7 Haziran seçimleri birden fazla nedenle geçmiş seçimlere oranla daha bir önem kazanıyor.
Birincisi; 7 Haziran’dan sonra olağanüstü gelişmeler olmazsa dört yıl herhangi bir seçim olmayacak.
İkincisi; parlamenter sisteme devam mı yoksa başkanlık sistemine geçiş mi ikilemi nedeniyle bir nevi başkanlık sistemi için referandum işlevini üstlenecek. Dolaysıyla AKP’nin tek başına anayasayı referanduma götürecek meclis çoğunluğunu ele geçirip-geçirmemesi kadar HDP’nin barajı geçip geçmemesinin de önem kazanmış olması.
Üçüncüsü; AKP hükümetinin temel hak ve özgürlüklere dönük sistemli geliştirdiği saldırı politikaları nedeniyle AKP karşıtlığı üzerinden demokrasi ve özgürlük arayışının şimdiden seçim propagandasının merkezine oturtulmuş olması.
Dördüncüsü; “Çözüm süreci” yani Kürt/Kürdistan meselesinin çözümünün hangi siyasal iklim ve dinamikler üzerinden ele alınacağı tartışması vb. gibi nedenlerle önem kazanıyor çünkü Kürt meselesinde çözüm arayışları esas seçimden sonra yoğunlaşacaktır.
I – Kürtler Arası Kalıcı İttifak Yakın Vadede Zor Fakat Seçimle Sınırlı İşbirliği Olabilir!
6 Şubat günü ÖSP Diyarbakır İl binasında gerçekleştirdiğimiz görüşmede; DTK, DBP ve HDP heyeti sıkça “Kürtler arası kalıcı ulusal ittifakı” ya da “stratejik ittifakı gerçekleştirelim” vurgu ve çağrılarını dile getirirken; biz Kürdistanlı parti ve örgütler arası kalıcı stratejik ulusal ittifakın bugün zor olacağını belirtmiştik. Bugün zor derken hem son yıllarda yaşanmış pratikten (ki ÖSP olarak özellikle son bir yılda özel çabamız oldu) hem de “Dışardan birileri olmadan da ittifak kurabilmeliyiz” başlıklı yazımda dile getirdiğim sorunlardan hareket ettik, ediyoruz.
Kısacası, ÖSP Kürdistanlı parti ve örgütler arası kalıcı stratejik ittifakı savunuyor ama bugün gerçeklemesini reel görmediğinden seçimle sınırlı ittifak olabilir demiştik. Aynı görüşmede; ÖSP heyeti, “kalıcı ittifak deyip gerçekleştirmeyeceksek ya da adım atıp geri düşeceksek daha basit ve gerçekleşebilir olandan yani seçim işbirliği ile ilk adım atalım seçim sonrasında ise bunu kalıcılaştırmaya çalışalım” demiş ve tutumuzu 11 Şubat’ta diğer Kürdistanlı parti ve örgütlerle gerçekleştireceğimiz toplantı sonrasında daha bir netlikle açıklayacağımızı iletmiştik DTK, DBP, HDP heyetine.
ÖSP Parti Meclisi’nin belirlediği genel yönelim, 6 ve 11 Şubat görüşme ve toplantılarının ardından ÖSP MYK’sının 7 Haziran seçim yönelimi ana hatlarıyla şöyle belirlendi:
“7 Haziran seçimlerine ilişkin:
ÖSP olarak üzerimizde ikili bir basınç var. Birincisi, “HDP yüzde 9,8 oy alıp baraj altında kalırsa ÖSP’nin de beş oyu olsaydı belki baraj altında kalmazdı” türünden bir mahalle baskısı var üzerimizde. İkincisi ise, kendi kadro yapımızın parti kurduk seçime katılıp propaganda geliştirmeliyiz” basıncıdır. Bundan hareketle;
a – HDP ile seçim işbirliği, Kürdistani ittifak oluşturarak geliştirilmesi esas alınmalı. Bu açıdan bir süredir Kürdistani parti ve örgütlerle sürdürdüğümüz ittifak çabalarımızı ön adım olarak göreceğiz.
b – Mevcut koşullarda kalıcı ittifakın mümkün görülmediği gerçeği üzerinden, DTK, DBP ve dolaysıyla HDP ile ancak seçim işbirliği geliştirilebilir. Seçim işbirliğini yürütürken de HDP’ye dönük eleştirel tutumumuzu koruyacağız.
c – Kürdistani parti ve örgütler arası geliştirilecek seçim işbirliğinin çerçevesini oluşturacak olan kısa bir Seçim Deklarasyonu hazırlanmalı. Bu deklarasyon, hem seçim çalışma ve propagandasını hem de seçim sonrası yönelimleri ana hatlarıyla içermelidir.
d – Ortak seçim deklarasyonun yanı sıra ÖSP, kendi seçim bildirgesini üretip geniş bir dağıtımla propaganda ve örgütlenme çalışmalarını sürdürmeli.
e – ÖSP, seçim işbirliğini kalıcı stratejik ittifaka dönüştürmek için çaba harcayacak” deniliyor.
II – HDP’nin Aynı Süreçte Üstlenmek İstediği İkili Misyona Gelince
Gelelim HDP’nin soyunduğu ikili işlevi aynı anda yerine getirip getirmeyeceği kritik meseleye yani yazının başlığına.
Ana gövdesini Kürt hareketinin oluşturduğu HDP, bir yandan Kürt meselesinin çözümü nedeniyle hükümet ve esas Türk rejimi ile masaya oturuyor, oturacak. Diğer yandan AKP’nin dizginlenmeyen otoriter yöneliminin adım adım kuşa çevirdiği temel hak ve özgürlükler uğruna “radikal demokrasi mücadelesini geliştirecek ana muhalefet partisi işlevini üstlenme ile yüz yüze” olduğu, Türkiye sol liberal yazar ile siyasetçilerce sıkça belirtiliyor, dahası bu yönde teşvik ediliyor! Ayrıca HDP yetkilileri de benzer iddiaları dile getiriyor.
Özetle HDP, aynı süreçte Diyarbakır’da Sinn Fêin ya da Batasuna, Ankara’da ise SYRİZA veya Podemos’un misyonunu yerine getirmeye hem talip hem de kimilerince çağrılıyor. Bunu biraz açalım; S. Demirtaş bu ikili görevi:
“Amed’te Kürdistani hareketlere çağrıda bulunuyorum: Gün birlik günüdür. Sandıktan HDP çıkar ya da çıkmaz, bunların hepsinin telafisi mümkündür. Ama ulusal birliğimizi sağlayamazsak asıl o zaman kıyamet kopar”derken, Ankara’da (Türkiye metropollerinde) ise, “etnik kimliği çıkardım” diyordu. Burada ister “siyaset yapıyoruz” denilsin ister Türkiyelileşme gereği dile getirilsin bu yaklaşım sorunludur.
Ayrıca HDP, Kürt meselesinin “barışçıl demokratik çözümü” için hükümet dahası rejimle (MİT ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yetkilileriyle) günlük olarak gerek Meclis’te gerekse İmralı’da masada görüşüp el sıkışırken aynı HDP dönüp aynı süreçte ve aynı hükümet özellikle aynı rejime karşı radikal demokrasi mücadelesini sokakta nasıl geliştirecek?
Bu mümkün değil, olmayacağı Gezi Direnişinde, 17 – 25 Aralık operasyonlarında ve hatta Cizre olaylarında yaşanarak görüldü. Bu yaşananlar dikkate alındığında; ağırlık merkezini Kürt siyasetinin oluşturduğu HDP’den Türkiye SYRİZA’sı veya Podemos’u çıkarma çabaları iyimserlik olur.
HDP aynı süreçte mecliste ve İmralı’da Sinn Fêin, Batasuna; sokakta ise Podemos, SYRİZA misyonunu yerine getiremez. Her şey bir yana HDP, Kürt meselesinde yıllardır süren savaşı bitirmek için barışçıl ve uzlaşmacı bir siyaset pratiğini geliştirmeyle yüz yüze. Zaten Hükümet de gerek 6-7 Ekim direnişi gerekse Cizre olayları üzerinden HDP’yi “kamu güvenliğini sağlamaya” çağırırken, HDP Türkiye’de radikal demokrasi için hükümeti sıkıştıracak hatta düşürülmesini hedefleyecek sokak eylemliliğini nasıl geliştirecek? HDP bileşenleri dahil Türkiye sol, sosyalist hareketi, demokrasi ve özgürlükler uğruna anti AKP ekseninde kendini kurarken; hükümet ise görüşmeler sürecinde “çözümün” ön adımı olarak HDP’den “sokakların tansiyonunu düşürmeyi istiyor, isteyecek. Bu durumda HDP sözünü ettiğim ikili görevi nasıl yerine getirecek?
Türkiye’nin bir sosyal demokrat, sol sosyal demokratik partiye ihtiyacı var. Böyle bir partinin Kürt meselesinin çözümüne de katkısı olabilir. Fakat Kürtlerin ana gövdesini oluşturduğu bir parti yukarıda belirttiğim nedenlerle bu yükü omuzlayamaz. Omuzlamaya kalkarsa kendisi olmaktan çıkma ile yüz yüze gelir! Elbette, “mesele değil zaten etnik gömleği çıkardık” denilebilir. Hele birde “ABD ve AB, HDP’yi dikkatle izliyor” ve “hatta destekliyor” iddiaları doğruysa, HDP’den SYRİZA ya da Podemos çıkarmak isteyenlerin işi bir hayli zor. Zor çünkü Avrupa’da, SYRİZA’lara savaş açan AB troykası Türkiye’de SYRİZA’yı nasıl destekleyecek?
Ayrıca HDP’nin barajı geçmesi, sokak eylemliliğinin düşürülmesine bağlı olduğu yoğun olarak tartışılırken yanı HDP’ye eylemsizlik ve barajı geçme ikileminin nasıl doğrudan hükümetçe dayatıldığını Başbakan Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan’dan dinleyelim:
“Çözüm sürecinin bundan sonraki aşamasında Öcalan, silahların tamamen bırakıldığını deklare eder, Kandil de bu deklarasyona sahip çıkar ve bütün dünyaya ‘Ben Türkiye’de silahlı hareketi bıraktım’ derse toplumun teveccühünün artacağını düşünüyorum. O zaman HDP’nin barajı geçme ihtimali vardır. Ancak eğer öyle bir şey olmazsa yani şu an Cizre’de olduğu gibi ya da 6-8 Ekim’deki gibi olaylar devam ederse Kandil’in davranışı öyle kalırsa, ben yüzde 8’i bile zor bulacaklarını düşünüyorum. Yine yüzde 10’un altında kalırlar” diyerek açıkça “silah bırak, eylem yapma barajı geç” dayatması yapıldığı ortada!
III – HDP’nin Barajı Geçemezse Ne Yapacağı Kadar, Barajı Geçerse Ne Yapacak Sorusu Önemli
Köşe yazarları, DTK ve HDP yetkilileri HDP baraj geçerse Kürdistan meselesinin çözümünde ve Türkiye demokrasi mücadelesinde esas ne yapacağını tartışmak yerine sıkça, “HDP barajı geçemezse vebal devletindir. Bizde kendi kaderimizi kendimiz tayin ederiz, döner kendi parlamentomuzu kurarız ” ya da “Kürtler kendi parlamentolarını kurar” vb. deniyor. Başka bir ifadeyle HDP yetkilileri: Barajın altında kalırsak “Güneydoğu’da yerel yönetimlerimizi güçlendiririz. Kendi meclislerimizi, kantonlarımızı kurarız”, “Kürtler olarak kendi yolumuza devam ederiz” (Amberin Zaman) diyorlar. Bu yaklaşım temelde yanlış çünkü Kürtlerin siyasal statü vb. ulusal demokratik haklarının savunulması, HDP’nin barajı geçmemesi gibi bir şarta bağlanıyormuş sonucu çıkarılır ki çok yanlış! Ne yanı HDP barajı geçerse Mecliste bunları savunmayacaksa neyi savunacak, ne yapacak?
Diyelim ki HDP barajı geçti ve 60 vekille meclise girdi ne yapacak? Parlamentoya girince siyasi statüyü içeren özerklik hedeflerinden de mi vaz geçecek? HDP’den de gelen bu ve benzeri açıklamalar; hükümet yetkilileri ile yazarların iddia ettiği gibi, “HDP barajı geçsin meclise girsin ve sistemin oturmuş bir partisi olsun” diyenleri haklı çıkartan nitelikte! Örnek;
“Dört; ‘AK Parti, HDP’nin barajı geçmesinin hem istikrar hem Türkiye siyaseti, hem de, çözüm süreci için olumlu bir gelişme olacağını’ düşünüyor. ‘Olumlu bakıyoruz’ diyorlar: ‘HDP, 65-70 arası bir milletvekiliyle Meclis içinde yer alır; iyice sistem içinde girmiş olur; siyaset daha da normalleşir, istikrar artar. Ana muhalefet partisi gibi bir konuma, sayısal değil ama siyasi etki temelinde gelir… CHP’yi de zorlamaya başlar” deniyor. (aktaran Fuat Keyman)
“İyice sistemin içinde oturmuş” söylem ve çağrıları son aylarda hükümet ve yandaşlarınca sıkça dile getirilmekte. Bununla HDP üzerinden savunulan Türkiyelileşmeyle Kürdü Kürdistan’dan kopartma projesinin derinleştirilmesi hedefleniyor. “Diyarbakır’da, Van’da Kürt olduğu gibi Adana, Antalya, İzmir’de de Kürtler var hatta İstanbul Kürtlerin en büyük kenti” söylemi üzerinden, Atatürk’ün “bir sınır çizmeye kalkarsak ülke mahvolur” tezine varılmak isteniyor. Kürt ile Kürdistan meselesini birbirinden kopartmak, Kürt meselesini kültürel haklara indirgemek, Kürt kökenli adayları Batı’da, Türk kökenli adayları ise “Doğu’da ve Güneydoğu’da” aday göstermek ve bunları içeren Türkiyelileşme yaklaşımlarının tamamının birbirini tamamlayan yönelimler olduğunun altı çizilmelidir.
Bir şeyin altını çizmekte yarar var; HDP barajı geçti ve meclise girdi diyelim (dilerim bunu başarır) hatta 60 – 70 vekille girdiğini varsayalım; bu durumda, Kürt meselesinin çözümü, yeni anayasanın yapımı ve başkanlık sistemi gibi konularda etkili sonuçlar üreteceğini düşünenler yanılacaklar. Türk rejimi ve siyasal aparatları olarak partileri belirttiğim temel konulardan hiç biri üzerinde HDP ile ortaklaşmaya yanaşmayacaklar. Bunu bir yere not edin!AKP hükümet kuramayacak bir rakamda kalsa bile asla ve asla HDP ile hükümet ortaklığı kurmaz ve MHP ve CHP’ye rağmen HDP ile sayısal çoğunluk elde etse bile anayasal değişikliğine gitmeyi göze alamaz. Erken seçime gider ama HDP ile ortaklığa yönelmez!
Türkiye’de demokrasi rüzgârı estirecek iddiasına gelince; HDP’nin hükümet ile Kürt meselesinin çözümünde barışçıl demokratik çözümü ortadan kalkarsa yani masa devrilirse o zaman sokakta demokrasi rüzgârını geliştirebilir ve Türkiye sosyalist hareketiyle de örtüşerek hükümeti zorlayabilir. Yoksa mecliste ve İmralı’da hükümet ile çözümü görüşen bir HDP’den sokakta demokrasi rüzgârını yaratması beklenemez.
Meclise girmesi, sesini mecliste de duyurması, “toplumda arkalayacağı destek ve güven tırmanışı bakımından” elbette iyi ama HDP’den meclis grubu üzerinden belirtiğimiz temel sorunlarının çözümünü beklemek saflık olur. Gerçi HDP yetkilileri, “Elimizdeki anketler gösteriyor ki bu kez barajı aşacağız. Bize oy verin hep birlikte daha demokratik, daha adil, tüm dinlerin mezheplerin ırkların cinsiyetlerin barış içinde beraber yaşayacağı bir Türkiye kuralım” diyorlar. Bekleyip göreceğiz!
Bitirirken;
1 – Türkiyelileşmede HDP’nin AKP ile yarışması yanlıştır ayrıca doğası gereği yarışamaz da!
2 – HDP barajı geçemeyince ne yapacağından çok geçince ne yapacak, onu açıklamalıdır.
3 – Eş başkanının “etnik siyaseti bıraktık” yaklaşımı yine hem Kürt/Kürdistan meselesinin doğası gereği hem de HDP gerçeği nedeniyle yanlıştır, tekrarlanmamalı.
4 – Kürdü Kürdistan’dan kopartacak, birbirinden ayrıştıracak her adıma karşı durulmalıdır.
17 – 02 – 2015