TEMEL DEMİRER / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
“Heykel,
mekânda girinti ve
çıkıntının sanatıdır.”[1]
Fernando Pessoa’nın, “Hayatımı kendime yabancı bir malzemeden yapılmış bir heykel gibi yonttum,”[2] satırlarıyla üzere heykelin yaşamımızdaki önemine ilişkin vurgusuna; “Hiç taş heykel ile canlanmış heykel bir olur mu? Taştan taş yapmak meziyet değil, taşı taşlıktan çıkarmaktır asıl meziyet,”[3] ifadesini de eklemek gerek…
Bir de Ulus Baker’in, “Diyebiliriz ki heykel taşı aldatarak yapılır”[4] ve Søren Kierkegaard’ın, “Heykel, resim ve mimari gibi doğa da sessizdir; ancak her şeye rağmen duyarlı kulaklar onların konuştuğunu işitebilir,”[5] saptamalarını…
Kolay mı? Michelangelo di Lodovico Buonarroti, heykel yapmanın, taşın içinde zaten var olan biçimi fazlalıktan kurtarmak olduğunu söylerken;[6] Louis Bourgeois’nın, “Heykelim bedenimdir. Bedenim heykelimdir”; August Rodin’in, “Heykel, taşın içinde zaten var; ben sadece fazlalıkları atıyorum,” diye betimlediğidir o…
Bertrand Russell’ın, “Matematikte yalnızca gerçek değil, yetkin bir güzellik de vardır; heykeldeki gibi, soğuk ve yalın bir güzellik,” notunu düştüğüdür…
Öte yandan ise “kimileri”nin ise “put” diye zemmettiğidir; İslâmi-muhafazakâr Türk(iye) milliyetçiliğinin en nefret ettiği sanat dalıdır ve bu konuda denilecek/ denilmesi gereken söz çoktur!
Lakin asla unutmayın heykeller(imiz), duyarlığın, düşüncelerin, düşlerin ifadesidir. Yorumdur. Yaratıcı bir eylemdir. Rüzgârdır, akarsudur. Müziktir, şiirdir. Onlar, taş kadar, ışığa ve umuda yön verenlerdir.[7]
Ancak kimileri için durum çok farklı…
Hatta Doğan Hızlan’a, “Heykeli sevmiyoruz”;[8] Zeynep Oral’a, “Bana tüm heykeller tehdit altındaymış gibi geliyor,”[9] dedirtecek kadar!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kars’ta yıktırılan İnsanlık Anıtı’na “ucube” diyerek heykeltıraş Mehmet Aksoy’a hakaret ettiği gerekçesiyle 10 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkûm olmasına rağmen;[10] Erdoğan hâlâ, “Bazı belediyelerimizde sayısı çok fazla değil. Şahsımın heykel veya benzer görsellerini yapmışlar. Bunu duyunca çok çok üzüldüm. Bir defa bu bizim değerlerimize terstir… Bunların bizim değerlerimizle çatışan şeyler olduğunu bilmemiz lazım. Hiçbir arkadaşım bu yola tevessül etmesin,”[11] diyebilmektedir.[12]
Bu kadar da değil! Floransa’da gördüğü Rönesans dönemi heykellerini eleştiren Saadet Partisi Başkan Yardımcısı Ramazan Düzen de, “Heykelleri şehri kuşatmış durumda. Heykel derken iğrenç şeylerden bahsediyorum. Mesela bir tanesi var ki, iğrenç kelimesinin çok hafif kalacağını düşünüyorum. Bu Michelangelo denilen zat, Floransa’nın göbeğindeki meydana Hazreti Davut’un anadan uryan kocaman bir resmini çizmiş. Hem de sünnetsiz bir şekilde! Doğrusu kanıma dokundu,”[13] diyebilmektedir!
Tehditkâr bir üslup ile “Birileri “Para nereye harcanmalıymış? Heykele… Buna harcanırsa anlam kazanırmış. Size heykel lazım!”[14] naraları eşliğinde “heykel ve resim görünmez olmuş”ken[15] ne denilebilir?
Oysa Anadolu toprağından antikite döneminin eşsiz heykelleri fışkırırken; heykellere saldıranlara, hele hele kadın heykeline ise hiç tahammül olmayanlara ne demeli?[16]
Onları en iyi Diyarbakır meydanlarına bir gecede yerleştiriliveren “içinden çocuk çıkan karpuz”, “burma kadayıf”, “halay çekenler” konulu şehir süsleri anlatır!
* * * * *
İyi de “Heykel nedir”?[17]
Jules Olitski’nin, “Heykel, bir resme bakmak için geri geri gittiğiniz sırada, ayağınızın takıldığı şeydir,” diye tarif ettiği o, yerkürenin eski(meyen) sanatlarındandır.
Antik Mısır’da heykeltıraş sözcüğü “yaşamı koruyan kişi” anlamına gelirken; sanatçı mermeri yonttukça düşünen adam heykelini ortaya çıkarır; heykele bakan insan ise, anlamak için beynini yonttukça kendini ortaya çıkarır. Yani “Bir yontunun yansıması o, objenin karakteridir.”[18] Çünkü heykel boşluğa biçim vermektir; anı “sonsuzluğa” taşımaktır; insan(lık)ın ölümsüzlük arayışının dışa vurumudur ve “Can bulmuş heykeller”den bundan söz edilir![19]
Bu özelliğiyle heykel, üç boyut içinde ışığın göze yansımasıyla beliren, değişik yönlerden ve açılardan sürprizler yaratarak sürekli yer değiştirirken değişen mesajlar ileterek devinen bir hacim mekân olgusudur.[20]
Heykel, kilden, alçıdan, ahşaptan, metalden, mermerden ya da taştan oyma, yontma, gibi çeşitli yöntemlerle biçim verilerek yapılan üç boyutlu formlara, yapıtlara denir.[21]
Heykel boşlukta kütle düzenleme sanatıdır. Bir hacim sanatı olan heykel, estetik yaşantı oluşturması amaçlanan üç boyutlu nesne, yapıt olarak tanımlanabilir.[22]
İcrası kadar, idrak edilmesinin de çabaya tabii olan sanat dalıdır; inceliklerini, estetiğini, ne kadar emek ve yetenek gerektirebileceğini kolayca anlamak o kadar da basit değildir. Çünkü o, sonsuzluğa özlemin dışavurumudur.
Sanatın zor disiplinlerindendir. Kaba bir kütleye form vermek, kafandakileri o kütleye uygulamak ve çözümlemektir.
Sadece yontu olmayıp, hayatta kalış, yeniden doğuş, kendini buluş olup, kamusal alanı entegre edebilen, ona anlam katabilendir.
Diğer bir deyişle mekândaki boşluğu biçimlendirerek, üç boyutlu yeni bir form yaratma kaygısıdır
Düşünce ile duyguların uygun malzeme ve form ile biçim alan “ruhun katı hâli”dir.
Toplumun algı sınırlarını kucaklayarak, daha önce görülmemişi, düşünülmemişi yaratmaktır.
O, dünyaya uzun bir bakıştır; bize yol gösterir; nereye doğru gidileceğini sessizce anlatır.
İnsan(lık) tarihinin haz verici üç boyutlu serüveniyle iç içe geçenken; sembolleri ifade eden heykeller güç algısı üretir ve algı yönetimi aracıdır. Heykelin insan biçiminde simgesel bir önem taşımasından söz edilmesi de bundandır.
Ve coğrafyamızda, bazı memleketlerde, put ile eşdeğer görülüp, sanatsal olmaktan çok ideolojik algıların manipülasyon alanına tahvil edilendir. Ancak İslâm dininde “put”, ulus devlet ideolojisi bağlamında lider ve kahramanlık simgesi olarak yer alan heykel nihayetinde sanatsal bir faaliyettir!
Üç boyutlu bir sanat olması nedeniyle başta insan sureti ve bedeni olmak üzere gerçeğe en yakın formu yakalayan heykelin -tanrıya meydan okuma ya da- insanın kendini yaratıcı yerine koyma aracına dönüşmesi onu “tehlikeli” kılmıştır. Bu özelliğiyle de din kurumuyla en içli dışlı ve en çatışmalı ilişkisi olan sanat dalı özelliği kazanmıştır. Bu yüzden de insanlık tarihinde “put kırıcılık/ iconaclast” önemli bir kavram olarak yerini almıştı.
Hazreti İbrahim ilk put kırıcı olarak tanınır. Yahudilikte Süleyman Tapınağı’ndaki putlar, İslâm’ın doğuşunda Kâbe içindeki putlar kırılır. Hıristiyanlığın en önemli yol ayrımlarından biri Bizans topraklarında gerçekleşmiş ancak kez put kırıcılar başarılı olamamıştı.
Öte yandan “… ‘95 Tez’de, konforlu ayinlerin karşısına daha çıplak bir iman anlayışını çıkan asi papaz Martin Luther, imanın tütsü koklayıp heykel ve resimlere dua etmekle oluşamayacağını savunur. Burada gördüğümüz ikona düşmanlığı, kilisede de, İslâm ve Musevilikte de uzun bir geçmişi olan bir olgudur.”[23]
Ama bu, başka bir gerçeğe de işaret eder; insanlar heykellerde “tapınılacak” bir güç sezinleyegelmişlerdir; sanatın gizemle belenmiş gücü…
* * * * *
Siz bakmayın Ayşe Kulin’in, “Bu ülkede özgür olmak için heykel olmak varmış,”[24] demesine!
Coğrafyamızda heykellerin neler çektiğini, akıl sır almaz; 1980’lerde, Cumhuriyet’te, Muzaffer Ertoran’ın Tophane Parkı’nda ikide bir saldırıya uğrayan “İşçi” heykelinin kim bilir kaç kere haberi yapıldı;[25] bilmem bilir misiniz? Emek düşmanlığı, sanat düşmanlığıyla birleşince…
“Nasıl” mı?
“Heykel düşüncesinin kökeninde, ne biçimde ve ne oranda olursa olsun, bir put vardır. Put, Tanrı düşüncesinin karşıtıdır. Tanrı düşüncesi içimize dolmadan kendi kendimizi aşamayız; kendi kendini aşmadan da bunalımlardan kurtulma olanağı yoktur…
Taş insanın yerini tutamaz ki! Anımsamanın, saygı duymanın taşla hiçbir ilgisi yoktur. Heykel, saçmalığın taşlaşmasıdır; ilkelliğin de simgesi.”[26]
“Putun yaşayabilmesi, kabullenilmesi ve yalanın sürdürülebilmesi için de, düşünen, başkaldıran insanların ezilmesine, zulme uğratılmasına ihtiyaç vardır,”[27] diyen bir irrasyonalizmden malûl muhafazakârlığın heykel korkusu aslında insan(lık)ın yaratıcılığı karşısında duydukları korkudan kaynaklanır.
Çünkü heykelden rahatsız olanlar, kendileri gibi düşünmeyenleri, olmayanları sevmezken; heykelden nefret edenler insanlardan da nefret ederler.
Şu örneklerdeki üzere!
i) Gazi Üniversitesi Rektörlük Binası için tasarlanmış kadın ve erkek figürlü heykeller kaldırıldı. Rektör Danışmanı Prof. Dr. Emin Kuru, “Daha çok solun sahip çıktığı bir figürdü. Kırmak istedik de başaramadık” diyerek yapılanı savundu![28]
ii) İskender Giray’ın Kadıköy’ün sembolleri arasına girmiş olan heykeli ‘Ekmekçi Berkin’i Arıyor’ dördüncü kez saldırıya uğradı![29]
iii) Çanakkale’nin Ayvacık ilçesindeki Assos Antik Kenti girişinde ziyaretçileri karşılayan filozof Aristoteles’in heykeli kimliği, belirsiz kişilerce tahrip edildi![30]
iv) Mersin Atatürk Parkı’ndaki Karacaoğlan heykelinin sol kolu kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce demir testeresi ile kesildi![31]
v) Bursa Nilüfer’de siyah boya ile boyanan Vietnamlı Van Hoang Huynh’un ‘Özgür Olmak’ adlı heykeline ikinci defa mavi boyalı saldırı yapıldı![32]
vi) ‘Eskişehir Uluslararası Pişmiş Toprak Sempozyumu’ kapsamında sergilenen yapıtlar tahrip edildi![33]
vii) İzmir’de İspanyol sanatçı Almacino Gonzales Andres’in yaptığı ‘Müzisyen’ adlı mitolojik figürlü ahşap heykelin müstehcen olduğu eleştirisiyle aralarında AKP’lilerin de bulunduğu kişiler buradan kaldırılmasını istedi. Ardından da çeşitli suçlardan sabıkalı olduğu belirtilen Serdar Kelçe, heykeli kırdı. Gözaltına alınnan Kelçe, serbest bırakıldı. Ancak 25 Haziran 2016 akşamı kısmi onarım yapıldıktan sonra eski yerine yan olarak konulan heykelin bulunduğu alana giren saldırgan tekme attı, elindeki poşetle vururken güvenlik görevlileri müdahale etti. Saldırgan, savcılık tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı![34]
viii) Yenikapı’daki Yaşar Kemal heykeli metro inşaatının ortasında kaldı. Yenikapı’daki görüntü, Yaşar Kemal heykelinin öteki malzemeler gibi bir arsaya ya da bir inşaat alanına ‘atılmış’ olduğu izlenimini veriyor![35]
ix) Muğla Fethiye’de Özgecan Parkı’nın açılışı öncesi parkta bulunan balerin heykelleri kaldırıldı. Heykellerin kaldırılma sebebi ise bacaklarının normalden fazla açık olması. Heykeller açılış öncesi vinçle kaldırıldı![36]
x) Diyarbakır’da DBP’li belediye başkanlarının tutuklanması ve belediyelere kayyım atanmasının ardından Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündeki insan başlı kanatlı aslan heykelleri ile Roboskî katliamında yaşamını yitirenler anısına Kayapınar Belediyesi tarafından yaptırılan anıt kaldırıldı![37]
xi) Kızıltepe’de babası Ahmet Kaymaz ile birlikte 13 kurşun ile öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz adına ilçede yaptırılan heykel kayyım tarafından kaldırıldı![38]
xii) Muğla’nın Datça ilçesindeki Yazı Köyü’nde faaliyet gösteren ‘Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi’nin bahçesindeki açık hava müzesinde sergilenen tanrıça heykellerine, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce zarar verildi. 200 mermer heykelden 2’si tamamen, 2’si ise kısmen parçalandı![39]
xiii) Sanatçı Ali Şentürk’ün, “Türkiye’de politik olarak heykele saldırı Cumhuriyet’in ilanından bu yana devam ediyor… Saldırı gerekçelerinden bir diğeri ise çıplaklık. Edremit’in ‘Sarıkız’ heykelinin göğüsleri; Gelas Kessidis’in Edirne’de yer alan ‘İnce Vücutlu Kadın’ heykelinin müstehcen bulunması; müstehcen bulunduğu için Yıldız Parkı’na sürülen ‘Güzel İstanbul’ heykelinin etrafına dikilen bitkilerle kapatılmaya çalışılması,”[40] diyor!
xiv) Ümraniye’de, bir sitede sosyal tesisler ve heykeltıraş Mehmet Aksoy’un heykelinin bulunduğu alanın Milli Emlak’a ait olduğunun mahkeme kararıyla kesinleştiği gerekçesiyle belediye, sosyal tesisleri yıkmaya başladığına Aksoy, heykeli zarar görmeden kaldırttı![41]
xv) Hakkı Karayiğitoğlu, Işılar Kür, Rahmi Aksungur ve Adem Yılmaz’ın aralarında bulunduğu toplam 10 sanatçının heykeli, İstanbul’un çeşitli yerlerinden kaldırıldı. 10 sanatçının eserinin nereye götürüldüğü belli değil![42]
Heykellere yönelik saldırılarda “hukuk”un cezasızlık politikası saldırıları tetiklerken; Hilmi Yavuz’un da işaret ettiği gibi “Sorun, heykellerle sınırlı değil, ‘kitsch’leşme ile ilgilidir; dolayısıyla daha geniş bir kapsamda ele almak gerekiyor.”[43] Öyle ya belediyelerin kent meydanlarına diktirdiği “içinden çocuk çıkan karpuz” (Diyarbakır), “tank durduran Tayyip Erdoğan” (Urfa/Harran), “selfie çeken şehzade” (Amasya) vb. “heykeller”(?)in saldırıya uğradığını hiç duymadık!
* * * * *
O hâlde şimdiler; “Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya dek mermeri oydum,” vurgusuyla, “Herkes gibi yaşamak ve düşünmek istemiyorum. Fabrikasyon bir yaşamın dayatılması rahatsız ediyor. Kendim olmalıyım. Şartlanmış beyinlerin ürettiği kavram, fikir ve davranışlardan arınmalıyım,” diyen Michelangelo Buonarroti’den; August Rodin’den, Camille Claudel’den öğrenme zamanıdır…
O hâlde şimdiler; “İnsanlık Anıtı yıkılırken ben hep heykeli savundum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez heykel savunması yapıldı. Heykeli anlatmış olduk insanlara. Bugün Kars’a kim giderse gitsin, o tepeye çıkıyor. Yok olan anıtı görmeye gidiyorlar. Yokluğuyla var olan bir anıt yapmış oldum. Bu dünyada bir ilk. Bunu hiçbir zaman yıkamazlar işte,”[44] vurgusuyla, “Karpuz, kaşar heykeli değildir sanat,”[45] itirazıyla boyun eğdirilemeyen heykeltıraş Mehmet Aksoy’a kulak verme zamanıdır…
Kolay mı?
“Heykeli dikilecek insan” diye bir tabir vardır ya; o buna sonuna kadar layık olsa da; egemenler Mehmet Aksoy için “Heykeli yıkılacak insan” demişlerdir!
1970’lerden beri o hep fırtınalarla boğuşuyor, heykel sanatının bayrağını dik tutmak için durmadan mücadele ediyor. 12 Eylül askeri yönetimden darbe yiyen Mehmet Aksoy, askeri vesayete savaş açan bir anlayışın hedefi olmaktan da kurtulamadı.
Ayrıca 1994 yılında Ankara’nın Altınpark’ındaki ‘Periler Ülkesinde’ adlı heykeli, dönemin Refah Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek “muzır” bulup, “Böyle sanatın içine tüküreceği” beyanıyla parktan kaldırmıştı!
O hâlde şimdiler; İlhan Koman’ı, eşi Melda Kaptana’nın “Bir Anadolu kadını, heykelin önünden geçerken ‘kâğıttan bir kadın heykeli yapmışlar’ demişti. O heykelin tonlarca demirden yapılmış olduğunu düşününce, İlhan’ın maddeyi hafifletme çabasını nasıl gerçekleştirdiğini görmüştüm. Dantel gibi çalıştığı o tonlarca demir heykel ve daha birçok demir çalışmaları, nedense bana Mozart müziğini çağrıştırır,”[46] diye tarif ettiği kolu kırılan ‘Akdeniz’ heykeline yönelik vandalizm hatırlanmalı/ hatırlatılmalıdır!
Hani Celal Üster’in, “Bir sanat yapıtının, “Akdeniz”in, 1986’da yitirdiğimiz İlhan Koman’ın emeğinin hakkını arıyor ve savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum. Heykelin kolunun kırıldığı anın fotoğrafları, videoları ortada. Kolu kanadı kırılan hukuk ve adalet sistemimizin içinde yok mu bu konuda soruşturma açacak bir savcı!”[47] feryadına Beral Madra’ın, “Bunu kıran insanlara şunu söylemek gerekiyor: Bütün Akdeniz’deki katliamları kınayan ve kurbanları kucaklamak için kollarını açan ‘büyük ana’nın kollarını kırdınız; cehaletiniz ve dipsiz hırsınız sizi karanlığa mahkûm ediyor,”[48] diye eklediği üzere!
Bir şey daha: “Sadece gülme arzusu uyandıran birbirinden tuhaf biçimlerin heykel adına kent merkezlerini doldurduğu bir ortamda, uluslararası sanat dünyasının önünde eğildiği heykeltıraş İlhan Koman’ı anımsamak çok önemlidir. O doğruların peşindeki heykeltıraştı… Koman’ı Koman yapan dürtünün, ‘zamanın ruhunu’ yakalayarak onu şekillendirmenin, öncü sanatçısı olmasıydı.”[49]
24 Haziran 2022 19:20:54, İstanbul.
N O T L A R
[1] August Rodin.
[2] Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı, çev: Saadet Özen, Can Yay., 2006.
[3] Cem Yıldız, Karanlıktan Notlar, Doğrudan Yay., 2021.
[4] Ulus Baker, Yüzeybilim Fragmanlar, Birikim Yay., 2009.
[5] Søren Kierkegaard, Müzikal Erotik, çev: Merve Elma, Pnhan Yay., 2015.
[6] Umberto Eco, Gülün Adı, çev: Şadan Karadeniz, Can Yay., 1985, s.697.
[7] Temel Demirer, “Yıkılmak İstenen Heykel Değil, İnsanî İradedir!”, Patika Dergisi, No:79, Ekim-Kasım-Aralık 2012.
[8] Doğan Hızlan, “Heykel Tartışması ve Nâzım Heykeli Üzerine”, Hürriyet, 15 Ocak 2014, s.20.
[9] Zeynep Oral, “Yaşar Kemal Heykeli’ni ‘Kurtarmak’…”, Cumhuriyet, 12 Mart 2015, s.18.
[10] Ceren Çıplak, “Aksoy: Haram Parayı Heykele Yatırmam”, Cumhuriyet, 4 Mart 2015, s. 17.
[11] “Erdoğan: Kavga Etmekten Hiçbir Zaman Kaçmadık, Kaçmayız”, Cumhuriyet, 14 Eylül 2017, s.5.
[12] “Swaziland’ın kralı Üçüncü Mısvati olabilir diye düşünüyorum. Bu, hastalıkların kol gezdiği fakir ülkenin kralı en lüks arabalarda gezermiş ama arabalarının resminin yayımlanması yasakmış.” (Selçuk Erez, “Heykel Meykel İstemem!”, Cumhuriyet, 21 Eylül 2017, s.13.)
[13] “Muhafazakâr Japonlar Davut’tan Rahatsız”, Hürriyet, 7 Şubat 2013.
[14] Yücel Koç, “Size Heykel Lazım”, Türkiye, 6 Haziran 2021, s.15.
[15] Işıl Çalışkan, “Pandemide Heykel ve Resim Görünmez Oldu”, Birgün, 2 Şubat 2021, s.15.
[16] “Sayısız çıplak erkek heykeli üretmiş eski Yunan heykel sanatında Knidos Afroditi, çok şaşırtıcı olsa da tamamen çıplak ilk kadın heykelidir. (…) Daha önce gördüğümüz gibi, Yunanlılar Suriye bereket tanrıçası Astarte’yi benimseyip ona Afrodit adı taktıklarında derhâl çıplaklığını örtmüşlerdi. Knidos’un Suriye’ye yakınlığı Praksiteles tarafından yontulan heykelin çıplaklığını kısmen açıklayabilir.” (Hugh Honour-John Fleming, Dünya Sanat Tarihi, çev: Hakan Abacı, Alfa Basım Yay., 2016.)
[17] Muzaffer Oruçoğlu, “Heykeller”, Halkın Günlüğü, Yıl:4, No:91, 16-30 Kasım 2014, s.23.
[18] Ali Özenç Çağlar, “Ercan Yaren: Bir Yontunun Yansıması O, Objenin Karakteridir”, Güney Dergisi, No:77, Temmuz-Ağustos-Eylül 2016, s.52-54.
[19] Emrah Kolukısa, “Can Bulmuş Heykeller…”, Cumhuriyet, 6 Ekim 2017, s.15.
[20] Mete Demirbaş, “Resim Heykel Ve Plastik Sanatlar Üzerine Düşünceler Yargılar”, Yeni Boyut Plastik Sanatlar Dergisi, iv (32), 1985, s.10-11.
[21] Metin Sözen- Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 2001, s.101.
[22] Burhan Alkar, “Heykelin Yeri Ne Olmalıdır?”, Peyzaj Mimarlığı Dergisi, 1991, s.77-78.
[23] Richard Sennett, Karakter Aşınması, çev: Barış Yıldırım, Ayrıntı Yay., 2014.
[24] Ayşe Kulin, Hazan, Everest Yay., 2021, s.194.
[25] Celal Üster, “Bizim Heykeller Bir Dile Gelse…”, Cumhuriyet, 23 Ağustos 2014, s.14.
[26] Nuri Pakdil, Batı Notları, Edebiyat Dergisi Yay., 2014.
[27] Nuri Pakdil, Tüm Karanlığa Yiğit Direniş: Konuşmalar 2, Edebiyat Dergisi Yay., 2016, s.55
[28] Serdar N. Yüce, “Gazi Üniversitesi: Heykelleri Kıramayınca Kaldırdık”, Sol, 3 Aralık 2013, s.16.
[29] Mehmet İren, “Giray: Birinin Kafası Bir Yerine Takılıyor”, Radikal, 7 Haziran 2015… http://www.radikal.com.tr/hayat/ne_heykeli_koysak_birinin_kafasi_bir_yerine_takiliyor-1374254
[30] “… ‘Akılcı Yaklaşım’ İflas Etti”, Milliyet, 27 Ağustos 2015, s.6.
[31] Abidin Yağmur, “Karacaoğlan’ın Kolunu Kestiler”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2014, s.16.
[32] “Bursa Nilüfer’de ‘Özgür Olmak’ Heykeline İkinci Saldırı”, Evrensel, 11 Temmuz 2016, s.12.
[33] “Heykellere Saldırı…”, Cumhuriyet, 19 Aralık 2017, s.14.
[34] Utku Bolulu, “O Heykele Aynı Kişiden İkinci Saldırı”, Milliyet, 26 Haziran 2016, s.16.
[35] Atilla Birkiye, “Yaşar Kemal İstanbul’da Sürgünde”, Radikal, 28 Şubat 2014, s.28.
[36] “Özgecan Anıtına Müdahale: ‘Müstehcen Bulundu’ İddiası”, Cumhuriyet, 9 Mart 2016, s.2.
[37] Mahmut Oral, “Kayyım, Roboskî Anıtı’na Tahammül Edemedi”, Cumhuriyet, 9 Ocak 2017, s.10.
[38] “Atanmış Kayyım, Uğur Kaymaz Heykelini Kaldırıldı”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2017, s.6.
[39] “Datça’da, Akademi Bahçesinde Sergilenen Tanrıça Heykellerine Saldırı”, Birgün, 12 Nisan 2019, s.3.
[40] Ayça Han, “Saldırıya Uğrayan Heykellerin İzini Sürüyor”, Cumhuriyet, 9 Mayıs 2019, s.13.
[41] Ezgi Atabilen, “Heykelini Kendi Kaldırdı”, Cumhuriyet, 8 Ocak 2016, s.17.
[42] “İstanbul’da Heykeller Bir Bir Kaldırılıyor”, Cumhuriyet, 13 Ocak 2013, s.18.
[43] Evrim Altuğ, “Hilmi Yavuz: Türkiye’den Heykel Manzaraları”, Cumhuriyet, 15 Mayıs 2015, s.13.
[44] Ezgi Atabilen, “Toprak Ana kendi Çocuklarını da Yer”, Cumhuriyet, 24 Şubat 2017, s.15.
[45] Ezgi Atabilen, “Mehmet Aksoy: Gerçek Heykel ‘Kafa’ Yapar”, Cumhuriyet, 29 Ekim 2016, s.20.
[46] Evrim Altuğ, “Kolu Kırık ‘Medeniyet’…”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 2014, s.17.
[47] Celal Üster, “… ‘Akdeniz’ İçin Suç Duyurusu”, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2014, s.15.
[48] “… ‘Büyük Ana’nın Kollarını Kırdınız”, Cumhuriyet, 22 Temmuz 2014, s.17.
[49] Necmi Sönmez, “Doğruların Peşindeki Heykeltıraş”, Cumhuriyet, 17 Haziran 2021, s.11.