir salgın yoktu. 1900’lerin ilk yıllarında San Francisco’da 100 küsur kişinin etkilendiği küçük bir veba salgını görülmüştü. Dünyada 20 milyon, ABD’de ise 700 bine yakın insanın ölümüne neden olan İspanyol Gribi, 1918’de, yani Jack London bu kitabı yazdıktan 8 yıl sonra çıkmıştır.
Profesör Howard Smith ilk ölüme şöyle tanık oluyor: “Kızıl Ölüm San Francisco’da da ortaya çıktı. İlk hasta bir pazartesi günü öldü. Perşembe günü, Oakland ile San Francisco’da insanlar sinekler gibi ölüyordu. Ölüm her yerde bulabiliyordu onları: Yataklarında, işlerinde, sokakta yürürken… Ben ilk ölüme Salı günü tanık oldum; öğrencilerimden Bayan Collbran sınıfta, gözlerimin önünde otururken ölüp gitti. Ders anlatırken kızın yüzü dikkatimi çekti. Rengi bir anda kızıla döndü. Ders anlatamaz oldum, öylece kıza bakakaldım. Salgının bize yaklaştığını duyduğumuz için hepimiz korkuyor, bize de ulaşacağını biliyorduk. Sınıftaki kızlar çığlık çığlığa kaçıştılar. Gençlerin de ikisi dışında hepsi kaçtı. Bayan Collbran’ın kasılmaları çok hafifti ve 1 dakikadan az sürdü. Sınıftaki gençlerden biri ona bir bardak su getirdi. Bayan Collbran biraz içti, sonra da bağırdı:
‘Ayaklarım! Ayaklarımda hissizlik var.’
Bir dakika geçtikten sonra: ‘Ayaklarım yok oldu. Ayaklarımı hissedemiyorum. Dizlerim soğuyor. Dizlerimin olduğunu zar zor hissedebiliyorum.’
Kafasının altına birkaç defter koyup yere uzandı. Elimizden hiçbir şey gelmiyordu. Hissettiği soğukluk ve uyuşukluk, bacaklarından geçip kalbine yürüdü ve kalbine ulaştığında da öldü. Tam on beş dakikada ölüvermişti kız, saat tuttum, benim sınıfımda, gözlerimin önünde ölüp gitti. Son derece güzel, güçlü, sağlıklı bir genç kızdı. Hastalığın ilk belirtisinin ortaya çıkmasıyla kızın ölümü arasında sadece on beş dakika geçmişti. İşte Kızıl Ölüm, bu kadar hızlıydı.”
Jack London 110 yıl öncesinden (1910’da), 2020’de yaşananlara benzer sahneler yazmış. Örneğin bilim insanlarının mikrobu bulmak ve yok etmek için canları pahasına yaptığı çalışma ve onlara duyulan saygı, Koronavirüs karşısında sağlıkçıların davranışı ve onlara duyulan saygıyla paraleldir. Salgının hava taşıtlarıyla yayılmasına, Koronavirüs’te de rastlıyoruz. Romanda okuduğumuz, kişisel varlığını bile hiçe sayarak kahramanca başkalarına yardım edenlere, birbirleriyle dayanışanlara 2020’deki salgında da tanık oluyoruz; aynı şekilde bencillere, çıkarcılara, açgözlülere de.. . Yine Kızıl Veba salgınında elindeki olanaklarla sadece kendini kurtarmaya bakan kapitalistlerle Koronavirüs salgınında işçilerini işten kovan veya ücretsiz izne çıkaran günümüz kapitalistleri arasındaki devamlılığı fark ediyoruz. Son olarak, Jack London’ın kurguladığı Kızıl Veba mikrobu, önüne çıkan herkesi hemen öldürüyordu. Koronavirüs belki bu mikrop kadar öldürücü değil ama onun da insanın vicdanına sığmayan bir stratejisi, doğanın acımasız işleyişi demek olan, neredeyse “evrimsel ilke” denilebilecek bir mekanizması var: Varlığını sürdürmek ve yayılmak için nüfusun en hareketli kesimi olan gençlerle bünyesi kuvvetli olan kişilere ihtiyaç duyuyor. Bu kişilere bulaştığında onları öldürmek yerine kendini onlara taşıtıyor. Öyle ki fark etmeden ya da çok hafif belirtilerle hastalığı geçiren çok kişi var, bunlar dolaşıyor ve virüsü yayıyor. Asıl hayati tehlike yarattığı kesimse, ezici çoğunlukla zayıflardan oluşuyor. Nasıl bir hastalık yapıcı organizma aracılığıyla gelirse gelsin hiçbir pandeminin Kızıl Veba gibi uygarlığımızı çökertmeyeceğini umalım; insanlığın yüz on yıl öncesinden bu yana büyük ilerleme kaydettiğini, romandaki şiddet sahnelerinin tamamen gündemimizden çıktığını gönül rahatlığıyla söylemek, o kadar da kolay değil. Yazarın 1910’da kurgulayıp yazdıkları bizim 2020’lerde yaşadıklarımıza çok benziyor, değil mi? Ders alınması ve Maymun Çiçeği virüsünün-bu kez- insanlığın başına bela olmaması dileklerimle…
https://aa.com.tr/tr/dunya/nijeryada-maymun-cicegi-virusunden-ilk-olum-kayitlara-gecti/2601247
https:// haberturk.com/son-dakika-haberi-turkiye-de-ilk-maymun-cicegi-vakasi-3473709
Siyasi Haber