I – Kürdistan’da her gün bir yenisine kayyum atanan ve başkanları gözaltına alınıp tutuklanan belediyelerden söz ediyoruz. Belediyeler halka hizmet aracı fakat Amed, Sur belediye binalarının (ki kayyum atanan diğer belediyeler de farklı değil) etrafına örülen polis barikatlarıyla halk öyle ki içeriye gidecek yolu bulmakta zorlanıyor! Büyükşehir özellikle de Sur Belediyesine gidebilmek için tam bir labirent yani dolambaç bulmacasının çözüm ustası olmak gerekir ki giriş kapısını bulabilesin.
Belediyeler halka günlük hizmet veren kurumlar, halk belediye başkanlarını da hizmet için seçmiş ve dolayısıyla halk birçok nedenle belediyelere günlük gitmek zorunda. Fakat hem gidecek yolu bulmakta zorlanıyor hem daha da önemlisi dışarısı resmi ve sivil polislerle, zırhlı araçlarla ve labirent bulmacası misali polis barikatlarıyla çevrili binaya girmekte zorlanıyor hatta ürküyor da. Belediye binasına mı gidiyor yoksa çok sıkı korunan askeri karargaha mı giriyor belli değil! Zor bela içeriye girdiğinde de bu kez her katta yine resmi ve sivil polislerin bakışları altında hizmet almaya zorlandığını düşünün!
Düşünün ki bir buçuk milyonluk bir ana kentte, halklara sosyal hizmet veren kurum olarak belediyeleri, devlet aynı halka karşı polis barikatları ve zırhlı araçlarla koruyor. Daha çarpıcı bir ifadeyle devlet, halkın kurumu belediyeyi, halka karşı silah zoruyla korumak durumuna düşmüş. Sur ve Diyarbakır anakent belediyesinin önünden geçerken bile görülen manzara; her an düşmandan yeni bir saldırı bekleyen bir kalenin askeri olarak savunulması görüntüsünden başka bir şey değil. Ne eksik ne de fazla tablo budur. Türk devleti başta Diyarbakır olmak üzere Kürdistan’da geldiği yer budur! Devlet, sadece kayyum atadığı belediyeleri halka karşı koruma durumuna düşmemiş yanı sıra Kürdistan genelinde ağırlıkla asker ve polis gücüyle ayakta duruyor. Peki, ama nereye kadar!
Ya devleti temsil eden Valilik! Orada da manzara gerçekten görmeğe değer! Tam bir işgal kurumu görüntüsü! Vilayet mi yoksa düşman bir güce karşı korunan askeri karargâh mı belli değil? Türkçe bilmeyen bir yabancı, valilik binasını girilmesi yasak askeri güvenlik bölgesi falan sanabilir. Halkın dolayısıyla kettin ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal sorunlarını çözmekle sorumlu bir kurum olarak Valilik, tıpkı kayyum atanmış belediyeler gibi halka karşı korunuyor. Dışarıdan kısa bir gözlemle bile Valiliğin, halkın ve kenttin sorunlarını çözmekten çok kendini halka karşı korumaya aldığını; Valiliğin işlevinin de giderek asker ve özellikle polisin görev alanı olan güvenlik tedbirleriyle ağırlıklı hale getirildiğini görebilir.
Şu da dikkat çekici; devlet başta Amed’te olmak üzere ulusal bilincin yüksek olduğu Kürdistan kentlerine, siyasal olarak kaybetmeyle ters orantılı, “bakın ben buradayım” dedirten daha fazla bayrak asıyor. Evet, Türk devleti Diyarbakır’da başta Sur’un burclarına olmak üzere her yere askeri ve polisiye gücünün simgesi olarak bayrak asıyor!
Kısaca özetlediğim Amed kentinde Güverlik manzaralarını görülmeye değer! Manzara belki de en güçlü ressamın bile tasvir edemeyeceği kadar tüm çıplak ve heybetiyle ortada duruyor. Görmek isteyen herkes görebilir!
II – Devlet ve hükümet, halka sormadan “senin aklın ermiyor” dercesine halk adına karar veriyor. Halkın %73 oyla seçtiği başkanları görevden alırken, “sen yanlış seçim yaptın, ben düzeltiyorum” şeklinde tepeden bakışıyla halkın iradesini hiçe sayan adım olarak kayyum atıyor. Kayyum atamak, burjuva demokrasisinin zayıf da olsa işlediği bir ülkede, en başta halkın iradesine saygısızlıktır. “Sen seçmeyi bilmiyorsun ben yerine seçerim” şeklinde tepeden bakan sömürgeci-ilhakçı zihniyettir. Nedeni ne olursa olsun, devlet ve hükümet kendini halkın yerine koyamaz, halkın seçimle kendi yöneticilerini seçtiği bir kentte herkes gibi devlet ve hükümet de buna saygı duymak zorundadır. Belediye başkanları yanlış mı yapıyor, halka ve kente hizmet vermiyor mu? Kolayı var, seçimde halka hesap verir.
III – Devletin, kentlerimizi halkın başına yıkmayla başlattığı ve kayyum atama, on binlerce emekçiyi işten atma, vekilleri tutuklama, Rojava işgali… gibi ülke de ve diğer parçalara dönük adımlarla sürdürdüğü topyekun saldırılara karşı, Kürdistan siyaset kurumu halen ortaklaşmıyorsa ne zaman ortaklaşacak? Acı gerçeğimiz, hâlihazırda ortaklaşma olmadığı gibi geçmiş olumsuz ulusal ittifak deneylerden hareketle lafını etmenin ötesinde somut önerme de bile bulunan kimse yok!
AKP hükümetinin Kuzey Kürdistan’da, Kürt meselesinde, Kürt siyasetinin dışında korucu başlarından, egemen sınıflardan ve hükümet yanlısı siyaset kadrolarından oluşmuş 380 kişilik bir liste yapıp bunlarla görüşeceği haberlerinin piyasaya sürüldüğü şartlar da, Kürdistani yapılar zaman geçirmeden “biz tarafız, davanın asıl sahibiyiz, eğer siyasal çözümü amaçlıyorsan görüşmeye de hazırız” diyebilecekleri geniş ulusal ittifak adımlarını geliştirmeleri lazım. Böyle bir adım, topyekûn saldırıları da durdurabilir ve vekil, belediye başkanı gibi siyaset kadrosunun serbest kalmasına da katkı da bulunabilir.