Site icon Rojnameya Newroz

HURŞİT KÜLTER VE DOKUNMAK…/BARIŞ MAÇİN

Dokunduğunda ve değdiğinde birilerinin hayatına iz bırakan insanlar vardır. Ve bu insanlar dönemin egemenleri tarafından her zaman tüketilmek, bitirilmek ve bastırılmak istenmiştir. Çünkü bunlar hiçbir zaman boyun eğmeyecek, susmayacak ve her daim bildiklerini konuşacak halkına ve ülkesine bağlı olan insanlardır. Baktığında resmine vardır bir güvenin acılarla yoğrulduğu geçmişi. Şırnak’ta boğazına ip geçirilip sokaklarda sürüklenen Hacı Lokman Birlik gibi ya da birliğin cenazesinde konuşan ve 22 gündür haber alınamayan Hurşit Külter gibi.
Ne olmuştu?
Şırnak’ta gözaltına alındığı özel harekatçılara ait sosyal medya hesaplarından itiraf edilen, ancak İl Emniyeti’nin gözaltına alındığını kabul etmediği DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter’in, gözaltına alınmadan önce ailesine gönderdiği son mesajında, etrafının sarıldığını belirterek, “Hakkınızı helal edin” dediği söylenmiş ve o günden sonrada ulaşılamamıştı. Ne olduğu, nerede olduğu belli olmayan Hurşit Külter öldürüldü mü, bir fotoğraf karesinde birlikte omuz omuza durduğu Hacı Lokman Birlik gibi? Kana doymayan bu kan emici saray çeteleri bir genci daha mı düşlerinden, hayallerinden ve ülkesinden ayırdılar? Bilmiyoruz…ama bildiğimiz bir şey var; biz bu din bezirganlarını iyi biliriz.Biliriz bu ruhu satılmış çetecileri, biliriz en genç ömründe vurulan gençlerimizin bedeninde ki kurşunlardan. Ve tanırız onları Amed zindanından, işkencehanelere çevirdikleri köy meydanlarından, Sur’dan, Cizre’den, Nusaybin’den, Ekin Van’ın bedeninden, Hacı Lokman Birlik’in boynunda ki ipten, Mehmet Tunc’un öfkesinden, yüzünde ki gülüşü hiç bir zaman solduramayacakları Sinan’dan, sessiz bir dokunuş olan Mahsun’dan ve en sessiz yerimiz olan Erdal’ın yanmış bedeninden ve onlarca, yüzlerce insanın yazılmayı bekleyen hayatlarından…tanırız biz onları…Kahramanlıklarını sadece ölü bir bedenin üzerinde yükseltebildikleri bu haramileri ve sofralarını iyi biliriz yüzlerce gencin kanlarıyla doldurdukları sofralarını…

Ama dokunmaktır işte bir hayata. Onların tılsımı ve sana dokunduğu yeri; hayatıdır. Söylediği bir türkü, kurduğu bir cümle, küçük bir film karesidir belki sana dokunduğu yer. Belki en acımasız bir şekilde boylu boyunca uzanışıdır bir mezarın içinde ama o yüzündeki gülüşü eksik etmeden uzanışı ya da içtiğin bir çayın, bir sohbetin, ya da hic görmediğin o insanın televizyonlarda izlediğin öfkesidir sana dokunduğu yer. Dokunmalısın bir hayata, düşe, düne, güne ve yarına. Dokunmalısın kendine, dokunmalısın acılarına dokunmalısın ki yara tutmasın hep kanasın ve hep hatırlansın. Hatırlamalısın ki bilinç dışı olmayasın, hatırlamalısın ki körlük yaşamayasın. Unutmayasın en güzel ses ve en güzel türkü bir halkın söylediği türküdür çocuklarının kulaklarına fısıldadığı…Unutma çocuk ve sor kendine ne zaman dokunacaksın birinin ömrüne ve ne zaman büyüyeceksin kavgada…Unutma çocuk ve sor kendine ne zaman büyüdün ve ne zaman bu kadar acıyı barındırdın kendinde. Sor çocuk unutmayacağın acıların için, susmayan sesler için, vuruldukça ayağa kalkan halkın için…Türkülerin, şiirlerin, dağların, ovaların, şehirlerin için sor kendine ve dokun birilerine…Dokun ki bitsin acıların,dokun ki paylaş onları.Eğer dokunursan birine belkide bulunur biryerlerde Hurşit Külter, belki de hâlâ bezirgan sofrasında düşmemiştir ve belki de bulacaksın onu bir şehrin cellatlarının pis kokan duvarlarının birinde ve belkide hâlâ hayattadır ve sen dokunduğunda bulacaksın onu…Dokun çocuk bir hayata dokun ve susma belkide dokunduğum en son hayat Hurşit Külter olacak ve belki de bir ses duyulacak herşey o güzel gülüşe göz kırpacak.
Nerede Hurşit Külter?
Nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz ama dokunacağız hayatlara. Birilerine umut verdiğimiz gibi birilerine de korku salacak bu dokunuş. Varsa bir ihtimali yaşar o esmer yüzlü güleç insan dokunuşunda…

Exit mobile version