Site icon Rojnameya Newroz

HALİFELİK MANTIĞININ KENDİ GÖLGESİYLE DAHİ KAVGALARI… / FEVZİ KARTAL

Bu halife-î mantıklılar şürekâsı hiçbir kimseyle yakın çevresi de dahil anlaşamazlar-kavga edemeden duramazlar çünkü aklı, fıtratı, gecesi, gündüzü hep kavgalıdır ki, bunlara kavgasız hayat yok demektir. Muhakkak “taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakma”mak bunların olmaz ise olmazıdır. Taa Hz. Muhammed’en beri “yok ben halife olayım yok sen halife olma!” Kavgaları ile günümüze kadar gelmiştir. Şimdilerde ise başkanlık kavgaları ki, isim değişmiş ama mantalite değişmemiş. Osmanlı da ise taht kavgaları yüzünden yobazo-tiranlar birbirlerine karşı adeta insanın kanını donduracak zalimlikler yapmışlardır. Hiçbir padişahın diğer birinden farkı olmamasına karşın tek farkları “bütün bankalar aynıdır ama yine de biz Osmanlı Bankası’yız” reklamı gibi bir şey, sadece reklam.

 

Bu herkes ile küskünlük, giderek herkesle düşmanlık İslâm toplumlarının her kesimine, her mezhebine zuhur etti. Bu aşırı ben merkezli anlayış günümüzde de nüanse bir farkla sağ partilerde olduğu gibi bu akıl tutulma hastalığı sol’a kadar yansımasını gösterdi. Ki, öyle bir hal aldı ki “Kanaryayı Sevenler Derneği”ndeki başkanlık, liderlik kavgalarına kadar yol açtı. Özetle bu coğrafyalarda bazen cevizin kabuğunun içerisini dahi doldurmayan ayrılıklar fikir ayrılığına, idelojik ayrılığa kadar yorumlandı. Sonunda söyleyeceğimi başında söylersem sorunun ya da sorunların çözümü olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gösterilir ama kendisi gibi düşünmeyenlere fezlekeler çıkartılarak yargı yolu gösterilir ya da parti kapattırılır hem de “meclis adına, millet adına”.

 

Taht ve iktidar kavgaları hemen hemen bütün devletlerde ola gelmiş ise de ilk Türk devletlerinden başlayarak Osmanlı’da tüyler ürpertici seviyeye gelen taht kavgalarının asıl nedenini eski Türklerde ki Kut anlayışından kaynaklanıyor kanısındayım. Kut anlayışına göre “Tahta hükümdarın erkek kardeş ve oğullarının çıkma hakkı vardır. Bu hak onlara Allâh tarafından verilmiş ve kan yoluyla geçmiştir”. Dünyamızda iktidar kavgaları-taht kavgaları yer yer kanlı da olsa bizdeki gibi “zırzırı cahil, zıvanadan çıkan” şeklinde olmamıştır. Bizim tarihçilerin(!) Öve öve göklere çıkardıkları Fatih Sultan Mehmed Kanunname-î Ali Osman kanunu çıkararak hükümdarların kardeşlerini öldürebileceği bu kanunla karara bağlanmış. “Kardeşler, hanedanın kanı kutsal sayılarak yay kirişi ile boğulmuşlar, kanlarının akıtılmamasına özen gösterilmiş”. Fatih Sultan despotundan sonra “Ekber ve Erşed” usulü ile Taht’a hanedanın en yaşlı üyesi geçer anlayışı yerleştirilse de bir sonra gelen bir öncekini boğarak tahta çıkmış ve de her gelen kendine göre bir şeyler yapmış “taş üstünde taş baş üstünde baş kalmaya” barbarlığı devam etmiş…

 

Hıristiyan kültürlü devletlerde kadınlar ve sıradan insanlarında yeterli gücü elde etmeleri halinde tahta çıkabilmelidir anlayışı hakimdi. Bizans’ta bir hükümdarın hükümdarlık etme süreleri 5 yıldı oysa Osmanlı’da bu süre 17 yıldı eğer baş üstünde baş kalırsa tabi. Osmanlı’da teorik olarak böyle idi ama pratikte çok sürmeden “baş üstünde baş kalmaya” pratiği uygulanıyordu.

 

Neyse, konuyu uzatmayayım. Günümüze gelindiğinde RTE Osmanlı’ya geri dönüş özlemi ile herkese bir tırpanlama dalışa kalkıyor ki, başkan olmak için her yolu her yöntemi mubah görüyor ve de muhaliflerine acımasız davranıyor, burnunu sokmadığı bir alan kalmıyor, her şey benden sorulur misali “devletin en ulularının en yüksek tepesi” olarak kendisini görüyor. Bu kendini ulu görmüşlük, kendi yol arkadaşlarına varıncaya kadar bir husumete vardırılıyor. [“Uluların en tepedekinin kızı evleniyor diye trafik kilitlenip yollar kapanıyor, yayalarda dahil herkes yollarda sıkıntı çekiyor vs vs… Yani sıkıntı yaşanmaması gereken bir konuda dahi sıkıntıya sokuluyoruz başkanların keyfi ve de özel sorunları için de olsa]. Ve de giderek kendi gölgesiyle dahi kavgalı olma hali. Bu anlayışa hizmet etme sonunda diğer zulümkarların sonu gibi olacaktır. Kendi gölgesi ile kavgalı bir bakmışsınız tek kalmış aynı Tansu Çiller ve onun partisi gibi. Ya başkaları tarafından alaşağı edilmiş ya da “ol cihandan bir nefes” almadan gitmiş. Bu ahval ve şeriat öyle gösteriyor ki kendi kendisiyle-gölgesiyle kavga ederek bütün despot ve diktatörlerin sonu gibi belki de çareyi intihar etmede bulacak…

 

Bu ahval ve şeriattan ısrar ettiğinize göre bize de şunu söylemek düşer: “Yürü bre RTE Paşa (Başkan) seninde tahtın yıkılır”! Bu dünya hiç kimseye baki kalmaz! Bu dünya da iki şey kalır biri kötülük diğeri iyilik. İyilik yapanlar iyilikleri ile kötülük yapanlarda kötülükleri ile anılacaklardır. Siz komşunuz Kürde, diğerlerine ve de muhaliflere kötülüğü reva gördüğünüz için kötülükle anılacaksınız.

Exit mobile version