Site icon Rojnameya Newroz

ULUSAL BİRLİĞİN SAĞLANMASINDA İŞ KÜRT SİYASETÇİLERİNE DÜŞMEKTE!

Kapitalist modernite sisteminin kendi iktidar yöntemi olan ulus-devlet paradigmasını yaşamsal kılmasıyla birlikte bu iktidar yöntemi pek çok ulusa da trajik travmalar yaşatmıştır. Özellikle 19. yy. sonlarında çok uluslu sosyolojik yapılar barındıran büyük devletlerin yerini almasıyla beraber iktidarın dayandığı ulusal temeller diğer uluslara ölüm getirmiştir.

Hasan Işık / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Bunun en somut örneği Kürdistan gerçeğidir. 20.yy. da iktidar ulus-devlet modeli altında şekillenmiştir. Bu geçiş sürecinde egemenlik sahalarını belirleyemeyen uluslar yeni kurulan bu iktidar tarzları tarafından ölüm cenderesinde kasıp kavrulmuşlardır. Türk ulus devletinin kuruluş döneminin incelenmesi bu acıdan bize önemli bir perspektif sunacaktır. İlk dönemlerinde Türk Milli Burjuvazisinin oluşumundaki sancılar başka ulusların üzerine basa basa aşılmaya çalışılmıştır. Bundan Ermeniler, Kürtler, Süryaniler paylarına düşen yıkımlardan nasiplerini almışlardır.

Bu tarihsel ve terminolojik kısa bir bakıştan sonra günümüze kadar geldiğimizde Kürdistan üzerinde yaşayan halklar ulus-devlet paradigmasının yıkımından kurtulamamışlardır. Asimilasyondan katliama kadar her türlü vahşi kırım politikaları iktidarda yer edinememiş halklar üzerinde uygulanmıştır.

Kürdistan’daki tüm bu olumsuzluklara karşı burada yaşayan halklarda pek çok refleksler gelişmiştir. Geliştirilen bu refleksler bütünü her ne kadar bir sonuca ulaşamamışsa da tarihteki yerlerini almışlardır. Bu refleksler içerisinde en fazla gündemi meşgul eden konu ise “Ulusal Birlik” meselesidir. Elbette ki ulusal birlik meselesi Kürdistan’ın kurtuluşu ve özgürlüğü için elzem bir konudur. Ancak yurtseverinden siyasetçisine, aydınından öğrencisine kadar toplumun her kesiminden bireyin gündemine oturttuğu birlik meselesi hala ete kemiğe bürünmemiştir. Peki, Kürdistan için mühim olan bir meselede neden bu kadar çözümsüz kalınmıştır. Tabi ki de bu birliğin önündeki en büyük engel olan uluslararası ve yerel sömürgecilerin politikaları yadsınmamalıdır. Ancak meselenin Kürtler içerisindeki durumu tarihsel, sosyolojik ve siyasi incelenmesinin daha pragmatist bir tutum olacağı su götürmez bir gerçektir.

Kürdistan’da ulusal birliğin sağlanamamasının sebeplerini bazı sorulara vereceğimiz cevaplarda arayabiliriz. En önemli sorulardan birisi Kürtler ulusal birliği sağlayabilmek için öncelikle ulus olma özelliklerini sağlamışlar mıdır? Terminolojik olarak ulus kavramının pek çok karşılığı vardır. Ama özet olarak ulus: Ortak çıkarlar temelinde gelecek stratejisi oluşturan topluluktur. Bu terminolojik ifade bize “Ulusal Tepki” tanımını yaratmaktadır. Yani Kürtler bir ulusal tepki mekanizmasına sahipler midir? Örneğin; Bir Enfal soykırımında can veren yüz binlerce Güneyli Kürt için bir Muşlu, bir Mahabadlı Kürdün vicdanında aynı tepki oluşmakta mıdır? Bir Dersim katliamına duyulan tepki Kirmanşahlı bir Kürdün vicdanında da aynı etkiyi tepkiyi yaratmakta mıdır? Çok güncel bir olayla olayı somutlaştırmak gerekirse geçtiğimiz yıllarda Türkiye tarafından bir Rus uçağı düşürüldü. Olaydan önceki yılda milyonlarca Rus turist Türkiye’ye gelirken olaydan sonra bu sayı neredeyse sıfıra indi. İşte bahsettiğimiz ulusal tepki somut olarak budur.

Elbette ki sömürge altında herhangi bir siyasi iktidara sahip olmayan bir ulusun iktidar sahibi uluslarla aynı tepkiyi gösterme beklentisi haksızlık olacaktır.

Kürtlerin bu şartlar altında gösterecekleri ulusal tepkiler yetersiz kaldığında o zaman iş Kürdistan siyasetçilerine düşmektedir. Siyaset örgütlü hareketliliktir. Bu örgütlülüğün somut adı da partidir. Burada can alıcı bir soru daha gündeme gelmektedir. Kürdistan ulusal birliğini sağlayacak toplumsal sınıfların hayat bulduğu yer olan parti Kürdistan’da mevcut mu? Partiler toplumsal sınıfların hayat bulduğu ve onları temsil eden mekanizmalardır. Yani Kürdistan’ın ulusal birliğini sağlama görevi en çok da bu mekanizmaların omuzlarındadır. Peki bu tarihsel yükü omuzlayacak sınıflara dayalı particilik Kürdistan da mevcut mu?

Tabi ki de bu sorunun cevabı tarihsel pek çok incelemeyi ve çözümlemeyi barındırmaktadır. Kürdistan’da particilik batı toplumlarında olduğu gibi tarihsel ve sınıfsal anlamda modern bir yapıdan ve demokratik birikimden biraz uzaktırlar. Örneğin bizde bir Alman Hıristiyan Demokrat Partisi ya da İngiltere İşçi Partisi gibi sınıfları temsil eden köklü partiler yoktur. Ortadoğu’daki particilik ilkel anlamda mezhepçilikle doğar. Şii-Sünni gibi sadece kin ve intikama dayanan bu yapılar sınıfsal temsiliyetten çok inanç birliği oluşturmuş insanların adresidir. Sınıfsal temelden yoksun bu örgütlenmeler sorunların çözümü olmaktan çok uzaktırlar. Hatta pek çok sorunun kaynağı olarak da görülebilirler .

Maalesef sınıf temeline ve temsiliyetine dayanan parti yokluğu ulusal birliğin önündeki en büyük engeldir. Kağıt üzerinde isimleri olup feodal-aşiretçi bağlardan kopamayan işbirlikçi-komprador refleksler gösteren mevcut partiler bu sorunun çözümünde işlevsizdir.

Özet olarak ulusal birliğin önündeki en büyük engeller ulusal bir tepkinin oluşmaması ve sınıfları temsil edecek modern ve demokratik tarzda partilerin olmayışıdır. Ulusal birliğin sağlanması için bu iki sorun üzerinde enine boyuna tartışılmalı ve çözüm yolları üretilmelidir. Burada en büyük görev Kürdistan adına siyaset yapan Kürt siyasetçilere düşmektedir.

NOT: Eleştirel bir bakış acısıyla yapılan bu değerlendirmede unutulmaması gereken bir nokta da tüm bu yetersizliklere rağmen bireysel ve parti olarak Kürdistan’ın geleceği için mücadele eden kişiler Kürdistan tarihinde onurlu yerlerini almışlardır.

Exit mobile version